Wednesday, December 31, 2014

Bugun

annemle gecirdigimiz yilbaslarini ozluyorum. Onun yaninda ne kadar rahat olabilgimi, olanlari hep geriye atip yeni baslangiclar yapacak gucu kendimizde bulusumuzu... Onunla her yeni yilda yeni bir sayfa acardik,bu yil ise annemin tatli kucagini ozluyorum.

Tuesday, December 30, 2014

Bir yeni yil yazisinda

bulusacagimizi soylemistim.  Sayilarin hangi yillara tekabul ettiginin hesabi kacti artik. Yillar herzamankinden daha cok birbirine benziyor, uremiyoruz ve kariyerimizin bizi alip bir yerlere goturdugu de yok. Yasanilasi hayat formuna bir gun ulasmak umuduyla cabalamaya devam. Hayat ileri geri sarmallar olusturmaya basladiysa da yeni yil daha umutlu, daha tutarli olmak icin bir firsat.
Yorgunluk pacalarimdan akiyor, yarim yamalak islerin sayisi sadece artiyor. Yeni yilda iyi bir is istiyorum, duzgun.bir is, yapmasi guzel, yasamasi guzel...

Sunday, December 28, 2014

Bu yil

saglam bir yeni yil yazisi yazmaliyim, onceden sozunu vererek gerceklesme ihtimalini arttirmaya calisiyorum. Cok enerji ile az yol katettigim; emeklerimi sulara, ateslere attigim su zamanlarda uzun bir derdimi-tasami dokmem lazim. Bu yil, yeni yildan utanip cekinmeden, isteyebilecegim en fazlasini istemeyi planliyorum.

Wednesday, December 17, 2014

Kendini

yuzlerce defa tekrar ettikten sonra artik hesaplasacak bir konusu kalmadi: kariyer, yasanacak sehirler,  karsilik alinamayan asklar, doyurulamayan tutkular, tekrar eden ruyalar derken sonunda huzur mu yoksa kabullenis mi geldi, yoksa hareketin icinde erimekte mi cozumu buldu ama iste sular dindi.
Duvardan duvara vintage pencerenin manzarasi gokyuzu ve kuru agac dallari... kus sesleri duyuyorum sabah uykumun hafifleyen kisminda, o uyku halinde kuslara tesekkur ediyorum, ust komsu geleneksellesmis sabah tamiratina bugun ara verince uzun bir uyku cekmis oluyorum, Uyaninca kusursuz bir sessizlik ve universitenin ilk yilindan haftasonuna ozgu tanidik bir dinginlik, sadece ara ara kus sesleri...

Thursday, December 11, 2014

Okulun ilk donemi bitti, goz kurelerime binmis agirliklarin kaybolmasi kac gunu alir bilmiyorum ya da gonlumce sehrin icinde kaybolmam, sorumluluklari biraz daha erteleyip, muzeleri kesfe koyulmam, ruhumu sehrin ruzgarlarinda savurmam...
Bir kac bohem gun veriyorum kendime, sonra yine akli basa toplamak uzre geri donecegim biraktigim yere, ama ondan once Highbury Street'de gece yarisi en yavas adinlarimla yurmeli, gecenin serinliginde opusen ciftlere bakip, o ruzgarlarda veremedigim opucuklere siirler yakmali, bir yandan da yasanmisliklara goz kirpmaliyim... Cok sey degil, sonlu zamanin icine sonsuzluk hissi katmak istiyorum sadece...

Saturday, December 6, 2014

Cuma aksamlari

yorgunlugun ruha ve bedene en agir sekilde bindigi zaman olsa da, erkenden uyumak yerine vucudun savasini uzatmayi tercih ediyorum. Zorladikca sinirlarinin genisleyecegini dusunerek belki de. Sinirlar demisken, bu konuda yillarca kafa utuleyebilirim ve bir kismini simdi yapacagim.
Farkinda oldugu butun zincirlerini kirmis olmanin ikilemini yasiyorum. Farkinda olmadiklarimin boyutunu merak ediyorum, kirilanlar ise buyuk devrim gibi geliyor. Peki aslinda nerdeyiz, gerceklikle aramdaki meafeyi olcecek metrigi bulamamis olmanin ic bunalimi devam etmekte.
Bildigim her hayat formunu tuketmis hissediyorum, salatalik kokusunun doldurdugu Georgian salonumda yuksek pencelerer sayesinde odayi dolduran gun isigi tanidik bir hissi getiriyor: Baharda Bilkent'i hatirliyorum, ustunden 8-9 yil gecmis. Zaman dogrusal ilerlemiyor, onu dogruya sokmaya calisan bizleriz. Bazi anlar otekilerden daha parlak ne kadar eski oldugunun onemi olmaksizin. Parlakken biraz daha da masal. Malatya'da cocuk oldugumuz kis gunleri, sobali evlerde asiri isinan aksamlar ile, erkenden kalkip soguk odada minik kutuphaneyi perili hikaye icin karistirdigim buz sabahlari gibi... Bugun cumartesi Londra'dayim, internet olmasa ayni cocuk merakiyla bir kitaba dalabilirdim. Zaman ve mekanlar degisiyor ama ruhlarimiz cok degismiyor, eylemlerimiz artiyor, kotu bildigimiz seylerden cok daha fazlasini utanmadan yapabiliyoruz, tatminsizlik hissi mazeret oluyor. Konu tek kisiyi ilgilendirdigi icin bolca kurup, butun kuruntulari bir cirpida reddebiliyoruz. Hayatim yapmak ve bozmak uzerine kurulu, denemek ve tuketmek, sonra ayni istahla yenisine yonelmek. Peki pesinde oldugum sey, aslinda ne yapmaya calisiyor zihnim, planlari ne? Bir plani olduguna eminim, hep vardi ancak bunu anlamak icin son hamlesini yapmasini beklemek gerekiyordu.
Tutarli insanlara bakiyorum bir gozle de, olanlari anlamaya calisiyorum. Aciklamak cok kolay, ama gercek ne!

Tuesday, December 2, 2014

Acilarin da yil donumu olur

ve o gunlerin de bir ruh hali vardir, ayni aciyla ne kadar uzun sure yasadiginizi hatirlatir...ustunden 10 yil, 20 yil gecmistir ve tahmin edilenin aksine aci gecmiste kalarak kuculmek yerine sizinle hergunu yasayarak, kendini buyutmus, ruhunuza bir parazit olarak sinmistir.
Duygularin pratik islevleri oldugunu, bize yapmamiz gereken seyleri hatirlattigini sanirsiniz, halbuki oyle degildir.: mesela goremeyecegimizi bilmemize ragmen ozlemenin onune gecemezsiniz.
Iste bazen, kaderde bir hasretlige mahkum olup artik herkes gibi olamamak vardir.
Olulerin yasini tutarak onlara veda ederiz sanirsiniz, ama oyle degildir, onlari  yokluklarinda ve olmayacaklari butun omrunuz boyunca ozleyebilirsiniz, ozellikle bugun...
2 aralik 2014

Wednesday, November 26, 2014

yorgun ruhlarimiz;

yorgun zihinlerimizin eseri, ruhun ve beynin birbiri ile iliskisi suphesiz!
 a new approach to mind-body problem

Monday, November 24, 2014

Full time

ogrenci hayatinin suyunu cikardigim su gunlerde, projeden projeye kosarken, hare kirshna yemek sirasi beklerken, kendimden on yasa kadar kucuk arkadaslarimla gormemis gibi gulup kendimle eglenirken, az yiyip cok gidasizken, her saniyeye bir detay sigdirirken ve tabi ki her seyi son dakikaya kadar surundururken ve hic bir teklife hayir diyemedigi kadar kafasinda binbir hulyalar kurarken, insan kendisinin farkli bir boyutunu kesfediyor. Icinde bulunmadigimz senaryolarda ne yapacak olacagimizi bilemeyiz ya, iste hayatimda o farazi durumlardan biri daha gercek oldu!  Aklimin sinirlarini zorlamayan ortamlarda enerji seviyemin nerelere vardigini test edebildim. Kendisinden en son 15-20 yil once haber aldigim deli, halen biraktigim yerdeymis!

Saturday, November 22, 2014

Bugun yazmali diye icimden geciriyordum,

eve donus yolunda. Ilik bir aksamdi, kutuphaneden yine gec cikmistim, sokaklar parti modunda insanlarin kalabaligi ile daha guvenli  hissediliyordu, kafamda herzamanki ardisik dusunceler akisi, ayaklarimin vucudumu eve tasimasina eslik ediyordu.
Dusunce olmadan gecen bir an yok, gerekli-gereksiz, hayal-gercek, umut-kurgu, sikayet-sukran ayirt etmeden her duygu ve dusunce formunun hakkini vererek hem de. Cok dusunup, cok hareket edince iyi olmayan seyler de oluyor. Degisimin hizi oyle artiyor ki, degismek uzre yasar gibi oluyorsunuz. Herseyin bir miladi oluyor, eskiyen seyden sadece kurtulmak istiyorsun ve en kotusu yeniler bile cok hizli tukeniyor. Bir de tatminsizlik denen seyi ilk defa anliyorum: Neyin yan urunudur bu tatminsizlik hali? ancak olan oldu ve artik doyumsuzlugun lanetine erdim. Hersey eksik, hicbirsey yetmiyor. Ogrendiklerim, dusunduklerim, konustuklarim, duyduklarim, dostluklarim, okuduklarim sadece yetmiyor; saatlerce kuutuphanede kalsam, orda yatsam kalksam yine yetmeyecek zihnime! her anlamda tatminsiz bir ruh oldum.

Thursday, November 20, 2014


Bu aralar yalniz kaldigimi hissediyorum, sinif arkadaslarimla bir ortaklik bulmak cok zor, onun disinda ise kimse ile gorusme sansim yok. Artik hocalara yanasiyorum, tabi onlar anlam veremiyordur dostluk kurmak adina giristigim dogal gorunmeyen cabalara. Okul yukunu ustlenmek ne kadar eglenceli ise, o kadar da yalnizlastirici oluyor, ancak bu yalnizlik meselesi yeni degil, yillardir matematik ve fen seven, delilesen, cok gulen, eglenen, sanata edebiyata merakli delilerin eksikligini yasiyorum, ve insanlarda bu ozelliklerin bir kismi varken diger kismi eksik kaliyor olsa bile, akademi bu anlamda iyi bir yerdi. Simdi ise normallik basa bela...Cozumu ise gomulecek bir iki kitap bulmak, gomulmeye zaman varsa tabi...

Sunday, November 16, 2014

Odevimi tamamlayabilmek icin sabirla aydinlanmanin gelmesini bekliyorum, yarina az kaldi; beklemeye daha erkenden baslamaliydim...

Wednesday, November 12, 2014

Bugun

haftalar sonra ilk defa bir arkadasimla bulustum, bir Japon restoraninda yemek yedik sonra  Trafalgar Square'de Notes Cafe'de kahve icerek matematigi, matematikcileri, okullari ve sinif sistemi ile isleyen duzeni elestirdik. Sonra ayrilip yola dusme vakti geldi. Yine nereye cikacagini bilmedigim ancak tanidik sokaklardan yurudum. Yagmurlarda yerinden oynamis kaldirimlara basarken, kose baslarini artik tanidigimi farkettim. Mariuanna kokan yerler, hangi isikta ne kadar beklendigi, nerde trafigin yonunu anlamadigim icin daha dikkatli olam gerektigi, kodlanmisti zihnime.
12 Kasim 2014

Tuesday, November 11, 2014

Bireysel gunlerimize yeni bir tanesi

eklendi, cok guzel bir tanesi hem de. Sabah saatlerinde hazirlamaya calistigim makalem butun enerjimi almis vaziyetteyken, ancak onu az cok duzene sokabildikten sonra bir yarim saat uyku ile vucudumu dinlerdiriyorum. Kisa uykunun ustune dus alip, en guzel kiyafetlerimi giyip, takilarimi ve fularimi da kiyafete gore ayarladiktan sonra Garrick Cafe' ye bir posta daha oturup konusmam uzerine calismaya geliyorum. Geleneksellesen somon ogle yemegim ve ardindan dudaklara gectigim ince bir tabaka rujla, sozlestigim yere dogru yola koyuluyorum. Hersey guzel: dusunmek, anlatmak. konusmak, matematik. Onsuz eksik oldugumu daha iyi anliyorum. Aramizda bir yanlis anlama oldu, yoksa seviyorum matematigi, zihnimin bir parcasi, landscape' i...
Birkac saat sonra, ince ince dusen yagmurda eve yururken, yolumu minik bir paket patetes cipsiyle ve cibatta ekmekle tatlandirdim.
Istahla ekmegimi yerken, hergun onunden gectigim evsiz kardesimin benden yemek istemesine kayitsiz kalmadim. Ekmegimi onunla bolustum. King's Cross'a ulastigimda tezgahini toplamakta olan Afganistan'li  gencten artik rutin bir seramoni ile avacado'larimi aldim. Deliligin, ogrenmenin, yorgunlugun ve kendini uzun zaman sonra hakkiyla birseye kaptirmis olmanin sarhoslugu ile yoluma devam ettim. Ruzgar hosuma gitti, hep gider...
Eve geldim, odevimi yapmam lazim. Bir turku dinliyorum, asik olmam gerektigine karar veriyorum. Kalbimde bir sizi beliriyor, dusunsellikten daha derin bir mesele bu, kaynagina ulasmadigim yurek burkuntularini duyuyorum. Bir sarki daha dinliyorum. Delilik cok keyifli geliyor, canim daha cok acimali, ruhuma pusular kurmaliyim; bu en sevdigim serin aksam ruzgarlarinda yuregimdeki askla acimaliyim!

11 11 2014

Saturday, November 8, 2014

kendimden

ne tur bir manyak yaratmisim, anlasilir gibi degil. Koca bir cumartesi gununu odadan disari cikmadan bir Random Matrix Theory makalesini anlamaya verdim. Aciktim, susadim, karnin agridi, saclarim yaglandi, kaslarim farkinda olmadan onlara giden parmaklarimin darbesiyle sekilden cikti, ara sira moralim bozuldu, ama yilmadim: okudum, bilmedigim kavramlari ansiklopediden arastirdim ve sonunda bir arpa boyu yol aldim! O arpa boyu, mutlu olmama yetti.
Simdi ise yagmur deli deli Sky Window' uma vuruyor. Bu sartlarda disari cikip Indian Vegeterian yemek alarak vucudumun artik isyan ettigi sandwic diyetini bozmak varken, evde cumartesine devam...

Friday, November 7, 2014


Mutluluk biriktirilebilir mi, keske goz yaslarini siselerede saklayabilecegimiz gibi mutlulugumuzu  da bir yerde depolayabilsek. Ihtiyac duydugumuzda kullanamasak bile ara ara bakip gormek guzel olurdu. Mesela 2011 yilinin yilbasi gecesi mutlulugu, 2014 yilinin okul heyecani gibi. Hayatin icinde hem cok mutluluklar hem de mutsuzluklar oldu. Simdi daha iyi anliyorum  ki uzun mutsuzluklarin sebebi cirkin sokaklar ve onun sagina soluna dizilmis bos ve rutin hayatlarmis; yoksa yasamak guzel!!!

Thursday, November 6, 2014

Karalama ihtiyacim

ev-okul arasi yoldaki uzun hesaplasmalarda diniyor olsa gerek. Su anda hersey proje ve odev yetistirmekten ibaret, sehri hayran hayran seyretmeye vaktim yok, is basvurusu yapmaya da, okulun parasini odemeye de... Bugun 15 dakikada ogle yemegi yedim ve favori dersime kostum. Dogru duzgun temizlenmeden ustune ruj gecilmis dudaklarimda somon yagi ile pembe boyanin karsisimindan farkli bir sey olusmustu. Birer birer attigim adimlar karsiligini buldu ki simdi ayni adimlarla bana geliyor K. Ustumde olusturdugu baskiyi seviyorum, motive edilmeyi hep cok sevdim, son yillarda ise ihtiyacdan dolayi  "push" edilmeyi... Ona ne ifade ediyor olabilirim, ancak beni dinliyor ve anlamaya calisiyor. Degisik biri, fazla bu dunyadan sayilmaz. Ondan tutarlilik beklemek bile sacma olur. Bunlari bir tarafa koyup, isime bakmam lazim.

Tuesday, November 4, 2014

hayat bayram olabilir,

ama degil. Cunku o farkindaliga ulasamadik. bir de cok kalabaligiz, bilincsizce ureme basa cikamadigimiz bir kaosa sebebiyet vermis.

Friday, October 31, 2014

A shy smile

and then a stream of them, at a sunny office, unusual for London weather, can mean so much. I take it back, maybe  it does not mean much but it is so beautiful and cheers my soul up. The way you smile when you offer me a chocolate, listen me explain a piece of new math, and while looking into my eyes... I like the way you look at me, with a genuine curiosity.
You apologize  for the disorder of office, and I tell "it is nice there", you smile again...I leave the room, although I want to stay more.

Thursday, October 30, 2014

Kutuphanenin

18. 40 anonsu icin hep burdayim, o anonsun icerigi isime yaramasa da, bir bir gecmekte olan guzel gunlerime birer centik atmakta. Gunler cok guzel geciyor, oyle olunca kotunun icindeki kotulukler daha da uluorta gorunuyor. Mesela kopamayan baglarimdan ilk defa ictenlikle medet ummaktan vazgectim, onlardan kurtulmak istiyorum. Ankara'daki isimden istifa etmem gerektigine, hatta Ankara'da yasamamam gerektigine de ikna oldum. Universite ortamini seviyormusun, eninde sonunda bir kampusde yasamaliyim, bir okulla ilisigim olmali! Cok mutluyum, mutluluktan uyuyamadigim oluyor!

Sunday, October 26, 2014

Thanks God,

has granted me with beauty
of natural and peaceful type,
and a very stubborn smile, that is there rain or shine.

God has matched my body -whose beauty is a secret
known to very few- with a mind
that is to proud to accept its limits,
An equally powerful and likewise vulnerable soul
which surpises me so often,,,

Pretending that I do not try,
 is certainly a lie!
The pearl earrings decorating my face, shine to complement the eyes;
and tiny blue beads-bracelet is in contrast with the elegantly tanned arms,
Everyday a layer of olive oil-cream meets the skinny hands,
and once in a while shiny chocolate brown dye for the hair,
to help the shy greys to hide!

Saturday, October 25, 2014

Bu aksam

Mariusz' u tanidim,
Gercek miydi yoksa yeni bir hayali arkadasim mi oluyor,
uzun yuruyuslerime karsi cikti,
Beni anliyordu, ve bilmiyordu ki
o yuruyuslerde zihnimde
kac seyin yetersizligine karar verip
onlari bir bir terkediyordum.
guzelce uzun uzun konustuk,
normale daha yakindi ama bana da yeterince yakindi.

Sunday, October 19, 2014

to say

what I intended to say,
but gave up with a sigh
should travel back in time,
not too far,
only  few seconds away
and again feel the darkness of shadows
under the resilient northern sky, still blue,
air smells winter,
which is to come,
and then this lonely campus and I, will have our own secrets
which will bind us to eternal friendship
till the souls last

Saturday, October 18, 2014

Walking

on the streets,
all new, all to discover
My mind is busy,
with how little you love me.
how little you can love someone.
and how time does not heal,
but kill the limping hearts.

My yearnings stop,
Everywhere is the same, if love not to be there.

Wednesday, October 15, 2014

For no reason,

or because I was happy,
and the season could afford, one more love;
wanted to give my heart to you,
in full...

With the cravings of love,
Enthusiasm of soul,
Craziness of mind,
wanted to love you sole...

Hergun

birkac defa kendime hatirlatmam lazim ki, hayalini kurdugum seyi su anda yasamaktayim. Insanin hayaline kavusmasinin onemini ve guzelligini  hafife almamak, istenilen seyi hayal seviyesine cikaran isteme gucunun boyutunu, istek gerceklesince bir hayalin gerceklesmis olmasi mucizesi ile takip ettirmek lazim 
Mucizenin kuculmesine ve siradanlasmasina izin veremem, nitekim boyle bir huyum yok. Isteyip de sahip olduklarim hic bir zaman gozumde kuculmedi, bilakis onlarsiz yasamak zorunda oldugum zamanlara acidim, ve ancak ki kavustugum hayalin bozulmasi fikri korkuttu.
Bu hayalimin devami icin, ve daha cok hayaller kurmak icin yuregimi ve aklimi acik tutmaliyim. Isteme, cok isteme becerisine kuvvetle tutunmak istiyorum.

Sunday, October 12, 2014

Turkiye'deki

gundem midemi bulandiriyor, ve burdaki ev sahibinin irkci soylemleriyle gundem hayatima tasiniyor. Hayatinda dogru duzgun kitap okumamis insanlarin, oturduklari yerden milletlerin kaderini yonetme kabiliyetine sahipcesine atip tutmalari, bunu yaparken terbiyesizce kendisini ustun gormeleri, sadece sorunlarin cozumune ne kadar uzak olundugunu gosteriyor. Ev sahibem, evet hayatinda hic is yapmamis ve kendisine kalan servetlerle yasayan kadin, mumkun olsa yine yagli bir koca bulup hayatinin geri kalaninda elindeki portfolioyu genisletmek niyetinde, ve guya piskoloji okumus bu kadinin Kurtler uzerine soyledigi seylere ancak "Irkcisiniz" diyerek karsilik verebiliyorum. Otesini anlamiyor, Istanbul disinda Turkiye bilmemis olmasinin da etkisi var bu anlayissizliginda. Bugun bir yazi okudum bu kesim ile ilgili, ve ne kadar dogru tespitler yapmisti yazan kisi. Demek ki bu insanlar her yerdeydi! Kendisin savunmaya gelince "bizim ailede Kurt'le evli cok insan var" der ancak Kurtlerin haklari hakkinda konusmak ne mumkun, hepsini daglik araziye Kurdistan kurup, ne istedigini sormadan  tikacaksin ki, gorsun hak aramanin ne demek oldugunu!

Wednesday, October 8, 2014

Turkiye'de

detaylarini anlamak istemedigim sekilde kotu seyler oluyor. Orda olanlar ne kadar kotuyse bunlarin uzaginda olmak da o kadar iyi birseymis. Kaosa ve surekli insanin sacini basini yoldurtan gundeme uzak kalmak ne kadar buyuk bir luksmus. Bunlari dusundukce, elinden geleni yapip burda kalmali diye icimden geciriyorum.
Surekli basim donuyor, okul sarhosu oldum. Gun boyu odev yapmak, kutuphanede takilmak, hocalarla muhabbet etmek istiyorum. Ders bittikten sonra yanina gitmedigim kimse kalmadi nerdeyse: Bir tek, Time Series dersi cok yavas ilerleyince soracak birseyler biriktiremedim.
Ve stokhastik dersinde uzun zamandir hissetmedigim seyler yasadim. Butun dersi yuzumde bir gulumseme ile izledim, sanki karsimda "gel beni yakala " diyen sevimli bir av vardi. Kivrakligi, parlak zekasi, usutunce toptan Slovaj Zizek ayarinda cikan sesi ve aksagani ile bu Yunan harikasina kalbimi oracikta teslim etmek istedim. CV'sine bakinca hayatinda birinin olamayacagini dusunuyorsunuz. Nitekim, biri oldugunu ogrenene kadar yuzumde bir gulumseme ile onu dusunurek yollarda yuruyor olacagim.

08/10/2014
Londra

Sunday, October 5, 2014

Ev sahibemizde

garip bir davranis ve kisilik bozuklugu var. Bazen ciddi ve mesafeli, bazen ise kahkahalar icinde taklit yaparak egleniyor. Komplo teorileri uretiyor, dedigine gore gezmeyi seviyor, herseyi biriktirdigi gibi topu topu iki kisilik ev ahalisi icin her gece yarisi saatlerce yemekler yapiyor. Yemeklerini bize de yedirmeye calisiyor, ancak baska zamanlarda da cimriligi abartip teki 20 senti gecmeyen plastik saklama kaplarini paylasmayi reddedebiliyor. Kiracilara ayirdigi buz dolabi ve mekanlara da uzanip onlari da kendi malzemeleri ile dolduruyor.
Parca parca anlattigi hikayelerden toparladigim kadariyla, 20 yillik esinden bosaniyor,  adam bir sure sonra vefat ediyor. Hayati boyu calisarak para kazanmamis bu kadin bir babasindan bir kocasindan kalanlarla birseyler kurmaya calisiyor, o mal varligini idare etmeye calisiyor. Evi satacak diye temizlik yaptirmaktan vazgeceli belli ki birkac yil olmus. Tuvaletlerden gecen borularin, dolaplarin ustu saglam bir tabaka kirle kapli. Evin en guzel yani ise: torun Kayla. Bu kadar akilli ve sempatik bir cocuk olamaz. Kensisiyle oyun oynanirken kahkahakarla guluyor, herseyin icindeki oyunu bulup hemen eglenmeye basliyor, sevincten cigliklar atiyor, henuz konusmadigi sozcukleri soylemesini isteyince onlari tatli tali soylemeye basliyor ve bay bay demek icin "ditt!" diye milleti israrla baska odaya gonderiyor.

Dunyevi zorluklar

Londra macerami bozmaya calisiyor. Yurdu begenmeyerek oraya verdigim depozitoyu kaybetmek uzre tuttugum ve sonunda dun itibariyle tasindigim evin kirliligi ile birlesen eskiligi ince ve detayli bir konu. Nitekim o kadar kirin ve bakimsizligin ince ayrintilarina girerek sizi de uzmek istemem. Piskolojik travma icindeki ev sahibinin  surekli toplama ama hic atamama ozelligi sayesinde zamaninda kendisi veya kiracilar araciligi ile bir sekilde eve gelip dolaplara tiklim tiklim yerlesmis yiyecek paketlerinden kurtcuk iken kanatlanip ortalikta heyecanla ucmaya baslamis kelebekler syaesinde ev tam bir habitat. Ilk goruste anlamadigim bu gercegi, eve yerlesip sagin solun kirini alarak kendime yasam alani yaratmaya calisirken anlayacaktim. Durum cok kotu. Disa bagimli yasamaktan baska care kalmadi. Sabah yogurt ve meyve ile kahvaltiyi kurtarip, diger ogunlerde disardan yemeyi, tuvalet ihtiyaci icin okulu ve kutuphaneyi kullanmayi, banyo icin bir spor salonuna yazilmayi -olmazsa sadece gozluksuz olarak banyoya girip saga sola bakmadan isimi biritip hizlica ortami terketmeyi-, dis fircalama takimimi yanimda tutarak firsat buldukca o isi de aradan cikarmayi boylece sadece yatmak uzre evdeki odayi kullanmayi planliyorum. Kiyafetlerin de guvende olabilecegi kelebeksiz bir ortam bulsam iyi olacak. Bulmazsam da iki ay icin sadece kirisik kiyafetler giyerek tarz yapmis olucam. Yurt odasiyla kiyaslayarak, buraya gecmemde  pozitif bir sebep bulmaya calisirsam: aradaki iyi fark olarak bu evde yurtta mevcut olan otantik yemek ve kirli hali kokularinin olmayisini goruyorum.

Saturday, October 4, 2014

Yagmur dinsin

diye beklerken ve umutlar zayiflarken, seytanin ruhunu teslim almak icin ortalarda dolandigini hissedebilirsin. Ancak bosuna bir caba bu, artik ruh hicbirseye ya da hickimseye kolay kolay baglanamaz. Uzulebilir, sevinebilir, sevebilir ama hicbiri cok surmez.
Gunesli basliyor gun; bir anda gelen bulutlarla, ortalik gunes bulut savasina donuyor. Tas binalarinn uzerinde bir tabaka bulut ve bulutlarin sagindan solundan yere inmeyi basaran gunes isiklari ile bir renk cumbusu yasiyoruz. Hersey bir arada sanki... bu ihtisam uzun surmuyor yagmur yuklu bulutlar ele geciriyor gokyuzunu, ve ondan beri tavan penceresinde ritmi bir artip bir azalan pit pit lar...

Friday, October 3, 2014

Uzun

metro commute' lerinde aklima gelen binlerce dusunceden, sokakta yuksek bir duvarin soguk golgesinde yuruyorsam icimi bunaltan anti-seratonin patlamalarindan, gunes acarken Kingsway'den gereksiz bir telas ile sevinc icinde yurumelerimden, yarim yamalak yon tayini yaptiktan sonra gitmek istedigim yere ulasmak uzre baliklama atladigim sokaklardan, onlardan gecerken golgelerin sekli ile dort mevsim gibi degisen hislerimden bahsetmeye, cok az vakit kaliyor. Hergun sehrin bir kismini yuruyorum, kaybolmaktan korkmuyorum, kivrilan sokaklarda yonumu kaybettigimde biraz endiseli oluyorum ancak anlamadigim bir sekilde gitmek istedigim yere sonunda ulasiyorum.  Yollarda uzun yuruyuslerde memleketsiz olusumu dusunuyorum, Turkiye'de icimi bunaltan havadan, burda ise ruhumu usuten yalnizliktan cekiyorum. Biri fazla geldiginde kendime digerini  hatirlatarak derdimin devasinin olmayisina alismaya calisiyorum. Bazen sokakta rastgele gordugum insanlarin bakislarindaki sicakliga siginmak istiyorum. Sanki iki kisi birbirimize sevgiyle baksak, ikimizin de bir derdi kalmayacak gibi.
Sonra genclige ozeniyorum, bir dolu ogrenci ile paylastigim kutuphanede onlarin genc ve parlak ciltleriyle mesgulum hep. Zamanin bilgeligini gencligin tazeligi ile birlestirmenin yollarini ariyorum. Kendi gencligimi dusunuyorum, yani 25 yasin epsilon komsulugunu. O ara seri katil gibi kalp caliyor, elime gecirdiklerimi en kibar sekilde paramparca edip geciyordum. O zamanlar gencligin dumani da vardi, aklin kivrakligi da. Simdi aklil daha da kivrak, tahmmul boyutunu zorlayacak kivamda; genclik ise soluyor; kendimden 6-7 yas kucuk cocuklarla ayni siniflara girmesem inkar etmeye devam edebilirdim bunu. Peki nasil gecirdik o gunleri, hakkini verebildik mi:  hayir! asla. Simdiki aklim olsa daha da deli davranirdim. Gerci genelde delilik secimimdi, ancak ki daha fazla kaosa yer kalmadiginda mantikli olmak durumunda kalirdim. Tabi sonradan bu kadar bozacagimi bilsem o zamanlar bazi seyler icin bosuna yormazdim kendimi.

Thursday, October 2, 2014

Her gune

bir not dusmek lazim. Bugun Buckingham Palace mi, yoksa okul turlari mi derken mantigimi dinleyip okul ile ilgili aktivitelere katildim. Campus Tour' un ardindan cevredeki eski binalarin tarihine hizli bir giris yapan baska bir tura katildim. Mavi, Charlie Chaplin usulu fotr sapkasi ile kendini kalabaligin icinde ayirt edilir hale getiren tur rehberimizin anlattiklari ile iyice baglandim sehre. Hikayelerini okudugumuz Charles Dickens'in konu aldigi mekanlar kampusun icinde, Twinings 'in minicik dukkani da oyle. Sonra, garip hikayelerin gectigi kuytu avlular, orda parasi icin oldurulen insanlarin etleri ile yapilan meat-pie lari farkinda olmadan satmis ve halen ayakta olan restoranlar... Burada, -sehrin kalbinde- tarihe ve absurdluge isinlanmis gibi hissediyor insan. Bu gezilerin ardindan sonunda guacamole sandviclerimi yiyip, New Academic Building'de Starbuck'a gore 20 cent daha ucuz americano' yu eskiden New York gunlerinde oldugu gibi soya sutu ile karistirarak icerken British Museum' un de yolunu tutmustum. Elimdeki haritadan rotayi tutturup kisa bir yuruyusun ardindan muzeye geldim. Su ana kadar cok fazla muze gormustum ve Rosetta Stone'u dimdik ayakta gozlerimle gormus olmak disinda bu ziyaret cok sasirtici bir deneyim olmadi.Roma heykellerinden Cypriot kafalarini secebilecek kadar gelismisti tarih ve sanat algim. Muze cikisi yurudugum sokaklar, Covent Garden cevresi ise ayri bir guzellikti. Covent Garden Market' de daha 1970' lerde sebze ve meyve satilirken, simdi luks marka esya dukkanlarindan ve high scale restoranlardan baska birsey yoktu. Komik bir sekilde ilk defa Boston'daki Market Place de gordugum gibi burda da market alaninin iki cikisinda da acrobat-hokkabaz sovlari vardi. Dunyanin degisik koseleri birbirine benziyor. Burayi tarif et derseniz, onu tanimlamak icin sececegim kavramlar "beauty" & "elegance" olur. Burasi cok sevilesi bir yer.

Tuesday, September 30, 2014

Buyuk cabalarla gerceklessin diye ugrastigim

bir yillik okul kacamagimda bugun, yani tam kayit gununde, pasaportumu kaybettigimi farkettim. Iki saatlik yogun bir endisenin ardindan pasaport okulda ortaya cikinca, bir yandan yogun bir sekilde rahatlarken, bu surecin her asamasinda bir engel atlamak durumunda kalmis olmanin istisnasi da olmamis oldu. Bugun yasadigim korkudan sonra geri kalan dertler gozumde kuculdu kuculdu ve kayboldu.
Yillardir bedavadan ve kolayca kavusmus oldugum okullardan sonra, burda gececek bir yillin cok farkli olacagini dusunuyorum. Beyin hucrelerim gecligini ve tazeligini kaybetmis olabilir, depresyonlarda iyice kuculmus endise merkezlerim karakterime fazladan bir lakaytlik da katiyor olabilir; yine de bugun burda uzun zamandir ilk defa kendi istegimle ve secimimle birseyleri yaptigimi hissediyorum ve uzak sayilabilecek bir gecmisten anilarim canlaniyor: Ortaokulda Anadolu Lisesi' ne basladigim gun gibi heyecanliyim, hevesliyim ve icine girecegim yeni disipline dort elle sarilacagimi hissediyorum. Bu yil farkli olacak!

Monday, September 29, 2014

Memnun olmadigin

bir yerden kalkip yeni bir yere geldiginde mutlaka bir bosluk hissi yasarsin. Bu son yillarda cok alisik oldugum bir duygu: yeni yeri benimsemek zaman alacaktir, yoluna koyulacak isler vardir, beklenmedik engeller ortaya cikmaktadir ve bu bunlardan kacarak donmeyi arzulayacaginiz bir yer yoksa, iste o zaman koca dunyayi gezmis de kendinize bir yer bulamamis gibi hissedersiniz. Okulun yurt odasini gorunce hissettiklerim bunlar oldu, yagmurdan kacip doluya yakalanmak gibiydi. Burayi benimsemek ve bir duzen kurmak icin aylarim var.
29 Eylul 2014

Sunday, September 28, 2014

Northern sky

is not like ours. Lighter, decorated with a thin layer of cloud. Streets are quiet, chaos is in the weirdness of the size of traffic lights: huge round lights on short bodies; so that people see the signs well. Struggle is everywhere, here more homogenized. There is a standard for the poor and one for the rich. In our (country's) case spectrum is continuum and much larger. Nature is rich and giving, aesthetics concerns surround all the standards. This beautifully well thought of city calms you down, humid weather heals the traces of life on your skin and newly acquainted pollen make a layer of tear made shine on the eyes. 

Thursday, September 25, 2014

insanin

adam akilli birsey yazmasi icin saglam sorunlari ya da derin hisleri olmasi lazim. Hergun olmasa da bugun  bu anlamda kalifiye hissediyorum. Kizilay'dan aktarma yapmak uzre ucuncu kez 185,141, 427 otobuslerinden onume gelene binmisken gunun yorgunlugu ile bombos bakan gozlerimde gecenin karanliginda anlamsiz kompozisyonlar yapan isiklari, kulaklarimda annemin batil inanclari dogrultusunda gun boyu olaylara vermis oldugu kulak cinlatan cikislari, yuregimin inlemelerinden zihnimin olmamislar arsivine tranfer olmus yasanmamisliklarin cagrisimlari vardi. Kurt aksagani, mumkunse guneydogu hatta Diyarbakir, ne kadar sevimli geliyordu, benzerini bile duydukca o sesin sahibinin bazen utangac bazen gulumseyen bakislari aklima geliyordu. Izin verseydi ya da benden kacmasaydi ve biraz olsun birbirimize uygun olsaydik, onu cok sevebilirdim. Hatta belki bir omur boyu severdim, yani olabilirdi. Belki de olmazdi, kimseyi bir omur boyu sevmeye kalkisma firsatim olmadi.
Hastane siralarinda, otobuste, yas ortalamasi geckin mahallemiz dolaylarinda markette, eczanede gordugum istisnasiz konusmaktan hoslanan yaslilar gelecege dair birseyler soyluyor, ama onlari anlamiyorum henuz. Onlari boyle gordukce, kis gunlerinde doya doya aldiklari ogleden sonrasi gunesini kiskanmaktan vazgecmem gerektigini dusunuyorum. Hayatta kiskanacak cok daha fazla sey olabilirdi, eger zihnim kendi istegiyle bir suru seyden elini cekmeye karar vermemis olsaydi. Bir kac hafta once kuzenimin minik bebeginin masumiyetinde anne olmaktan vazgectim, kulaktan duyma bir sekilde ogrendigim biten sevgilerden ve ancak ki fedakarliga donusen iliskilerden ilham alarak ise kendine bir es aramaktan. Gariptir ama yarin hayatin bitiyor deseler panik yapmayacak olgunluga-doymusluga eristim, yani bugunu nasil gecirecegimi bile belirlemezdi bu bilgi. Simdilik bir kus hafifligi icindeyim, ailelerin objektif olamayan bakis acilarina, herseye karisma ama kendisine karistirmama prensibine, isine gelen aksiyomlari ortaya atip onlardan buyuk sonuclara gidilmesine ve bunlarin degisik sahalardaki analoglarina, herseye alistim. Artik yalnizligima gitmek icin sabirsizlaniyorum.

Thursday, September 18, 2014

Bugünün şerefine yazılır. Sonunda hayatıma bir yıla yakın süre yenilik alabilmem için gerekli bütün şartlar, olası şeytan engellerini aşıp biraraya geldiler. Süreç çok uzundu; zordu ancak zamanla unutulacak cinsten zorluklardı. Yeni bir syfayı açarken arkadaki sayfaları da toparlamak gerekiyor.İş çok, ama işte değer! Londra'dan yazmak üzre..

Thursday, September 11, 2014

Kitaplarimi

toplarken 10 yillar oncesinin gunlukleri cekmecelerden cikiyor ve yaslanmakta olan bir ergen olarak surekli gunluk formunda blog tutma ihtiyacimi anlamlandirabiliyorum. O gunluklerin arasindan ne anilar fiskiriyor. Anilarla gunduz bilincimle; gece ruyalarimda bilincaltimla hesaplasmaya koyuluyorum. Ankara'daki koca bir yilda,  iki yonu olan yasanmislikla tek basima mucadele ettim, sorumlusu bensem anilarin gecmisin bir kosesinde kalmasinin; ve daha da beceriksizcesi onlarin yerine yenilerini koyamamis olmamin, bu is de bana duserdi. Millet kiz pesinde kosmak yerine onune cikan ilk kismete tutundu, kismetleri ise onlarin food-shelter-para teminati ile onlara vaadler guclendikce daha da baglandi. Onlardan biri olsaydim isteksizce girdigim yolda simdiye kadar huzuru bulmus olma ihtimali vardi, lakin halen dogruyu ve erdemli olani yaptigimi dusunuyorum. Durustluk, iyilik, erdem bunlar luks gerektirir, o luksu hep kullandim. Aklimla sevgiyi-aski taklit etmedim.
 Bir de dun hasta yatagimda oyalanmak icin televizyon seyrederken, dinmeyen sevgi yoksunlugumun bir aciklamasini bir dizi film hipotez halinde sunarken; ikinci bir dizi filmde hipotez vucuda burudu. Baba sevgisinden yoksun buyumustum, bu mutlaka bir yerlerde baska insanlardan ayrilmama sebep oluyordur. Absurdluklerimin cogunu aciklamak uzre kullanacagim birsey buldum sonunda. Bu, nasil su ana kadar aklima gelmemis asil ona sasiriyorum.
Dedigim gibi hastayim, Melih Gokcek bir yonetici klisesini tekrar ederek televizyonda musluk suyu iciyor, belki bunu gormek bagirsaklarima iyi gelecek.
Asksiz kolera gunleri...

Monday, September 8, 2014

Dün gece şu hiç hoşlanmadığım rüyalardan bir tane daha gördüm. Gururumun bu denli kırıldığı başka bir olay olmamış ki, onlarca kez rüyalarımda knedisiyle hesaplaşmaya kalktım da onaramamışım  ruhumda açtığı yarayı.
Sabah yorgun kalkmış olmanın üstüne kapalı hava ve dinmek bilmeyen bir yağmur, dermanın yine kurumun koşu bandında. Öğle arası olsa da kendisine kavuşsam.

Friday, September 5, 2014

Aylardır aynı yoldan estetik yoksunluk, tatminsizlik ve bu yüzden damağımda tatsızlık hisleri ile geçerken, dış mekanda geçen vakitler ancak ki yaşamı ötelemek olmuş oluyor. Göz yumuyorum bu  anların içinde huzur ve memnuniyet olmayışına. 
Providence'da ise her gün, her dakika doğanın ve medeniyetin birbirine zarar vermeyen uyumunun en doyurucu halini takdir ederken ancak ki güzellik sarhoşu oluyordum. Uzun süre sürekli sarhoşluk hissi yaşamaktan beynimin kimyası bozuldu. Yıllar boyu mevsim, mekan, mod ayrımı yapmadan ince ince matematikle, fenle, merakla ve azimle şekillendirdiğim beyin kıvrımlarım, dopamin havuzunda düzleşti, kendini reddeder hale geldi. Varsa yoksa estetik doyumdu, bilgi her yerdeydi, kitaplar raflara sığmıyordu,  onlara erişmek çok kolaydı, onları yanında dünyanın herhangi bir yerine taşıyıp, sadece sessiz bir mekan bularak kitapların anlattığı dünyaya girebiliridin. Halbuki estetik bambaşka bir şeydi: çok daha kırılgandı, zamana, mekana ve dış saldırılara ne kadar açıktı. Onun varlığı sanki bir tesadüftü, ya da mucize! O mucizeye sımsıkı sarılmak lazımdı, mucizenin düşmanları çoktu: zaman, mekan, iklim, insan ve herşey. Mucizeye var olduğu sürece sımsıkı tutundum. Artık varsa yoksa renkler(aah o turuncudan sarıya hiçbir tonu atlamadna değişen renkler) kokular, şekiller, güzel yüzler ve bedenler, mekanlar, uyum.
Bu sayede apayrı bir duyguyu yaşadım. Hayatımda bir defa hiç çaba göstermeden uzun uzun çok mutlu oldum, sarhoşluk boyutunda.

Thursday, September 4, 2014

Süper loto

oynadım bugün, kaç haftadır devretmişken üstelik. Tabi devretmesi değil de Kuğulu Park (namı diyar boklu park)'dan geçerken bir yılın sonunda tam bugün bir kuşun teşrif ederek konduğu dalın altından ben deniz geçerken değerli tuvalet ihtiyacını gidermiş oluşuydu, bir şans oyununa dahil olma sebebim. Dahil olacakken de en iyisine, aynı küçücük ihtimale en çok para vadedene yönelmekten daha mantıklı ne olabilir. Postane'nin açılmasını beklerken şans oyunları oynanabilecek bir büfe bulmak üzre sıra sıra kebapçıların öğle yameği hengamesinde yemek kokusuyla tütsülenmiş ve iyice ısınmış,  cadde kenarından insan ve görüntü kalabalığına olabildiğince gözlerimi kapatıp hiç hesapta yokken, hiç uğramadığım bir sokakta macera peşinde sakin sakin yürümeye koyuldum. Esnafla ufak konuşmalar yaptım, biraz güldük, biraz mantık yürüttük ve sonunda şans havuzuna dahil olmayı başarıp, geri dönüş yolunu tuttum.

Siyah Süt

kitabını, her Elif Şafak okuduktan sonra "bu kadar yeter" dememe rağmen, elime alıp okudum. Yazarın başarı kaygısıyla samimi olmayan kurgulara yer verebilediğini ya da yer verme potansiyelini görmek  okuyucuda güven eksikliği yaratıyor. Ancak kitapta yazar bir kadının, karakterinin başarı-huzur-cinsiyet-entellektüelite  köşeleri arasında git-gelleri ve üzerine eklenen anne olmayı sorgulaması, ardından yaşadığı sürecin ilave zorlukları ve aydınlanmalarını anlatması kadar; Sylvia Plath , Ayn Rand, Zelda Fitzgerald gibi edebiyat dünyası içinden renkli kadın karakterlerin hayatını sorgulamaya açışını görmek de güzeldi. Yazarın her bir iç sesinin tanıdık oluşu ve bu iç seslerin bir noktadan sonra artık sürprizlerle yapamayışı ve okuyucu şaşırtmıyor oluşu bir sıkıcılık katsa da, kadın okuyucu için dertleşecek ve diğer kadınlarla ortak endişelerini görüp rahatlamasını sağlayacak bir atmosfer yaratıyor kitap.

Wednesday, September 3, 2014

Bazı anlara huzur

nüfuz etmiştir. Mesela zorlu bir engel atlatılmıştır, yapılabilecekler bitmiştir, bekleme vardır sadece geriye kalan. O zaman endişeler kalbi sıkıştırmaya devam ederken bir taraftan da yüklenmiş stresin atılması, meşrulaştırılması, tasnif edilmesi gerekir.  Bir kitaba kaptırmak, saatlerce televizyona bakarak uyuşmak, mükellef bir banyo, gece uykusu bunun içindir.

Tuesday, September 2, 2014

Şükürler olsun ki

önemli günlerimiz bitmiyor. Olasılıklar evreninde değişik ihtimaller üzerine yatırım yapmaktan vazgeçmiyoruz:bugün sorunsuz geçmesini dilediğim vize günü.  Gitmek için her türlü mücadeleyi verirken, aklıma "peki neden geldin?" sorusu takılıyor. İhtimal belirince, ona bu derece sarılmamdan anlıyorum ki samimi hislerim gitmekten yanaymış meğer. İyi diye görüp listelediklerim, kendini kandırma araçları mıymış...
Birşeyi çok istemek hissini yaşamak da ayrı bir güzellik, demek ki halen bitmemiş istenebilecekler, bunu bilmek  insana yaşama umudu veriyor.

Monday, September 1, 2014

Her derdin

bir devası var, mesela benimki sorunsuz geçecek bir vize görüşmesi...
01.09.2014

Yeni

bir ülkeye gitmenin arefesinde, ölüm güzel geliyor yine. Daha genç yaşlarda, ne kadar mutsuz olursanız olun, ölmek fikri özenti ve saçmalık olarak geliyor.  Mutsuzluk zor geliyor, canınızı incitiyor, yaşamak ve tekrar mutlu olmak için yanıp tutuşuyorsunuz.
Kişi canı acırken mi ölümü düşler yoksa hayat ona zorlaştırılırken mutsuzluktan uyuşmuşken mi? Bence ikincisi. Mutluluk ve mutsuzluk döngüsünde bir noktada mutluluğa doyuyorsunuz, ilerki yaşlarda umutsuzluk zihninizi sardığında artık 18 yaşındaki gibi o zamana kadar deneyimlediğiniz ve mutluluk dediğiniz o kanı tutuşma halini özlemeniz mümkün değil. Otuza'a geldiğinizde mutluluk kavramı evrilip huzura dönüşmüş oluyor. Ruh artık sakin bir şekilde hareket ediyor, gariptir ama mutsuzluğun içinde de bir huzur olabiliyor. Ruhunuz ayaklanmıyor, sadece hesap ediyor: İçinden çıkması mümkün olmayan zorluklar silsilesinde yaşamak ve yaşamamak arasındaki fark çok azalıyor. Bir hayal gibi kafanızda yaşadığınız ancak dış dünyada gördüğümüz ikonlardan feyz alarak tutarlılığa kavuşturduğumuz hayat, dünyanın maddiyatından medet ummuyor. Hatta dünya maddiyatı çoğu zorluğun sebebi iken, bizi hayattan soğutan şey hayatın kendisi oluyor. İşte buna sağlıklı ölmek diyebiliriz. İsteyerek, ve biliçle. Bir yaprak gibi direnmeden, yavaş yavaş solarak, yaşamın ve ölümün bütün evrelerinden sukunetle geçerek.
İnsan ancak sakinlikte ölebilir, diğer türlüsü ölmek değil öldürülmek olur.

Friday, August 29, 2014

Soyut bir tarzla

somut şeylerden dert yanmak istemiyorum. Üstelik biliyorum ki bu somutlukların hiçbiri gerçek değil. Hayat bazen umut dolu oluyor, ama bu umutlar uzaklaşmaları gerektiriyor. Kötü günde bir arada olmuş ruhlar, umut için yollarını ayırırken birbirine kırılıyor. Bu soyutluklar annemle son günlerde aramızdaki çalkantılı ilişkiyi açıklıyor.

Monday, August 25, 2014

Ataerkillik temalı

karikatürize ettiğim aile hayatımız üzerine yazıdan sonra, o konuyla beraber bir klişeyi apayrı bir düzeyde tamamlayacak başka bir konuyu tartışacağım bugün.  Bana bir challenge lazımdı, görünce hiç düşünmedim ve üzerine atladım, gerçekleşsin diye de gerekenin ya da belki fazlasının elimden gelenini yaptım. Haber şu ki: okula geri dönüyorum! Yarıda bıraktığım bir yere değil, zamanında benzerini okuyup ama kariyere dönüştürmekten vazgeçtiğim programlar gibi bir tanesini yalayıp yutmaya, okula gidiyor olacağım (başa çıkılamaz bir aksilik çıkmazsa). Çok heyecanlıyım, mutluyum, bir taraftan hazırlığın her türlüsüne aynı anda girişirken, öte tarafta şapşallığın, dalgınlığın, aklı havadalığın tepesindeyim. Sanki zihnim zamanla sarhoşluk dengesinde karar kılmış, sürekli uyuşukluk halinin lezzetli meyveleri ile yıllarca yüksek tempodan yazıp oynamış zihnimin oyuncağı olarak hırpalanmış ruhum beslenmekte, iyileşmekte. Öyle sarhoşum ki uykum geliyor, ofiste oturmak yerine önce güzel bir öğle uykusu uyumalı, ardından dinlenmeye dönmeli. Çok yakında çok çalışmam lazım olacağı için çok mutluyum!

Sunday, August 24, 2014

Sessizligi ozledim

bu hafta sonu. Ataerkil duzenin koruyucu fedaileri abimlerin ailecek hanemizi senlendirdigi su gunlerde 6-7 kisiye surekli yemek cikarmaktan; yemek sonrasi bulasik toparlama isine girmekten oyle yorulup bunaldim ki, su anda odama gelmis,  surekliligi olan sessizlik hissini saglayarak  ic dengemi bulmaya calissiyorum. Annemin koruyucu anne duzeninden ya da zamaninda degisik sebeplerle hakkiyla yapamadigini dusundugu cocuk bakma isini bugune ertelenmis bir gorev olarak ustlenmesinin sonucu olarak, yemekler gelir ve giderken bir tek tabagai yerinden oynatmayan erkek kardeslerim ile ayni vurdum duymazligi paylasmama engel tek sey ise toplum kurallarininin temeli, kadinin ve kiz cocugunun gorevleri bolumunun ilk maddesi: kadinin aile ve ev sinirlari icinde butun amelelikleri ustlenmekle beraber, onu ayak islerinin piri yapacak anlayisli, empatik, merhametli olma ruhsal takim-taklavatini en birinci dereceden iclsellestirip hayatina dahil edebilmesidir.
Is bolumu ise cok bozuk, cunku kadin olarak kendini ogullarina hizmetci yapmis, erkek evlat delisi analarimiz ve onlarin davranis bicimlerini adapte etmis kizlari olarak ustumuze dusen gorevleri agir aksak olsa da gunu gunune yurutsek de soyumuzun devamini saglayacak pirlanta kadar degerli erkek kardeslerim hasretinden analarimizin agaclara bez bagladigi o erkek torunlari, dallari tukenme tehlikesi yasayan soy agacimiza beklenen comertlikle verebilmis degiller.  Bunu anlamami saglayan ise ogulculuk meselesine gonul vermis annemizin ogullarini uzecek olacagini bilse de gelecek nesil erkek bebelerimizi kollamak ve varliklarini surdurebilmek adina dolayli olarak da olsa aileye yeni katilacak diger kiz bebeklerle birlikte beklenen erkek bebek oraninin saglanmiyor oldugunu ifade etmesiydi.

Tuesday, August 19, 2014

Bu zor ulkeye alismak icin

uyusturdu mu kendini zihin, hep dalginligim ve dunyali olmayisim ile gurur duymus olsam da bazen bu konuda endiselendigim de oluyor. Tatil donusu insanlarla konusmak, ofis hayatinin kompleks iliskileriyle basa cikabilmek, ya da sadece konusmalari anlamlandirip sira bana geldiginde cevap verebilmek dahi nasil bu kadar zor oldu. Haftanin sadece iki gunu gecmisken yapmam gerekenler surekli zihnimden ucup gitmekte ve onlari ancak ki cagrisimlar ya da tesadufi hatirlatmalar geri getirebilmekte. Bir taraftan ise zihnim yeni bir obsesif farkindaliga ulastigini sanmakta: Mutsuz ya da kismen mutsuz kuzenlerimin hikayelerini gordukce erkeklerle ayni eve hapsedilmenin kadin hysteria sini tetikledigini dusunmeye basladim.
Yillar once ailemin ilgisizligi ile dustugum kisa donemli boslugun paralelini, sevemeyen insanlari fazlaca gormekten ve onlarla ayni ortami paylasmaktan bunalmis ruhum sergilemekte. Sevgi ulasilmasi zor bir faz gibi, yillarin birikmis sevgisizligi ruhda tukenmislikler olusturmus. Daha gencken oldugu gibi gemileri kolaylikla yakmak lazim. Yapilmasi gerekenleri biliyorum, kacmam lazim bazi insanlarin varligindan. Onlarsiz hayat daha huzurlu olacak.

Wednesday, August 13, 2014

Cesit çeşit bina, tarih, gün batımı, Kaya, deniz

Derken, görmeye doydum. Doymak güzel bir his, doyum hissinin yanında bir aydınlanma da geldi. Sevgi ve inanç (inanılmak ve inanmak ) en cok ihtiyac duydugum seylermiş: sevgi olmadan güvende olmak; inanç olmadan ise başarılı olmak mümkün görünmüyor.

Friday, August 8, 2014

Herşeyin bir tadı var:

bir yere alışmanın, ara ara insanlarla çevrilmenin, kendin olmanın, boğazın şişmiş ofis sakinliğinde stochastik calculus öğrenmenin, düşünmenin ve farkındalığın, spor ya da yemek saatini bekliyor olmanın. Eğer ortalığa saçılmış bu tadları geçiştirmez de iyice hissetmeye çalışırsak, işte o zaman sarhoşluk mertebesine ulaşabiliriz. Ayık kafa ile çekilecek bir şey değil hayat.

Thursday, August 7, 2014

Ayakları yere basan huzur

diye birşey de var: bir kış günü, öğlen vakti dışarda cılız gün ışığı varken evde sakince birşeylerle meşgulsunuzdur, televizyonda kısa da olsa sevdiğiniz bir şeyler olur, aklınızda üzerine çalıştığınız bir materyal vardır, o an dinlenirken bile köklerinizin olduğu yerde başaracağınızı bilerek yol aldığınızın güveni vardır.

Anne babalarının binbir zahmetle

büyüttüğü yeğenlerim, muhabbet etme yaşına geldi. Bu yıl için aradaki coğrafi engellerin kalkmış olması ile Işılsu ile dostluğumuz oldukça ilerledi. Bir ay kadar sonra ilk defa telefonda konuştuğum Işılsu' nun derin bir merakla nerde olduğumu, ne yapmakta oluşumu soruşu kadar hiç görmediği Kapadokya'ya gideceğimi duyunca balona binmemi tavsiye etmesi çok hoşuma gitti. Balona binmenin iktisadını yaptıktan sonra kariyer meselelerine atladık. Hafta içi gündüzleri doktor, akşamları yazar, haftasonları da balerin olarak hayatını sürdürmeyi planlayan yeğenim, dileklerinin gerçekleşmekte olduğu, istediği gibi bir kız kardeşin aileye katılmak üzre yolda oluşunun mutluluğunu dile getiriyor. Ardından üçüncü kardeş için dua ve dileklere başlayacağını söylerken konuşma ilerledikçe halası hakkındaki endişelerini dile getiriyor ve benim için dileyebileceklerini kendi meselesi olan üçüncü kardeşin önüne almaya karar veriyor, bunu öyle doğal ve içten bir şekilde söylüyor ki ona sarılmak istiyorum. Sonra tekrardan benim için kitaptan koca yapma meselesine geliyor, o kadar hoşuma gidiyor ki söylediği cümleyi not ediyorum: Sana en iyisi kitaptan bir koca yapalım, düğünde bile yüzünü açıp kitap okuyor olursun.
Karşılıklı olarak birbirimize koyduğumuz onca isimden sonra ikimiz de birbirimizi onun isminden  (Işılportakalsuyu) ilhamla "portakal suyu" diye çağırmaya karar verip, en son da "iyi geceler portakal suyu!" diyerek konuşmamızı bitiriyoruz.

Wednesday, August 6, 2014

Zaman ver kendine demişlerdi,

ne kadar zamandan bahsediyorlar acaba diye düşünmüştüm, bir de zamanın insanın sevemediği şeyleri sevmesini sağlayabileceğini düşünmemiştim. Şu anda öyle huzurluyum ki, üstelik herşeye rağmen: sağdan soldan  sarmalamış haksızlıklara, milliyetçiliklere, beyin yıkamalara ve onların yaşanmakta olan getirilerine, din savaşlarına...
Sarhoş edici bir huzur hissediyorum, bütün vücudum ve zihnim dinlenmekte, kişiliğimin zirvesine çıkmışım gibi kendimle dertlerim bitmiş, öyle olunca çevreye de laf atmaktan vazgeçmişim. Çok huzurluyum, çok sarhoşum.

Sabahları simit

kokulu ofis hayatının ne rahatlatıcı birşey olduğunu anlamam için zamana ihtiyacım varmış. İlk geldiğimde ve herhangibir entellektüel sebep olmaksızın halinden memnun bu insanları gördüğümde onlarla hiç bir ortak noktamızın olamayacağını düşündüm. Şimdi yüzümde bir gülümseme sabah çayını doldurmaya gidiyorum. Ekranda istediğin materyalin olması rahatlığını yaşatan patronların tatil döneminde boşluk ruhu tamir eden bir ilaç gibi geliyor.

Tuesday, August 5, 2014

Mutsuz

kadınların haberlerini alıyorum , ne kadar yaygın histeriklik hali ve bunun Hipokratın dayandırdığından daha derin nedenleri olması lazım.  Kadınların içinde oldukları boşluk hissinin sebebi erkeklerden ziyade onları bir ilişkide (üstelik bazen çoluğu çocuğu ile)hapseden ilişki kalıpları olmalı. Erkeğin başka kadınlarla birlikte olma eğiliminin kadındaki karşılığı başka erkekler tarafından da sevilmek ihtiyacı olabilir mi. Bir ilşkinin en çok da başlangıcında yoğun bir alışveriş vardır, bu alış-veriş zamanla çok azalır. Ne birbirini görünce kalbi hizlanır ne de artık uzun uzun konuşmak ya da bakışmak isterler. Alışverişin kalitesi düştükçe de kişiler arasındaki asimetriler kabak gibi ortaya çıkmaya başlar. Yeterince sevilmeyen kadınlar, ilgisi bitmiş erkekler ya da bunun yön değiştirmiş halleri ortaya çıkar. Sonuç, mutsuz ilişkiler... Bazen birilerinin hayatınızda olmaması olmasından çok daha iyidir, çünkü onu gördükçe onun sizden esirgediklerini hatırlarsınız, eğer ondan birşey beklemiyorsanız ve orda öylece duruyor olması yetiyorsa da o halde siz muhteşem bir insansınız demektir.

Monday, August 4, 2014

İtalya sonrası

Türkiye sokakları dümdüz ve kominist stilinde görünüyor: Sanki bir tabaka alçı ile herşey hizalanmış. Günlerdir sofistike kahve makinalarından çıkan ekstra expressolu cappucino'lardan sonra bu sabah gelen yoksunluk nöbetine hazırlıksız yakalanıp acı bir kıvranışla "köpüklü üçü bir arada"dan medet ummak ama aradığını bulamayıp içilebilir bir ikisi bir arada ile sabah kahvesini geçiştirmek...
Bu dönüşün kötü tarafı, iyi tarafı ise eve dönmüş olmak. Ancak ayrılışlarda farkediyorum burda bir evim olduğunu. Sokakta yürürken gelişmemişlik üzerine tonla depresif duygu zinhnime üşüşüp huzurumu kaçırmaya çalışsa da kiri-pası, temelsizliği, eğitim yoksunluğu ile burası birey olarak güçlü olduğumuz yer. Eksiğimizi kapatamayız, ancak kaçtığımız her yerde de kendimizi geride bırakmış olacağız. Belki bu yüzden gitmeyi hep istiyoruz.

Saturday, August 2, 2014

Bir yıl

Çalışıp, bir hafta izin alıp onu da yeni bir ülkeyi tanıyıp anlamaya verince; bu bir hafta,  işi ve düzeni özlemeye yetiyor: çünkü iş demek bolca oturmak demektir, düzen demek ise fazla düşünmek zorunda kalmadan hayatını rahatlık icinde sürdürebilmek demektir. Uzun Roma günleri, bu özel günleri taclandirmis  duygu yoğunluğunu iyice pekiştiren  Frida Kahlo sergisi ile son buluyor, sehre bir gün mutlaka tekrar dönmek üzere hoşçakal diyorum. iki bin yılını cömertce önümüze sunan bu sehrin medeniyetine yenik düşmemiş sıcaklığına hayran kalınıyor, onun sayesinde yapilmamis muhasebeleri yaptım, karmaşık iliskilere dışardan baktım, kendim kadar baskalarının da yanılgılarını gördum; arzularla, ozlemlerle, mutlak bir adım daha katetmiş olarak ülkeye dönme vakti geldi bile.

Friday, August 1, 2014

Ayçiçekleri

Güneşe doner, o yüzden Floransa' dan Roma' ya tren yolculugunda küsmüş gibi yüzlerini cevirmislerdi. İnsanoğlu ise eninde sonunda sevgiye doner: sevilmek, ten icin öpulmek demektir, oksanmak demektir; Ruh için ise kabul edilmektir, hayatının devamı için bir destek bulmus olmak demektir. Bunlarin hepsini birden en güzel sekilde verebilecek tek şey, seven koca bir kalptir, Roma nin bütün çeşmelerinden istenecek şey de budur!

Tuesday, July 29, 2014

Ufitzi Müzesi'ni, metropolitan Müzesi'ni ve istisnasız gezdiğim her ülkede gördüğüm ulusal galerileri doldurup da tasan resimlerden bizde yok. Bizdeki sıcaklık, batıya üstün tarafımız diye düşündürdüm, italya' da gecen zamanda medeniyet ile insan sıcaklığının bir ülkede birlesebildigini gördüğüm için cok memnunum, öyle bir yer varmış.

