Tuesday, December 31, 2013
Yeni yıl fikri evrilerek de olsa hayatımızdaki yerini koruyor. Yeni yıl midesi son limitine ulaşacak kadar yemek yemek, ağzı uruyacak kadar çerez yiyip meyve suyu niyetine ardı ardına mandalina soymak değil artık. Eski yıl ile yeni yıl arasındaki belirsiz çizgide birini toparlayıp onla vedalaşmak diğerine güzel dileklerle girme koşturmacasına girmek de değil. Sonunda yeni yıl özelliğini korumakla beraber beklenen fantastik, bilişsel ve tutarsız gizemli doğasına kavuşmakta. Vitrinlerdeki süslemeler, son dakika mecburi hediye alımlarıyla hayatıma gelen yeni yıl havasının akşamında yaşıma yaraşır bir yeni yıl rüyası görmüş olmanın şaşkınlığı içindeyim. Aylarca ev bakmış olmanın etkisi huzurlu bir şekilde yaşayacak bir ülke bulamamış olmakla birleşince, rüyamda ölmek üzre olan kendim için mezar yeri bakmaktaydım. Kıtalar, mezarlıklar, tarih hep birbirinin içine girmişti ve hatta yakılarak ölmede karar kılmaktaydım. Mezar taşımla ölmeden önce tanışırken bir kaç yıl önce aynı ada ve soyada sahip nenemin mezar taşı üzerinden kurduğum espirili benzerlik o an utanç ve pişmanlık olarak yaşatıyordu kendini. Providence'da üç yıl önce görüp beğenerek orda yatmayı dilediğim mezarlıktan sonra mezarlıklara daha bir alıcı gözle bakar oldum, ölümün alıcısı olmak çok garip şey, ölümle tutarlı bir düşünsel bağ kurmak biraz daha zaman alacak.
Thursday, December 12, 2013
Uyku
Öğleden sonra mevsim için yetersiz kalan spor botlarımın içinde
ayaklarımın ısınmaya başlamasıyla vucuduma yayılan o hoşa giden sıcaklık
dalgası ile
beraber uyku basmaya başlıyor. Sesleri bir taraftan duymaz hale geliyor, on saniye süren uyuklamanın ardından kulağa eskisinden çok daha güçlü gelen konuşmalar ile ofis hayatına döndürülüyorum.
beraber uyku basmaya başlıyor. Sesleri bir taraftan duymaz hale geliyor, on saniye süren uyuklamanın ardından kulağa eskisinden çok daha güçlü gelen konuşmalar ile ofis hayatına döndürülüyorum.
Ancak çok sürmeden yine uykunun kollarına
doğru emin adımlarla yürüyor oluyorum. Arka fonda Rachmaninov Symp 2,
ekranda "Seven habits of highly effective people " kendime çeki düzen
veriyorum, işimin gereği olarak. "Boş vakitlerinde alış veriş
sitelerinde gezinen arkadaşlarım gibi olmadığıma dua edin" diyorum sanki
böyle açık açık ofiste kitap okurken.
Hızlı okuma
kursundan kendi yorumumla faydalanabiliyorum, artık daha hızlı değişiyor
masamdaki, çantamdaki, yatağımın kullanmadığım kısmındaki kitaplar.
Friday, December 6, 2013
bugun cuma
yeni evimde ilk sakin ve yerlesik haftasonu baslamakta. Ozellikle son haftanin bol gemiler yakmali az uyumali gunlerinden sonra elimde okumak icin yuregimin yaglarini eritmekte olan kitaplar, damagimda, yalama olmus iliskilerin tadi, umutsuzluga eklenmis deli hiperaktifligi ve manik depresifligin hic bu kadar siklasmamis donguleri icinde bir can cekisip bir sevinclere kapilmakta ordan kucuk hatirlatmalarla eski yorungeme donmekteyim.
Bugun oglen kendimi soguk Ankara sokaklarina attim, Kugulu park'a ordan da herzamanki rotamda Karum'a ogleden sonranin ciliz kis isiklarini hissetmek arzusuyla yolun solundan yurudum. Ayni yerden donup D&r' a ugradim. Otomatiklesmis bir hizla Ingilizce kitaplar reyonundan "Outliers" diye basligiyla gozume takilan kitabi alip yola bakan cam kenarina oturmak uzre ikinci kata ciktim. Muzik katiydi ve Duman'a ait oldugunu dusundugum yeni bir CD caliyordu. Elimde kitap, sagimda gunesli cadde, kulagim muzikte, okuduklarim ise havada ucusuyordu ve yuregim acayip daralmaktaydi. Hersey tam isabet kalbime degiyordu; muzik, gunes, kitaplar ve tamamen korkunc oldugunu iddia edemeyecegim sekilde cok daraliyordum. Garip bir histi, sadece calan sarkilari algilayabiliyordum, bir sarki ustune bir daha derken oturmakta oldugum koltuktan kalkip hizli adimlarla isin yolunu tutmam gerektiginin bilinci gelmisti, hemen kalkamadim once o ortamda butun ogleden sonrayi gecirmeyi dusundum, sonra bir sarki daha dinleyip kalkmaya karar verdim ve kalkarken olay yerini kosarak terk ettim ki bir dusunce karadelik'i yutmasindi beni. Ise geldim ve sonra kisiel gelisim etkili iletisim kitaplari arasinda her okudugum satirda bir baskasiyla anlasabilmeye dair umutsuzlugum artarak ogleden sonrayi gecirdim.
Bugun oglen kendimi soguk Ankara sokaklarina attim, Kugulu park'a ordan da herzamanki rotamda Karum'a ogleden sonranin ciliz kis isiklarini hissetmek arzusuyla yolun solundan yurudum. Ayni yerden donup D&r' a ugradim. Otomatiklesmis bir hizla Ingilizce kitaplar reyonundan "Outliers" diye basligiyla gozume takilan kitabi alip yola bakan cam kenarina oturmak uzre ikinci kata ciktim. Muzik katiydi ve Duman'a ait oldugunu dusundugum yeni bir CD caliyordu. Elimde kitap, sagimda gunesli cadde, kulagim muzikte, okuduklarim ise havada ucusuyordu ve yuregim acayip daralmaktaydi. Hersey tam isabet kalbime degiyordu; muzik, gunes, kitaplar ve tamamen korkunc oldugunu iddia edemeyecegim sekilde cok daraliyordum. Garip bir histi, sadece calan sarkilari algilayabiliyordum, bir sarki ustune bir daha derken oturmakta oldugum koltuktan kalkip hizli adimlarla isin yolunu tutmam gerektiginin bilinci gelmisti, hemen kalkamadim once o ortamda butun ogleden sonrayi gecirmeyi dusundum, sonra bir sarki daha dinleyip kalkmaya karar verdim ve kalkarken olay yerini kosarak terk ettim ki bir dusunce karadelik'i yutmasindi beni. Ise geldim ve sonra kisiel gelisim etkili iletisim kitaplari arasinda her okudugum satirda bir baskasiyla anlasabilmeye dair umutsuzlugum artarak ogleden sonrayi gecirdim.
Wednesday, December 4, 2013
New York'da bir Haziran gunu
agaclar yesermis, gun ogleden sonra, gunes isiklari turuncumsu olmus, kirmizi kiremitli evler fonda, hava ilik ve tabi ki nemli, yer suyun kenari. Gunes ve ruzgar bizi yuzumuzden gozumuzden opmekte... Su aralar zihnimde ozgurlugun ve huzurun resmi bu, herseyden uzakta, herseyin oldugu yerde, dogayi hissederek. Ozlemler yuregimde buyumekte, gozlerim eskisinden daha kolay nemlenmekte, ve eve donerken daha yavas sokaga ve araclara dikkat etmeden ayni ritimde yurumekte, agzima attigim seyi cigneyip yutmayla cebellesmekte... Kisaca duygular yuregime agir gelmekte. Boyle gunleri biliyorum, bir seferinde gunun yarisindan donmustum. Sonra o gun hakkiyla yasandi. Bugun ise(yillar sonra) isler daha kolay artik, birazdan da uyku gelecek zaten ve belki uyandigimda cok daha iyi hissedecegim. Hayat ayni hayat, icerdeki annemin sesinin nesesinde bir kayip yok, halbuki bende dunden bugune cok degismeler var. Artik ihtimaller kumesinde en olasi olanlar yok. Simdi kendimi farkli bir gelecege hazirlamaliyim.
Tuesday, December 3, 2013
Ayriliklarda
bu kadar aci ceken bir ben mi varim acaba? Her iletisim eksikliginin, enerjisizligin, bitise terkedisin kefaretini niye ben oduyorum. Ya da zavalli zihnim melankoli firsatlarini mi gozluyor. Ayriliklar bu kadar kotu olmazsa eminim daha cok date ederdim, ama artik zor... Galiba konusamamak, derdini analatamamak ustune bir de hakkiyla sevilmemek en kotusu. O yuzden butun kriterlerim uc seye indi: ortalama zeka, dinleme ve anlama kabiliyeti; seni sevme ve senin icin birseyler yapmaya hazir olma. Bunun karsiliginda ben de karsimdakini cok sevip cok dinleyecegim.
Saturday, November 30, 2013
Yillar once
nerden girip nerden cikacagim belli olmayan bir depresyon gecirirken cok aglardim. Hep aglardim, ve aglamak icin cok sebep olmasa da depresyonda olmak yeterli bir sebepti. Ben depresyona girdigimde boyle bir hastalik cok bilinmiyordu, az bir zaman sonra herkesce bilinecek, degisik seviyelerde gecirilecek bir hastalik olacakti. Yillar sonra "burn out" oldum diye aylarca ortalikta bu Ingilizce terimle derdimi memlekette anlatmaya calisirken, hastalik ulkede populer olacakti "tukenmislik sendromu" adiyla da rahat edecektim. Demek ruhsal problemlerde oncu bir rol alacaktim ama bunlarin hicbirini onceden bilmek mumkun degildi. O zamanlar, yani depresyondayken ve ruhum acilarla yogrulurken gelecegi cok merak ederdim, en cok da bir gun depresyondan cikip cikamayacagimi. Kendimi uc yilin ardindan ilk defa iyi hissetigim bir aksam butun gece aglamistim, sukran duygusuyla. Tanriyi kaybedeli hayli zaman olmustu ama o sukran hissi gelince Tanri ete vucuda burunup odama gelmisti, ben onun karsisinda tesekkurlerimi tekrarliyordum durmadan. Buyunun her an bozulacagi korkusu ensemde dururken, o gece doyasiya aglamistim yine. Depresyon kayip bir donem hayatimdan, o zamanlar olmus olaylari hatirlayamiyorum, aklimda elbette zamana damgasini vurmus seyler var. Anlar var hep birince eslik edilmis, Tanri'yla karsilikli kopruleri yiktigimiz bu zamanda bir insan evladi vardi sevgisiyle koruyucu melegim olmus. Bir insan herkesin ve herseyin yerine oyle bir gecmisti ki ondan sonra herseyi yeniden ogrenmek zorunda kalmistim. Mesela ondan sonra ilk defa alisverise Real'a gidisimi, ikinciyi, ucuncuyu... dogrusu hic Real'a gidip de onu hatirlamadigim olmadi. Bir gun ogle vakti ders cikisinda bulusmamiza tam zamaninda gelecek diye delice yagan yagmurun altinda iki dakikalik yolda sirilsiklam olusunu , aksam o haliyle sikayet etmeden sinemada yanimda otururken halen islak olusunu farkedisim... Elbette o gunu de unutmadim, bir de bir kis gunu, tanismamizin 11. ayi olsa gerek, karli bir gun, belki kampuste kar tatili ilan edilmis, elinde Ozdemir Asaf' in siir kitabi kitabin ilk sayfasinda bana sevgisinin sembolu kalpli, ucgenli sembol, o bembeyaz gunde tazecik kitabin agrili ruhumda actigi ve kapanmayan ani var ki... Bir insan gecti hayatimdan, annem demisti unutamazsin diye, unutmadim nitekim.
Thursday, November 21, 2013
Bugun tasiniyoruz, ve
ben guzel doktoramin latince diplomasinin fotokopileriyle sariyorum bardaklari, ordan burdan kitap aralarindan cikan anilardan cekinerek toparlaniyoruz. Muhitimizi degistiriyoruz, tasinirken "bunu neden almiyoruz?" a "cunku onu gormek istemiyorum ve ondan kurtulmak istiyorum" makul bir cevap.
Wednesday, November 20, 2013
Su, elma suyu ve bira
üç seçenek, hepsi de aynı fiyata ama arada en küçük posiyonda gelen su. Bu bir çelişki mi, değil sadece başka bir ülkenin gerçeği.
Mutluluk anlara sığıyor, moral bozuklukları ise daha uzun sürüyor. Ve gerçekten bardağı taşıran son damla prensibiyle çalışıyor duygular. Kendim güvenilmez bir insan oldukça insanlara güvenim de azaldı. Öğrendiğim güzel duyguların yanında kaybedilmiş bir süreklilik var. Kesikli inançlar, güvenler, sevgiler; bir var bir yoklar.
Mutluluk anlara sığıyor, moral bozuklukları ise daha uzun sürüyor. Ve gerçekten bardağı taşıran son damla prensibiyle çalışıyor duygular. Kendim güvenilmez bir insan oldukça insanlara güvenim de azaldı. Öğrendiğim güzel duyguların yanında kaybedilmiş bir süreklilik var. Kesikli inançlar, güvenler, sevgiler; bir var bir yoklar.
Monday, November 11, 2013
Hep olanlari
yaziyorum, eksiklikleri ya da anlayamadiklarimi. Bir de olmasini isyediklerimiz ya ulasmak istedigimiz haller var. Mesela kararlilik haline gecmeyi isterdim. Kararli halde gereksiz inisler ve cikislar olmaz, macera arayisi ve maceramsi gorunen herseye baliklama dalislar olmaz, gereksiz umutlar olmadigi gibi tekrar eden bariz hayal kirikliklari da olmaz, daldan dala konulmaz, birseye konsantre olunup onda zamanla basarili olunur oyle bir an gelir ki zirvedesinizdir. Dunyayi daha iyi kategorize edebildigimiz icin bazi seylerden toptan uzak dururuz mesela. Bilyorum bazi yavanlasmalar olur ama bazen buyumek de istiyor insan. Benjamin Button hikayesi yorucu olmaya basladinda ozellikle.
Thursday, November 7, 2013
Offf,
hem de ne offf.
Hic bu kadar kanaatkar olmamistim, yasadigim ulke, yaptigim is, gordugum muamele, etrafimdaki erkekler, belirsiz gelecek ve bunlara ragmen her sabah 6.30'da uyanip metroyla Kizilay' a ordan yuruyerek Tunali' ya cikan o sira turlu dusunceler arasinda israrla gezinen yine ben.
Her bir basligi acabilirim, ne de olsa yasanilani arsivlemek ihtiyaci duyuyoruz. Cogu, vasat ogrenim hayatlarini vasatin ustunde bitirmis, hayati boyu cok yorulmamis kendini yormamis is arkadaslarimla ayni ofisi paylasip, hatta devlet kurumu olmanin prosedurune takilarak bazi denklerimden(?) daha alt pozisyonda, dusuk maasla calisirken, kimsenin gozunun icine potansiyelimi sokup, "buyuk isler yapmak istiyorum, beni bunlarla oyalamayin" diyemiyorsun. Devletsin iste,garip bir alt-ust iliskisi var ve bu ulkede is yapmak, yaratici olmak isteyen insana kimse alisik degil... Su an gozyaslarina bogulabilirim ama kendi dusen aglamaz prensibi ile hareket etmeye mecbur hissediyorum ve aglamiyorum. Birseyler gozumde, bogazimda, burnumda dugumleniyor sadece. Ancak ki ofiste masamda turlu cesit kitaplar, bilgisayarda makaleler angarya isle calinmamis her dakikami kurtarmaya calisiyorum.
Karsi cinsten bahsetmeyecegim, artik bu konuyu irdeleyecek gucum yok, en iyisi bir kac yilin sonunda butun duygularindan arzularinda arinip adete Budizm' in ideal insani haline geldi diye mi umudum yok kimseden...Her neyse iste yok umudum, hayal kirikliklari her an gelecek bir deprem gibi; o yuzden hicbirseyi insaa edemiyoruz; kimseye guvenmiyorum, vucudumun pesindeler sanki; zaten de oyle, ruhum sevilemeyecek kadar dik basli; ama sevilmeyi bekleyen...
Hayat bir gun hakkimi yemeye baslayacakti, simdiye kadar calisip kazanmistim ama bir noktadan sonra adaletsizlik bana da gosterecekti yuzunu; anlasilmayacaktim ve inkar edidldecektim. O gunler geldi galiba.
Hic bu kadar kanaatkar olmamistim, yasadigim ulke, yaptigim is, gordugum muamele, etrafimdaki erkekler, belirsiz gelecek ve bunlara ragmen her sabah 6.30'da uyanip metroyla Kizilay' a ordan yuruyerek Tunali' ya cikan o sira turlu dusunceler arasinda israrla gezinen yine ben.
Her bir basligi acabilirim, ne de olsa yasanilani arsivlemek ihtiyaci duyuyoruz. Cogu, vasat ogrenim hayatlarini vasatin ustunde bitirmis, hayati boyu cok yorulmamis kendini yormamis is arkadaslarimla ayni ofisi paylasip, hatta devlet kurumu olmanin prosedurune takilarak bazi denklerimden(?) daha alt pozisyonda, dusuk maasla calisirken, kimsenin gozunun icine potansiyelimi sokup, "buyuk isler yapmak istiyorum, beni bunlarla oyalamayin" diyemiyorsun. Devletsin iste,garip bir alt-ust iliskisi var ve bu ulkede is yapmak, yaratici olmak isteyen insana kimse alisik degil... Su an gozyaslarina bogulabilirim ama kendi dusen aglamaz prensibi ile hareket etmeye mecbur hissediyorum ve aglamiyorum. Birseyler gozumde, bogazimda, burnumda dugumleniyor sadece. Ancak ki ofiste masamda turlu cesit kitaplar, bilgisayarda makaleler angarya isle calinmamis her dakikami kurtarmaya calisiyorum.
Karsi cinsten bahsetmeyecegim, artik bu konuyu irdeleyecek gucum yok, en iyisi bir kac yilin sonunda butun duygularindan arzularinda arinip adete Budizm' in ideal insani haline geldi diye mi umudum yok kimseden...Her neyse iste yok umudum, hayal kirikliklari her an gelecek bir deprem gibi; o yuzden hicbirseyi insaa edemiyoruz; kimseye guvenmiyorum, vucudumun pesindeler sanki; zaten de oyle, ruhum sevilemeyecek kadar dik basli; ama sevilmeyi bekleyen...
Hayat bir gun hakkimi yemeye baslayacakti, simdiye kadar calisip kazanmistim ama bir noktadan sonra adaletsizlik bana da gosterecekti yuzunu; anlasilmayacaktim ve inkar edidldecektim. O gunler geldi galiba.
Sunday, November 3, 2013
Menopozlu anne
ile bir turlu hazzedemedigin bir semtte yasamak, diye bir donem de varmis kaderde, yasiyorum...
Friday, November 1, 2013
Uc abi
bilgisi hep "aaa zormusss!" diye tepki almistir ama ben araya girip "yooo, abimler bildiginiz gibi degil." diye duzeltmisken bugun ilk defa abimler uzerinden goz dagi verdim birine. Oyun oynamayi seviyorum ama bu kez oyunu fayda amacli da kullanmis olabilirim. Karsimda duygularini dile getiren insana eger anlattiklarinda baska bir art niyet varsa ve ben bunu ogrenip hayal kirikligina ugrarsam, abimlerin de onu ayni duruma getireceklerini soyledim, sanirim inandi, cunku kurgu bir ornekle durumu pekistirerek bir anda beni aramaktan vazgecmis birinin bu sessizlesmesinde abimlerin parmagi olacagini tahmin ettigimi soyledim. Boyle biri elbette ki yok, sadece yasanmis baska bir hikayeyi allayip pullayip ihtiyac forma sokmus oluyordum. Bunlari anlattiktan sonra bizimkini capraz atese alip, "niyetin ne senin, biraz iyi vakit gecirmek mi?" sorusuyla ona terler dokturmem hic de fena fikir degildi. Birini sevebilirim ama karsimdaki insan mi olmali bu, bir tesaduften baska onunla aramizda ne bag var ki. Yillar bana sevmeyi ogretti, sevemeyen insanlari gore gore sevmeyi ogrenmisim sonunda, artik daha guzel...
Saturday, October 26, 2013
Mahallede horoz
var, aralarda ottukce hatirlatiyor kendini.
Haytimdan herkes cikti, bir tek memleketteki islerin bitmesiyle hayatima giren annem var: fedekar, yorulmak nedir bilmeyen ama bir o kadar da inatci bir kadin. Bir gun icinde on defa kavgaya tutusup her seferinde konunun dagilmasi ile kursagimizda kalan kavga hevesi ile yine ogleden sonrayi ettik. Aksam gunesi giriyor iceri minicik bir noktadan, bir de sabah gunesi, dolu dolu. Ankara' nin sabah gunesi ile tanisikligimi kaybedeli cok olmus, tanisiklik tazeledik. Her gun evden cikmadan 10 dakika once ben aynanin karsisinda kremlenirken arkadan bir anda kendini hissettiren gunes, o isima aninin bir parcasi oluyor, mutlu oluyoruz ikimiz de. Hizli hizli metroya yuruyorum, metroda Sartre okuyorum-bu aralar- inince daha az acele ile kizilay'dan Tunali'ya yuruyorum. Ofise geldigimde son yarim saattir ziyaret ettigim dusuncelerin mutluluk olarak zihnimi sardigini hissediyorum.Gun guzel geciyor, istedigim makaleri okuyup gerekli buldugum arastirmalari yapma firsatim olmussa eger. Hayat guzel, en guzeli de nerde olursan ol mutlulugu bir ucundan yakalayabiliyor olmak ve kendine guzelinden yetmek.
Haytimdan herkes cikti, bir tek memleketteki islerin bitmesiyle hayatima giren annem var: fedekar, yorulmak nedir bilmeyen ama bir o kadar da inatci bir kadin. Bir gun icinde on defa kavgaya tutusup her seferinde konunun dagilmasi ile kursagimizda kalan kavga hevesi ile yine ogleden sonrayi ettik. Aksam gunesi giriyor iceri minicik bir noktadan, bir de sabah gunesi, dolu dolu. Ankara' nin sabah gunesi ile tanisikligimi kaybedeli cok olmus, tanisiklik tazeledik. Her gun evden cikmadan 10 dakika once ben aynanin karsisinda kremlenirken arkadan bir anda kendini hissettiren gunes, o isima aninin bir parcasi oluyor, mutlu oluyoruz ikimiz de. Hizli hizli metroya yuruyorum, metroda Sartre okuyorum-bu aralar- inince daha az acele ile kizilay'dan Tunali'ya yuruyorum. Ofise geldigimde son yarim saattir ziyaret ettigim dusuncelerin mutluluk olarak zihnimi sardigini hissediyorum.Gun guzel geciyor, istedigim makaleri okuyup gerekli buldugum arastirmalari yapma firsatim olmussa eger. Hayat guzel, en guzeli de nerde olursan ol mutlulugu bir ucundan yakalayabiliyor olmak ve kendine guzelinden yetmek.
Sunday, October 20, 2013
Tatil sonu,
Pazartesi önümüzde, iş başvuruları kapıda -tabi eğer şu halimden memnun değilsem-, ev bulmam lazım ki onun için de her akşam internetten bakıp işaretlediğim evlerin sahipleriyle iletişime geçmem lazım. Bugün alışverişe çıktım ve iyi bir harcama yaptım: iki pantolon bir kışlık manto derken, ha bir de dökülen saçları durdurmak için marketin raflarında yeterince pahallı yabancı markalı ürünler ararken ve yakın zamanda kullanmaya başladığım özel şampuanlar kremler derken yaşlanarak kaybedilen güzelliği yerine getirmenin yüksek maliyetini düsündüm, pantolon denerken farkettiğim fiziksel estetiksizliğin muhtemel sorumlusu her bedeni güzel gösterme becerisinden yoksun ucuz pantolonlar olmalı deyip içinde tek tük yağlı müşteri bulunan dükkanlara gözümü diktim. Bir de erkek milletinden üst üste gelmiş bir iki karamsar yorumla bir suredir duymadığımı farkettiğim iltifatların eksikliğinde bir şeyi farkettim ki; hayatımda ilk defa güzel olmama tehdidi yaşıyorum galiba. Lakin önemli olan bu değildi aslında, ama asıl önemli olanın anlaşılmadığı ortamda güzellik güçlü bir silahdı. Gerçi yeni aldığım duyumlara göre dolgun maaş da kapatıyormuş tonla kusuru. Off, hani daha aşk çıkacaktı karşımıza, sevgi yumuşatacaktı yüreklerimizi, kötü tarafı başka bir hayat da yok önümüzde. Insan şudur, budur diye yorumlar var ya; bana göre insan, var olmayanı ya da ulaşamayacağını varmış ya da mümkünmüş gibi arzulayan hayal gücü gelişkin ve aynı zamanda saf(salak anlamında) canlıdır.
Friday, October 18, 2013
Bu da nesiymis
deyip merakla baktigim seyler cok kisa zamanda anlamini yitiriyor. Merak duygusunun yerine rasyonel bir siradanlik hatta basitlik hissi geliyor. Madem bu kadar basitmis basta neden ilginc geldi diye de soruyorum kendime. Aklima bir kac sebep geliyor: safi merak, deneyimsizlik, surekli arayis hali ve butun bitislerin sorumlusu: dunyanin tahmin ettigimiz kadar ilginc bir yer olmamasi.
Wednesday, October 9, 2013
Bitti
sonunda, süründürülmüş zamanın kollarına bırakılarak sadece acıtmadan bitmesi için uzun vadeye yayılmış bir ilişki daha. Elbette hüzünlenir insan ki eğer konumuz ayrılık ise ve yine acıtır beni en çok da anlatamıyor olmam karşımdakine onunla çıktığımız yürüyüşlerden kalan anıları: o halen yüzümde dokunuşunu hissettiğim serin, soğuk, ılık rüzgarları, önünden geçerken içinde yaşanılan hayatları hayal ettiğim sevimli evlerin siluetlerini. Anlatamadım ya onunla geçirdiğim anların ruhunu ve o sanıyor ya bu anları sadece az bulunacak kadar iyi biriyle yaşanmış şeyler diye, en çok o hakkı verilmemiş anılatın vebali çöker ruhuma ve ben o zaman çok ağlamak isterim. Iki insanın konuşamaması acıtır ruhumu. Hep aynı hayal kırıklığı soluğumu tıkar ki o da ardına bakmadan yeniye koşanların arkada bıraktıklarıdır, benim işim o devamı gelmeyecek anıları kucaklayıp ağlamaktır, gözyaşlarıyla yıkamak, onlar gömülmeye hazır olana kadar sabırla ve yalnız bir şekilde beklemektir.
Wednesday, October 2, 2013
Baska cozum yoksa
yeni bir yol kendini varedecekti. Bir gun ogle yemeginde ilik corbasini tatli tatli kasiklarken, bedeninin icinde bilmedigi bir boyutu farkedecekti. "Ben" denen sey oturdugu yerden kalkip icinde ikamet ettigi vucudu sefkatli kollarina acacakti. Kendisine sevgiyle yemek yedirecekti, gulumseyecekti, disarinin da sevimli bir yer oldugunu ondan korkmamak gerektigini anlatacakti. Sacinda bir el oksamasi, vucudunu saran bir sevgi sicakligi hissedecekti. Sonunda demek ki bir gun hersey yetersizligini ispat ettiginde o hakkiyla kendine yetecekti.
Saturday, September 28, 2013
Cuma gecesi ruyalari
Haftalik islerin hayaletlerinin uyanip zihinle son uzlasmalarini yaptiklari bu gecede uyku murdar olurken, sabah istenildigi kadar ileri cekilebilecek uyanma saati bir rahatlama kaynagidir. Uzun bir excel dosyasi ile bogusmanin ve dag bayir ev aramanin ardindan bu sabah butun haftanin kirlerinden temizlenerek kalktim ve simdi Kafka' nin donusum kitabini okuyorum bir kez daha, tiyatroya uyarlamasini yazmak uzre.
Bu sonbahar gununde yatagin icinde bilgisayarin sicakligi ile ekstra isinirken, koca yatagin bir kismini kitaplik olarak kullanirken ve okumakta oldugum iki muhtesem kitabi her an elime alabilecek sekilde yakinda tutarken, bir taraftan da masanin uzerindeki guzel traverse fludumle bakisirken, gercek haftasonlarina sahip olmanin simarikligini anlatabilir miyim!
Bu sonbahar gununde yatagin icinde bilgisayarin sicakligi ile ekstra isinirken, koca yatagin bir kismini kitaplik olarak kullanirken ve okumakta oldugum iki muhtesem kitabi her an elime alabilecek sekilde yakinda tutarken, bir taraftan da masanin uzerindeki guzel traverse fludumle bakisirken, gercek haftasonlarina sahip olmanin simarikligini anlatabilir miyim!
Wednesday, September 25, 2013
Birgun olacakti
o gun bugunmus ki insanlarin kendinde olmayan seyleri anlamadiklari ortaya cikacakti ve bu bana kendimi iyi hissettirmeyecekti. Ayni yolu yurumedik arkadaslarimla, ayni ofise tikilmamiz bu gercegi degistirmiyor.
Sunday, September 22, 2013
Kasvetli bir Pazar
aksami nasil yola getirilmis bir yolunu daha ogrendim: Ozenle secilmis bir sise sarabi kardesi ailesiyle eve davet edip onlarla paylasmakla...
Avanosta gurme Suleyman Hoca'dan aldigimiz o harika sarap elbetteki cok sevdigim Hayyam' i aklima getiriyor. Semerkant'i yasiyorum bir an, zamanin simdi olmasinin ne onemi var;butun gun fludumu uflemisken, her yeni seste ve harmonide varligimin yeni bir parcasiyla tanismisken biliyorum ki bazilarimiz kirdik gercegin zincirlerini ve artik her yerde her andayiz, ozgurluk tanimlanmadi demeyin, ozguruz iste.
Avanosta gurme Suleyman Hoca'dan aldigimiz o harika sarap elbetteki cok sevdigim Hayyam' i aklima getiriyor. Semerkant'i yasiyorum bir an, zamanin simdi olmasinin ne onemi var;butun gun fludumu uflemisken, her yeni seste ve harmonide varligimin yeni bir parcasiyla tanismisken biliyorum ki bazilarimiz kirdik gercegin zincirlerini ve artik her yerde her andayiz, ozgurluk tanimlanmadi demeyin, ozguruz iste.
Saturday, September 21, 2013
uzun bir
cumartesi gunu gecirdim, erkenden Odtu'ye gidip iki saat seminer aktivitesinden sonra Mustafa ile bulusup Odtu' nun bana yeni peyzaji uzerinde minicik ayrintilardan yola cikarak buyuk resimler cizip, gercekligi gercek ustu cagrisimlarla susleyerek mutlu olmak alistirmasi yaptim. Cok basariliydim, at kestanelerinin yere dusup disindaki yesil kabugun sanki onceden belirlenmis yerlerden ayrilisi uzerine saatler harcamaya hazirdim, sonra Gunes binasinin yakinina gidip onun uzerinde Karadeniz hayallerimi "refine" edip, Cati kafe'deki seleksiyonda renk ve sekil zenginliginde bayram edip, bot heykelini uzerine soylenmis efsanelerden ola cikarak ellerimle muayene edip, sonsuz gibi gorunen fakat ucu bir yerde ortaya cikan ormanciklara dalip dalip cikarken, ne hayaller kurdum gormedigim mevsimler uzerine. Soguk ama gunesli bir kis gununde agaclar yapraklarini kaybetmis, yerin acik kahverengisi agac govdelerinin koyu kahveleri ile boyut kazandirilmisken, sicacik kutuphanede ormana bakan bir cam kenarinda eski tahta masalrin birinin uzerine kurulup elinde bir kitap ruhumun ve nedenimin dinlenisini hayal ettim, kışı ozledim, sakinligi, kitaplari, kendi duzenimi.
Kucuk seylerden mutlu olma klisesi var ya, iste onu cok guzel yapiyormusum da etrafimda "sen bunu yapiyorsun" diyecek kimse yokmus. Kucuk seyler bana hic de kucuk gelmiyor, ayrintilarin icindeki mucizelere bakarak kismi sarhosluklar icinde geciyor gunlerim. Mutluyum bir taraftan, hem de nasil... Baska bir taraf daha var ki bilincimin inkar ederek acmadigi konuyu aciyor: galiba aldatiliyorum. Sevgisiz biri nasil ve niye aldatir diye dusunuyor insan, bu sevgi kitliginda yapilacak sey mi... Herseye ragmen bir insandan ona vermedigim seyleri uluorta bekleyecek kadar da adaletsiz degilim.
21 Eylul 2013, Ankara
Kucuk seylerden mutlu olma klisesi var ya, iste onu cok guzel yapiyormusum da etrafimda "sen bunu yapiyorsun" diyecek kimse yokmus. Kucuk seyler bana hic de kucuk gelmiyor, ayrintilarin icindeki mucizelere bakarak kismi sarhosluklar icinde geciyor gunlerim. Mutluyum bir taraftan, hem de nasil... Baska bir taraf daha var ki bilincimin inkar ederek acmadigi konuyu aciyor: galiba aldatiliyorum. Sevgisiz biri nasil ve niye aldatir diye dusunuyor insan, bu sevgi kitliginda yapilacak sey mi... Herseye ragmen bir insandan ona vermedigim seyleri uluorta bekleyecek kadar da adaletsiz degilim.
21 Eylul 2013, Ankara
Friday, September 20, 2013
Olmusum ya,
o dili sivri, gereksiz yere cekinme duygusuna kapilmayan, sanki menopoza girmis de cikmis olgun kadin. Yas otuz ama ne cocuk dogurma telasi ne de bir kis tedariki... Odtu'de Sosyal'da tesadufen karsilastigim arkadasima bir posta hayatimin ozetini geciyorum, cok sasiriyor. Sebebini tahmin ediyorum: zihnimin ici ile tipimin olusturdugu tezatta daha da guc buluyorum. Sirinlik akan yuzumde yoldan saptiran gulumsememle, itaat etmeyen ruhum bir araya geldi ya stereotiplesmekten ebediyen kurtuldum.
