hem de ne offf.
Hic bu kadar kanaatkar olmamistim, yasadigim ulke, yaptigim is, gordugum muamele, etrafimdaki erkekler, belirsiz gelecek ve bunlara ragmen her sabah 6.30'da uyanip metroyla Kizilay' a ordan yuruyerek Tunali' ya cikan o sira turlu dusunceler arasinda israrla gezinen yine ben.
Her bir basligi acabilirim, ne de olsa yasanilani arsivlemek ihtiyaci duyuyoruz. Cogu, vasat ogrenim hayatlarini vasatin ustunde bitirmis, hayati boyu cok yorulmamis kendini yormamis is arkadaslarimla ayni ofisi paylasip, hatta devlet kurumu olmanin prosedurune takilarak bazi denklerimden(?) daha alt pozisyonda, dusuk maasla calisirken, kimsenin gozunun icine potansiyelimi sokup, "buyuk isler yapmak istiyorum, beni bunlarla oyalamayin" diyemiyorsun. Devletsin iste,garip bir alt-ust iliskisi var ve bu ulkede is yapmak, yaratici olmak isteyen insana kimse alisik degil... Su an gozyaslarina bogulabilirim ama kendi dusen aglamaz prensibi ile hareket etmeye mecbur hissediyorum ve aglamiyorum. Birseyler gozumde, bogazimda, burnumda dugumleniyor sadece. Ancak ki ofiste masamda turlu cesit kitaplar, bilgisayarda makaleler angarya isle calinmamis her dakikami kurtarmaya calisiyorum.
Karsi cinsten bahsetmeyecegim, artik bu konuyu irdeleyecek gucum yok, en iyisi bir kac yilin sonunda butun duygularindan arzularinda arinip adete Budizm' in ideal insani haline geldi diye mi umudum yok kimseden...Her neyse iste yok umudum, hayal kirikliklari her an gelecek bir deprem gibi; o yuzden hicbirseyi insaa edemiyoruz; kimseye guvenmiyorum, vucudumun pesindeler sanki; zaten de oyle, ruhum sevilemeyecek kadar dik basli; ama sevilmeyi bekleyen...
Hayat bir gun hakkimi yemeye baslayacakti, simdiye kadar calisip kazanmistim ama bir noktadan sonra adaletsizlik bana da gosterecekti yuzunu; anlasilmayacaktim ve inkar edidldecektim. O gunler geldi galiba.
No comments:
Post a Comment