yorgunlugun ruha ve bedene en agir sekilde bindigi zaman olsa da, erkenden uyumak yerine vucudun savasini uzatmayi tercih ediyorum. Zorladikca sinirlarinin genisleyecegini dusunerek belki de. Sinirlar demisken, bu konuda yillarca kafa utuleyebilirim ve bir kismini simdi yapacagim.
Farkinda oldugu butun zincirlerini kirmis olmanin ikilemini yasiyorum. Farkinda olmadiklarimin boyutunu merak ediyorum, kirilanlar ise buyuk devrim gibi geliyor. Peki aslinda nerdeyiz, gerceklikle aramdaki meafeyi olcecek metrigi bulamamis olmanin ic bunalimi devam etmekte.
Bildigim her hayat formunu tuketmis hissediyorum, salatalik kokusunun doldurdugu Georgian salonumda yuksek pencelerer sayesinde odayi dolduran gun isigi tanidik bir hissi getiriyor: Baharda Bilkent'i hatirliyorum, ustunden 8-9 yil gecmis. Zaman dogrusal ilerlemiyor, onu dogruya sokmaya calisan bizleriz. Bazi anlar otekilerden daha parlak ne kadar eski oldugunun onemi olmaksizin. Parlakken biraz daha da masal. Malatya'da cocuk oldugumuz kis gunleri, sobali evlerde asiri isinan aksamlar ile, erkenden kalkip soguk odada minik kutuphaneyi perili hikaye icin karistirdigim buz sabahlari gibi... Bugun cumartesi Londra'dayim, internet olmasa ayni cocuk merakiyla bir kitaba dalabilirdim. Zaman ve mekanlar degisiyor ama ruhlarimiz cok degismiyor, eylemlerimiz artiyor, kotu bildigimiz seylerden cok daha fazlasini utanmadan yapabiliyoruz, tatminsizlik hissi mazeret oluyor. Konu tek kisiyi ilgilendirdigi icin bolca kurup, butun kuruntulari bir cirpida reddebiliyoruz. Hayatim yapmak ve bozmak uzerine kurulu, denemek ve tuketmek, sonra ayni istahla yenisine yonelmek. Peki pesinde oldugum sey, aslinda ne yapmaya calisiyor zihnim, planlari ne? Bir plani olduguna eminim, hep vardi ancak bunu anlamak icin son hamlesini yapmasini beklemek gerekiyordu.
Tutarli insanlara bakiyorum bir gozle de, olanlari anlamaya calisiyorum. Aciklamak cok kolay, ama gercek ne!
No comments:
Post a Comment