Wednesday, September 18, 2013
Intervention'dan sonra
aksamlarim telefonda bilmedigim insanlarin degisik hikayelerini dinlemekle gecmiyor artik. Yillardir "gulme millete!" dediler dediler ama anlayan kim... Guldum, gulumsedim ve defalarca basima is actim, bazilari icin pismanim cunku vakit kaybiydi ve tam bu sebepten pisman degilim cunku boylece sonunda gecmise donup bakinca dusunulenin aksine pisman oldugum birseyler var. "Vaktim gitti" dogru ama gitmeseydi ne yapacaktim ki o vakitle, neye vakit kaybettim? hicbirseye, nitekim halen acelem yok ve halen kararsizim. Elbette ki gencligin tazeligi gidiyor, elmaciklar cokuyor derinin altindaki yag azaliyor, ustundeki delikler ve kirisikliklar kendince bir kompozisyon yaratiyor ve her gecen yilla durum daha da kotulesiyor ama bunlara uzulmuyorum, uzulmem gereken baska seyler var ki onlara da uzulmuyorum, alistim demiyorum sadece umursamiyorum diyorum ve ikisi arasindaki fark cok buyuk. Sevgisizlikten yoruldum, ayni zamanda basini kadinlarla belaya sokmus tiplerin karsima askla cikip onlari sevgimle ve sabrimla kurtarmam icin yalvar yakar olmalarindan da. Cunku insanoglu yoruluyor, mesailer uzun ve sistemli; aksamlar kisa ve uyumak icin ayrilan zaman yetersiz. O yuzden yorgunum... yaptigim isin sorumlulugu altinda ezilecek kadar bilincliyim, evin en kucuguyum ve buyuklerim felsefe okumadigi icin yaptiklari seyin sarsilmaz dogru oldugunu saniyor ve kucuk kardeslerini kendi dogrulariyla iyilestirmeye calisiyor. Annem inatci, oyle ki ruyalarimda bile ona laf anlatamiyorum, erkek arkadasi kontenjanina illa birini sokacak olursak o unvana sahip kisi belki kiz-erkek butun tanidiklarim icinde en sevgisiz insan ki ben sevgi uzerine iki kitabi birden okuyacak kadar merakliyim konunun hem pratigine hem teorisine. Yasayamam, olurum diye gelirken arkada kalanlarin geri doner deyip bozmadiklari eski duzen orda beklerken ben bu ulkede mutluyum ve inanmazsiniz ama sebepleri var mutlulugumun.
Monday, September 16, 2013
İlginç hikayeler
peşinde gerekenden fazla risk aldığıma inanıp şimdi geri adım atıyorum. Elveda varoşlar...
Japonya'dan gelen yeşil çayın dumanı ile bildigimiz güvenli hayata devam.
Japonya'dan gelen yeşil çayın dumanı ile bildigimiz güvenli hayata devam.
Sunday, September 15, 2013
Eger blogda bir seesizlik varsa
bilin ki bir yerlerde birseyler oluyor ve oradayim. Macera kendiliginden mi geliyor yoksa gelsin diye butun kapilari aciyorum mu bilinmez ama en son hic tanimadigim insanlarin dugununde yanimda yabanci misafirim Ankara havalari' na oynuyordum. Dugun ortami garipti, cok az insan vardi ve bir kac kadinin elbisesine bakarak dekolteli gecelik de olabilecegini dusunurken en sonunda disardan gelen bilgilerle kimin dugununde oldugumu ogrenmis oldum. Guzel yuzlu ama korkutucu gozlere sahip damat ile yuzu felegin cemberinden gecmis gibi gorunen damattan 11 yas buyuk gelin meger ki Ulus'un adi bir pavyonunda tanismiz, oglan musteri kiz konsimatris... Oglan kizi begenip(!) daga kaldirmis, pezevenk patron sermayesinin elinden alinisini kabullenmeyip dusmus ciftin pesine, bizim Ali (beni israrla kuzeninin Ankara dugunune cagiran mert delikanli oluyor)gidip sermaye sahibi ile konusup "onlar birbirini seviyor, evlenecek" deyip bir sekil dayilanip atlatmis peslerine takilan mafyayi. Gelinin pavyonda ses sanatcisi kardesi de Ali'ye goz koymus, kiz guzel kiz, ama Ali kizin tonla belalisi vardir diye yaklasmamis kiza, yatagindan onlarca kadin gecmis, hem kullanmis hem kulanilmis oldugunu iddia eden Ali'nin gozlerinden, ellerinden, hareketlerinden sevgi pinarlari akiyor sanki. En az yirmi dort saattir durmadan icmekte olmasina ragmen artik alkol islemeyen bedeni hic yalpalamadan, yegenini kucakliyor, eviriyor ceviriyor, opucuklere boguyor, zil takip oynuyor, kasik caliyor, muzigi hic bir ritmi yadirgamiyor, koluma giriyor ve halay cekiyoruz, kiskanc erkek ayagi yapip elbisemin etegini ucundan tutup asagi dogru uzatmaya calisiyor. Etek ne kadar yakismis diye defelarca iltifat ediyor, gece vedalasip ayrilirken kiziyorum diye kulagima beni sevdigini soyluyor. Onun sevgisinden hicbir suphe duymuyorum, Ali kana kana sevecek birini ariyor, alkolun vermedigi sarhoslugu askta ariyor, o yuzden hepimizi cok seviyor, bazen bazilarimizi ozellikle cok seviyor, kiskanclik yapiyor, uzuldukce, teselliyi kadin bedeninde buluyor. Aksamlari maketler yapyor, arka planda surekli national geographic calisiyor, hic bos durmuyor ve ekmegini tastan cikarip, tasin suyunu cikarip icmekten bahsediyor. Bunlar bana yabanci hayatar, medeniyet bitse facebook'daki arkadaslarimin onda dokuzu acliktan olebilir diye dusuncelere daliyorum.
Monday, September 9, 2013
Hayatimiz cok
arabesklesti. Gecekondu gokdelenli mahallemiz yuzunden hepsi. Mesela yolun uzerindeki kirmizi apartmanin adi Kirmizi Huzun Apartmani. Ve de burdan bir cocuk asik oldu bana, arabeskin en dibine vurmaya hazirdi ki her cumlenin sonuna cicegim hitabini koymadan edemiyordu, gelecek hafta buraya gelen G' nin de annemde kalacagi bilgisi ile butun hayalleri yikildi, kor aski köz oldu. Kendi celiskilerim yetmedi bir de millete bulastirdim oximoron halleri.
Sunday, September 8, 2013
Diploma Seduction
Diplomalarinla milleti kendine asik etmek, birilerinin platonigi hatta takintisi olmak, bunun uzerine piskopatliklara maruz kalmak korkusu ortaya cikti annemde. Benim egitim durumum ile ulkenin suc istatikleri ve kadin cinayetleri senaryolari birlesince sabah aksam kimle konussam sinir krizleri geciren bir anne meydana cikti. Oyle ki bu sabah isi birakip Amerika' ya donmem fikri ile odama geldi, gozu donmustu ve zorla beni paketleyip gonderecek gibiydi . Daha da garibi bu fikir bana hic cazip gelmedi. Galiba alisiyorum bu memlekete, basimda ucusan felekat senaryolarina ragmen.
Thursday, September 5, 2013
Türkiye hatırladığım gibi: Eylül olunca bir anda sıcaklar kesiliyor ve hava aniden soğuyor.
Bir
de tahmin etmediğim gibi: mesela yaşayabiliyorum burda, hem de baştan
soylediğim tedbirleri almadan, bilkent'te bit sitede ya da Cankaya'nin nezih semtlerinde oturmadan, pahallı bir spor merkezine yazılıp,
yabancılarla takılarak Türkiye'ye atıp tutarak değil. Toplumun tabanı ile aynı parkta takılıp, metrodan işe yürürken tonla tiksinç bakışlara maruz kalmaya rağmen, bunların içinde yıllardır unuttuğum güzellikleri hatırlayıp yaşayabiliyorum ya...
Kiminle
ne yaptığının önemi olmadan büyük bir iştahla dili yaşamak ve yaşanmakta
olan hayatın değişik uçlarından gözlemci olmak. Kendisinden kaçtığım hayata bu kadar aç olduğımu nasıl bilebilirdim. Yaşamaya,
hissetmeye, sevgiye saf bir açlık varmış içimde ki bunu ancak yudumlarken anlıyorum ufak sevgi kırıntılarını.Ya da çok eski bir arkadaşla evlenmediğimiz erkek arkadaşlarının yarı buruk hikayelerini şakalarla karıp gülerek anlatırken anlıyorum bu soğuk hayatı ısıtan insan sıcaklığını. Yıllardır mahrumiyetini yaşadığım o sıcaklığı damla damla topluyorum güzel insanlardan.
Monday, September 2, 2013
Sokaklar
insani geriyor, kirlilik hele bir de ustune eklenen insan kirliligi... Kendini bilmez geri zekali erkek turunden yaratiklarin kadin olan herkese rahatsizlik verme hakkini kendinde gormeleri... Turkiye'de yasarken gun be gun daha iyi ayirdina vardigim uzucu bir durum bu. Oyle ki benim aklima gelmese baska biri uyariyor, yok "su yerde bekleme satasan olur, ustune daha kapali birseyler giysen iyi olur"diye. Yanlis anlama, ustune kapali birseyler giydiginde rahat birakilmayacaksin sadece aksi taktirde kendilerine hayvanlik yapmalari icin davetiye gonderdigini sananlar, davetiyesiz yapacaklar ne istiyorlarsa. Sokakta en eziginden erkek bile arkandan "off, puff" diye laflar atabilir, o yuzden eskiden oldugu gibi yuzumde bir gulumseme ile yuruyemiyorum, tam tersi suratimi asarak, olabildigine def etmeye calisiyorum bakislari. Ne kadar yorucu bir hayat, cunku burasi ataerkil bir cehennem. Kadinlar icin korkunc yerler sokaklar, ozellikle bu ulkede.
Sunday, September 1, 2013
Bakkal kokusunu
icine cekmek ve balik sezonunun acilisini gorebilmek, Turkiye'de olmanin getirileri. Balik'i severim, bir rivayete gore balik ve deniz sevgisi lityum ihtiyacina delalettir. Bakkal kokusunu sevdigimi soyleyemem ama icindeki deterjan, ekmek, aburcubur karisiminda hayatin sirlarini barindiriyormus hissi verdigini de inkar edemem.
Erken kalkma becerisine
mecburen kavustugum su gunlerde, uzun gunlerin tadini cikarirken aylaklik ve esneklik yoksunlugu uzerine gelen ankara karasalliginin yipratici ve yaslandirici etkilerinden de korkmuyor degilim. Saglikli olmak onemli, guzellik ise guclu bir silah/avlayici/cekici ancak ki anlamlandirilmis bir hayat varsa altinda. Son gunlerde burdaki hayatin ve hatta dunyanin butun anlamlari, olasi gelecekler, kaderler, birbirinin icine gecmis bir sekilde yanibasimda. Kapiyi kapatip "Socrates in Love" kitabinda yada bilgisayar uzerinden olasiliklar evreninde kayboluyorum. Kapinin ardinda iki kapi daha gecince olasiliksiz insanlarin ufak heyecanlari ve endiseleri var. Annem arada elci, onun varligi ile otekileri cikarip atamiyorum hayatimdan. Gelecek sene nerde ne sebeple olurum diye dusunurken, Eylul'un ilk gunu gunesli ama serin bir Ankara gununde dil sinavina girmis koca bir grupca isgal edilmis caddelerde karsidan karsiya geciyorum, otobus ya da dolmus ne beklediginin onemi olmadan duruyorum durakta. Dilini cok iyi bildigim bir ulkede yabanci olmanin garipligini yasiyorum yine, ama sanki artik daha az yabanciyim ya da alisiyorum yabanci olmaya, tam istedigim gibi.
Butun gorduklerimden daha fakir bir ulke burasi, elbetteki bu bircok seyi belirliyor, fakirken sanat ya da estetik kaygisi duyamiyoruz sehirlerimizi kurarken, her koseden bir handicap fiskiriyor caresiz insanlarin oturdugu mahallemizde.
Butun gorduklerimden daha fakir bir ulke burasi, elbetteki bu bircok seyi belirliyor, fakirken sanat ya da estetik kaygisi duyamiyoruz sehirlerimizi kurarken, her koseden bir handicap fiskiriyor caresiz insanlarin oturdugu mahallemizde.
Saturday, August 31, 2013
Hava serin
ne guzel, dun de aksam ufak ufak yagmur yagdi. Yerleri bile islatmaya yetmedi ama benim yagmur susuzluguma biraz olsun iyi geldi.
Sabah kalkinca yazmak, aksam yatarken yazmak istiyorum, kendi kendine konusmak -yani buraya yazmak - kendi kendine e-mailler yazip haber dagitmaktan daha iyi.
Son yillarda kurdugum iliskiler cozuluyor, cozulecek. Eskilerden bazi dostlar ise buraya geldigim bilgisi ile
onlari yilllardir arayip sormamis olmami dusunmeden iletisime gecmeye basladilar, sagolsunlar.
Telefonumum olmamasi insanlara o kadar garip geliyor ki ben de buralilasmayayim diye almayi dusunmuyorum. Burada yasayabilirim ama burdaki insanlardan biri olmak istemem. Cok fazla insan agi var, onlarin arasindan kurtulup kendini bulmak problem olur.
Annem yeni eve cikmamam icin elinden geleni yapiyor, haftalardir ev bakiyorum, emlakcilardan hic hoslanmiyorum ayrica bekara ve memur olmayana ev vermeyen zihniyetten midem bulaniyor.
Sabah kalkinca yazmak, aksam yatarken yazmak istiyorum, kendi kendine konusmak -yani buraya yazmak - kendi kendine e-mailler yazip haber dagitmaktan daha iyi.
Son yillarda kurdugum iliskiler cozuluyor, cozulecek. Eskilerden bazi dostlar ise buraya geldigim bilgisi ile
onlari yilllardir arayip sormamis olmami dusunmeden iletisime gecmeye basladilar, sagolsunlar.
Telefonumum olmamasi insanlara o kadar garip geliyor ki ben de buralilasmayayim diye almayi dusunmuyorum. Burada yasayabilirim ama burdaki insanlardan biri olmak istemem. Cok fazla insan agi var, onlarin arasindan kurtulup kendini bulmak problem olur.
Annem yeni eve cikmamam icin elinden geleni yapiyor, haftalardir ev bakiyorum, emlakcilardan hic hoslanmiyorum ayrica bekara ve memur olmayana ev vermeyen zihniyetten midem bulaniyor.
Thursday, August 29, 2013
Bugün içindeki siniri nasıl yapıcı kullandın
Sorusuna bir cevabım var: Metro'da bulunduğum vagonda çekinerek izin istedikten sonra müzik yapmaya başlayan iki cocuğu "burasi toplum" diyerek durdurmaya calışan şuursuz bir ayıya karşı çıkıp, çocukların muzigini destekleyerek. Ne halk kahramanı varmış içimde de haberim yokmuş.
Bu arada Karanfıl sokaktan metroya yürürken Green Peace' in destekçisi yapıldım. Hatta çevre duyarlılığı konusunu işime taşımaya karar verdim, büyük başkandan veto yiyene kadar meseleyi irdeleyebilirim: ne de olsa bu yılki misyonum iyileştirme.
Bu arada Karanfıl sokaktan metroya yürürken Green Peace' in destekçisi yapıldım. Hatta çevre duyarlılığı konusunu işime taşımaya karar verdim, büyük başkandan veto yiyene kadar meseleyi irdeleyebilirim: ne de olsa bu yılki misyonum iyileştirme.
Adaptasyon üzerine yaz yaz bitmez, ama en çok bu süreçte ayırdına vardığım şey değişkenlik ve rastgelelik, yabancı okuyucunun da anlayacağı şekilde: ´´volatility´´ and ´´randomness´´. Her an herşeyi hissetmek mümkün bu ülkede. Bir zamanlar burdaydım diye mi yoksa bu kültür tonla duyguyu birden uyandırıyor diye mi... Her şekilde burası duyguların ve tutarsızlığın kalbi benim için. Kendimi kontrol edebildiğim, tek düşünceye teslim olmadığım, her değişik ortamda hayatın farklı bir yüzünü yaşayabildiğim bir yer. Doğa tarafından hükmedildiğim zamanları özlemiyor değilim, burda yaşamak ve hiçbirşeyi özlememek ne mümkün!
Sunday, August 25, 2013
Kızgınlığımı
yapıcı olarak kullanmaya başladım G nin de tavsiye ettiği gibi. Parkta koşarken ufak laflar atan ya da göz ucuyla taciz eden kimse dersini almadan elimden kurtulamadı, benim eğitimlerim sayesinde yakında semtimizin nezıhleşmesi mümkündür.
Pazar günü, Agustos 25, 2013
Ankara
Pazar günü, Agustos 25, 2013
Ankara
Diyalog
Anne: Neden kuzu kuzu bakiyorsun?
H: Cunku mutsuzum... Kuzular da mutsuz.
Surekli uyarilmis haldeki gozyasi kanallarinda tasmak uzre bekleyen iki damla gozyasiyla bildigimiz hayati baska bir sekilde yasamanin yollarini ariyoruz.
H: Cunku mutsuzum... Kuzular da mutsuz.
Surekli uyarilmis haldeki gozyasi kanallarinda tasmak uzre bekleyen iki damla gozyasiyla bildigimiz hayati baska bir sekilde yasamanin yollarini ariyoruz.
Saturday, August 24, 2013
Günlük tadında
yazarken aslinda zor diye anlatilmayan, belki yetmez diye sozcuklere dokulemeyen ne cok sey var. Kisayol kelimeler kullaniyoruz durumlari anlatmaya. Mesela "alismak" diyoruz, "alisamamak" diyoruz: ikisi de sonuc belirtiyor, surecle ilgili hicbir ipucu yok. Mesela benim orenegimde o kadar kompleks bir durum var ki; olayi alismaya indirgemek ne buyuk haksizliktir. Mesela: onceden bakip bakip gecici dedigi seye bu kez bakip kalici demek ne buyuk degisikliktir. Onceden tuketici gozuyle en iyilerin bir kismini yerinde kullanip, bazilarini yaninda goturmek varken artik Botanik parkin yesilinde kirsalin verebildiginin en iyisine bakip, bu cografyanin yogunlugunda hicbiryere kacmayacak oldugunu bilerek bir tepeye oturup karsi tarafta agaclarin parlak yesili ile gokyuzunun acik mavisi arasinda kabullenme egzersizleri yapmak durumunda olmak her babayigidin kari degildir. Eski dunyadan kopabilmek icin caba gosterilmis ve o kopus en guzel haliyle gerceklesmisken, tekrar baglar kurmaya calismak ne kadar sagliklidir. Gevsemis sinirlerle hayata karsi alayci bir tavir takinmak ve etrafindakilere korkular verdigini bile bile otokontrole ihtiyac duymadan kendi dunyasini bu sehrin icine koymaya kararli olmak, alismaktan fazlasidir.
Bes gun belirli saatlerde ise gitmek zorunda olunca haftasonu yasanacak ozgurluk de konsantre oluyor. Mesela dun, Cuma aksami serefine Isulsuyun dogum gununde son enerji kirintilarimla sosyallestim, cocuk kovaladim, pasta borek'leri bir bir denedim. Eve geldigimde "uyku saati geldi ya da yorgunum" demek yerine geceyi birkac saat daha zorlamak istedim. Saat 2.30 am iken Cumartesi hayalleri kuruyordum. Uykuda garip ruyalarla bogusup sabah kalktigimda da coktan kafamda faaliyet sirasi belli olmustu. Pilates, banyo, yeme-icme-dinlenme ve yesil cayirlar. Saatler simdiden cok hizli gececek gibi geliyor.
Agustos 24
Agustos 24
Friday, August 23, 2013
Tuesday, August 20, 2013
Arada
insanın pöyküre pöyküre ağlayası gelebilir, mesela yeni bir ülkeye/şehre taşındıysa ve halen düzenini kuramamışsa; ya da erkek arkadaşı ruhsuzun önde gideniyse ancak bu ilişkiyi bitirecek güç yoksa, sevgi sözcüklerinin yerini skpe emoticonları almışsa ve bu sadece bir ritüelse; annesine önceden anlatamadığı şeyleri bir faydası olmayacağını bilerek ve sadece sinirlenerek tekrar ederken; şehrin her tarafını çirkin binalar kaplamışken...
Monday, August 5, 2013
Son ozgur Pazartesi
gunum sabah sekizde ruyalarla bogusurken Hasan' in actigi telefonun calmasi ile basladi. Nehir kenarinda kosmaya davet ediyordu ve bu fikir uyumaktan daha cazip gelmisti ki, on dakikaya hazirlanma sozu verip telefonu kapadim. Tahmin ettigimin aksine hava hala serindi ve Ren' in sakin ve yesillikli kiyisinda bir sure kostuktan sonra suya iyice yaklasip gunes ve sudan gelen serin havanin olusturdugu kontrastta esneme hareketleri yapip, ozgurlugu ve dogayi daha da hissedebilmek icin aldigim nefesleri derinlestirdim.
Donerken "art supplies" tarzi bir dukkana ugramisken mevsim resimleri ile doldurup bir arada yeni evime asmak uzre kucuk bos tuvaller aldim. Bende kahvalti yapmaya karar verdik ve o sirada son zamanlarda her daim acik cenelerimizle usanmadan konustuk da konustuk, yine ayni konular uzerine: is yapmak, yasamak, para ve kariyer pesinde kosmak uzre. Hayatimin bu donemimde Hasan' la bu karsilasmamiz ilginc bir tesaduf oldu.
Bu yaziyi Hesse' nin Siddharta' sindan Hasan'in sabah dile getirdigi bir diyalogla bitireyim.
Kadin: Bana sahip olmak icin paran olmasi lazim.
S: Param yok, nasil kazanabilirim.
K: Ne yeteneklerin var?
S: Dusunebilirim, oruc tutabilirim ve sabirla bekleyebilirim.
K: Bunlar para kazanmana yetmez, okuma yazma bilir misin?
Donerken "art supplies" tarzi bir dukkana ugramisken mevsim resimleri ile doldurup bir arada yeni evime asmak uzre kucuk bos tuvaller aldim. Bende kahvalti yapmaya karar verdik ve o sirada son zamanlarda her daim acik cenelerimizle usanmadan konustuk da konustuk, yine ayni konular uzerine: is yapmak, yasamak, para ve kariyer pesinde kosmak uzre. Hayatimin bu donemimde Hasan' la bu karsilasmamiz ilginc bir tesaduf oldu.
Bu yaziyi Hesse' nin Siddharta' sindan Hasan'in sabah dile getirdigi bir diyalogla bitireyim.
Kadin: Bana sahip olmak icin paran olmasi lazim.
S: Param yok, nasil kazanabilirim.
K: Ne yeteneklerin var?
S: Dusunebilirim, oruc tutabilirim ve sabirla bekleyebilirim.
K: Bunlar para kazanmana yetmez, okuma yazma bilir misin?
Friday, August 2, 2013
Life does not need to have a meaning
or a purpose. Still for a moment, it would be nice to think of one.
In a very hot summer afternoon, in the middle of the city, surrounded from five sides with concrete, and forcing myself to beautify a work that has no value in my eyes, awkwardness is the length of the waves filling the space.
Better days to come.
In a very hot summer afternoon, in the middle of the city, surrounded from five sides with concrete, and forcing myself to beautify a work that has no value in my eyes, awkwardness is the length of the waves filling the space.
Better days to come.
Tuesday, July 30, 2013
Ev ilanlarinin
uzerinden bir bir gecerek icinde yasamaktan gocunulmayacak bir yer aradim butun gun, sehrin kendisiyle guclu iyi baglarim olmadigi icin onceden kurulmamis bu baglari simdi satin alma yontemi ile yerine koymaye calisiyorum. Bu hareketliligin sebebi is deneyimi kazanmak o sirada da hayatta kalmayi basarmaksa, isten geleni sehirde kalabilmeye aktarmakta bir sakinca yok. Tum arama kriterlerine uyan yeri bir bulsam...
Saturday, July 27, 2013
Trenle Koln'e
giderken ve bahsettigim o yesil tarlalardan gecerken Isvicre'deki tren seyahetlerimi hatirladim: oranin gizemini cozemeden donmus olmanin getirdigi merak hissi de var, oraya dair anilarda. Sonra yanlarindan uctugum bembeyez kumuluslerin uclarindan yansiyan goz kamastirici isiklarla mavi-beyaz pasparlak jet hali, sonra San Diego'da gunesli ve acik gokyuzunun altinda; masmavi, sonsuz okyanusun yanibasinda yaptigim sabah-aksam yuruyusleri, Balboa parkin tepesine ulasip iclere girmisken ulastigim tepeden, doganin guzelligi karsisinda yok olusum, bir kez daha cennete ulasmis olmak fakat bu kez dusuncedeki degil, fiziksel olan cennete... ve dusunceden bagimsiz cennet gozumun onundeki tepelerden uzanirken durmus aklimdan gecemeyen binlerce gecersizligini yitirmis hikaye, masal, doktrin,din... Sonra daha gecen hafta Almanya'nin yagisli ikliminin ustune bir de Ren nehrinin tasidigi nemim yagmurlariyla yesermis ormanlarin arasindaki bahcelerde Forsyte Saga 'da goruntusu ile tanisip daha oncesinde kitaplarda tasvirlerini okuyup da dogru duzgun hayal edemedigim o yemyesil cayirlarda, ustelik medeniyet denen bagimliligin ortasinda, ince fikirler paylasilan muhabbetler arasinda bir iki yuzyil oncenin sansli insanlarindan olmanin neye benzedigini de yasadim. Simdi ise darginim, bunca guzel seyi gormus, tatmis iken hayatin bunlarin arsinda ufacik bir koseye beni ilistirmemesine, onun yerine hizmet icin doguya, hayat suyu emilmis topraklara donup insanligin icindeki guzelligi yesertip onunla yasamaya...
Friday, July 26, 2013
a moment of...
Carving a pumpkin in October, first time ever, in an old two store house with tall doors.
Each time the door is opened, comes in the cold and fresh evening,
Taking you to your roots extending to the stove heated rooms of child-hood, chilled with the freeze of hallway.
On a continent so far from home -which has been a pseudo concept in years of depression-,
In an unfamiliar house with faucets from the previous century,
Essence is invoked by the peace of mind,
this is the land where soul belongs to,
and from where it has been sent to the exile of years.
Back here, tired but happy with tears in the eyes.
Looking outside the window and repeating for hours and hours:
I am happy, thank you, I am so happy, thank you, thank you!
Each time the door is opened, comes in the cold and fresh evening,
Taking you to your roots extending to the stove heated rooms of child-hood, chilled with the freeze of hallway.
On a continent so far from home -which has been a pseudo concept in years of depression-,
In an unfamiliar house with faucets from the previous century,
Essence is invoked by the peace of mind,
this is the land where soul belongs to,
and from where it has been sent to the exile of years.
Back here, tired but happy with tears in the eyes.
Looking outside the window and repeating for hours and hours:
I am happy, thank you, I am so happy, thank you, thank you!
Thursday, July 25, 2013
Thursday, July 18, 2013
Kararlar verildi,
one way gidis bileti alindi, biraz da ulkeme hizmet edeyim...Hedef, gelismek gelismek ve Avrupa birligine girmek.
Saturday, July 13, 2013
Şu ana kadar
şikayet etmek amaçlı yazmamaya çalıştım ama bugün ne yazsam dert yanmak şeklinde olur gibi geliyor. Zordayım, karar vermem gerekiyor, nerde yaşayacağıma ve ne iş yapacağıma: ilk aşamada biri diğerini belirliyor zaten ama karar verirken ikisini birden düşünmek gerekiyor. Zaman kalmadı, erteleye erteleye son ana da geldik. Herşeye eşit mesafede ve eşit isteksizlikteyken, gel iki gün içinde kararını ver. Biri içinde ihtimaller içeren yeni dünyadaki belirsizlik yumağı, diğeri ise memleket dediğimiz şu bildik suyu çıkmış eski dünyada belirlenmiş bir kariyer. Kültürüne yabancı olduğum, sakin ve gelişmiş bir ülkede mutlu mesut yaşayabilirim, yıllar once tutarlı bir şekilde yaptığım gibi, ama ya eski dunyada... çağrışımlarımın toplamının kötü olduğu yere dönmeye nasıl niyet edebilirim ki.
Tuesday, July 2, 2013
sitting at a cafe
which is not crowded, at the background there is some pleasant music I would call Scandinavian. not that I am an expert in the field but my ear can distinguish the notes from medieval instruments. Facing the windows I feel happy again, for no reason... or because of the happy summer day on the street. People are enjoying drinks sitting at cafes, or walking with an ice-cream cone in the hand. Some making music with hope of extra money for a few more beers, some turning the arm of the music machine and taking you to a time travel, again the times you have never lived in, and the same sounds silencing the guitar of the blind man on the corner.
Saturday, June 22, 2013
Uzun yollari,
hizli trenlerle asip, yemyesil tarlalarin arasindan, orta caga uzanan koylerden gecip buraya geldim, ustelik de Cumartesi iken. Cunku insanin yemek, icmek, gezmek, entellektuel aktivitede bulunarak zihnini tahmin etmek gibi bunlari yaparken vucutta ve zihinde meydana gelen toksik olusumlardan da yazarak kurtulma ihtiyaci var. Ben de yazmaya geldim, internetin basina. Internet bulmusken gecen haftaki cennet' i gidip gormeye tekabul eden gezimden fotograflarla facebook sayfami guncelledim. Amac da ahaliye "Cennet dururken neden Hacca gidile ki!" mesajini iletebilmekti. Yine de cok fotograf paylasmadim: Turkiye' nin durumu belli, cennetligi orda kalsin, memlekette yasamda kalabilmek icin insanin kurtlasmasi, olan duzeni sindirebilmek icin ise surekli beynine telkinlerde bulunmasi: iyi ile kotu arasindaki farkin abartildigina inanmasi lazim. O yuzden ki (ya da yukaridakilerle ayni sebeplerden) ne zaman guzel bir yer gorsem derin dusuncelere daliyorum. Bir haftanin dusunceleri yazarak bitmez ama onlar indikleri yerden dengeleri sarsmaya baslarsa ilk sizin haberiniz olur zaten.
Thursday, June 20, 2013
waking up weeping
because you can not to make someone listen to you or understand your point -which is right-, sincerely right according to your point of view and is being rejected despite your many attempts to make it clear. I have been in similar situations many times in dreams. Last night I woke up crying, due to the protests in Turkey. I was crying to the stubbornness and unfairness. I was crying for not being able to live happily in the land for which I hold a citizenship. I was crying for not having the opportunity to fix the place and live in it. I felt so desperate and so unlucky for everyone who did stand against injustice, tears want to run on my cheeks when I think about what we have and what we can not have yet.
Sky was vomitting
after two days of consecutive extreme heat. As the wind blew and the clouds emptied their chest; our bare feet, arms, face, neck, all got kissed with the freshest breeze. Our minds tired of seeing too much under very bright sun beams finally came back to peace...
Sunday, June 16, 2013
Last days
have been flavored with hope and worries related to the life. Sometimes it(life)seems to be getting more transparent. Do not get me wrong, I am not for transparency: it is ideal if we can wrap things up with the layers we desire so that we see the colors we want and do not get hurt by the sharp edges of reality. Movements in Turkey have been a source of hope at the same time sadness: since all the pure-hearted people on the streets are treated violently by a stubborn dictator who has nothing to stop him from acting non-sense, who lacks self-criticism who is just evil in nature and ways of masking it with some ideology. When the demon beats the beauty, tears want to run from eyes...
I have encountered my barriers to be productive and infeasibility of achieving happiness in a shared life. I have to be purely lonely maybe just distracted by friends and love of people but only from some distance. We should not let the moment to suppress the pleasant past: I was walking in the streets of old cities, fairy-lands that have survived to our time, just a few days ago...
I have encountered my barriers to be productive and infeasibility of achieving happiness in a shared life. I have to be purely lonely maybe just distracted by friends and love of people but only from some distance. We should not let the moment to suppress the pleasant past: I was walking in the streets of old cities, fairy-lands that have survived to our time, just a few days ago...
Sunday, June 9, 2013
First moments
In a new city, an old one but new to me. Lately this feeling of amusement have been my main drive
to travel. Now in Brussels, soon in Brugge and then Amsterdam.
After the exhaustion of travels to Turkey I am pleased to see that there is room to see more.
When one doubts that there is not much life can offer him/her things become intolerable and experience have confirmed several times that when we perceive more pain than
Pleasures it means that the hormones released from the brain have lost the right balance,
or some naughty cells are wasting the dopamine for stupid reasons.
Life should feel right, if not we should fix it by all means available. And lately I have been doing so.
Brussels June 9, 2013
to travel. Now in Brussels, soon in Brugge and then Amsterdam.
After the exhaustion of travels to Turkey I am pleased to see that there is room to see more.
When one doubts that there is not much life can offer him/her things become intolerable and experience have confirmed several times that when we perceive more pain than
Pleasures it means that the hormones released from the brain have lost the right balance,
or some naughty cells are wasting the dopamine for stupid reasons.
Life should feel right, if not we should fix it by all means available. And lately I have been doing so.
Brussels June 9, 2013
Wednesday, June 5, 2013
Son 24
saat icinde cok az uyuyup cok bekleyerek ya da Eminonu-Karakoy arasinda yuruyerek, Ankara'dan Istanbul'a gitmeye cabalarken, aksam cokerken Bonn'dan Koln'e gidip ayni gece donmeye niyet etmisken, rotarli ucaklarin, yanlis binilen trenlerin, onumdeyken dalginliktan binmedigim dogru treni kacirmamin, bol depresif bir gunun ardindan yurdumdayim. Enstitude'yim, benim yurdum en cok burasiymis. Xia.'yi ile matematik dunyasinin tek kriterli basari olcusunu konusup, onun sabah depresifligini aldigini iddia ettigi sekilde kahve icerken Munster Platz' a bakan balkonun esiginde vucudumuzun acikta kalan yerlerini gunslendirdik. Ardindan Ha. ile dondurma almak uzre caddeye cikp Turkiye'deki umutlu uyanisin yurtdisindaki etkileri uzerine heyecanli konustuk. Simdi hasret kaldigim matematigin, okumanin, ogrenmenin, renkli kitaplarla cevrili izole hayatim icin tekrar burdayim. Icimde buyuk bir istekle sari kapli matematik kitaplarina saldirmak, makalelere goz atmak beynime hasret kaldigi stimuli' i vermek icin can atiyorum.
Monday, June 3, 2013
Turkiye' ye dair ne umutlu
Bir ziyaretti bu, ulkem gözümde daha bir güzelleşti.
Peki nasıl olur da bu derece boyun eğer bu millet,
Farkındalık hiçbir fark yaratmayacak kadar mı küçüktür,
Dunyanın başka yerinde akıl ve mantık özgürlüğe hizmet
ederken, biz nasıl uzerimizdeki tek tip baskıyla, tek insanin elestirilemeyen
duzenine gore yasarız derken, meger öyle değilmiş.
Gelecekten umutluyum, bu ülkenin cesur insanı onu değerli yapan.
Peki nasıl olur da bu derece boyun eğer bu millet,
Farkındalık hiçbir fark yaratmayacak kadar mı küçüktür,
Dunyanın başka yerinde akıl ve mantık özgürlüğe hizmet
ederken, biz nasıl uzerimizdeki tek tip baskıyla, tek insanin elestirilemeyen
duzenine gore yasarız derken, meger öyle değilmiş.
Gelecekten umutluyum, bu ülkenin cesur insanı onu değerli yapan.
Tuesday, May 28, 2013
ankara
Tekrar Türkiye'deyim. Bu kez bir Istanbul gezisi ile baslayan mecburi kaçamağım Ankara'ya otobus yolculugu ile devam etti, son zamanlardaki meraklı tabiatımın sevketmesiyle yolda gelirken bir muzik grubu ile tanıştım, alkolik olduğunu söyleyen dumbelekçi solist akşam çalacakları bara davet etti beni, gittim dinledim de kendilerini ancak son metroyu kacırmak korkusu ile programı yarıda terketmek durumunda kaldım, halbuki içtiğim bir kadeh beyaz şarapla yeni gevşeyip daha çok eğlenebilir hale gelmiştim. Bir akşam eglenmek için tekrar Sakarya'ya gidip eğlence çıkışı ekmek arası balık ya da midye tava yemeye de niyet etmekteydim, boşalmış kokoreç dumanı ile kaplanmış Sakarya sokaklarından metroya yarı topuklu ayakkabılarımla seri şakşuk sesler çıkararak yürürken. Geçen gelişimde aklıma geç geldiği için ana dilde Tiyatro imkanını kaçırmıştım, bu kez akşamları tiyatroya didip bütün programı temizlerken gündüzleri de hayatının geri kalanını beni severek geçirmeye karar verdiğini söyleyen anneme kendimi sevdirerek bir haftayı doldurup Köln-Bonn serüvenime geri donmeyi planlıyorum.
28 Mayıs Salı Ankara
Wednesday, May 8, 2013
3. 5 yaşındaki yeğenim
Yağız ayak fetişi üzerinden gönlünü kaptırdığı halasıyla büyüyünce (ya da ilk fırsatta) evlenme planlarını bugün dile getirdi. Yaş kritik threshold 'a gelirken moral oldu :)
Konuşma şöyle gerçekleşti ve bir yandan ayakla oynama, ayagi sevme, ayagi ortulere sarip kendine hediye olarak sunma muhabbeti saatlerce devam etti.
Hala: Yagiz ne istersin?
Yagız: Ayak, çıplak ayak.
Hala: Kimin ayagi?
Yagiz: Senin.
Hala: Kimi en cok seviyorsun?
Yagiz: Seni. Seninle evlenicem.
Babaanne: Hala yarin Ankara' ya giderse uzulur musun?
Yagiz: Uzulurum, gitmesin, kalsin.
Hala: Beni mi seviyorsun ayagimi mi?
Yagiz: Ayagini.
Hala: Ayagim guzel mi?
Yagiz: Him cok guzel.
Konuşma şöyle gerçekleşti ve bir yandan ayakla oynama, ayagi sevme, ayagi ortulere sarip kendine hediye olarak sunma muhabbeti saatlerce devam etti.
Hala: Yagiz ne istersin?
Yagız: Ayak, çıplak ayak.
Hala: Kimin ayagi?
Yagiz: Senin.
Hala: Kimi en cok seviyorsun?
Yagiz: Seni. Seninle evlenicem.
Babaanne: Hala yarin Ankara' ya giderse uzulur musun?
Yagiz: Uzulurum, gitmesin, kalsin.
Hala: Beni mi seviyorsun ayagimi mi?
Yagiz: Ayagini.
Hala: Ayagim guzel mi?
Yagiz: Him cok guzel.
dügümlenerek
büyüyen bir yumak; her başarıyla cözümlenemeyen şey yerine aynı nitelikte birkaç yeni alternatif getirirken akıl sağlığını korumakta olmanın değeri de yükselmekte. Ne güç varmış bende, burnundan kıl adırmadan inadından taviz vermeden, minnet etmeden, istemeden, en zor ve ağır yollardan bu yumağı yuvarlamakta...
Friday, April 26, 2013
Buyumenin
en guzel tarafi buyumek, zamanin akisina bir itirazim yoksa o da getirdigi buyumekten ve ogrenmekten dolayidir. Mesela simdilerde yeterince uyku alamadigim gunleri kurtarmanin yolu olarak kahveyi buldum. Evet yeni buldum, eskiden adet yerini bulsun diye bir kahve icer uyanmaya niyetli olmadan etkisini beklerdim, simdi hangi kahveyi ne yogunlukta hazirlayip ne miktarda icecegimi ve etkisinin ne zaman ortaya cikacagini biliyorum, bu sabah yaptigim ve ardindan cin gibi olup bu yaziyi yazmaya koyuldugum gibi. Dedikleri gibi insan gec yatinca erken kalkiyor. Gecenin bir yarisi (sabahin ikisini gecerken) pilates yapip olan uykuyu da acip, ancak uc gibi uykuya teslim olunca ve kulagimda (aslinda olmayan) fisiltilarla sabahin erken vakti (8 am) gibi gozler acilmaya baslayinca ve kendini tekrar uyutmanin zorlugu uykusuzlugun yukune baskin olacaksa ayaklanip tekrar pilates yapmaya koyulmak absurdlugu hayatimda olagan birsey. Kendi basina yasamanin guzellikleri diye bir liste hazirlasam o liste bu ve benzeri seylerle dolu olur. Disardan odami dikizleyecek biri varsa onun eglencesiz kalmadigi kesin. Her an her sey olabilir beklentisi ile: bu insan olusumuna imkan vermedigi gobegi eritmeye kalkabilir, tam onu eritmisken mutfakta kendime bir proje yaratabilir, gecenin bir yarisi temizlik yapmaya baslayabilir, ustelik bunu yapmak icin iki ya da uc hafta beklemis de olabilir. Ve bu temizlik zamanla en yuzeyselinden olmaya baslayabilir. Olmeyecek kadar temiz olmak iste... Kendini eglendirecek kadar yemek yapmak, zamani oldurmuyorum diyecek kadar kendini gelistirmek, hayatimda arkadaslarim var diyecek kadar onlari ara ara evine cagirip, yedirip icirip ugurlamak; merakliyim diyecek kadar wikipedia karistirmak, sosyal sorumluluk sahibiyim diyecek kadar surekli tekrar halindeki uzun aktivist yazilari okumak, aile baglarim var diyecek kadar ritmi degisen bir sekilde ama hep bir ritim icinde aileyi aramak, onlara yeterince bilgi vermek. Iyi teyzeyim, halayim, manevi teyze/halayim diyecek kadar amazon'un kargo servisini kullanarak ufakliklara yilda bir hediye yollamak. Iyi kiz arkadasim diyecek kadar skype gorusmesi yapmak; hafif bir guler yuzu, kisilik (bozuklugu) derecesinde somurtkan erkek arkadastan esirgememek ve birkac sayili sey daha.
Thursday, April 25, 2013
Konumuz
paronoya, bunu dusundukce oyle beynim agriyor ki depresyonu opup koklayip basinin ustune koyasi geliyor insanin. Hayir hayir saka yaptim! Olur mu oyle sey: Annemin tabiri ile "kış kış lanet şeytana!"
Beynine hastalik kaptirmis bir nesiliz biz, onceki kusak ise şaşkın, ancak ki bizi süt kuzusu olmakla sucluyorlar, daha fazla empirik olmalari gerektiginde ise kendilerinin gitmedigi bizim gittigimiz yuksek okullar, bitmeyen egitimler suclaniyor hastaligimiza sebep olmakla. Ailelerimizi hayatlarinda hic bilmedikleri kavramlarla tanistirdik: Depresyon kelimesi, "piskolojisi bozuk" deyimi dillerinde pelesenk oldu yillarca. Onlar her piskolojisi bir defa bozulmustan umutlarini kesmisken biz iyilesip iyilesip onlara nelerin mumkun oldugunu gosterdik. Sonra baskalarimiz baska baska hastaliklar getirdi/gecirdi, sonunda oyle zaman geldi ki analarimiz/babalarimiz'in babalarinin, amcalarinin bize biraktiklari psiko-nevrotik mirasi da teshis ettik onlerine koyduk. Yutkundular ama kabul ettiler. Eskiden delilik simdiki gibi bir etiket degil olmasi gerektigi gibi bir kisilik durumuymus ve anladigim kadariyla kisilikler genelde bozuga meyilliymis.
Beynine hastalik kaptirmis bir nesiliz biz, onceki kusak ise şaşkın, ancak ki bizi süt kuzusu olmakla sucluyorlar, daha fazla empirik olmalari gerektiginde ise kendilerinin gitmedigi bizim gittigimiz yuksek okullar, bitmeyen egitimler suclaniyor hastaligimiza sebep olmakla. Ailelerimizi hayatlarinda hic bilmedikleri kavramlarla tanistirdik: Depresyon kelimesi, "piskolojisi bozuk" deyimi dillerinde pelesenk oldu yillarca. Onlar her piskolojisi bir defa bozulmustan umutlarini kesmisken biz iyilesip iyilesip onlara nelerin mumkun oldugunu gosterdik. Sonra baskalarimiz baska baska hastaliklar getirdi/gecirdi, sonunda oyle zaman geldi ki analarimiz/babalarimiz'in babalarinin, amcalarinin bize biraktiklari psiko-nevrotik mirasi da teshis ettik onlerine koyduk. Yutkundular ama kabul ettiler. Eskiden delilik simdiki gibi bir etiket degil olmasi gerektigi gibi bir kisilik durumuymus ve anladigim kadariyla kisilikler genelde bozuga meyilliymis.
Her bir
cagrisim hikayeye donusuyorsa kafanizda, birseyler yasadiniz demektir. Ben de yasamisim galiba, her ne kadar hep yasamin disinda kalmislik hissi olduysa da en cok normalden hazzetmez oldugum zamanlarda bile aslinda bir gozum hayatin uzerindeymis. Simdi disardan baksaniz normal'den ayirt edilmem, nitekim kendimi toptan normale hazirlamakla mesgulum. Maceraya bilinmeyen bir sure ara veriyoruz, artik bilimin cileli yollarinda bir asagi bir yukari oldum-olmadim histerileri yerine, herkes gibi kisitli hayatin icinden maksimum haz cikarmanin pesinde olmayi denemeye gidiyorum. Bunu boyle soyledikce de insanin hevesi kursagina tikaniyor ama kaba tabirle yeni hayatin kisa ozeti bu.
Neler gordum bu meslekte... Kendim uzerinden olmasa da, sizin anlayacaginiz dille Nobel, benim dilimle Fields Medal' a kosan birini bastan cikarip bu degisik hayatin icinde olmaya devam etmek varken, onu da istemiyorum. Gemileri yakmaktan degil, hayatin geri kalaninin cilekesliginde, sıkıcılıgında hayata katlanilecegimi ispat etmeye. Isiklarla, renklerle, orada burada anlasilmamis mutluluklari kesfederek mutlu olmaya gidiyorum. Minik bir bebege can vermek uzre hayatimi hem fiziksel hem de entellektuel anlamda tehlikeye atmaya hazir olmama az kaldi. Hatta sevgiyi karsi tarafta gormemeye inat bu fikir gelismis olabilir; en basindan sevgiye duyarli bir canli yetistirip ona gonlunce bencil sevgiden bosaltmak icin, cunku yine bencillikten o sevgiyi karsiliksizca kimseye vermemekten ve karsilik bulmadikca biraz buruk kalmaktan.
Hayir soylenmiyorum, sadece soylenme luksum vardi ve insan bir luksu varsa kullanmali mantigi ile ustune ustune gittim kahpenin. Maddi kisitlamalara ragmen cok zengin bir hayatti simdiye kadar, elim hep gucluydu. Bundan sonrasindan ise hic ama hic korkmuyorum.
Neler gordum bu meslekte... Kendim uzerinden olmasa da, sizin anlayacaginiz dille Nobel, benim dilimle Fields Medal' a kosan birini bastan cikarip bu degisik hayatin icinde olmaya devam etmek varken, onu da istemiyorum. Gemileri yakmaktan degil, hayatin geri kalaninin cilekesliginde, sıkıcılıgında hayata katlanilecegimi ispat etmeye. Isiklarla, renklerle, orada burada anlasilmamis mutluluklari kesfederek mutlu olmaya gidiyorum. Minik bir bebege can vermek uzre hayatimi hem fiziksel hem de entellektuel anlamda tehlikeye atmaya hazir olmama az kaldi. Hatta sevgiyi karsi tarafta gormemeye inat bu fikir gelismis olabilir; en basindan sevgiye duyarli bir canli yetistirip ona gonlunce bencil sevgiden bosaltmak icin, cunku yine bencillikten o sevgiyi karsiliksizca kimseye vermemekten ve karsilik bulmadikca biraz buruk kalmaktan.
Hayir soylenmiyorum, sadece soylenme luksum vardi ve insan bir luksu varsa kullanmali mantigi ile ustune ustune gittim kahpenin. Maddi kisitlamalara ragmen cok zengin bir hayatti simdiye kadar, elim hep gucluydu. Bundan sonrasindan ise hic ama hic korkmuyorum.
Wednesday, April 24, 2013
Malatya' daki
evi aradim, cevap veren olmadi. Gunun carsamba oldugunu hatirlayip, annemin muhtemelen pazar'a bir defa daha bu kez begendigi domatesleri almaya gittigini tahmin ettim. Ikinci aramamda telefon acildi, gercekten pazarda oldugunu ve son olarak kucuk bir cig kofte legeni aldigini soyledi. 19 yildir her Carsamba kapinin onunde kurulan o Pazar' in inadina hurmet ederek, gunesli ve sicak bir yaz gununde meyveler, sebzeler, ucuz oyuncaklar, kiyafetlerle renklenmis o sokagi gozumde canlandirdim, en cok da ilk acildigi zamanki haliyle ve de o zamanki halimle.
Gelecek haftaki seyahetime annemin canla basla daglardan kivircik ve gobelek toplamak suretiyle hazirlanmakta oldugu soylemesinden sonra en son haberlere gectik. Daha once bir yazida da bahsettigim favori kuzenim S.' nin son durum ve davranislarinin da etkisiyle artik cok da cekinmeden kendisine paronoya tanisini koyerken, bosanma asamasinda ona neyin ne sekilde faydali olabilecegini bilemeden bir sure beyin firtinasi yaptik. Cozumsuz kaldik. Bir yandan ailenin fayda konusundaki basarisizligini, hatta bir yerde ancak ki cozum olarak her seyi S. ' nin insiyatifine birakarak ne kadar dogru bir harekette bulunduklarini dusunuyorum. Buna da cevap bulamiyorum.
Gelecek haftaki seyahetime annemin canla basla daglardan kivircik ve gobelek toplamak suretiyle hazirlanmakta oldugu soylemesinden sonra en son haberlere gectik. Daha once bir yazida da bahsettigim favori kuzenim S.' nin son durum ve davranislarinin da etkisiyle artik cok da cekinmeden kendisine paronoya tanisini koyerken, bosanma asamasinda ona neyin ne sekilde faydali olabilecegini bilemeden bir sure beyin firtinasi yaptik. Cozumsuz kaldik. Bir yandan ailenin fayda konusundaki basarisizligini, hatta bir yerde ancak ki cozum olarak her seyi S. ' nin insiyatifine birakarak ne kadar dogru bir harekette bulunduklarini dusunuyorum. Buna da cevap bulamiyorum.
Monday, April 22, 2013
duygularin transformasyonu
diye yeni bir konsept hayatima girdi. Guclu duygularini sakladigini iddia eden B' nin saklamakta oldugu seyi ve yok olan sevgi gosterilerinin yaninda toptan olmayan/belki hic olmamis sefkat duygusunu incleliyorum. Bir insanin bir zamanlar sevdigine sevgisini gostermisken artik sevgi gosteremeyisi ne anlama gelir? Heyecan ve ask zamanla sakinlesip sevgiye donusuyormus, ama tabi gizli sevgi bu, oyle disardan anlasilacak turden degil. Nitekim bakiyorum bakiyorum ama sevgi var mi yok mu anlayamiyorum. Beni gordugu an yuzunde tek bir gulumsemenin belirmeyisi, gozlerimin icine nerdeyse mallik boyutunda bir donuklukla bakisi, bazal metabolizma ayarindaki hal ve hareketlerinin kaybetme korkusu altinda bile degismeyisi sayilacak ornekler arasinda. Olaylarin icindeki celiskiyi gorebiliyorum, dile getiriyorum ve karsimdaki uzerine dusunup anlamak yerine bana kliselerle cevap veriyor ki en cok orda hayal kirikligina ugruyorum. Hayatta sektirmededen takip ettigim, karakterimi olusturan bir prensip de adalet prensibi. Ve bu prensibi yerine getirme arzusuyla B. ' nin sessiz haline ragmen durumunu gorebildigim icin, ona kendisiyle aramdaki sadaket baglarimi ortadan kaldirarak gerekli cezayi verdim. Simdi sira uygun bir dille farkinda olmadan cektigi cezanin farkina vardirilmasinda.
Wednesday, April 17, 2013
son keşfim
bir kiz bir oglan diye bir blog, gunun cogunu is yapmaya ara vermek bahanesi ile bu blogu okuyarak gecirdim, okurken de gulmekten kirildigim cok yerler oldu. Aksama kadar evdeydim. Bulutlu baslayan gun, gunesle devam etti; boylece yatagimda oturarak birseyler okuyarak da olsa aydinliga taniklik etmek guzeldi. Onceden planladigim uzre aksam yuruyusune cikip, bir Avrupa kaynakli bir Iran kaynakli klasik muzik esliginde nehir kiyisinda yesilliklerden yuruyup, kopruyu gecerken kosarak ve nehrin oteki kiyisindan tekrar eve dogru yuruyerek geri geldim. Donuste markete ugrayip, aldigim taze meyveleri yemekten once susuzulugumu gidermek uzre buyuk parcalar halinde yutarken, evdeki ispanagi, ve marketten yeni aldigim mantarlari en sevdigim marka makarnalara ilave ederek yillar once Providence'da cok az kere bir araya geldigim bir arkadasin Fransiz yemegi tarifini tekrar ettim. Yururken beni bekleyen yeni hayati ve asilmasi gereken yeni engeli dusundum: mutlu olmayi basaramadigim bir ulkeye baska ulkelerden ogrendigim mutlulugu tasiyacaktim. Bunu yapabilicek gucu hissettim kendimde. Eve geldigimde, guzel gunun ardindan bir kac gun once oldugu gibi bir umutsuzlugun yerine hic bir kotu hissin olmayisi sasirtmadi beni. Insanin hizli adaptasyon yetenegini bir kez daha kutsayip, iki gun arasindaki farki dusundum. Bugun bakis acimi kontrol edebiliyordum. Gunlerdir B. ile konusmamistim, ve onun bu gorev haline gelmis konusmayi yerine getirmeye pek niyeti yoktu ki, sessizligini ancak ki aksamin gec saatlerinde bozdu, o da benim uyku saatimin gelmekte oldugu baskisiyla: uc yilimi yatirdigim iliskiyi sonunda anlamistim, sevgi ya da ilgi talep ettikce daha az sevilecektim. O yuzden butun umutlari geri cekmistim. Birinden birsey bekleyemeyecegini bilmek guzel bir his degil, hele o insan sizin en yakininizda olmaya talip olmussa. En yakinimda olmayacakti, degildi de. Onunla konusabilir, gulumseyebilirdim bile ama sonunda bu da bitmisti.
Sunday, April 14, 2013
Bazen gafil avlanirsiniz,
uzun zamandir ilk defa gunesi ve sicagi bir arada gormus saatlerce nehir kiyisinda yuruyup eve donmusken, gunlerdir gormediginiz yuz size icinde oldugunuz ikilemi hatirlatir: yuzunuze gulerek bir parca cozum olacakken, gulmez. O gulmeyince sessiz ve uzun alisilmadik bu aksam ustu sessizlesir, sessizlesir ve rahatsiz eder sizi. Bir umutsuzluk coker dort koldan, etraftaki daginiklik can sikar, oturdugunuz cirkin kanepede kalakalirsiniz.
Thursday, April 11, 2013
Yeni kavramlar:
stoicism, ataraxia, apatheia. Hangisini secerseniz secin, sonu huzura cikiyor. Acaba yillarca kufur diye algildagim "stoic" lik miymis guzel bugunumuzu borclu oldugumuz sey?
Tuesday, April 9, 2013
Bir suredir
dogru duzgun bir sey yazamiyorum. Dusunceleri sistematik hale getiremiyorum, hep beraber olasiliklar evreninde hayaller pesinde kosuyoruz. Hepsi biraz eksik, hangi yol izlenecek olursa olsun sonuc hep biraz husran. Bugun ise farkli, gunes cikti diye midir acaba? Enerjili bir gundu, defalarca telefon gorusmesi yapabilecek, basitin icinde tekrardan huzuru bulabilecek olma umuduyla dolu bir gundu. Gun bitmis degil, ve bu duygulari bir sure koruyabilir miyim belli degil, ama uzun zamandir ilk defa tekrar birseyler yapma gucu hissediyorum. Degisik hayatlari deneyimlemek, her birinin icinde mutlulugu ve ic huzurunu tekrar bulmak istiyorum. Hayat o kadar degerli ki; onun icinde kose bucak gezinerek onun hakkini vermek istiyorum.
9 Nisan 2013, Bonn
9 Nisan 2013, Bonn
Sunday, March 31, 2013
çan seslerini
ancak ki birseyler ters gittiginde duyabiliyorum, Eylul'de buraya ugradigim zamanlardaki gibi, az cok herseyin ters gittigi o gunlerdeki gibi, yemek yemenin zorlastigi, evdeki sessizlikte bir saat gecirmenin imkansiz oldugu, sessizligin agiz birligi yapip sanki seni yutmaya hazirlanisi gibi...
Yillarin emeginin, sorgusunun, sevgisinin parmaklarinin arasindan bir kez daha kaymakta oldugunu ilk kez hissetigin bu gun gibi.
Yillarin emeginin, sorgusunun, sevgisinin parmaklarinin arasindan bir kez daha kaymakta oldugunu ilk kez hissetigin bu gun gibi.
Thursday, March 28, 2013
Yazmasam
ne deliririm ne de ölürüm, ama zaman ucup yok olmasin diye yazmak en guzeli. Sarma sarmis bir bilmecenin icindeyim, secmek ve sectigim icin caba gostermek zorundayim, kalbim ve aklim uzlasma noktasina gelemiyor. Hersey yarim, gucluler dik basli, gucsuzlukler ise baska turlu guzelliklerle sevimli hale getirilmis. Gucsuz olan hazir dinlemeye ve degismeye; guclu bildigi yolda.
Isvicre ziyaretim Fransa' ya kadar yayildi. Buz gibi soguk ve sisli bir gunde Mont Blanc'a kadar teleferikle cikip, ardindan Lyon'un eski sokaklarinda, meydaninda, koprulerinin uzerinde yuruyup, Chemin de Croix (haç yolu) deneyimi icin Notre Dame Fourviere' e tirmanip, yamac boyu merdivenlerden nehre indik.
Isvicre'nin cikolatasi ve peyniri derken simdi iki yeni aliskanligim var. Yemegin ardindan cikolata yemek, yemekle de peynir yemek. Coop' dan aldigim bir buyuk parca Gruvier ve degisik cikolatalar bitince bu aliskanliklar da sonlanabilir.
Hayat guzel: elimde yazarak kendime hatirlattigim bir parca cikolata, onumde guzel olsun diye uzerinde calisilmasi gereken gelecek; hersey guzel olacak.
Isvicre ziyaretim Fransa' ya kadar yayildi. Buz gibi soguk ve sisli bir gunde Mont Blanc'a kadar teleferikle cikip, ardindan Lyon'un eski sokaklarinda, meydaninda, koprulerinin uzerinde yuruyup, Chemin de Croix (haç yolu) deneyimi icin Notre Dame Fourviere' e tirmanip, yamac boyu merdivenlerden nehre indik.
Isvicre'nin cikolatasi ve peyniri derken simdi iki yeni aliskanligim var. Yemegin ardindan cikolata yemek, yemekle de peynir yemek. Coop' dan aldigim bir buyuk parca Gruvier ve degisik cikolatalar bitince bu aliskanliklar da sonlanabilir.
Hayat guzel: elimde yazarak kendime hatirlattigim bir parca cikolata, onumde guzel olsun diye uzerinde calisilmasi gereken gelecek; hersey guzel olacak.
Thursday, March 21, 2013
Yazmiyorsam
bir sebebi yok, yani bildigim bir sebebi yok ama zor mu sebep bulmak, zor degil. Hareketlilikten olsa gerek yazamiyorum: gecen hafta Kopenhak' la tanistik, simdi Cenevre'ye gidiyorum. Arada 5 gun mola verip, dinlenmek yemek icmek seklinde enerji depoladim. Cunku gezerken insan haliyle biraz sefil oluyor. Disariya tam bagimli yasarken, finansal limitleri de goz onunde bulundurunca rahatliktan ve kaliteden kismak gerekiyor, kisiyoruz biz de. Annemin yarin tekrar yola cikacagimi ogrenince tepkisi, ruh sagligimin ne kadar yerinde oldugunu sorgulamak oldu. Ona, bu davranis degisikligi garip geldi ve akli basinda bir insan olarak sakayla da karisik olsa ruhsal dengeme birseyler mi oldu diye sorusu komikti, Ben de kaybettigim dengemi ariyorum diyerek onu sakinlestirdim. Kaybolan bir denge durumu yok, belki de vardir. Bir daha buralara gelemezsem, ilerde Karadeniz kiyisinda kucuk bir kasabaya yerlesip hayatimin geri kalanini orda gecirirken bu lukslerim olmazsa diye simdilerde her firsatta etrafi dolaniyor olabilirim. { Bu yil Ekim sonu-Kasim basi Turkiye ziyaretimi yaptiktan sonra, Aralik ortasinda Paris' e, ordan dondukten sonra Berlin'e, Berlinden bir hafta sonra San Diego'ya, ordan Washington DC'ye, DC'de iki hafta gecirip Bonn'a donup, Bonn'daki bir ayin sonunda Seattle'a, ondan sonra tekrar Bonn'a, donusun ardindan 10 gun icinde Kopenhak'a, Kopenhak'ta bes gun gecirip eve donup bes gun dinlenip ardindan bes gunlugune Cenevre'ye gidiyorum. Bundan sonra ilk firsatta tekrar Turkiye' ye gitmeyi planliyorum.}
Annemin denge uzerindeki suphelerinde haklilik payi olabilir. Is aramak yerine, kendimi kulturlerin arasinda dolanmaya salmak biraz garip gelebilir. Ama benim halen umudum var ya, ondandir.
Annemin denge uzerindeki suphelerinde haklilik payi olabilir. Is aramak yerine, kendimi kulturlerin arasinda dolanmaya salmak biraz garip gelebilir. Ama benim halen umudum var ya, ondandir.
Thursday, March 7, 2013
Bir bahar sabahi,
diyelim ki universite yillari. Annemin yataginda uyanmisim, uyanir uyanmaz elime topoloji kitabini almisim ogreniyorum, yeni yeni matematiksel yapilar, modeller. Huzursuz bir insanim ama o anda huzur var.
Hersey birbiriyle karismis zaten o yillarda, derinden seyreden bir aci var ve butun tatlari renkleriyle bir hayat. Aciyi/anlamsizligi seyreltmek icin girisilmis bir savas var. Aciya karsi sinema seanslari, misir patlagi, kola ve frambuazli pasta ile savasiyorum. Ve galiba galip geliyorum ki yillar sonra bu savasi
hatirlayabiliyorum. Ya da devlet tiyatrolari arada imdada yetisiyor, her yetiskinin hayatindaki aciyi secmeye odaklanmis beynim bunu yapiyor her karaktere ve boylece daha az yalniz hissediyorum. Bilkentte gecirilmis hepsi birbirinden yogun mevsim tekrarlarinda hep bir mucadele "challenge" var. Ogrenilecek yeni konular: algebra, analiz, geometri, Fourier tarnsformations, PDE... Gri siniflarda zihnimin dogal akisinda kavrayamadigim algebraic geometri icin kendimi zorlarken, disarida apaydinlik bir bahar var, uluslararasi iliskilerin matematik bilmeyen rahat ogrencileri var. Onlara ozenmiyorum, bir tek daha cok vaktim olsa
belki kendimi anlayip ona gore cozumler uretebilirdim diye dusunuyorum. Kendimi anlamaya vakit olmayisi asil agirima gidiyor.
Kizilay var, kitaplar, yazin bahceli, kisin camur var, kar var, ardindan bahar.. O gunlerde kosturarak servisi yakalama telasi var, hep.
Cumartesi sabahlari annemin domates salatalik kokulu sofralari, patetes/biber kizartmali, katmerli kahvaltilari var. Renklerine aldanip yedigim pateteslerin ardindan fazladan bir rehavet cokusu var, patateslerin gectigi yolu meyvelerle yikamaya calismak var.
Mart 7 2013
Hersey birbiriyle karismis zaten o yillarda, derinden seyreden bir aci var ve butun tatlari renkleriyle bir hayat. Aciyi/anlamsizligi seyreltmek icin girisilmis bir savas var. Aciya karsi sinema seanslari, misir patlagi, kola ve frambuazli pasta ile savasiyorum. Ve galiba galip geliyorum ki yillar sonra bu savasi
hatirlayabiliyorum. Ya da devlet tiyatrolari arada imdada yetisiyor, her yetiskinin hayatindaki aciyi secmeye odaklanmis beynim bunu yapiyor her karaktere ve boylece daha az yalniz hissediyorum. Bilkentte gecirilmis hepsi birbirinden yogun mevsim tekrarlarinda hep bir mucadele "challenge" var. Ogrenilecek yeni konular: algebra, analiz, geometri, Fourier tarnsformations, PDE... Gri siniflarda zihnimin dogal akisinda kavrayamadigim algebraic geometri icin kendimi zorlarken, disarida apaydinlik bir bahar var, uluslararasi iliskilerin matematik bilmeyen rahat ogrencileri var. Onlara ozenmiyorum, bir tek daha cok vaktim olsa
belki kendimi anlayip ona gore cozumler uretebilirdim diye dusunuyorum. Kendimi anlamaya vakit olmayisi asil agirima gidiyor.
Kizilay var, kitaplar, yazin bahceli, kisin camur var, kar var, ardindan bahar.. O gunlerde kosturarak servisi yakalama telasi var, hep.
Cumartesi sabahlari annemin domates salatalik kokulu sofralari, patetes/biber kizartmali, katmerli kahvaltilari var. Renklerine aldanip yedigim pateteslerin ardindan fazladan bir rehavet cokusu var, patateslerin gectigi yolu meyvelerle yikamaya calismak var.
Mart 7 2013
Wednesday, March 6, 2013
Bu saatler gelince
iki satir yazmak ihtiyacini hatirlatiyor civildamaya baslayan kuslar. Bugun sakin bir gun, ilk defa uc gun ust uste gunesi gorduk. Gunler gunese gore sekillenmeye basladi ki oyle olmasi lazim, gün-güneş.
Bugun gunese ciktim, bir bucuk saat Ren nehrinin kiyisinda gunesle bulustum.
Mart 6 2013
Bugun gunese ciktim, bir bucuk saat Ren nehrinin kiyisinda gunesle bulustum.
Mart 6 2013
Tuesday, March 5, 2013
Kuslarin otmeye basladigi
iki zaman var: bir gun isirken bir de batarken. Neden bu kadar mutlular, ya da telas icindeler bu saatlerde. Bilmekle anlamak ayni sey degil, ama anlamak mumkun onlari. Gun pembe pembe batarken benzer bir huzur sariyor beni de. Sair olmaya oykunmuyorum, duygulardan ote kaybolmusluk icinde olan biri ancak ki felsefeye yonelir, o da yok... Otuzlu yaslara baslamadan once herkesin yaptigi gibi biraz olsun muhakeme yapmaya yeltenen biri var, -belki bu halin onla da ailgisi yok- sahip olduklarini, zamanla ve sanki hep zor yollardan ogrenmis biri var. Bu beceriksizligin sirri ne olabilir acaba? yine de yasanmis bir hayat var, dolu dolu kullanilmis bir beyin, bol bol hayatin anlamini kaybedip o zamanlarda anlamsiz yasamaya alismis bir ruh var.
Bir de kuslarin otmeyi biraktigi, can seslerinin uzun uzun calmaya basladigi aksamin muhtesem saatleri var. Muhtesemlikleri, getirdikleri yalnizlikta. Sizi bir cirpida bogabilecekken sirf sonunuzu merak ettigi icin caninizi bagislayip, hayatiniza yalnizligi kat kat orten yasama askiniz olan bahar havalarini tasiyan aksamda dogaya sukranla kayboluyor insan.
Bir de kuslarin otmeyi biraktigi, can seslerinin uzun uzun calmaya basladigi aksamin muhtesem saatleri var. Muhtesemlikleri, getirdikleri yalnizlikta. Sizi bir cirpida bogabilecekken sirf sonunuzu merak ettigi icin caninizi bagislayip, hayatiniza yalnizligi kat kat orten yasama askiniz olan bahar havalarini tasiyan aksamda dogaya sukranla kayboluyor insan.
Hersey kaybolurken
bu an kaybolmasin diye yaziyorum. Almanya' ya bahar gelecek, gunes her zaman oldugundan daha erken giriyor ofise. Gonlunce masalarda, yerlerde kazara orda olan yuzlerimizde geziniyor. Surekli gozluklerimi temizliyorum, cunku ustundeki tozlar hatta surekli ayni bezle silinmekten ince bir tabaka halinde camin ustunde yer etmis yagli katman guneste daha da belirginlesiyor. Gunes bizi mutlu ediyor, bir taraftan da sessizlestiriyor. San Diego gibi, lise'de apaydinlik bir ogleden sonra, ogle yemeginde bezelye bulgur pilavi ve cacik combo'sunun oldugu gun gibi. Doga meydan okumus insana, renklerden baska kimseye soz hakki kalmamis. Yine lisede bir Cuma ogleden sonrasini hatirliyorum, toprak nasil kahverengi, ara ara nasil yesillenmis, gokyuzu nasil mavi ve herkes nerede, ben neden onlarla degilim de degisik hayat kirintilarini kesfe cikmisim.Ascinin ailesi, farelerimizi uhulayan gencecik amcanin degisik karisi, iki kucuk cocugu, kullandiklari guzel dille yasadiklari hayatin uyusmayisi, asagidaki ogretmen lisesi insaatinin yasli bekcisi ve karisi ve onlarin dogurmadiklari ama ailelerine kattiklari minik kiz bebek/cocuk. Bu gunesli havalar taa nerelere goturdu beni. Onumuzde bir de bahar aksamlari var, heyecandan ve gizemden nefes almanin zorlastigi o aksamlar bu kez apayri anilar/hisler getirecek...
5 mart 2013
Bonn
5 mart 2013
Bonn
Monday, March 4, 2013
Gidişin dönüşü
olarak dönerek, bu projeyi de tamamlamis oldum. Daha az aciliydi oteki donmelere gore, cunku biraktigim yerin buyuk/cirkin sehirlesmesi ve acimasiz duzeninden daha huzurlu buldugum bir yere donuyordum. Trende bir ogleden sonrasi seyahat eden normal insanlar, o sirada acmis gunes, gunlerdir yoksun kaldigim seyi getirip gozumun onune koydular. Bilincsizce bindigim trende bana yardim eden, annesiyle seyahat etmekete olan kisinin, valizime yardim etmeye calismasi, trenden indikten sonra ikinci binecegim treni ozenle bulup iyice anladigima emin olana kadar trenin butun detaylarini verisi de guzeldi. Seattle'da Ingilizce kitap bulmak firsatini kullanarak aldigim kitaptaki psikatri analizleri ile coktandir ismini koydugum seyi teyit ettirirken, icinde bulundugum durumu degistirebilecegim ve kontrol altina alabilecegim hissini guclendirdi. Yillardir fazla mutluydum. Universite'de baslayan uzun depresiflik hali, onu takip eden doktora yillarinda manic'e cevirmisti. Genetik egilimimin de destekledigi uzre, ilimli bipolar bir hayat geciriyorum. Cok uclara gitmese de manik' lik, normallik denen seyin ne oldugunu uzun yillardir bilmiyorum. Onemli olan normal olmak degil, olamadiginda icinde bulundugu durumun sadece dezavantajlarini yasamak yerine, bir kismini avantaja cevirebilmek. O yuzden cozum uretebilmek icin ne oldugunu bilmek onemli.
3 Mart 2013
Bonn
3 Mart 2013
Bonn
Bilmem kacinci
defa olacak, yine yarim agizla bile ancak zorlayarak ev dedigim yerime donuyorum, Her donuste, peki ama neden buraya sorusunu kliselesene kadar sormaya karali bir sekilde. Simdilerde planlanmis projeleri bitirme konusunda bir tur aceleciligim var. O yuzden gidilecekse gidip ardindan da gitmek isi bitsin diye geri donmeyi seviyorum galiba. Bugun Seaatle'da son saatleri sirtimdaki agir laptop'a ragmen sokaklarda gezerek, dukkanlara girip cikarak gecirirken eskiden yapmadigim birseyi yaptim. Dunyanin garip bir yerinde, kisa zaman once planlanmis bir yerde olmayi bir luks tadinda yasadim. Eski tuketici olmak, hep ileri gitmeye ac olmak, herseyi normallestirmek, simarmamak ve zevk bile almamak seklindeki gormelerim degisti ve yerini "aah bak ne guzel birsey yapiyorum, ozlemisim burda olmayi, ne guzel bir his burda olmak, ne kadar sansliyim" seklindeki dusunce serisine birakti.
1 Mart 2013
Seattle
1 Mart 2013
Seattle
Bu yil
hic bos durmadim, hep yazdim. Bir kismi sadec draft olarak saklandi bir kismi cemaat ile bulustu. Yapilmasi gereken seyler oldukca ben kendimi anilari hatirlamaya, gunu yasmaya, ani yakalamaya, yakaladiklarimi da yazmaya verdim. Iyi yaptim, hersey gitti yazi kaldi.
Neden dogru duzgun seyler yazmiyorum, mesela soyle bir problem var onu soyle cozebiliriz, soyle bir kitap okudum suralarini elestiriyorum, haberlere sinir oldum bu ne bicim ulke, insanlik namina sunu yapalim, haydi ayaklanalim gibi faydali hicbirsey yok bu blogda. Bu blogda hakkaten faydali birsey yok, ancak ki bir insanin cok alisilmis olmayan hayatinin icinde cok alisilmis ikilemler ve klasik endiseler var. Bu blog faydasiz, ve faydasizligi zoruma gitmiyor. Akilli ya da derin olmaya calismayali yillar oluyor, zaten kim dinliyor ki engin mantik ve takintili ozgurluk prensipleri altinda sekillenen dusuncelerimi de okuyup da esinlensin. Haa bir gun guce yaklasirim, o zaman diktatorluk rejimi altinda insanlara ozgurluklerini ve mantiklarini ayni anda kesfettirmeye kalkisabilirim. Kendimin zor yollardan kesfettigi seyi dayak zoruyla baskalarina da buldurmaktan baska bir cozum simdilik goremiyorum. Bu blogda faydasiz seyler gormeye devam, bir gun ki aklima guzel bir fikir gelirse yazarim.
Neden dogru duzgun seyler yazmiyorum, mesela soyle bir problem var onu soyle cozebiliriz, soyle bir kitap okudum suralarini elestiriyorum, haberlere sinir oldum bu ne bicim ulke, insanlik namina sunu yapalim, haydi ayaklanalim gibi faydali hicbirsey yok bu blogda. Bu blogda hakkaten faydali birsey yok, ancak ki bir insanin cok alisilmis olmayan hayatinin icinde cok alisilmis ikilemler ve klasik endiseler var. Bu blog faydasiz, ve faydasizligi zoruma gitmiyor. Akilli ya da derin olmaya calismayali yillar oluyor, zaten kim dinliyor ki engin mantik ve takintili ozgurluk prensipleri altinda sekillenen dusuncelerimi de okuyup da esinlensin. Haa bir gun guce yaklasirim, o zaman diktatorluk rejimi altinda insanlara ozgurluklerini ve mantiklarini ayni anda kesfettirmeye kalkisabilirim. Kendimin zor yollardan kesfettigi seyi dayak zoruyla baskalarina da buldurmaktan baska bir cozum simdilik goremiyorum. Bu blogda faydasiz seyler gormeye devam, bir gun ki aklima guzel bir fikir gelirse yazarim.
Thursday, February 28, 2013
cok yaklasabilmek de iyi birsey
oteki sefere yetisebilmek ihtimalini -bayesian istatistik dolayisiyla- arttirdigi icin.
Son zamanlarda yapmayi ozledigim seyler var, bir tanesi spor: saatlerce daglara tirmanmak, en agir pilates hareketlerini yapmak, cigerlerim nefes almaya yetmeyecek kadar kosmak, o da yetmeyip kollarimla zorlayici agirliklar kaldirmak, sabahlari yoga, ogleden sonra tenis, aksam uzeri kosu, gece pilates olmak uzre her gun bunlarin bir kacini yapmak istiyorum. Aralara da da zihinsel kativiteler katarak hem bedeni hem de zihni hareket halinde tutmak en ideali olurdu ama zihin konusunda agir bir "burnout" bunalimi gecirmekte oldugum icin onun uzerinden buyuk planlar yapmamak en iyisi. Almanya' ya donusun ardindaki gezi planimdan arta kalan zamanlarimda hayatini bedeni uzerinden kazanan bir oyuncu, dansci gibi yasamayi planliyorum. Bu arada once Danimarka ardindan Isvicre' ye gitmeyi dusunuyorum. Hayatin belirsizlikleriyle seyahet ederek savasiyorum. O da sinirli kaynaklar bitene kadar. Araba bal kabagina donusmeden bir partiye- bir partiye daha gitmeye calisan pamuk prenses hikayesi benimki de.
Bir de su anda yapmak istediklerim var, o da uyumak. Simdi saat 6 pm, uyursam gece yarisi uyanmis olurum, o saatten sonra da sabah olana kadar medeniyeti beklemek zorunda kalmak hic iyi olmuyor, uc gecedir yapiyorum ve ruh sagligima iyi geldigini soyleyemem. Uyuyacak olsam bile once disari cikip gun agarana kadar hayatta kalmami saglayacak kadar yiyecek getirmem lazim. Benim durumumda bu meyve oluyor. Almanya' ma donup guzel kahvaltilarima kavussam ne guzel olacak, ya da Turkiye' me annemin yemeklerine. Seattle'a geldigimden beri soylenmekteyim, bu ulke toptan robot olmus diyerek. Annem'e hak veriyorum artik. Sokakta gunduz gozuyle ancak tutunamamislari gorebilirsiniz. Otekiler gokdelenlerin icinde agir bir memuriyet halinde. Onlar o gokdelenlerden ne zaman cikip hemencecik gozden kayboluyor ki o kismi kaciriyorum, muhtemelen uyuyor oluyorum o saatte. Biz de sokakta hayat vardir, okulu kirmis ogrenciler, universiteliler, ahbabiyla bulusup sokagi voltalayanlar, alis-veris yapan insanlar vardir. Herkes temsil edilir o sokakta, burda ise yok oyle bir yer. Nerde herkesin temsil edildigi yer. nerde kalabaliklar, nerde hayattan aldigi zevk size kadar bulasan ergenler, flortlesen ciftler. Herseyin serbest oldugu yerde, boylesi bir yalinlik, boylesi bir robotluk anlamasi zor bir sey.
Uc kitayi az da olsa deneyimlemis biri olarak soyluyorum, dunyada insana huzur yok, her yerde baska bir rahatsizlik!
Son zamanlarda yapmayi ozledigim seyler var, bir tanesi spor: saatlerce daglara tirmanmak, en agir pilates hareketlerini yapmak, cigerlerim nefes almaya yetmeyecek kadar kosmak, o da yetmeyip kollarimla zorlayici agirliklar kaldirmak, sabahlari yoga, ogleden sonra tenis, aksam uzeri kosu, gece pilates olmak uzre her gun bunlarin bir kacini yapmak istiyorum. Aralara da da zihinsel kativiteler katarak hem bedeni hem de zihni hareket halinde tutmak en ideali olurdu ama zihin konusunda agir bir "burnout" bunalimi gecirmekte oldugum icin onun uzerinden buyuk planlar yapmamak en iyisi. Almanya' ya donusun ardindaki gezi planimdan arta kalan zamanlarimda hayatini bedeni uzerinden kazanan bir oyuncu, dansci gibi yasamayi planliyorum. Bu arada once Danimarka ardindan Isvicre' ye gitmeyi dusunuyorum. Hayatin belirsizlikleriyle seyahet ederek savasiyorum. O da sinirli kaynaklar bitene kadar. Araba bal kabagina donusmeden bir partiye- bir partiye daha gitmeye calisan pamuk prenses hikayesi benimki de.
Bir de su anda yapmak istediklerim var, o da uyumak. Simdi saat 6 pm, uyursam gece yarisi uyanmis olurum, o saatten sonra da sabah olana kadar medeniyeti beklemek zorunda kalmak hic iyi olmuyor, uc gecedir yapiyorum ve ruh sagligima iyi geldigini soyleyemem. Uyuyacak olsam bile once disari cikip gun agarana kadar hayatta kalmami saglayacak kadar yiyecek getirmem lazim. Benim durumumda bu meyve oluyor. Almanya' ma donup guzel kahvaltilarima kavussam ne guzel olacak, ya da Turkiye' me annemin yemeklerine. Seattle'a geldigimden beri soylenmekteyim, bu ulke toptan robot olmus diyerek. Annem'e hak veriyorum artik. Sokakta gunduz gozuyle ancak tutunamamislari gorebilirsiniz. Otekiler gokdelenlerin icinde agir bir memuriyet halinde. Onlar o gokdelenlerden ne zaman cikip hemencecik gozden kayboluyor ki o kismi kaciriyorum, muhtemelen uyuyor oluyorum o saatte. Biz de sokakta hayat vardir, okulu kirmis ogrenciler, universiteliler, ahbabiyla bulusup sokagi voltalayanlar, alis-veris yapan insanlar vardir. Herkes temsil edilir o sokakta, burda ise yok oyle bir yer. Nerde herkesin temsil edildigi yer. nerde kalabaliklar, nerde hayattan aldigi zevk size kadar bulasan ergenler, flortlesen ciftler. Herseyin serbest oldugu yerde, boylesi bir yalinlik, boylesi bir robotluk anlamasi zor bir sey.
Uc kitayi az da olsa deneyimlemis biri olarak soyluyorum, dunyada insana huzur yok, her yerde baska bir rahatsizlik!
geldigim
hayirli isin gerceklesmemesi ihtimali yuksek, ama iyi vakit gecirip iyi etkilesimlerde bulundugum da bir gercek.
Yorgun ve jetlagged haldeyim, aksami uyuyarak geceyi de odada sabahi bekleyerek geciriyorum. Restoranlarin kalitesinden soyleniyorum, dogru duzgun yiyecek bulamamaktan. Surekli yeni yerlere alismak zorunda olmak da basta cok cazip gelmiyor, halbuki bu gidilen yerler aslinda sevilecek yerler olsa bile.
Onumde halen bekledigim firsatlar var, bakalim bu firsat kovalamaca neyle karara baglanacak.
Yorgun ve jetlagged haldeyim, aksami uyuyarak geceyi de odada sabahi bekleyerek geciriyorum. Restoranlarin kalitesinden soyleniyorum, dogru duzgun yiyecek bulamamaktan. Surekli yeni yerlere alismak zorunda olmak da basta cok cazip gelmiyor, halbuki bu gidilen yerler aslinda sevilecek yerler olsa bile.
Onumde halen bekledigim firsatlar var, bakalim bu firsat kovalamaca neyle karara baglanacak.
Tuesday, February 26, 2013
hayirli bir is icin
Seattle'dayim, yarindan once yapmam gereken birsuru sey var ama yazmayarak ani/aniyi kacirmak istemem o yuzden yazacagim.
Sabah 2'de kalktim, yani 6.5 saattir ayaktayim ve ilk yemegim az once midemin yolunu tuttu. Bu zeytinli ciabatta ekmeginden fazlasi degildi. Otelin penceresinden gozetledigim firin'a ilk insanlarin dolmasiyla solugu disarda aldim, blogun etrafinda yururken onumde "space needle" gorundu, kosedeki dukkandan da bir muz ve elma alip, yarinki hedef noktami da bulduktan sonra rahatlamis bir sekilde donerken yagmur hizli ve minicik tanelerle serpistirmeye basladi.
Istahla yarim ekmegi agzima dolduruken annemin manzarayi gorse istahla birseyler yememe cok mutlu olurken o kadar aciktigimdan da sefkat hormanlari basmasi olacagini dusundum. Sonra erken yasta ev alip borc odemeye baslamayince insanin ne kadar zengin yasayabilecegini de.
Acikmisken yemek yenilebilecek yerlerin listesini cikarmistim, ogle yemegi icin Public Market Place'da Clam Chowder dukkanina gidip ne verirlerse onunla karnimi doyurucam. Ordan da Frank's 'den sebze, meyve'yi alip isimin basina donerim tekrar.
Simdilik burdan bu kadar, sevgiyle.
Sabah 2'de kalktim, yani 6.5 saattir ayaktayim ve ilk yemegim az once midemin yolunu tuttu. Bu zeytinli ciabatta ekmeginden fazlasi degildi. Otelin penceresinden gozetledigim firin'a ilk insanlarin dolmasiyla solugu disarda aldim, blogun etrafinda yururken onumde "space needle" gorundu, kosedeki dukkandan da bir muz ve elma alip, yarinki hedef noktami da bulduktan sonra rahatlamis bir sekilde donerken yagmur hizli ve minicik tanelerle serpistirmeye basladi.
Istahla yarim ekmegi agzima dolduruken annemin manzarayi gorse istahla birseyler yememe cok mutlu olurken o kadar aciktigimdan da sefkat hormanlari basmasi olacagini dusundum. Sonra erken yasta ev alip borc odemeye baslamayince insanin ne kadar zengin yasayabilecegini de.
Acikmisken yemek yenilebilecek yerlerin listesini cikarmistim, ogle yemegi icin Public Market Place'da Clam Chowder dukkanina gidip ne verirlerse onunla karnimi doyurucam. Ordan da Frank's 'den sebze, meyve'yi alip isimin basina donerim tekrar.
Simdilik burdan bu kadar, sevgiyle.
Tuesday, February 19, 2013
Gecen Providence Mayis' indan kalma fotografa bakip
Belini, bacaklarini sıkıştıran sert kot pantolonu da ozler mi insan,
barda icilecek bir kokteyli, yaninda iki porsiyon buyuklugunde patates kizartmasi ile gelen, sagindan solundan erimis peynir formunda kalori akan, cok kimyasala maruz kalmis Angus sigir kiymasindan yapilmis koca koftesi ile burgeri... iste hayat... Amerika, doganin insana meydan okudugu yer, seni ozlemez mi insan arada sirada.
barda icilecek bir kokteyli, yaninda iki porsiyon buyuklugunde patates kizartmasi ile gelen, sagindan solundan erimis peynir formunda kalori akan, cok kimyasala maruz kalmis Angus sigir kiymasindan yapilmis koca koftesi ile burgeri... iste hayat... Amerika, doganin insana meydan okudugu yer, seni ozlemez mi insan arada sirada.
Thursday, February 14, 2013
Bugun 14 Subat
annemi arayip birbirimizin sevgililer gununu kutlamamiz lazim ki bu mecburiyetten ote ikimizin de coskuyla yaptigi birsey. En son bir erkek arkadasimla sevgililer gunu kutlayali yillar yillar oluyor, simdi artik aile icinde kutluyoruz: annem, ben, abiilerim...
Guzel bir gun 14 subat, subatin tam yarisi, ikinci yarisi bahara bir uzanis. Kisla yavastan vedalasip, uzayan gunlerde yasama coskusunun da uyanisi, entellektuel varolusun yanina maddi varolusun hazlarinin eklenisi: renkler, kokular ve avaz avaz bagiran bir doga... Yasamak guzel, ve butun bu periyodik dongulere ragmen doganin guzelligi karsisinda tekrar tekrar sasirabilmek ise buyuk bir gizem. Neyseki hayati cozmek degil gaye, gaye yok, sadece insanligin duzenine boyun egmeyip olani biteni ve hatta olmayip da kurgulanani yeniden yorumlamak var: gunduzun renkleri, felsefeleri ile gece uykusunun olaganustu peyzajlarda gecen akil almaz duygu spektrumunu birini digerine ustun gormeden hayat diye alip doya doya yasamak var.
Guzel bir gun 14 subat, subatin tam yarisi, ikinci yarisi bahara bir uzanis. Kisla yavastan vedalasip, uzayan gunlerde yasama coskusunun da uyanisi, entellektuel varolusun yanina maddi varolusun hazlarinin eklenisi: renkler, kokular ve avaz avaz bagiran bir doga... Yasamak guzel, ve butun bu periyodik dongulere ragmen doganin guzelligi karsisinda tekrar tekrar sasirabilmek ise buyuk bir gizem. Neyseki hayati cozmek degil gaye, gaye yok, sadece insanligin duzenine boyun egmeyip olani biteni ve hatta olmayip da kurgulanani yeniden yorumlamak var: gunduzun renkleri, felsefeleri ile gece uykusunun olaganustu peyzajlarda gecen akil almaz duygu spektrumunu birini digerine ustun gormeden hayat diye alip doya doya yasamak var.
Wednesday, February 13, 2013
Gorevlerimi
oyle guzel yerine getiriyorum ki, enstitu beni kabul ettigine cok memnun olmali. Her number theory konusmasina (haftada bir tane oluyor) katilip onun disinda hicbir konusmaya katilmamak seklindeki akademik tutumumun yaninda burdaki insanlarin yarisi ile cok eglenceli bir diyalogum var, cay saatinde parcasi oldugu grubun muhabbetine gore gulucukler/ kahkahalar koparan hayat topu olmak da gorevlerim arasinda. Memnuniyetle bunlari yerine getiriyorum, konferanslarda edindigim arkadaslarimla okyanus asiri yazisiyorum, B ile gunluk yari sicak skpe gorusmemi yerine getiriyorum, onun disindaki zamanlarda matematik uygulamalarina bakarak, wikipedia'da daldan dala atlayarak, eglenceli seyler seyrederek, Almanya' yi yemek icmek ve gormek seklinde hucrelerime isleyerek, yari akilli yari deli ama cok zamanlar goze batarcasina hayat dolu bir ruh haliyle yasiyorum. Calismamak, sen nelere kadirsin.
Bugun ofis arkadasim Christoffer' in pesine takilip Mensa' ya gittim, buyuk bir heyecanla tabi. Almanya' da universite ogrencisiymisim gibi. Turkiye'de ozel universite sartlarinda muaf kaldigim yemekhane kulturunu baska bir ulkede tatmak uzre... Kucuk abimin universitesinde tabldot yemegi ne kadar ucuza yediklerini hatirliyorum, tiklim tiklim dolu yemekhane'de etkin olmak adina estettikten odun verilisini gormek o zamanlar garip gelmisti. Ondan once yemek tabu gibiydi ve kivaminda olmayan bir puding insan icine cikmamaliydi fikri islenmisti beynimize.Halbuki ne guzel sey esneklik, yemek icmek , gulmek ve ayrintiya takilmamak.
Bir de mensa' dan gelirken gunes acmisti, ama oyle yatik bir gunes degil, tepeden tepeden ışıyor, yalniz cok guclu degil, sanki aranızda incecik bir filtre varmış gibi. Ahh Almanya, gunesin bilmem kaç halini de mi senden ogrenmek varmis kaderde!
Subat 13, 2013
Bonn
Bugun ofis arkadasim Christoffer' in pesine takilip Mensa' ya gittim, buyuk bir heyecanla tabi. Almanya' da universite ogrencisiymisim gibi. Turkiye'de ozel universite sartlarinda muaf kaldigim yemekhane kulturunu baska bir ulkede tatmak uzre... Kucuk abimin universitesinde tabldot yemegi ne kadar ucuza yediklerini hatirliyorum, tiklim tiklim dolu yemekhane'de etkin olmak adina estettikten odun verilisini gormek o zamanlar garip gelmisti. Ondan once yemek tabu gibiydi ve kivaminda olmayan bir puding insan icine cikmamaliydi fikri islenmisti beynimize.Halbuki ne guzel sey esneklik, yemek icmek , gulmek ve ayrintiya takilmamak.
Bir de mensa' dan gelirken gunes acmisti, ama oyle yatik bir gunes degil, tepeden tepeden ışıyor, yalniz cok guclu degil, sanki aranızda incecik bir filtre varmış gibi. Ahh Almanya, gunesin bilmem kaç halini de mi senden ogrenmek varmis kaderde!
Subat 13, 2013
Bonn
Tuesday, February 12, 2013
Bir delinin
not defteri oldu bu sayfa. Daha ne olsun, basindan beri amac bu degil miydi?
bir kac yildir eksik kalmis sevgi rezervlerimi doldurmak uzre G. ile aramizdaki platonik iliskiye "recognition" kazandirdim. Simdi apayri bir dilde duyuyorum seni seviyorum sozcugunu: Je t' aime. Televizyonda Fransiz haber kanalini seyredip, iki uc yil once ogrenilip rafa kaldirilmis Fransizca' mla G' ye mektuplar yazan Agatha' nin ne yazdiklarinin cozmeye calisiyorum. Kiskancliktan filan degil, bu iliski de kiskanclik yok, bolca paylasmak var, birbirinin kulagina egilip yumusakca tatli seyler soylemek var. Bu iliskide bir deli bir de manyak var...
bir kac yildir eksik kalmis sevgi rezervlerimi doldurmak uzre G. ile aramizdaki platonik iliskiye "recognition" kazandirdim. Simdi apayri bir dilde duyuyorum seni seviyorum sozcugunu: Je t' aime. Televizyonda Fransiz haber kanalini seyredip, iki uc yil once ogrenilip rafa kaldirilmis Fransizca' mla G' ye mektuplar yazan Agatha' nin ne yazdiklarinin cozmeye calisiyorum. Kiskancliktan filan degil, bu iliski de kiskanclik yok, bolca paylasmak var, birbirinin kulagina egilip yumusakca tatli seyler soylemek var. Bu iliskide bir deli bir de manyak var...
Sunday, February 10, 2013
Aksam ustu Subat gunesi
ofisime doluyor, ve normalde depresif olacak bir Pazar gununu silip goturuyor. Etrafimda simdinin ask sarhoslari, onlarin hayat dedikleri seyden yakayi kurtarmanin yollarini ararken arada yuzume konan opucukler ve ruhuma dokunan can sıkıntıları. Gormeye bile katlanamadigim hayati en on koltuktan seyretmeye israrli davetler. Plastik organlar, acilip ardindan tekrar dikilmis bir gogus, onun icinde arada tekleyen bir kalp, apaydinlik bir zihin, iki guzel sozle yaslarla dolabilen bir cift goz...
Friday, February 8, 2013
Sivri topuklu ayakkabilar
giyerek enstituye geldim bugun. Kendime iskence yapmak icin degil, pratik yapmak ve ayakkabilarin icinde hangi hareketleri ne kadar sure yapabiliyorum diye limitlerimi olcmek icin. Cunku bu ayakkabilari yakinda bir is gorusmesinde giymeyi planliyorum ve olasi bir kazaya yer vermemek icin onceden calismalarimi tamamlamam lazim. Tabi bir de G.' nin bir gun icin koket (Turkcesi kokoş) olma fikrini de uygulamis oluyoruz. Eminim kendisi koke olmak icin sozlestigini de unuttu.
Dis kapidan girerken direktorle karsilastik ve asonsor bekledigimi gorunce durumu anlayip belli ki hergunku ayakkabilarin degil dedi. Sonra ben asonsorle o yuruyerek yukari cikip tekrar ic kapida bulusunca muhabbet devam etti. Gule eglene ve alay ederek durumumu anlattim, o da kendimi satmaya calismamam gerektigini soyledi, ben ise bunun bir tur prosedur oldugunu soyledim. Ikinci direktor de ordan gecerken konusmaya dahil olunca biyik alti gulmeler ve espiriler ile cuma gununun temasi benim topuklu ayakkabi egzersizim oldu. Onumde iki asama kaldi, birincisi cay saatinde yukari cikmak ve kadin eksikligi cektigimiz enstitunun ust kattinda duz ve kaygan zeminde şak-şuk sesler cikararak butun gozleri uzerime cekmek; ikincisi de eve donmeyi basarabilmek.
Dis kapidan girerken direktorle karsilastik ve asonsor bekledigimi gorunce durumu anlayip belli ki hergunku ayakkabilarin degil dedi. Sonra ben asonsorle o yuruyerek yukari cikip tekrar ic kapida bulusunca muhabbet devam etti. Gule eglene ve alay ederek durumumu anlattim, o da kendimi satmaya calismamam gerektigini soyledi, ben ise bunun bir tur prosedur oldugunu soyledim. Ikinci direktor de ordan gecerken konusmaya dahil olunca biyik alti gulmeler ve espiriler ile cuma gununun temasi benim topuklu ayakkabi egzersizim oldu. Onumde iki asama kaldi, birincisi cay saatinde yukari cikmak ve kadin eksikligi cektigimiz enstitunun ust kattinda duz ve kaygan zeminde şak-şuk sesler cikararak butun gozleri uzerime cekmek; ikincisi de eve donmeyi basarabilmek.
Thursday, February 7, 2013
Oyle bir yere gelmisiz ki
dunya kuculmus kuculmus ve herkes birbiriyle bagli olmus. Dun G. ile vakit kaybetmeden aksam yemegini aradan cikarabilmek icin bir Hint restoranina gittik. G ile Eylul'de burda tanismistik ve ondan once birbirimizin varligindan haberimiz bile yoktu. G. o restorana ilk olarak nasil gittigini anlattiginda, hikayeyle bir sekil -hatta guclu sayilacak bir sekilde- baglantili oldugumu farketmek garip geldi. Bu insanlarin arasinda ne isim var diye dusundugum cok oluyor, onlarla ayni sofraya oturup ayni soylesiye katiliyorum halbuki ben hirslarimi birakali cok oluyor.
7 Subat 2013
Bonn,disarda karnival havasi var.
7 Subat 2013
Bonn,disarda karnival havasi var.
Wednesday, February 6, 2013
Neler oldu Neler,
teyzemin alkolik kocasi, evimizin karakteri Z. Dayi ayak uyduramadigi bu dunyadan daha yeni akciger kanseri tanisi konmusken, ani bir beyin kanamasi ile gocup gitti. Bu olay bana biraz komik geldi, belki resmin disinda kaldigim icindir, belki de beynimin olum fikrine alismak uzre sahip ciktigi bir kurgudur. Su ana kadar yasanan en guzel olumdu belki de.
Birkac kardesten sonra ilk erkek olarak dunyaya gelen Z dayi, ailesi tarafindan fazlaca simartilmisti, her simartilmis cocuk gibi ailesinden surekli davaciydi. Sadece onlardan mi, R Dayim'dan da, guclulerden, zenginlerden, tutunabilmislerden, belki hayatta en cok sevdigi insan olan karisindan bile sikayetciydi. Dunyaya ayak uyduramamisti, kendimi biledim bileli alkol problemi vardi, teyzemi cok hayal kirikliklarina ugratmis ama bir turlu yakasini da birakmamisti. Meslegini alkole kaptirmis sonra baskalarinin islerinde calismis, evden uzakta yasadigi o zamanlarda teyzem derinden bir ohh cekmis, her eve donuslerinde bir daha ise donmemesinden korkmustu ve bir on yil boyle gecmisti. Teyzemin esi ile ilgili karmasik duygulari ise butun ailenin eglencesi olmustu. "Benden uzak olsun, mutlu olsun, baskasiyla evlensin, bir oglu olsun, canim benim, onu cok seviyorum" laflari ayni paragrafta gecebiliyordu. Z dayi ise son 5-6 yildir cok calistigi(!) icin emekli olmus ve eve donmustu. Sigara ve icki diyetiyle yasayan bedeni onu soguk alginligi ile bile yataga dusurememisken bir anda kanser oldugunu ogrenmis, her zamanki inatciligi ve tersliligi ile tedavi olmayacagina dair inlemeler koparirken bir anda derin bir bas agrisi ile kendini gosteren beyin kanamasi onu komaya sokmus, ameliyat ise beklenen sonucu verememisti.
Arzulanandan gec gelen bu olum yine de teyzemi uzmustu, kizlari da eski kirginliklara baskin gelen guzel baglarin hatirina babalari icin cok uzulmuslerdi. Z dayinin kaprisleri bir yana, kotu bir insan degildi, zordu, inatciydi, ama yumusak bir kalbi vardi. Oyle ki kalbinin yumusakligindan herhangi birinin ugradigi haksizliga cok uzulebilir ve ona haksizlik yamis kisiden nefret edebilirdi. Cocuklari cok severdi, torunlarini, kizlarini, beni hep sevmistir. Erkek cocuk arzusu cekmesine ragmen abimlere yada diger erkek kuzenlerime herhangi bir sevgi/ilgi gosterisinde bulundugunu hic gormedim. Bizle iliskileri hep iyiydi ama onun diger zamanlarda aksi bir hayvan gibi davrandigini biliyor ve iki resmi bir araya getirmekte zorlaniyorduk.
Z dayi gitti, arkasindan bir fatiha bile okumadim, ama bir ara okuycam.
6 Subat 2013, Carsamba
Bonn
Birkac kardesten sonra ilk erkek olarak dunyaya gelen Z dayi, ailesi tarafindan fazlaca simartilmisti, her simartilmis cocuk gibi ailesinden surekli davaciydi. Sadece onlardan mi, R Dayim'dan da, guclulerden, zenginlerden, tutunabilmislerden, belki hayatta en cok sevdigi insan olan karisindan bile sikayetciydi. Dunyaya ayak uyduramamisti, kendimi biledim bileli alkol problemi vardi, teyzemi cok hayal kirikliklarina ugratmis ama bir turlu yakasini da birakmamisti. Meslegini alkole kaptirmis sonra baskalarinin islerinde calismis, evden uzakta yasadigi o zamanlarda teyzem derinden bir ohh cekmis, her eve donuslerinde bir daha ise donmemesinden korkmustu ve bir on yil boyle gecmisti. Teyzemin esi ile ilgili karmasik duygulari ise butun ailenin eglencesi olmustu. "Benden uzak olsun, mutlu olsun, baskasiyla evlensin, bir oglu olsun, canim benim, onu cok seviyorum" laflari ayni paragrafta gecebiliyordu. Z dayi ise son 5-6 yildir cok calistigi(!) icin emekli olmus ve eve donmustu. Sigara ve icki diyetiyle yasayan bedeni onu soguk alginligi ile bile yataga dusurememisken bir anda kanser oldugunu ogrenmis, her zamanki inatciligi ve tersliligi ile tedavi olmayacagina dair inlemeler koparirken bir anda derin bir bas agrisi ile kendini gosteren beyin kanamasi onu komaya sokmus, ameliyat ise beklenen sonucu verememisti.
Arzulanandan gec gelen bu olum yine de teyzemi uzmustu, kizlari da eski kirginliklara baskin gelen guzel baglarin hatirina babalari icin cok uzulmuslerdi. Z dayinin kaprisleri bir yana, kotu bir insan degildi, zordu, inatciydi, ama yumusak bir kalbi vardi. Oyle ki kalbinin yumusakligindan herhangi birinin ugradigi haksizliga cok uzulebilir ve ona haksizlik yamis kisiden nefret edebilirdi. Cocuklari cok severdi, torunlarini, kizlarini, beni hep sevmistir. Erkek cocuk arzusu cekmesine ragmen abimlere yada diger erkek kuzenlerime herhangi bir sevgi/ilgi gosterisinde bulundugunu hic gormedim. Bizle iliskileri hep iyiydi ama onun diger zamanlarda aksi bir hayvan gibi davrandigini biliyor ve iki resmi bir araya getirmekte zorlaniyorduk.
Z dayi gitti, arkasindan bir fatiha bile okumadim, ama bir ara okuycam.
6 Subat 2013, Carsamba
Bonn
Tuesday, February 5, 2013
Gok gurlemesi
olmaksizin yagan yagmurlar ne donuk, uzun zamandir ilk defa gok gurultusu duyuyorum, ne guzel bir sestir bu. Doganin kendini hatirlatisi, sizi uyandirisi... Yagmuru bol mekanlarda gurultusuzce dokulen sonra durulan yagmurlar, sesle gelmeyen isik patlamalari derken bugun bir guzellik oldu ve gok gurledi.
Friday, February 1, 2013
Bundan 8-9 yil
onceydi ve oyle bir bunalimdaydim ki butun mutlu insanlara gicik oluyor bir taraftan da onlari kiskaniyordum. Mutlu oldugunu bildigim birinin hic ummadigi bir anda benden bir laf yemesi mumkundu, ki bu sekilde etrafimdan kacirdigim insan sayisi da az degildir. Bir taraftan mutlularin yuzeyselliklerinden bahsederken diger taraftan da mutlulugumu tekrar kazanabilmek icin elimden geleni ardima koymuyordum. Ama oyle bitkindim ki elimden fazla bir sey gelmiyordu. Kitaplar ust iste yigiliyordu arada ancak bir kac tanesini okuyabiliyordum. Beynim yari ya da ceyrek kapasiteyle isleyebiliyordu, ona birseyler ogretmek cok zordu ve bu cabanin sonunda cok yorgun dusmustum. O yorgunlugu halen kendimle tasiyorum. Ama sonunda ne oldu? mutlu oldum ve artik yuzumde bir gulumseme ile yasiyorum, hatta derinlerden gelen "sly" bir gulumseme ile. Mutlu olmadan once cok acilar cektim, kalpler kirdim ve aksi muhtemelen mumkun degildi. Bekledigim mucize once bir patlama ile sonra yavas yavas olgunlasmak seklinde gerceklesti. Simdi mutluyum, hayatin butun tatlarini, kokularini ve hatta daha fazlasini algilayabiliyor bedenim. Herkesin algilarini yasadigi katmanda degil bir kac tabaka yukarda yasiyor ruhum, o yuzden dunyevi hersey kesfedilecek deneyimlerden ibaret. Insanlara yaklasip onlarla her konudan bahsedebiliyorum, alinmiyorum hic birseye, ancak ki komik ya da ilginc gelebiliyor duyduklarim ve bu iki duyguyu da seviyorum. Galiba deli oldum sonunda.
Wednesday, January 30, 2013
Adaptation from Mahmoud Darwish
One day I should be an artist
A master of watercolors and acrylic
I should be able to depict the unseen
And then blow life into the unseen
I should not bound myself to be a bird or a fish
I should fly like one and swim like the other, but in dreams.
When the real does not suffice,
Dreams should arrive,
embrace us and take into itself
One day I should become what I want
And this should not be hard
I should not have to fight against myself to be myself
It should be easy, so that easy should not exist as a concept
I am tired now,
One day I should lean my head on yours and know that I can then rest.
A master of watercolors and acrylic
I should be able to depict the unseen
And then blow life into the unseen
I should not bound myself to be a bird or a fish
I should fly like one and swim like the other, but in dreams.
When the real does not suffice,
Dreams should arrive,
embrace us and take into itself
One day I should become what I want
And this should not be hard
I should not have to fight against myself to be myself
It should be easy, so that easy should not exist as a concept
I am tired now,
One day I should lean my head on yours and know that I can then rest.
Subscribe to:
Posts (Atom)