Monday, July 28, 2014

Floransa'yı

bir görüşte sevdim, gördükçe de hem sevgim hem de hayranlığım arttı bu medeniyete karsı. Adım bası tarih, estetik, sanat, daha da önemlisi zamanında ilklerle dolu bir sehir. Donemin icinde öncü olabilmesi, yaratıcılığın çıktığı nokta olması onu gözümde bu kadar kiymelendiren. Sehir Venedik kadar olmasa da turist kaynıyor, aileler, çiftler, birlikte seyahat eden gruplar derken insana dair temel bir farkındalık zihnimin icinde haykırmaya başlıyor ki o da sevgi üzerine. Yokluğunda anlamsizlasan hayatın içindeki her güzelliğin motivasyonu yine sevgi. Bugün onu özlüyorum.
Büyük kanalı vapurlar katettikten sonra san michele Adası'nda mezarlık ziyareti ile devam etti Venedik günü, tarihi mirasın ne özenle  korunduğunu tekrar etmeye gerek yok, lakin İtalya insanının mizah gücü, doğallığı, çekiciliği üzerine söylenecek seyler vardır. Vücudunun güzelliğini  saklamayan nese dolu kadinlari; yanik teni, selvi boyu ile kadin cinsine hizmette hazır erkekleri, güzel ebeveynlerin yolunda kendine güvenli cocukları, markete giderken bile sacı bası yapılı yaşlıları ile güzel bir halktan bahsediyorum!

Saturday, July 26, 2014

Sabah gezmesinin

Ardından adaya dönüp, aksama tekrar bir Venedik sokakları gezmesi yapabilmek için dinlenmekteyim. Bugün öyle cok yağmur yağdı ki, bolca mola verip o molalarda sehri anlatmaya çalıştım yaziyla. Dönüşte temize çekilip sonra okunmaya sunulacak yazılar olacak. Gezmenin en güzel tarafı evrensel bir dervislik hissi. Düzgün olsun diye tonla para verilip de fiyasko çıkan yemekler sehri pahallilastiriyor, turist fazlalığı burda yaşanmış hayatları anlayabilmenize imkan vermiyor, sokakları oradan oraya sürüklenen duygusuz ve gormemis diger turistlerle paylaşıyorsunuz, geri kalan ise cok güzel.

Friday, July 25, 2014

Venedik

'i Osmanlı ile savaşlarından biliyoruz. Tarihi,  savaşlara ve ulkeler arasi anlaşmalara dökmeden önce bahsedilen ülkelerin coğrafyası, kültürü, yani ne olduklarını öğretmek laZim. Defalarca ismini duymak yerine bir defa guzel Venedik' in fotografını görseydim milli tarih denen beyin yıkamaların hepsi işlevsiz kalırdı.

Wednesday, July 23, 2014

Karnım ac olduğunda spor yapmak yerine

yemek yemeyi tercih ediyorum diye bugün sabahtan sıkı bir kahvalti yaptım, ancak yediğim hızda öğütüyormuşum ki şu anda vücudumun benden tek istediği şey biraz yemek. Bu kez onu dinleyemem, burdaki kirlikten arınmam için kazınan mideyle de olsa koşacağım. Bugün, tatil öncesi işte son gün, yarın bu saatlerde bulutlara uzanıp Rönesansın yani sanatın ve estetiğin çıktığı memlekete kavuşma öncesinde zihnimde hayaller kuruyor olacağım. Bu tatil için öncesinde hayal kurmaya vaktim olmadı, onu telafi etmeliyim.

Tuesday, July 22, 2014

bir yanlisi

 sevdigimiz yaptiginda uzuluyoruz, sevmedigimiz yaptiginda ise sinirleniyoruz,

Monday, July 21, 2014

Sadece uyumam lazim,

ancak ozgur ruhlara ozenip kadeh kadeh ictigim sarabin hakkini vermem lazim once. Bukowski olamayiz, fren sistemimiz cok fazla, ozgurlukler ve limitsizlikler dusunce boyutunun minicik bir kolunda, diger taraflarda ise garip bir tutuculuk hali suregelmekte. Kahve fallari bile "rahat birak kendini" diyorsa artik, herkesin ulastigi bir noktayi kaciriyorsun demektir.
Gece eve gelirken sokagin sessizligini, kara kediler ve saga sola savrulan sarhoslarla paylastim ve hic gocunmadim, ayrica halen cok yorgunum, gozlerim kapaniyor simdi...

Elegant Decay

Kavramını öğrendim bugün, bir de kendim için hayatın en yüksek manasını: Beauty! Doğadan başlayıp insan yapımı şehirleri süsleyen güzellik. Mutluluğumun kaynağının bu olduğunu  sonunda farkedebildim.

Saturday, July 19, 2014

Gun bitmis,

yenisi baslamis, yaziya oturmanin hic vakti degil. Lakin, bugun defalarca kez isteyip ve her seferinde ne yazacagimi unutup yeni konulara gecmek uzre hissedilmis yazma ihtiyacimi karsilamak icin burdayim. Vucudum coktan uyuyor, ellerim Bukowski'nin yazma uzerine soyledikleri ile motive olmus, isini gormekte! Olmuslar ve olmakta olanlar, birbirini tamamlamis, boylece ne insanlara ne de kurumlara guvenmemek konusunda iyi bir egitimden gecmisim. Akil, zeka ve cesaret uclusu olmadan  birseyin olacagi ya da eskinin iyilesecegi yok. Sabah uyandigimizda daha dun elestirdigimiz kisi olarak buluyoruz kendimizi, hizli bir sekilde curuyoruz ve yerine koymak eylemi hic hos karsilanmiyor. Dunyanin bir kosesinde rahatlik ve yalnizlik, diger kosesinde, din ve olum; bir siginaga ihtiyacimiz var.

Friday, July 18, 2014

Din, ve mezhep savaşları

aklını yitirmiş kalabalıklar, hiç bir zaman akıl sahibi olmamışlar, eli silahlılar, özgürlüğe kasteden diktatör kılıklılar derken hakkı kaç yüzyıldır yenmiş dini ve aynı zamanda etnik azınlıktan biri olarak çok yoruldum ve artık doğduğum topraklara sempati hissedemez hale geldim. Bir yılda hiç yoktan bir düzen kurdum, faturalarımı ödedim, sıcağa, soğuğa, kire-pasa alıştım derken, birden durup başka bir ülkeye çok daha kolay  alışılabileceğini hatta orda yaşamaktan zevk almanın bile mümkün olduğunu hatırladım. Bunca zahmet niye...

Thursday, July 17, 2014

Gece yarisi

flut egzersizlerini parmak basmaya indirgeyerek komsulari rahatsiz etmeden geceden faydalanmanin yolunu buldum. Bir de eskiden mutsuzlugum yuzunden bahsedilmis ozgurlugun, simdi mutlu olmak kosuluyla onaylandigini farkettim. Zaman geciyor, time pressure herkesi basiyor, ve hata gibi gorunen davranislari sergilememe ses cikarilmamasi icin cok mutlu oldugum ve yapacagim hatalardan dolayi mutsuz olacak olmamam algisini verebilmem gerekiyor. Nitekim mutluyum ve gucluyum, muhtac degilim ve alisabilme kabiliyetimi aktif olarak kullanabilmekteyim. Korkularimin az sayilmayacak bir kismi ile yuzlestim, risk aldim ve buyuk return'leri de oldu, cogunu tukettimse de anilari kaldi. Kac kalbe girdim, kac kere kalbim atti, bir yola hapsolmadim, merak ettigim hayatlari gordum, daha fazlasi icin hazirim.
Hastalığın ardından gelen aydınlanmada sağlıklı bir vücuda sahip olmanın neşesi ile hayat daha güzel! Hastalanmak üzerime yığılmış olan duygu kalabalığına bir tepki miydi, diye  düşünüyorum. Sanki bütün kötü enerjiyi attım üstümden; şimdi aklım yine başımda, garip maceralar peşinde değilim ve de barışmadıysam da profosyenel alanda reddedilişlerimle, geleceğe umutla bakıyorum.

Tuesday, July 15, 2014

Bugun, hasta

bir sekilde evde yatiyorum, kusma aralari disinda  uzun uyku postalariyla geciyor gun. Bu rutini ofis hayatima tercih edebilmeme bakilirsa,  yataga kalp meseleleri yuzunden olabilecegi kadar sosyal iliski bozukluklarindan da dusmus olabilirim.
Aaah Middle East, gunesin-sicagin, denetimsiz gidanla saldirdikca saldir, su gariplere!

Monday, July 14, 2014

Bir

Bukowski kitabini daha bitiriken, delilik, sarhosluk ve hazlar denizinde savrulmak yerine, bedenim duzen ve bilgelikten yana secimini kullaniyor. Defalarca ust uste duymaktan olsa gerek, "cocuk mu yapmaliyim" diye dusunuyorum, oyle ki bu aksam kitap okuyacak goz kalmadi diye fludume yapisirken "ne yapmaya calisiyorsun bunca bos vakitle" diye kendimi sorguladim. Vakit harciyordum sadece, yaptigim seyden zevk almak asamasina gelmek icin ise cok uzun bir yol vardi; oncesinde sonunu gormeden zamanimi, sabrimi ve enerjimi vermeliydim. Boylece yarim yamalak yaptigim diger seyler aklima geldi. Bu liste o kadar uzundu ki, tam olarak yaptigim birsey var mi peki diye merak ettim: Yoktu galiba.

Friday, July 11, 2014

Dinlemelik

http://www.youtube.com/watch?v=xJ5UejDlmAg

Thursday, July 10, 2014

Butun gece

oturup yaziyla bogabilirim kendimi, mesai ritminden dolayi uzun zamandir geceyi unutmus bedenim  susup uykudan vazgecebilir. Hava cok sicak, aklim bende degil, butun gece zoraki bulunmusum hic istemedigim bir mekanda, yuzleri seyrederken basim donmus, duyduklarimdan midem bulanmis ama yine de bir gayretle memnun gibi gorunmeye calismisim. Tanrim, insan turunden sogumaktayim, hatta beni de bir Undergrounder'a donusturebilir ofis hayatim.

Hayali arkadaşım

kara gözlüme, dert yanıyorum; "oluyor işte" dercesine kollarını birbirine kavuşturmuş "yolumuza bakalım" diyor. Fakat benim bir mola verip, türkü tutturmam, iki satir karalamam, hayata küsmem, mutlu insanlara sataşmam, huzursuzluk çıkarıp alamadığım sevgi için yırtıklaşmam lazım. Sevgili hayali arkadaşım, olur böyle şeyler de; biz bu durumun tadını çıkarmazsak eğer, istediklerimizin olmamasının ne anlamı kalır!

Diyor ki

"Zamanın inim inim inleyen köleleri olmamak için, sarhoş olun durmamacasına! Şarapla, şiirle ya da erdemle, nasıl isterseniz." Gunduz Vassaf.
Uygulayın bunu, ulaşmak istediğinizin sarhoşluk hissi olsun, hisse ulaşınca artık olmuşsunuz demektir.

Wednesday, July 9, 2014

Spirütüel tarafımı güçlendireyim demiştim, bir baktım ki düşünce egzersizlerimin sonunda hayali bir arkadaş edinmişim. Ancak yaratıcılığımı fazla zorlamamışım ki Beautiful Mind filmindeki gibi bir köşede oturan, ancak filmdekinden daha kara kaşlı, kara gözlü, kendi zevkime uydurduğum bir yoldaş edinmiş oldum. Bir de Tanrı aşkına ulaşmak isterken, açık kalpten içeri eşrefi mahlukat sevgisi dolmuş, şimdi ayıkla pirincin taşını. Ya da, en iyisi, iki gün bekle, hepsi geçer.

Monday, July 7, 2014

Yaz tatili

başlamıştır. Ajandamdaki işleri tamamladım, ve artık ofisde ekranda ya da önümde açık kağıtlardan işe dair olmayan şeyleri gizli gizli okumaktan ve saklanmaktan kurtuluyorum. Bundan sonra akşamları eve girmiyorum, arkadaşlarımla buluşuyorum ve muhabbetin en güzeli için ne gerekiyorsa onu yapıyorum.

Sunday, July 6, 2014

Yarin yine

buyuk gun, en son bunu hangi olayda yazdigimi hatirlamiyorum, o buyuk gunden cikanlar ne olmustu acaba.  Boyle buyuk gunlerden once insanin zihninde ve hissiyatinda yogun bir birikim oluyor. O birikmis elektrikten ne simsekler cikabilir, ama biz elimizden geldigince sakin olmaya calisiyoruz, cunku ertesi gun buyuk gundur ve maddeye donusturulmesi gereken emekler vardir isin icinde.
Haftalardir kariyere ve boylece gelecege dair degisik ihtimaller uzerine kosturdum.Aslinda basarili oldum kosturmalarimda ancak uzun flortlesmelerin sonunda karsimdakilerin insiyatifi, benim gibi buyuk bir riske daha fazla yaklasmamaktan yana oldu. Simdi artik anonim bir sekilde mucadeleye devam ederken daha guvende hissedebilirim. Baskasina asla yapmayacagim yanlislarla karsilastim, insanlarin korkulari ve kaliplari tarafindan eylemlerimde durduruldum. Bu olanlar ise daha az deli olmama, daha fazla yalanlar soylememe ve daha guvenli kaliplar icinde hareket etmeme yetmedi.
Halen sasirtmak istiyorum kendimi: ikinci hareketimi kestirememeyi, kisa zaman icinde cok degisik isler icinde olabilmeyi...
Sonra icimde birikmis baska bir enerji var ki o da sevmek enerjisi. Saclarini oksamak, ellerini tutmak, o ne derse desin, gozlerinin icine bakip yorulana kadar onu sevmek. Yaz mevsimi iste.

Friday, July 4, 2014

Bu yil cok degerli dersler aldim hayattan:


1. Sahip oldugumuz guzel seylerle simarip ucu belirsiz maceralara atlamak yerine elimizdekileri korumak ya da onlardan kurtulmadan once yerlerine benzerlerini koyabilmek icin cok caba gostermeliyiz.

2. Yukaridaki maddeyi gerceklestirebilmek/anlamak icin en az bir defa tersini yapip, dunyanin kac bucak oldugunu gormek sart!

3. Daha once duyup da "bunlar neden bahsediyor!" demis oldugum: "Su hayatta yaptigin is cok onemli ve bir isinin olmasi cok onemli" lafina artik yurekten katiliyorum.

4. Bir de yukarda bahsettigim isler ters gittiginde ve baska birilerinin insafina kaldiginizda, o kisinin genel olarak manzaraya seyirci kalmaktan fazlasini yapmayacagini ogrendim.

5. So olarak da:Tanri'dan guc alan insanlarin daha hizli ilerledigini gordum.

Elime birseyleri yoluna koymak icin ilk firsat cikmasi durumunda yapacaklarim belli: Insanlara asla bel baglamayacagim, profesyonel ugrasima daha cok sarilacagim ve bosluga atlama simarikliklari yapmak yerine sahip olduklarimi iyilestirecegim ve zenginlestirecegim. Tabi bir de spirituel bir gucle bag kurup, zorlandikca ondan yardim isteyecegim.

Wednesday, July 2, 2014

Diğer işleri yapacak enerji olmadığından

Gündüz Vassaf'ın bol kepçeden karaladıklarını okuyorum: seçimler üzerine konuşuyor, herbir seçimin özgürlüğü nasıl kısıtladığından bahsediyor, bizi totaliter rejimin kalıplarına soktuğundan; aynı şekil taraf olmaktan ve tarafına sorgusuz sadakatten bahsediyor. Kulağa iyi gibi gelecek bu şeylerin hepsi ona göre kötü şeyler. Benim kulağıma ise çok uzun zamandır iyi bile gelmiyor bu kavramlar. Evde kural ve düzen savunucusu annem ile yaşamanın ve onun koruma amaçlı görünen müdahalelerinin zorlukları bir yana, özgürlüğü doya doya seçimsiz yaşamanın, din tutmamanın, taraf tutmamanın başka pratik zorlukları da var. Mesela taraf olmanın sorgulanmadığı bir ülkede tarafsız olmak kimliksiz olmak gibi algılanıyor, insanları şüphe ve korku duymaya itiyorsunuz. Ve işler iyi gitmediğinde yalnızlığın doruklarında güvenliksiz dolanıyor olmanın yüksek adrenalinine, hiçbiryerden hiçbir mucize beklemiyor olmanın çaresizliği ekleniyor. İnsanların büyük bir bağlılıkla 18 saat oruç tuttuğu bu şartlarda, yaptıkları fedakarlık karşısında inançlarından aldıkları rahatlığın boyutunu ve kullanım şeklini merak ediyorum. Hayatta hiçbirşeyi sabitlemek istemedim, hayatın evrilip evrilip yeni hayatlar gibi hissedilmesini, hızlı yaşamayı bol bol tüketmeyi sevdim. Bir noktadan sonra hisler işin içinden çıkmak zorunda kaldıysa da adrenalin-stres-şaşkınlık-hayranlık-hayret ile işler yürümeye devam etti. İçinde bir din faktörü olsa daha mı deterministik olurdu hayat, belki de olmazdı ama risk edemedim.

Wednesday, June 25, 2014

Annem ile babam

Sıcak bir Ağustos günü, bir süre sürmüş küslüğün ardından birbirinin bedenine hasret kalmışken, bol güneş, oksijen ve yüce dağların süslediği bir ambiansta ateşli bir sevişmenin ardından beni yapmışlar diye onca deliliğe rağmen yumuşak bir tarafım olduğunu düşünürdüm. Bir grup insan içinde asi atlar gibi davranmaları ile kendini belli eden, kelimenin hakkıyla deli arkadaşlarım Hacer ve Mehpare'de yıllardır görüp de "bu kadar da olmaz" dediğim asabi çıkışlar bende de başladı. İş ortamında şu ana kadar yaşanmış 5 ses yukselmesinin ikisi şahsıma ait. Artık ofis ahalisi yüzüme şüpheyle bakıyor, ama bunda asil payin, asabiyetimden ziyade; onların tanımlamakta zorlandığı insanlar hususunda havadan nem kapma ihtiyacı olduğunu düşünüyorum.

Tuesday, June 24, 2014

dünkü kötümser yazı için özür dilemeliyim.

Özgürlüğe ve gün ışığına, hortum zoruyla yeşertilen çimlere ve gül ağaçlarına kavuşunca hepsi geçti. Mutlu olmadım ancak o florosan bunalımı geçti. Ekstra internet paketi alıp, akşamlarıma interneti tekrar kattım. Boş kazanılan paranın kıymeti olmuyor gerçekten ancak harcanıp bir harekete sebep oluyorsa varlıklarından memnun oluyorum. Matematik yaparken ise kazanılan paranın her bir doları çok kıymetliydi. Şimdiki hayatım acısız ve tersiz kazanılıyor.

Monday, June 23, 2014

Yeterince uzun yaşarsanız ve kendinizi olasılıklara

açık tutarsanız meraklarınızın çoğu dinecektir. Mesela bugün seminer salonunda işyerimizin Türk sanat müziği tune'sız korosunu dinlerken, acı çekmeden mutsuz olmanın ne demek olduğunu sonunda anladım. Mutsuzdum ancak olay çıkarmıyordum, ağlamak-sızlamak ya da depresyonuma majorler içinden seviye seçmek yerine her sağlıklı insan gibi sadece mutsuzdum. Bu kez mutsuzluk ruhumun derinliklerinden zihnimin karanlık köşelerine uzanan yola girip fırtınalar koparmıyordu. Mutsuz bir şekilde sonsuza kadar yaşayabilirdim ya da hemen oracıkta ölebilirdim. İkisi de eşit uzaklıktaydı, ikisine de engel yoktu. Bu duyguyu yıllarca merak ettim. Vücudum ve zihnim hep ya da hiç prensibiyle çalışırken az dedikodu yapıp, etrafı çok görmezden geldim, kendimden başka işim gücüm olmadı. Şimdi insanlığa bir adım daha yakınım.

Yazmak için

akşamlar varken, gündüzleri seçmek niye! Evde internet yok! onun yokluğunda çok verimliyim ancak zaman uzadıkça uzuyor. Mesela iki gün olmuş beklerken ancak çok daha uzun hissettirdi kendini. Vazgeçilmez sandıklarımdan vazgeçmeye çok yakınlaştım, hızlandım, yavaşladım, üzüldüm ve üzüntümü dağıttım. Doya doya, dolu dolu yaşandı bu haftasonu.

Friday, June 20, 2014

Aaah emeklerim!

Hepsi boşa gidebilir, hem de başlaları yüzünden: Birbirinden bağımsız akılsızlar yüzünden! Insanlar birbiriyle savaşırken karşı taraf diye kategorize edilmekten yoruldum. Kadın olmaktan özellikle yoruldum. Milletin işine gelen önyargıların kurbanın olacağız. Ve maalesef yapılanlar olduğu gibi kalacak çünkü adalet prensibi ile çalışmıyor bu dünya, ne dünyada adalet var ne de adalet öteki tarafa sarkıyor.

Wednesday, June 18, 2014

Buruk geçen

günlerde Beethoven dinleyebilirsin, onun müziğindeki acı dolu keman sesleri ile kendinin anlamsız can sıkıntısını rezonansa geçirip hayatına bir tat katabilirsin. Sonra Kuğulu'da sokak müziğine kulak kabartabilirsin, ritim aletleri çalınıyorsa minik bebelerin dansla eşlik etmelerini seyredebilir, dünyanın yaşanılır bir yer olduğuna ikna olabilirsin. Dokunmak istedikleri enstrümanlara ulaşamayınca yüreklerinin derinliklerinden ağlamaya duruşlarına çocuk olma sıranı savmış olduğun için eşlik etmek yerine bir yetişkin gibi gülümseyebilirsin. Çocuklar ağlar çünkü ulaşmak istedikleri onlara sağlanabilecek şeylerdir ve yetişkinler bu yolla ikna edilebilir. Büyükler ise uluorta ağlamaz. Onlara yeterli süre verilmiştir, küçükken doğru şeyleri isteyip sonra büyüdüklerinde kendilerine yetabilecek hale gelmeleri için. Eğer büyüdüklerinde halen ağlama refleksleri varsa bu çocukluklarını iyi değerlendirememiş olmalarına işarettir.
Bir de zırlamak eylemi vardır. Eşek türüne yakıştırılsa bile,  bizim memlekette insanların yersiz ağlamalarına zırlamak denir.  Zamanla inatlaşmanın, kabullenmemenin yan ürünüdür ve tadına doyum olmayan bir eylemdir.

Tuesday, June 17, 2014

Bugun icimden bu kirli dunyaya

bosaltacak ne kadar cok sey var bilseniz. Hikayelerin basini bilmiyorsunuz ki simdi neresinden anlatayim. Yabanci olmayan bir his yine, baskasinin insiyatifine kalmis olmak. Aslinda  kimseye kalmis degilim, sadece actigim yollarin ustunde insan engelleri var. Sadece rasyonel dusuncenin galip gelecegini saniyorsunuz demek oluyor ki onyargilarin gucunu unutmussunuz. nitekim yasadiklarimin etkisiyle iyice gozum donmus bir sekilde havadan nem kapmakta oldugum icin bu garip hikaye kafamda olusuyor da olabilir. Gerceklik ne derece buna paraleldir emin olamiyorum ama durum su ki: solcu, laik, marjinal diye kendini etiketlemis ve kendine kapali bir cevre olusturmus bir grup var. Ve simdi saygin okullardan biri ile gorusup akademik cevreye gireyim derken bu grubun on yargilari ile karsilasiyorum. Neden mi, cunku tipime bakiyorlar ve kendilerine benzetmiyorlar. Onlarla dusup kalkmak suretiyle onlardan oldugumu belli etmemisim ve su anda oyle bir yerdeyim ki bu durum onlardan olmus olsam bulundugum yerde olmam mumkun olmazdi diye yorumlaniyor. Onlar gibi manyak degilim, lakin beni dindar bir cerceveye oturttuklari icin bu gariplikleri yapiyorlarsa da cok buyuk bir hata yapmis olurlar, cunku baktiklari nokta oysa ilk sirada benim yolumu acmalri gerekirdi. Yillar once Antalya cebir gunlerinde kokusunu alip umursamadan gectigim davranis bicimi, yani laiklik fasizmi boy salmis gidiyor ki arada gereksiz yere bictikleri de oluyormus. Bir taraftan da dusunuyorum da yaniltici goruntumun su ekosistemde cok faydasini da gormek mumkun demek ki...

Friday, June 13, 2014

Hayat cumbusu

karar noktalari ile, bahari-yazi ve tirmanmis umudu ile devam ediyor. Bir doz sevgi  yaziyoruz kendimize, ilgisiz kalmis ruhumuza sifa niyetine. Onumuz umut, onumuz sevgi ve ask...

Thursday, June 12, 2014

Ne zaman bu rahatlık ve patavatsızlık üstüme geldi bilmiyorum. Aslında patavatsızlıktan değil patavatsız görünen davranışlarım: ya gerçekçilikten ya da espiri fırstalarını kaçırmamaktan.
Rahat konuşabilmek muhteşem birşey, mesela dün ODTÜ'de bir konuşmanın sonunda Türkçe cevapladığım sorunun ardından yüz ifadesinden beni anlamamış olduğunu tahmin ettiğim kişiye dönüp "Türkçe bilmiyorsunuz anlaşılan" deyip Türkçe konuşmuş olduğum için özür diledim.  O profesor "Hayır, Türkçe biliyorum!" deyince,  "Sorudan sonra suratınızdaki boş bakıştan dolayı öyle düşündüm galiba" diyerek bütün salonu kopardım. Şimdi hatırlayınca olayı eğlenmeye başladım. Elbette ki hiçbir kötü niyet olmadan bu konuşma gerçekleşti. Canım arkadaşım Çağatay'ın beni rahatlık ve özgüven namına çelik kıvamına getiren eğitimine halen minnettarım.

Tuesday, June 10, 2014

Bugün bayrak üzerine söylecek iki çift lafım var. Ondan önce protestolara gelelim, Gezi hareketini de Lice'deki protestoları da haklı görüyorum. Ancak doğru hareketin içindeki insanların rasyonel ve objektif düşünce yapısında olmadıkları kesin. Lice'de bayrak indirilmesine gösterilen tepkiden dolayı  bunları söylüyorum. Eminim ki bayrak protestosunun içinde ateistler de var, Gezi'ciler de. Gezicilerin baskıya tepki verirken bayrak üzerinden gösterilmiş tepkiyle galeyana gelmeleri çok acı. Onun yanında dogma düşünceyi bir şekilde reddettiğini ifade eden insanların kutsallaştırdıkları bayrak sembolü üzerinde içine girdikleri kutsal fanatikliği de başka tür bilinçsizliğin bir göstergesi. Kalabalıklardan çekinin!

Monday, June 9, 2014

Komiklik

Bugün o kadar komik davrandım ki, yalnız kaldığım ilk aralık asansörde buna gülüyordum. İnsanın kendine gülmesi harika birşey, daha guzeli ise bu kadar komik olabilmesi!
Sabah vize basvurusu icin evrak avina cikmisken ve bu sirada yeni insan kaynakları başkanını da görmüşken, teoride fazlasiyla hakkım olan kadro yükseltmesi için birşey yapıp yapamayacaklarını sordum. Komik olan ise en kisa zamanda is degisikligi yapmayi dusunurken iste terfi mevzuunu acmam . Adami gormusken sorayim dedim. Devlet icinde islerin nasil yurudugunu anlamis degilim., bakalim bu baskan hangi prensipler dogrultusunda calisiyor, bunu ogrenmek adina bile olsa o kadar komiklesmeye degerdi.

Friday, June 6, 2014

Kalp hirsizi

oldugumu soyleyebilirim. Buyuk bir zevkle ve dogallikla derinden gulumseyerek calarim basibos kalpleri. Bazisi birkac saniyede bazisi ordan burdan konular uzerine saatler suren tartismalarin ardindan calinir. Calinan kalplerin ise kiymeti cok bilinmez, biraz incelenir ve sonra uzaga savrulur. Yalnizligimi dindirecek olan ancak kendim gibi baska bir kalpsizdir. Onun varliginda huzur bulurum, az sevilmek iyi gelir, en cok deger verdigim seyleri paylasmamak ve onlari gun isigina cikartmadan kendime ait bir kosede buyutmek hosuma gider. Yaz aksamlarinda benimle tenis oynamasi, sonra bircok seyi beraber yapiyor gorunmek yeterlidir. Yalnizliktan korktugunda onun elini tutmak iyi gelir, ancak sen onun elini tuttuktan sonra o da sana karsilik verir. Samimiyet giremez araniza, hersey yapaydir aslinda ama bu dile getirilmez.  O yapaylikta muhtesem uyumlu partnerinle sevgi oyunu oynamak kadar eglenceli birsey yoktur. Arada birbirinizin gozune bile bakarsiniz ve sevgi cok guclu bir sozcuk olmasi itibariyle yalani ayyuka cikaracagi icin dile alinmaz, onun yerine sevgiyi ima edecek baska kurlar yapilir. Minicik ve zayif detaylarin icine konulmus bir duygu vardir, o duyguya kimse ad koymadi ve kimse de tanimlamaya kalkmadi ama eminim ki cogumuzun hic yabancisi olmadigi bir seyden bahsediyorum. Hayati aranizda ask ya da sevgi olmadan da uyumlu bir partnerle yasamak guzeldir, o yuzden bir ideali temsil eden cogu seyin ortalarda olmamasi katlanilabilirdir.

Wednesday, June 4, 2014

Onunla konusmadigim zamanlarda blogumu gezen,

facebook forograflarima bakan, sacimdaki en minik degisikligi farkedebilen, onca karsi cikmama ragmen umudunu yitirmeden ogle aralarinda beni bulmak adina bulunabilecegim yerleri tek tek gezen biri var. Dis gorunusum ve icimin disariya sarkan kismi, bir insani bu hale getirebilse de; benim gibi uyumsuz birinin sevilmesinde evrimsel acidan anlayamadigim bir nokta var. Bir ihtimal de, dis dunyada isler tahmin ettigimden cok daha kotu.

Monday, June 2, 2014

kimsenin canini acitmak istemem, tam tersi gerceklikle cok az isim var.
Bazen bir hayali duslerken buluyorum kendimi, aradigim ve tanidigimi simdinin icinde ya da yakininda bulamamissam kendime bir hayal olusturmamda ne sakinca var. Hayalimin bir kokusu ve dokunusu var, hatta bir de ustundeki t-shirt' un canli resimleri var. Onu dusundugumde  kiyafetinin kokusu ve canli renkleri once sekilleniyor, bir cabayla yuzune bakiyorum; sonra hem hafifliyorum, hem kalbim carpiyor Ikimiz de hayata karsi biraz savunmasiziz ve birbirimizi kesin seviyoruz. Bazi hayal kirikliklari ve tasim tasim sevincleri olan iki insan olarak seviyoruz. Cocuk kalmisiz, ayni yastiga bas koymuyoruz, beraber para hesabi yapmiyoruz, sadece iki hayal olarak birbirimizi seviyoruz ve bulusmalarimizi kucucuk anlara sigdiriyoruz; bazen banyoda, bazen odamda aksamin ortasinda bir kac saniye icin geliyor, kiyafetinin desenlerine gozum carpiyor bir de yuzundeki isiltiya, ordan anliyorum hayalden biraz daha fazlasi oldugunu. Bir adi var, ve o adi oyle unutmuyorum ki yanlislikla baskalarini onun adiyle cagirmamak icin hep dikkatli olmak zorundayim.

Sunday, June 1, 2014

Buyuk bir uzuntu

kaynagi olmasa da yasadiklarimin buhar olup ucmasina icerliyorum. Sanki cok fazla sey oluyor ve bir suru ayrinti kayboluyor, bazen bazi anlari unutmamak icin ekstra caba gosteriyorum. Fakat o zamana dair cekilmis resimler varsa, sonradan onlara bakerken ancak ne kadar seyi coktan zihnin en derinliklerine bir daha hatirlanmamak uzre yollanmis oldugunu farkediyorum. Annemle guzel anilarimizi unutmak istemiyorum, farkederseniz sadece guzel olanlari tutmak istiyorum, kotuler zaten hic yasanmamis gibi gitsin. Bu konu uzerine dusunmeden edemiyorum: depresyonda kuculmus bir zihin bolgem mi sorumlu anilara sahip cikamamamda, anilarin cokluklari mi,  yoksa anilarin icinde eksik kalan duygular mi? Duygu konusuna gelmisken sahip oldugum duygular ve uzerinde uzmanlastiklarim sayica cok az. Mutluluk ve mutsuzluk konusunda cok iyiyim, ayrica hayal  kirikligini fazlasiyla keskin yasayabiliyorum, onun disinda bir de gizem duygusu var: mesela bazi anlarin icinde anlayamadigim ama hissettigim fakat repertuarimdakilerle ifade edmedigim bir gercekustuluk oluyor. O hissi severim ve en cok o his ortaya ciktiginda onun ve onun ustune coktugu gerceklik setting'i uzerine yazmak isterim. O hissi veren seyi yakalayamamada fazla egitimimi suclarim. Dogalliktan kopusuma ya da deneyimsizligime veririm beceriksizligimi.

Gitmeye

oyle hazirim ki, nereye gidecegini bilmeden sadece heyecanla beklemekteyim. Cok kisa zaman araliklarinda bipolar bolgenin iki ucu arasinda roller coaster seklinde davaranan memnuniyet boyutumun yanina yeni bir acilim geliyor: O da mekan degisikligine asiri direncli basladigim hayat seruveninme artik hakkiyla sevilemeyecek yerlere baglanmadan kacip gitme arzusu.
Kisacasi akil ya da kalp meselesi demeyip bir yerlerde ruhumu daraltan seyler varsa ondan kurtulmaktan baska birsey dusunemiyorum. Daha fazla huzur ve mutluluk mumkun, onunla aramiza giren kisir is ortamidir, kaliplara hapsolmus ailedir, sizi anlamak yetenegine sahip olmayan insandir... bunlarin hicbirine mecbur degilsiniz, en azindan hepsine birden mecbur degilsiniz. Sirayla bir taraflari duzeltmek mumkun. Tek ihtiyac duyacaginiz sey ise yalnizliktan urkmemek. O yalnizlikta yapacaklariniz vardir sonra yalnizlikta biriktirdiklarinizi aralarda dostlarinizla paylasmak imkani vardir. Insansiz ortamlarda insanlarin dustukleri yanilgilara dusmezsiniz, referans noktaniz baska insanlar olmaz,  boylece insan dusmani da olmazsiniz.

Tuesday, May 27, 2014

Kulaklıktan kültür üzerine bir ders dinlerken, ekranda kriptoloji üzerine dökümanlar okuyorum. Ruhumun teknik tarafı ile sözel tarafını aynı anda besliyorum. Evdeki serbest saatlerde bu tür bir ruh açlığı hissedinmiyor olmalı ki, ofiste oturtulduğum sekiz saatte genelde güzel şeyler yapıyor oluyorum.

Sunday, May 25, 2014

2014 yili

ailemizin cogalmasi adina bereketli gecmekte. Ucuncu nesile katilmak uzre ikinci elemanimiz da yola cikmis. Kendi adima, zorluklari olmayan sadece guzellikleri ile yuzlestigim bir pozisyon hala olmak. Annemin torunlara aciyarak yarattigi strese bakarsak hala olmak cok daha kolay. Endise miktari gen aktarma miktarina gore degismekte olsa gerek. Annemin yarim ihtimal gen aktarmasi olacakken, bu ihtimal hala-teyze-ve amcalar icin daha dusuk olabilmekte. Abimlerle ne kadar ortak genimiz vardir ki benim genlerin aynisi cocuklarinda da ciksin, halbuki annemle en az yari yariya genleri ortak.
Dedigim gibi halalik stressiz bir pozisyon. Yegeniniz oldugu icin onu seviyorsunuz ancak ona dair endiseler anne ve babasi belki de annelerinin kardesleri arasinda bir posta goguslendiktan sonra size ulasiyor. O anlamda teyzeligin daha kritik olacagini dusunuyorum. Teyze olmak da cok hosuma gidebilirdi, su anki halaligimi biraz daha yogun yasamak hosuma giderdi.
Buyuk yegenimin suslu teyzelerine ve nispeten bakimli annesine alternatif halim onda kafa karisikligi yaratabilmekte. Gorustugumuz kisa zamanlarda ise mutlaka onun aklindaki yargilari degistirecek bir iki done veriyorum. Tarzimdaki makyaj ve isiltili kiyafet eksikligi onda fakir oldugum hissini uyandirmis ki parasal degeri oldugunu anlayabildigi bir arazim oldugunu ogrenince cok sasirdi. Ona ailedeki en zengin kisi oldugumu, isterse bunu babasina sorabilecegini soyledim. Babasindan bu cavabi onaylamasini istedim ve o da oyunu bozmayip onay verince: yegenim, zenginsem neden suslu kiyafetler giymedigimi sordu: ben de ona asil zengin olan kisilerin fakirliklerini ortmek icin boyalara ve pahalli gorunen kiyafetlere ihtiyaci olmadigini, ayrica kendimin de zengin gorunmek istemedigini, boylece borc almak isteyen insanlari basimdan savmak uzre bu sekil giyindigimi soyledim. Yegenim derin dusuncelere gark oldu, anladim ki soylediklerime ikna oldu.
 Ailenin kendinden basari beklentisi olmayan diger fertleri, ozellikle kuzenlerim gibi, onun da butun sevgisine ragmen bir tarafta yesermekte olan bana gicik olma sendromunun farkindayim. Fakat buna alistigim icin, ayrica bu problemle ilk tanistigim erken yaslarda oldugu gibi halen sosyal ve populer olmak uzre normallesmeyi arzulamadigima emin oldugum icin yegenimle iliskimizin  kuzenlerimle olanlara donusmesi ihtimali umutsuzluk yaratsa da basa cikilacak turden birsey.
Ikinci yegenime gelince, onla bu teklikelerin olmayacagini umuyorum, bunda temel sebep cinsiyet farki.  Onun kalbine giden yolun ayaklarim oldugunu ogrendigimizden beri  yegenimin halaligima bulastirdigi kirli lekeyi ancak ki ailecek ona unutturmaya calisiyoruz ve tabi o etraftayken asla coraplarimi cikarmiyorum! Amanin!!! kendimi Yuzyillik yalnizliktaki Amaranta gibi hissederken yegenimin bana yonelmis arzulari da karakterin ustume oturmasina iyice imkan vermekte.

Karar vermek, sabretmek, treni kacirmamak

arguman cikmazinda, hayat deneyimi sahibi insanlarin bile onayladigi son stratejimi paylasmak istiyorum. O da," dogru yolda oldugunu bilmek". Yani hayatinizin merkezinde ne varsa ki benim gibiler icin bu kariyer olabilir, onda dogru track'da oldugunuzu hissediyorsaniz geri kalan ayrintilari zamanla doldurabilirisiniz. Kendi merkezim uzerinden konusacak olursak, dogru isi yaptiginiza inaniyorsaniz ve emeginiz karsiligini da aliyorsaniz bu is icin hangi ulkede oldugunuz cok onemli degil.
Biyolojik saatiniz alarma gececek diye hizli hareket etmenin de bir anlami yok: cocuk yapmadan da yasamak bir alternatif ve onun da kendi guzellikleri oldugu muhakkak. Yalniz kalma endisesiyle basarisiz iliskiler kurmaniza ancak ki bu iliskiden yeterince zevk alacaksaniz onay verebilirim. Gorev olmamasina ragmen zevk almadiginiz birseyi gorev gibi yapmanin hicbir mantigi olamaz.  Kisacasi akliniza yatmali, hem kisa vadede hem de uzun vadede attiginiz adimlar. En onemlisinden yoluna koymaya baslamali hayati, geri kalan taslar zamanla yerine oturacaktir. Bir kac tas eksik kalsa bile bu mutlu olmaniza engel degil.

Wednesday, May 21, 2014

Umulmadık bir yerden bildiriyorum, vücudumdaki fazla şekerin beynime kadar zarar vermekte olduğunu hissediyorum. Sabah kahvaltısındaki şeker basılmış muffin'in ardından, açık büfe somonlu öğle yemeğini sonlandırmak üzre acıya çalan tiramusuyu olabildiğince yemeye zorlayıp ve yine İtalyan usulü içi dolu silindirlerin tadına bakıp, öğleden sonra da bedava diye aldığım frappucinno'yu elimde kalabalık yapmasın diye açıp yarıya indirince, bunların olması kaçınılmazdı. Yeme içmeye dair şuursuz davranışlarımın sebebi ise bu ülkedeki tatlılık standardının ne kadar yüksek olduğunu unutmuş olmam. Şimdi ise kemik aralarımdaki sıvıya kadar bozulmuş hissediyorum. Şekerin piskolojiyi de kötü etkilediğini çok defalar değişik yerlerde duymuştum ki ondaki denge kaybını da üstümdeki gereksiz duygusallıktan anlıyorum ve bununla ne yapacağımı bilemiyorum. Normal bakışlar, çok ruhsuz geliyor. Bir sevgi topunun beni içine alıp ortalığı darmaduman etmesini içimden geçiriyorum, lakin o bakışlar hiç değişmiyor. Öyle bir yalnızlık ve yabancılık hissediyorum ki tek bir insanın dindireceği türden hiç değil: Bir koloniye katılsam, her yere onunla harket etsem belki geçecek bir yalnızlık!
Bütün hücrelerim deliye dömüş gibi, onları bir arada tutmak için çaba gösteren bedenim yürürken yalpalıyor. Yeni alınmış gıcır mavi babetlerden buğday renkleri ile gulumseyen ayaklarıma gösterdiği üstün çabadan dolayı minnettarlık duyuyorum, ufacık kaldığım bu düzlemde vücüdum ayaklarım için hala fazla büyük. 
Sonra üç kişi bir Middle Eastern tavern'e oturuyoruz. Benim karnım çok tok, o güne mahsus alkol ihtiyacım karşılanmış, loş ışıkta daha da nezih görünen restoranda minik porsiyonlarda güzel renkli, şık tabaklar sırayla masaya geliyor. Açlar doydukça masamızın neşesi artıyor: bir el belimi sıvazlıyor, karşımdaki iki göz  ağzımdan çıkacakları yakalamak için pusuya yatıyor. Lavaş ekmeğin arasına doluşmuş buharın sıcak olduğunu hatırlatıyorum, elleriyle ekmeğe yönelmekten vazgeçmeyince buharın ne kadar sıcak olabileceğine dair fikir vermek için ortaokulda yaşıtlarıma karşı üstün başarı sergilediğim derslerden sadece bir tanesi olan ısı-sıcaklık dersinde kususursuz öğrendiğim üzre buharın sıcaklığı için son olarak"there is no limit" diyorum, ve ifade karşımdakinin çok hoşuna gidiyor. Başka birşey anlamış, bunu isyankarlığıma yormuş gibi sözü tekrar ediyor. Daha sonraki gün yine bakışları ile bana yükleniyor, dirensem de o bakışlar ağır geldikleri için başımı öne eğmek durumunda kalıyorum. Bunun daha ele verici birşey olduğunu  bildiğim için bakışlarımı kaçırdıkça daha çok utanıyorum. 
İki gün sonra bu yaşananları unutuyorum. Geri dönüyorum ve okumakta olduğum kitap için ayıraç olarak kullandığım  otelden kalma not defterini -kitabın (Ham on the Rye) bitmesi üzerine- yeni notlar almak üzre faaliyete geçirdiğimde, bozuk el yazısını çözerek yaşanmış ve uçmuş anılara ulaşıyorum.

6.. Mayıs 2014

Tuesday, May 20, 2014

Sanki birsey soyleyecek

gibi agzimizi acip bir kelimeden fazlasini edemeden susuyoruz, sessizligin sebebinin ne oldugunu anlamakta zorlaniyorsunuz. Yas tuttugumuzdan degil konusmamamiz, yas piskolojisinin devam etmesinden dolayi konusacak birsey yok: Neden bahsedecek olursaniz akliniza olumler geliyor ve soylenecek her neyse, anlamsiz kaliyor, daha yeni yasanmislarin yaninda.
Olanlara en cok annelerin tepki verdigini farkediyorum; cunku analar daha cok farkinda, insan hayatinin ne pahasina o gunlere geldiginin ve hayati bitirenlerin ardindan cekilecek acinin buyuklugunun.
Anne olmaya imkanim olmamis olsa da bizzat yasayaraktan, cok sevdigin birini olume karsi kaybetmenin ne demek oldugunu yillar once henuz akli basinda olmayan yasimda ogrendim. Nitekim ergen olup akil basa gelecek diye umarken, o gun hic gelmedi. Ya fazla umursadim ki  gerekenden fazla agir geldi hayat yuku, ya da hice saydim herkesin iman edip hayatina aldiklarini. Demek istedigim, aci her zaman gecen bir sey degildir, geride rengarenk izler birakir: hayatin icinde harmonize olmak varken bir de bakarsiniz surekli yorgun sularda nerden gelecegi belli olmayan dalgalara karsi cirpinmaktasiniz. Gidenler (gonderilenler)in gun yuzu gormeden gidisi icinize dert olcak, gordugunuz gunlerden bir sey anlamadan maratonun bitisini bekleyeceksiniz.
Siz degil ama o acinin direkt muattaplari, onulmaz yaralarlarini saracak bir kac yila  kadar. Fakir hayatlari ise ruhlarindaki acilarin iyilesmesine izin vermeyecek.

Tuesday, May 13, 2014

Dusundugumuz seyler gercek degildir,
Gercek olan seyleri bile dusunsek ancak hayal kurariz
Hayali gerceklige yaklastirmak icin elinizden geldigi kadar caba gosterebilirsiniz,
Tabi eger dusuncelerinizin hayal oldugunun farkina bir defa varmissaniz.
Yillardir hayati dusuncelerimle gercekliginden saptirdigimin farkindaydim
Fakat bundan kime zarar gelir ki deyip hayal gucumu korukledikce koruklemisim.
Simdi ruhuma iyi geliyor diye ikinci defa yuz yillik yalnizligi okuyorum.

Masamda yeşil bir Magritte elması, sol pinky parmakta tanıdık olmayan bir ağrı, kalbimde sabah kahvesinin çırpıntıları, midemde  geçtiğimiz hafta sürekli dışarda yemenin üzerine son damla olmuş uçak yemeğinin kurtulamadığım hassasiyeti, geri kalan bütün gücümle yeniliklere kucak açıyorum. Önümde yeni bir hedef var, altından kalkılabilecek türden... Makaleleri topladım, yeni öğrenme maceram başlıyor.

Monday, May 12, 2014

Huzuru

korumak lazım, tatilden sonra hayatla barışmış hali, yüzdeki ışıltıyı,  bıraktığımdan daha yeşil görünen sokakları ve de bu ülkede hapsedilmişlik hissinin daha az hissedildiği şimdiki nadir anı...

Friday, May 9, 2014

Highline park

Bugun buyuk Bir istahla seyrettiğim new york görüntülerinden birine ev sahipliği yaptı. Hayata bir pencere actık, ve bir hafta boyunca ona apayrı bir yerden baktım. Çok güzel bir histi.

Monday, May 5, 2014

Tesellisi düşmek

Diye bir laf vardır bizim orda, annem sık sık kullanır, bense anlamını son bir yılda öğrenebildim. Bugün ikinci pratiğini yaptım bu deyimin. Aylardır özleminden etrafımdaki insanların basının etini yediğim memlekete kavuştum ve ne mi oldu? Bana kendimi öyle yabancı hissettirdi ki, anladim ki buraya ait oldugumu sanip icimde yanlış umutlar beslemişim bunca zaman. Sokakları, evleri, doğayı halen takdir ediyorum, çok güzeller lakin bana yer yok burda. İnsanların basma kalıp halleri gözüme batıyor, kültür yabancı geliyor. Sürekli ornek verdigim gibi buz sarayında soğukluğa alışmıştık ama bir defa ısininca soğuk tahammül edilmez oluyor. Şu anda hayal kırıklığına uğramış oldugum kadar ayrildigim zaman buraya karsi hayatımı zorlaştıracak arzular duymayacak olmam hoşuma gidiyor. Bakalım bir hafta da tekrar buz sarayına alışip, süreci eski haline getirebilecek miyim? Yoksa ruhu hiçbir yere ait olmayan, en cok istedigi seyden de tesellisi düşmüş biri olarak havasını ve sokaklarını sevemedigim yerime bu defa uzak ulkeler hakkinda daha az hayaller kurmak üzere mı geri döneceğim. Simithsonian art Museum'da nerdeyse bundan iki yıl önce burdan Almanya ya gitmek üzere ayrılmadan hemen önce ziyaretimde ruhumu ısıtan kış tablosunu tekrar görüp bir yakınlık hissedemeyince, hızla geçtiğim diğer bir salonda kuzey ışıklarının boş sayılacak kadar basit bir dag manzarası üzerinde büyük bir gerçeklikle resmedildigi tablonun karşısına oturmuş, bir duyguya daha Elvada diyor  olmanın farkındalığın icime oturan, gözlerimi yaşartan bilinciyle bunları düşündüm.

Thursday, May 1, 2014

Hayatin icinde cok seyler oluyor, ancak cok azini

yansitabiliyorum. Bugun Odtu dolmusundayken exchange olduklarini tahmin ettigim Alman iki ogrenci gordum. Buraya gelmis olmalari hosuma gitti, ozellikle Avrupa'daki yogun irkciliktan siyrilip bilhassa bu kulturu merak etmeleri guzel seydi. Geldikten sonra cool Odtulu ogrencileri de eminim algilarinda buyuk gelismeler saglamistir ki bu gelisleri toptan hayirli bir ise donmustur.
Ardindan, The Grand Budapest Hotel' i seyretmek uzre arkadasimla sinemeya gittik. Bu filmi gunlerdir seyredebilmek icin firsat kolluyordum, sonunda muradima erebildim, fakat umutla beklenen guzel birseyin daha tuketilmesi umudu azaltan birsey ki o acidan bir burukluk var icimde. Filmi izlerken yonetmenin Providence'dayken izledigim onceki filmi aklima geldi. O gunleri hatirladim ve cok yogun bir ozlem basti. Uc gun sonra ozledigim topraklarda olacagim, ancak bunu dusundukce bile aglamak istiyorum. Gitmenin umudundan ote dondugumde bir guzel seyin daha gecmis olacak olusunun umutsuzlugu mu sarsacak hassas dengemi! Burda guclu olabilmek icin cok caba gosteriyorum, belki o yuzden onumuzdeki haftayi dusundukce aglamakli oluyorum. Ne oldugunu ancak oralarda idrak ettigim ozgurlugu geride birakip gelmis oldugum ve deger yargilarini paylasmadigim ulkenin cirkin gariban sehirlerinde cok yoruluyorum! Ayrica bugun annemin yasgunu. Ondan gelecek yil yasgununu amerika'da kutlamamiz icin dua etmesini istedim. Biliyorsunuz ben pek dua edemiyorum.

Wednesday, April 30, 2014

Yarin 1 Mayis

isci olarak kutlayacagim ilk bayramim! Daha bir kac ay oncesine kadar akademinin tasli ama seckin yollarinda supheci adimlarla ilerlerken bir anda isci oldum. Meragimin kurbani olmus olabilirim ama kendimi kurban durumunda gibi dusunmek istemem. Yeni seyler deneyimledim, kozamin disina ciktim, baska turlu bilemeyecegim seyleri yaptim. Pismanim demek istemem, umarim pismanlik yoktur ve o gelene kadar daha iyi seyler yapmis olurum ki cabalasa da yakalayamaz beni. Hayati hakkini vererek degisik acilardan yasamayi cok isterim, sadece secimleri iyi siralamak lazim, yanlis tercihle yeteneginin daha azinda demir atmak durumunda kalmak ihtimali de var.

Monday, April 28, 2014

Sizi cok

ozledim, dun otobusun camlarina sagnak yagmur vururken ve yesilli daglardan-ovalardan gecerken bir basbasa kalsak; size iki satir birsey soylesem diye cok defa dusundum. Siz derken; iki, ya da uc kisisiniz  zaten.
Bu ara bir hareket ki sormayin: beynimin sivi dolu bir kavanozun icinde yuzdugunu fiziksel olarak hissedebiliyorum artik; o sivi bazen kotu bozuyor. Bir anda zararli bir kimyasal yayiliyor, beynim aciyor nerdeyse. Bazen ise bir hafifliyor: anliyorum ki baska bir aleme gecmisim. Cok surmuyor o da.
Annem bir halk kahramani, yani eskiden oldugundan bile cok, cunku dun arkasindan eve dalan manyagi boynundan tutup disari atmis. Bu sabah annesiz kalmis olabilirdim; neyse ki o gun bu kadar yakin degilmis.
Sonra ordan oraya bir yaprak gibi savrulurken elimde avucumda yarim yamalak yetenekler. Iki gun once bir arastirma enstitusundeydim, bir hafta sonra endustri muhendislerine yaptigim isleri anlatiyor olacagim. Lakin annemin de arada dile getirdigi gibi, matematikten baska birsey bilmem aslinda. Ve buna ragmen oyle gorunuyor ki alkolik ahbaplarim gibi su hayatta cok meslek deniycem.

Tuesday, April 22, 2014

Deliliğin çok ekmeğini yedim, özellikle de onu sistematikleştirmeyi başarıp günlük hayata yedirmişseniz ne ala...Ne zaman iyice ipimi kopartdıysam o zaman etrafımdakiler daha çok bağlandılar bana. En problemsiz, sağlıklı zamanımda ise en yüzeysel ilişki ortaya çıktı, çoğul eklerinin dağılımından anlaşılacağı üzre, sağlıklı zamanların hasılatı çok olmamış. Demek ki vermek insana iyi geliyor ve bir deliyi idare etmek güzel hissettiriyordu. Domestik, sistematik huysuzluğu zirveye çıkardığım şu günlerde annemin gözlerinde bana bakarken ki pırıltının canlılığı gözüme çarpıyor.
Sağlıklı ve mutlu günlerimden ise çok tatlı anılardan başka fazla birşey kalmadı, halen diyetini ödediğim yarım yamalak kararsızlıklar...

Saturday, April 19, 2014

yalnizlik en sevdigim sey

bunu en cok da aile toplantilarinda anliyorum. Herkes cok egleniyor, ben ise eglenemiyorum. Tonla isle beraber, annem analik ic gudulerinin doruklarina cikiyor ve o mutlulukla bir kole gibi ailesine hizmet sunma sekli, ustune bir de greksiz yere burnundan kil aldirmaz tavirlariyla iyilesmeyen ve birtek benim sinirlerime dokunan hareketler sadece yalniz kalmayi ozletiyor. Coga karsi bir kalmis gibi hissediyorum Odama cekilmisken duydugum konusmalar bile sacma geliyor, bireysel olarak girmedigim gundelik meseleler, evdeki nufus artisiyla benden bagimsiz gerceklesir oluyor. Ataerkil ve herseyden anladigini sanan kardeslerimin sacma akil yurutmelerinin basitligini onlara anlatmak mumkun degil. Analar ise kendi halinde bir dunya. Birtek neden bunlarin ortasinda kaliyorum diye dusunuyorum, o da gocebelikten. Bir yerde uzun uzun kalacagimi bilsem ilk is etrafimdaki kimselerden kurtulup yeni bir duzen kurmak olacak.

Friday, April 18, 2014

Korktuğum olmamış ve
Özgürlüğüm azalmamış,
İçinde yaşamakta olduğum ülkeye bakmadan, büyük iştahla yediğim-içtiğimden
Gönlümün isteğiyle yaptığım spordan, bir de yeşillendikçe kalbimi kazanan parklardan anlıyorum ki
yaşam dolu halimdeyim.
Deniz kenarı çok uzakta da olsa, gözlerim hakkını vererek maviye bakmaya,
zihnim onu doya doya sevmeye hazır.
Derim, benden güneşin ışıklarını emerek altın rengi olmayı istiyor.
Gözlerimim önünde ışıl ışıl, en son gördüğüm boğazın suları,
Ve tropik iklimlerin serin nemli havasının kokusu burnumda, ellerimde, boynumda.
"Şimdi şurda olsam ne güzel olurdu!" diyebiliyorum,
Şu avare günlerimden sadece bir tanesini verseler neler yapacağım...
Yaşamak doluyum yine.

Thursday, April 10, 2014

Bugun tam matematikle bagimdan

ufak ufak bahsetmeye baslamisken, gazetede gordugum Ali Nesin roportaji birkac satir daha yazma ihtiyaci hissettirdi. Ali Nesin' e gore matematigi iyi yapabilmek icin, spor yapmak, kitap okumak ve yalniz kalmak gerekiyor. Bunlarin hepsi bana cok tanidik faaliyetler! Lakin sporun ve oteki aktivitelerden matematik'e giden iliskinin yonunun Ali Nesin'in dusundugu gibi olmamasi ihtimali var: Matematik yaparken de bunlar ortaya cikabilir, bunlari yapan kisinin matematik yapacak yapida olmasi da muhtemeldir.
Tubitak elestirilerini de cok yerinde buldum, hakkaten biri elektrikli arabayi uretse de temel bilimlerin cilesi sona erse! Muhendisler hukmediyor kuruma, etki alaniniz size bir ustunuzun actigi yer kadar ki, o  da sahsi cikarlar korunacak diye hic genis tutulmuyor.

En çok önem verdiğim şeylerden en az bahsediyorum, bugün onlardan birini sizle tanıştıracağım.

Yavaş yavaş ve her bir satır üzerine düşünerek, tezimi yazdığım konudaki başucu kitabını okuyorum. Okudukça tatlı bir huzur hissediyorum, para kazanma stresiyle yapılacak şey değildi, ama yaşamımı başka bir kanal üzerinden kazanırken, ne kadar tatlı bir uğraş matematik.
Okul öncesi en sevdiğim uğraş olarak sayı saymayı, ilk okulda Gauss'un izinde formül çıkarmalarımı, tatillerde sabah kalkar kalkmaz zihinden problemler kitabından 100 soruluk ilk posta zihin beslenmesini yapmamı, öğleden sonra abimin ortaokul fen lisesi kitabından muhtemel daha önce defalarca çözdüğüm bir testi  tekrar baştan zevkle yalayıp yutmak üzre zihin tatminleri bağımlılıklarımı, babama çözmem için yeni matematik problemleri oluşturması için hergün saatlerce baskı yapmalarımı,  kitapta gördüğüm formüllerin ispatını yapışımı bu huyumu ispat yapmak üzerine dizayn edilmiş üniversite eğitimine kadar büyük bir sevgi ve gönüllülükle yapışımı düşünürsek, matematik denen şeyle aramızdaki bağın tarihine yüzeysel olsa da duygulu bir giriş yapmış oluruz. Aramıza hayatın içinden başka şeyler girse de hayat dediğim şeyi renklendiren, tatlandıran ve onu zevkle yaşayabileceğim çerçeveyi veren ve hatta hayatımın büyük bir kısmını oluşturan, matematik.  Karşıma çıkan şey ne olursa olsun ona yeni bir açıdan yaklaşıp tadına varabilmemi sağlayan,  bilim aşkımı tetikleyen, öğrenme ihtiyacımı canlı tutan matematikdir. Kısaca aramızda mutualist bir ilişki var, ben zihnimi ona veriyorum o da hayatımın hiçbir anında beni yalnız bırakmıyor.

Biterken, yeni nesiller için not: eğer çocuğunuza matematiği sevdirirseniz, çok rahat edersiniz.

Wednesday, April 9, 2014

Anlatmak istediklerimle

onu anlatacak parmaklarim arasinda uykusuz gozler ve yorgunluktan puslanmis bir zihin var. Bir de bahar deliligi var, insanlardaki guzellikler gozume carpiyor, elestirmek degil herseyi birden kucaklamak istiyorum, ve o anlarda kalbimde bir cumbus oluyor, birbirine hic benzemeyen ve bu o yuzden birbirini bu kadar guzel tamamlayan sevgilerden...
Bugun devlet tiyatrolari programinda gordugum bir Yunus Emre sozu var: hayati anlamanin yolu, onu once yikip sonra icinde tekrar insaa etmektir, gibi birsey. Iste onu cok iyi anlayabiliyorum. Yikip-kurma konusunda ne kadar basarili oldugumu saatlerce ve hatta orneklerle anlatirim ama siz sanmam ki anlayasiniz, o yuzden kendimi yormayacagim.
Hem sozlere dokulerek vucut kazanmayi bekleyen ic kipirtilarini, hem de cesaret hikayelerimi kendimle uykuya goturecegim. Belki cok guzel bir ruyaya donusurler; sabah kalkinca,  hayata "lanet olsun, boyle guzel seyler ancak ruyada olur zaten" dedirtecek tur ruyadan bahsediyorum. Eskiden cok gorurdum o ruyalardan, artik azaldilar

Tuesday, April 8, 2014

Isigi kapatip,

basinizi yastikla bulusturdugunuzda kuracak hayalleriniz varsa:  tekrar tekrar gozununuzn onune getireceginiz bir gulumseme, dile getirilmeyen sempatinin ipucu sayacaginiz bir jest, avucunuzda anlik bir sicaklik... hele bir de mevsim baharsa...

Monday, April 7, 2014

Tanri' nin bahsettikleri

ve hayattan zorla kopardiklarimi ustu uste koyunca, sikayet etmeye utanmam lazim, ama simariklik fazla kacmis olsa gerek ki soyleniyoruz firsat oldukca. Eksiklerimi biliyorum: onlar da tam olsa ufak seylerden mutsuzluklarim ortadan kalkacak, lakin o zaman ufak seylerden gelen sebepsiz mutluluklardan da olabilirim ki, bu alisveristen cok zararda cikmis olurum.
Bahar geliyor ahali, heyecanlanma, asik olma mevsimi! Hatta ruhsal dunyasi ve mental kapasitesi genisler icin birkac aski birden kucaklama zamani.

Saturday, April 5, 2014

Yeri geldiginde, ve birseyin artik

suyu cikmaya basladigi anda, kokten reformlara giden insan diye taniyin beni, Bunu su ana kadar hayatin bir cok alaninda yaptim; ne iliskiler bitti, on yillik kariyer yolu hice sayildi, inanclar zihinden sokulup atildi. O bosluklarda sabirla yenisi icin calisildi.  Emeklerimin heba olmasina gocunmadim, bol bol yiktim, yerine yenileri icin de yillarca caba gosterdim.

Friday, April 4, 2014

Yarin buyuk gun,

deterministik olmayan, ya da olan, hayat yolunda kocaman bir ihtimali ellerimle insa da edebilirim, edemeye debilirim.
Bu arada,  bugun yillar oncesinden piskologum ile karsilastim yolda.  Birkac seferdir onu Kugulu civarinda goruyordum. Bu kez kendisine yaklasip, konustum. Acaba hikayemin sonunu merak ediyor mudur diye de dusunuyordum. Hasta eksikligi cektigi belli ki kartini vermek istedi, ozellikle annemle yakinda bir yerde oturdugumu soyleyince. Hali vakti yerindedir, annesiyle de oturduguna gore histerik evde kalmislardan diye dusundu kesin. Hic gocunmadim, delilik en sevdigim huylarimdan sadece bir tanesi.