Friday, October 3, 2014

Uzun

metro commute' lerinde aklima gelen binlerce dusunceden, sokakta yuksek bir duvarin soguk golgesinde yuruyorsam icimi bunaltan anti-seratonin patlamalarindan, gunes acarken Kingsway'den gereksiz bir telas ile sevinc icinde yurumelerimden, yarim yamalak yon tayini yaptiktan sonra gitmek istedigim yere ulasmak uzre baliklama atladigim sokaklardan, onlardan gecerken golgelerin sekli ile dort mevsim gibi degisen hislerimden bahsetmeye, cok az vakit kaliyor. Hergun sehrin bir kismini yuruyorum, kaybolmaktan korkmuyorum, kivrilan sokaklarda yonumu kaybettigimde biraz endiseli oluyorum ancak anlamadigim bir sekilde gitmek istedigim yere sonunda ulasiyorum.  Yollarda uzun yuruyuslerde memleketsiz olusumu dusunuyorum, Turkiye'de icimi bunaltan havadan, burda ise ruhumu usuten yalnizliktan cekiyorum. Biri fazla geldiginde kendime digerini  hatirlatarak derdimin devasinin olmayisina alismaya calisiyorum. Bazen sokakta rastgele gordugum insanlarin bakislarindaki sicakliga siginmak istiyorum. Sanki iki kisi birbirimize sevgiyle baksak, ikimizin de bir derdi kalmayacak gibi.
Sonra genclige ozeniyorum, bir dolu ogrenci ile paylastigim kutuphanede onlarin genc ve parlak ciltleriyle mesgulum hep. Zamanin bilgeligini gencligin tazeligi ile birlestirmenin yollarini ariyorum. Kendi gencligimi dusunuyorum, yani 25 yasin epsilon komsulugunu. O ara seri katil gibi kalp caliyor, elime gecirdiklerimi en kibar sekilde paramparca edip geciyordum. O zamanlar gencligin dumani da vardi, aklin kivrakligi da. Simdi aklil daha da kivrak, tahmmul boyutunu zorlayacak kivamda; genclik ise soluyor; kendimden 6-7 yas kucuk cocuklarla ayni siniflara girmesem inkar etmeye devam edebilirdim bunu. Peki nasil gecirdik o gunleri, hakkini verebildik mi:  hayir! asla. Simdiki aklim olsa daha da deli davranirdim. Gerci genelde delilik secimimdi, ancak ki daha fazla kaosa yer kalmadiginda mantikli olmak durumunda kalirdim. Tabi sonradan bu kadar bozacagimi bilsem o zamanlar bazi seyler icin bosuna yormazdim kendimi.

No comments: