diyelim ki universite yillari. Annemin yataginda uyanmisim, uyanir uyanmaz elime topoloji kitabini almisim ogreniyorum, yeni yeni matematiksel yapilar, modeller. Huzursuz bir insanim ama o anda huzur var.
Hersey birbiriyle karismis zaten o yillarda, derinden seyreden bir aci var ve butun tatlari renkleriyle bir hayat. Aciyi/anlamsizligi seyreltmek icin girisilmis bir savas var. Aciya karsi sinema seanslari, misir patlagi, kola ve frambuazli pasta ile savasiyorum. Ve galiba galip geliyorum ki yillar sonra bu savasi
hatirlayabiliyorum. Ya da devlet tiyatrolari arada imdada yetisiyor, her yetiskinin hayatindaki aciyi secmeye odaklanmis beynim bunu yapiyor her karaktere ve boylece daha az yalniz hissediyorum. Bilkentte gecirilmis hepsi birbirinden yogun mevsim tekrarlarinda hep bir mucadele "challenge" var. Ogrenilecek yeni konular: algebra, analiz, geometri, Fourier tarnsformations, PDE... Gri siniflarda zihnimin dogal akisinda kavrayamadigim algebraic geometri icin kendimi zorlarken, disarida apaydinlik bir bahar var, uluslararasi iliskilerin matematik bilmeyen rahat ogrencileri var. Onlara ozenmiyorum, bir tek daha cok vaktim olsa
belki kendimi anlayip ona gore cozumler uretebilirdim diye dusunuyorum. Kendimi anlamaya vakit olmayisi asil agirima gidiyor.
Kizilay var, kitaplar, yazin bahceli, kisin camur var, kar var, ardindan bahar.. O gunlerde kosturarak servisi yakalama telasi var, hep.
Cumartesi sabahlari annemin domates salatalik kokulu sofralari, patetes/biber kizartmali, katmerli kahvaltilari var. Renklerine aldanip yedigim pateteslerin ardindan fazladan bir rehavet cokusu var, patateslerin gectigi yolu meyvelerle yikamaya calismak var.
Mart 7 2013
No comments:
Post a Comment