Thursday, October 2, 2014
Her gune
bir not dusmek lazim. Bugun Buckingham Palace mi, yoksa okul turlari mi derken mantigimi dinleyip okul ile ilgili aktivitelere katildim. Campus Tour' un ardindan cevredeki eski binalarin tarihine hizli bir giris yapan baska bir tura katildim. Mavi, Charlie Chaplin usulu fotr sapkasi ile kendini kalabaligin icinde ayirt edilir hale getiren tur rehberimizin anlattiklari ile iyice baglandim sehre. Hikayelerini okudugumuz Charles Dickens'in konu aldigi mekanlar kampusun icinde, Twinings 'in minicik dukkani da oyle. Sonra, garip hikayelerin gectigi kuytu avlular, orda parasi icin oldurulen insanlarin etleri ile yapilan meat-pie lari farkinda olmadan satmis ve halen ayakta olan restoranlar... Burada, -sehrin kalbinde- tarihe ve absurdluge isinlanmis gibi hissediyor insan. Bu gezilerin ardindan sonunda guacamole sandviclerimi yiyip, New Academic Building'de Starbuck'a gore 20 cent daha ucuz americano' yu eskiden New York gunlerinde oldugu gibi soya sutu ile karistirarak icerken British Museum' un de yolunu tutmustum. Elimdeki haritadan rotayi tutturup kisa bir yuruyusun ardindan muzeye geldim. Su ana kadar cok fazla muze gormustum ve Rosetta Stone'u dimdik ayakta gozlerimle gormus olmak disinda bu ziyaret cok sasirtici bir deneyim olmadi.Roma heykellerinden Cypriot kafalarini secebilecek kadar gelismisti tarih ve sanat algim. Muze cikisi yurudugum sokaklar, Covent Garden cevresi ise ayri bir guzellikti. Covent Garden Market' de daha 1970' lerde sebze ve meyve satilirken, simdi luks marka esya dukkanlarindan ve high scale restoranlardan baska birsey yoktu. Komik bir sekilde ilk defa Boston'daki Market Place de gordugum gibi burda da market alaninin iki cikisinda da acrobat-hokkabaz sovlari vardi. Dunyanin degisik koseleri birbirine benziyor. Burayi tarif et derseniz, onu tanimlamak icin sececegim kavramlar "beauty" & "elegance" olur. Burasi cok sevilesi bir yer.
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment