Saturday, July 27, 2013
Trenle Koln'e
giderken ve bahsettigim o yesil tarlalardan gecerken Isvicre'deki tren seyahetlerimi hatirladim: oranin gizemini cozemeden donmus olmanin getirdigi merak hissi de var, oraya dair anilarda. Sonra yanlarindan uctugum bembeyez kumuluslerin uclarindan yansiyan goz kamastirici isiklarla mavi-beyaz pasparlak jet hali, sonra San Diego'da gunesli ve acik gokyuzunun altinda; masmavi, sonsuz okyanusun yanibasinda yaptigim sabah-aksam yuruyusleri, Balboa parkin tepesine ulasip iclere girmisken ulastigim tepeden, doganin guzelligi karsisinda yok olusum, bir kez daha cennete ulasmis olmak fakat bu kez dusuncedeki degil, fiziksel olan cennete... ve dusunceden bagimsiz cennet gozumun onundeki tepelerden uzanirken durmus aklimdan gecemeyen binlerce gecersizligini yitirmis hikaye, masal, doktrin,din... Sonra daha gecen hafta Almanya'nin yagisli ikliminin ustune bir de Ren nehrinin tasidigi nemim yagmurlariyla yesermis ormanlarin arasindaki bahcelerde Forsyte Saga 'da goruntusu ile tanisip daha oncesinde kitaplarda tasvirlerini okuyup da dogru duzgun hayal edemedigim o yemyesil cayirlarda, ustelik medeniyet denen bagimliligin ortasinda, ince fikirler paylasilan muhabbetler arasinda bir iki yuzyil oncenin sansli insanlarindan olmanin neye benzedigini de yasadim. Simdi ise darginim, bunca guzel seyi gormus, tatmis iken hayatin bunlarin arsinda ufacik bir koseye beni ilistirmemesine, onun yerine hizmet icin doguya, hayat suyu emilmis topraklara donup insanligin icindeki guzelligi yesertip onunla yasamaya...
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment