Sunday, September 30, 2012

Deliler aleminden

verilecek haberler ust uste yigilmakta ama bu konuya nasil girecegimi bilmiyorum. Belki Cuma aksamindan baslayabilirim, Ren uzerindeki kopruyu yuruyerek gecip N.' nin evine ulastim. N Pazartesi gunu cay saatinde tanistigim, bu sirada beni Japon iki arkadasiyla hazirlayacagi aksam yemegi icin evine cagiran muhtemelen benden daha senior bir post-doc. N ile tanismamiz, onun boslukla konusurcasina yaptigi mimikleri ve fisildamalari farkedip bu konusmayi bolmek icin araya girmemle oldu. N' nin ilk belirledigi gun bir isinin oldugunu farketmesinden dolayi davetin gununun degismesi ile Japonlar aksam yemegine katilamiyordu, bu durumda N'nin onumuze koydugu Almanya'nin bagbozumu ilk sarabi ve onun yaninda yenilen pay(pie) ile geceye baslayip, ufak ekmeklerin arasina koyarak minik Alman sosisleri yiyerek devam ettik. N'nin basta bizi uyardigi gibi, yemek fazla mutevaziydi ve  Bonn'un yerel urunu olan Haribo'lari, Christmas Cake'leri, firinda pismis elmalari yiyip, bolca da tatli saraptan icerek karnimizi doyurduk. Bi sirada kadin matematikci olan N' nin maruz kaldigi ahlaksiz teklifleri de agzimiz acik dinledik. Sonra tekrar nehrin uzerinden yuruyup evime geldim. Isiklari acik goren italyan arkadasim Nic. cam'a tiklamak suretiyle iceri girmek istedigini ima etti. O da yeterince icmisti ve keyfi yerindeydi, ona geceyi anlattim, N. in evine ulasan ilk misafir oldugumu, beni kendi davet etmis olmasina ragmen uzunca bir sessizlik yasadigimizi, ve onun tarafindan sessizligi bozmak adina hicbir tesebbus olmadigini, ancak diger misafirlerin gelmesiyle N. nin sosyal olmak adina caba gostermeye baslayabildigini anlatiim.  Nic. de da kendi gecesini, yalniz basina bara gittigini ama dil bariyeri yuzunden kimse ile konusamadigini anlatti. Sonra enstituden arkadaslarin masum analizlerini yapip, gece uce dogru nihayet Nic'in gidebilmesiyle ben de uyumaya gittim. Ertesi gun ise cok daha karisikti, once Art. ile meydanda garip bir duzenekle havada birinin tepesinde duruyormus gibi oturan sokak gostericilerini  seyrederek neler oldugu uzerine dusunduk. Sonra Turk markete gidip, soz verdigimiz aksam yemegini hazilirlamak icin malzemeleri aldik. Sonra kuzenlerimle  aksam icin gelip gelemeyecekleri uzerine bol bol yazistik, gecenin sonunda gelememislerdi ki boylesi daha iyi oldu. Cunku aksam yemek yapma isi bitip, sofraya oturdugumuzda, inanilmaz depresiflesmistim. Kendimden ziyade, buna sebebp cevredeki yontulmamis heriflerdi ve onlarin acilmasina sebep oldugu ufacik delikten su alarak batmaya baslamistim. Sonra bir ara gucumu toplayip, malzemelerimi de  posetlere koyup cok samimi olmayan bir "iyi geceler!" dileyip evime geldim. Ustumdeki aksamin kokusunu atmak icin banyoya girdim ve sogan-domates-et  kokulari sinmis, kiyafetlerimi ozenle ortadan kaldirdim. Ancak ilk defa tanistigim ve ergenlikten cikamamis tiplerin o halleriyle muatap olmak durumunda kaldim diye kendimi sansli hissetmiyordum.
Doner donmez G.ye bir gundur yazmayi dusundugum mesaji olanlarin etkisiyle yeni bir icerikle yazim. Sabah kalktigimda G. karsi cevep yazmisti, ustelik gecenin bir yarisinda yapmisti bunu.  G.' nin bu bir ay icinde tanidigim onca insandan acik ara en degerlisi oldugu muhakkak ve belki onu bulabilmek icin bile olsa bu kadar cok insani tanimak uzre kulaklarimi ve gozlerimi acmis olmam iyi bir seydi.
Bugun Pazar, enstitudeyim, nefret ettigim ev sonunda degisti ancak sabah kosa kosa işe gelme adetim bir sure daha degismeyecek gibi.

Wednesday, September 26, 2012

Evde vakit gecirmek yerine

buyuk lokmalar halinde yuttugum yemegin ardindan hemem enstitunun yolunu tutuyorum. Eve dair hicbirseyi sevmiyorum o yuzden iki vardiya ise geliyorum. Gerci iki vardiyanin birinde bile dogru duzgun verimli calisilmiyor. Birincisinde sagin solu gurultusu, konusmalar, mailler derken cay saati oluyor, ikincisinde ise fazlaca yorulmus oluyorum. Bugun son iki yilda oldugu gibi benzer garip dusunceler icindeyim, dusuncelerimdeki inisler ve cikislar cok yorucu oluyor ama his spektrumunu da genisletiyor diye vazgecemiyorum kendilerinden. "Yasamak, daha cok yasamak!" derken dengesizlesme egilimim artiyor, hatta icinde bulundugum ozgur cevreye bile fazla geliyor.  Odam mandalina kiliginda portakal kabugu kokuyor. Bu koku kis mevsiminde ofis kokusu, etrafimi saran sari kitaplar, masamin bir kosesinde elimi attigimda ulasabilecegim mesafede goreni gulduren bir kiloya yakin agirlikta nutella, milletin onunde ic cekerek kendisini koklamam, gokyuzunu onume seren Brown'dakinin benzeri pencereler, sari bir gun batimi, ya da gozumun  onumde uzun uzun durup da batamayan gunler.
G.' nin giderken biraktigi cikolatanin sonuncusunu yiyorum, hesapladigimdan bir gun erken bitiyor cunku Pazar gunu iki tane birden yemistim. Bir tanesini de G' ye vermistim giderken. Kutu sekizlik olduguna gore G gideli 6 gun olmus, hayir G gideli sadece 5 gun oldu, acaba birileri de kendine bu kiymetli cikolatalarimdan mi ikram etti... Yesil cayi severim ama meyvelisini pek sevecegimi sanmiyordum, meyveli cay seven G, yesil cay sevdigimi bildigi icin meyveli yesil cay almis bana. Cay, yoklugunuzda eksikliginizi hissedecek bir insana verilebilecek guzel bir hediye, insanin icini isitiyor, ha muhabbetle ha cayla... ogrenmedik mi yuz defa: kosup nefes nefese kaldiginizda cekici bir kiz/erkek gorurseniz, ona asik oldugunuz sanip oyle devam edebilirsiniz diye....cayin insan sicakligi meselesi de o iste.

Tuesday, September 25, 2012

Olaylara bir de tersinden bakacak olursak

 Salak oldugum icin mi kendimi bilime verdim, sinifimdaki butun akillilar hayatini kazanmanin kisa yollarini buldular, ben ise yillardir soyut bir evrende yolumu bulmaya calisiyorum, dunyanin en basarili bilim adamlarini gorup, "boyle olamiycam, nasil olayim ki, benden bu olmaz ki" diyerek omrumun son birkac yilini rezil ederken, motivasyonumu kaybetmis olmama ragmen alanin icinde kalmaya soylene soylene devam ediyorum.
Bir de soyle baksak:
Baskalarinin yaptigi secimi yapmadim ve bilime gittim, ustelik de ustune fazla dusunmeden cunku benim tabiatim ve deger yargilarim bu yondeydi. En iyileri gorup kendini kucuk hissetmek normal ama kendine firsat verirsen sen de buyuyeceksin, en iyi olamazsan bile en iyiler baska islerler mesgulken onlarin bile dikkatini cekecek baska ilginc sorulari cozeceksin. Bir gun "galiba oldum" diyebileceksin. Bilim ve matematik yolunu ve zihnini aydinlik tutacak, yasamini kazanmanin derdine dusmeyeceksin cunku artik isinde yeterince iyi olmus olacaksin. Ve sonrasi ise zevkle, kendi hizinda evereni anlamaya koyulmak olucak.
Bu tablo da cok mu iyi oldu. Iste sorun bu, bizde bunun ortasi yok, hic olmadi.

Monday, September 24, 2012

Aslinda yazmiyor degilim,

ama yazdiklarimin basi ve sonu ayri yerlere gittigi icin paylasma istegim ortadan kalkiyor. Bugun yogun bir gun gecirdim, oncelikle Amerika' ya gitmek istersem gitmem icin bir sebep cikti: kadin matematikcilerin yillik bulusmasinda arastirmamla ilgili konusma vermek icin. Hatta gitmek icin olmasa bile konusmami vermek icin orda olmak istiyorum. Kendimi ovmeyi sevmesem ve cogu zaman yaptiklarimda ovulecek bir nokta goremesem de birileri calismami baskalarininkine tercih etmis, ve is basvurularinda beni tercih etmemis bu  ulkeye Avrupali havamla gidip kendimi ve yaptigim isi gostermek isterim.
Bazen daga kusen tavsan oluyorum ve bunun kariyerim icin ne kadar kotu oldugunu bilsem de kuslugume devam edebiliyorum ama bu kez tavsan dagla barismaya mi niyetli acaba....

Friday, September 21, 2012

Burda delilige duzulen

ovgulerden olsa gerek, kendim de ipin ucunu biraktim. Saglikli beslenen, yemek yapan, belli bir saatten sonra evin yolunu tutan eski ben yok oldu. Yerine inisleri cikislari, isyan edisleri ve bazen toptan bosvermisligiyle kendini belli eden sey geldi. Kesin donmeliyim diyerek ayrildigim ulke'ye gitmesem de olur diye dusunuyorum. Arkamda biraktiklarimi yuceltmiyorum, cunku ozleyerek yasamak istemiyorum. Dogrusu neyi neden ozlemeliyim, buna verilecek dogru duzgun bir cevap bile yok. Teoride geri donup devam etmem beklenen (?) bir iliski var, ama o iliskinin de seni beni birak insanliga ne faydasi var.
Basi bos halimden en cok nasiplenen ise sivilcelerle kaplanmis sirtim, spor'u da birakip toptam pejmurde bir yil gecirebilirim. "Koyunun olmadigi yerde keciye Abdurrahman celebi derlermis" derler ya, iste benim sahip oldugum seylere sahip olmamin sebebi de bu sanki, abimlerin tek kiz kardesi, enstitudeki tek yuzu gulen kadin derken, ilgi ve sevgi rezervlerimi bir guzel dolduruyorum. Bu insanlar olmasa ve hayatimin geri kalanini haremde gecirsem, ascinin yamagi bile olamayabilirdim.

Gunluk'e donusucek

bu blog bu gidisle, halbuki her otu yazmak istemiyordum. Ama yazmaliyim ki ilerde gecmis bir bosluk gibi gelmesin. Hem hakkinda yazdigim insanlarin gecmisi de onemli olabilir gelecek yillarda.
Bugun G. Geneva'nin yollarini tuttu. Son bir haftadir, her aksam biraraya geldik, gunduzleri ise ogle aralarinda etrafi kesfetmek bahanesiyle bolca zaman gecirdik ama yine de o kadar bol olmadi, cunku onun cok normal olmayan halleri benim de fazla normal olmayan hallerimi ortaya cikardi ve bu kombinasyon bize cok da delirme imkani vermedi, tersine iki kucuk cocuk gibiydik. Birbirimizi sevdigimize suphe yok, yazismaya da devam edecegiz. Onu taniyabilmeyi cok isterim. Ilk goruste ruh esimi bulmus gibi olmustum, muhakkak ki o kadar benzememiz mumkun degildi. Birbirimize benzeyen tek bir tarafimiz var, fakat o tek sey ikimizin de hayatini fazlaca sarmis ve kimligini belirlemis. Onun benden daha caliskan ve kendisini disiplin altina almis oldugunu gorsem de o olmaya ozenmiyorum, cunku onun kendini iyice sokmaya calistidi yoldan az cok kendi istegimle ciktim. Ya da hic orda degildim. Oyle ya da boyle kendi secimlerimi takip etmeye kararliyim. Bir gozum ise G.'de olucak.

Thursday, September 20, 2012

Gunler

garip geciyor, son bes yildir matematigin kalbinde yasiyorum. Once Amerika'da simdi Avrupa'da. Wikipedia'da hayatini okudugum insanlarla ogle yemeginde karsi karsiya oturuyoruz ya da cay saatinde bakislarimiz kesisiyor. Bu kadar kendini matematigin icinde kaybetmis insanin icinde ne isim var diyorum, cunku adanmis degilim ve arada kazara yaptigim ise kendini kaptirmamissam ortalikta "Yasamak, yasamak..!!!" diyen bir romantik olarak takiliyorum. En buyuk korkum bu girdabin icinde hicbirsey olamamak ve sistemin beni bir yerden sonra kusarak disina atmasi. Akilli arkadaslarim var, onlarla matematik degil baska seyler konusmayi seviyorum, onlarin hayata bakarken ya da matematikle ugrasirken neler hissettiklerini merak ediyorum, gozumde farkindaliklar islerin onune geciyor. Bazen hayattan zevk alamamalari, ya da asiri dinginlikleri hosuma gitmiyor, daha fazlasini hakediyorlar ama fazlasi yaptiklari isin dogasina ters. Ben ise cok is yapmiyorum, o yuzden herkesten daha mutluyum, yani mutlu oldugum zamanlarda. Keske adanacagim kadar ciddiye aldigim ve yaparken(daha cok yapamazken) bunca acilari cekmiyor oldugum bir alan bulsam. Belki de bulurum bir gun, mesela bir kac yil icinde...

Wednesday, September 19, 2012

Saat 4:16

cay saati icin yukari cikma vaktim, herkes cayini alip, konusma ihtiyacinin kabasini ustunden atip ortalik biraz dinginlestikten sonra, yerimden kalkip yumusak ve seri adimlarla - fazla dikkat cekmeden- gitme zamani.
Biraz daga kustum ama dagin haberi yok; aslinda dag ayni dag, sadece bazen guzel bazen de degil, o da benim gozlerimden sebeple... Buranin meshur bozuk havalari hosuma mi gidiyor yoksa, fazla cikamiyorum gereksiz sevinc piklerine, o da iyi mi geliyor acaba?  Ayaklarim sanki yere daha fazla basiyor, ama bu muydu istedigim...

Monday, September 17, 2012

beyaz yuzunde,

belki kotu beslenmekten belki kendine cok ozen gostermiyor olmaktan, sivilceden daha derince, gozun hemen altindaki hassas yere yerlesmis yara goruntusu ve ona eslik eden bir iki sivilce, kikirdagi hafif yamuk biraz da kalkikca burnu, kucuk fakat olanca cekik gozleri, fazla zayif bedeni ve hafif kambur durusu , alninin ust kisminda her yone sacilmis, daginik ve zayif acik  kahverengi saclarini farketmezdim eger ona bu kadar dikkatli bakmasaydim. Hatta odasina E.'yi sormaya gidip de bulamadigimda, onun dedigine gore, "tanistigimizi hatirlamiyorum, ben..." demesem onunla tanismazdik ve ben sadece kendi dunyasinda bir matematikciyi tanimadim diye dusunerek hic uzulmezdim, ta ki aksam yemegi icin disari cikmayi dusunup dusunmedigimi sorup benim ise kibarliktan, "evet neden olmasin" dememe kalmasaydi isler. Sokakta gezisimiz, Ren kenarinda Turk restoraninda aldigimiz durumlerimizi yememiz, donuste tiyatro salonunda oyunlara ve dans gosterilerininin tarihlerine bakmamiz, karnimizi doyurmus olmamiza ragmen meraktan ve kesfetme arzusuyla "delicatessen" diye duydugum ancak yerinden emin olmadigim dukkani aramamiz, o sirada ayni isme sahip filmeden baslayarak Fransiz sinemasindan konusmamiz, onun bana en son okudugu kitabi hararetle anlatisi, benim bir suredir kitap okumadigimi soylemem, evrenden, uzaydan, karadeliklerden bilimsel ve bilim kurgu boyutunda konusmalarimiz, bir sise sarap alip enstitudeki sehrin merkezini seyreden balkonun yolunu tutusunuz, aksam ruzgarinda yururken onun bana dogru hafifcee egilerek, ince ince, dogru telafuz ettirmek icin tekrar ettigi Almanca ya da Fransizca sozcukler ve o sirada yuzundeki titiz ve kararli ifade geceye dair aklimda kalanlar...

Sunday, September 16, 2012

Şam/Antep Fistigi, Pistachio, Pistazien

tadına bakılacak tonlarca sey, birbiriyle karsilastirilmayi bekleyen cok daha fazla sey ve yarim saat mesafede genetik koklerim. Halalarim, kuzenlerim, ve diger akrabalarim...
Köln Kathedrali, Ren nehri, kilise çanları, ilk teorik fizikçi Fransız dostum ve sanki ruh eşim...

Galiba zıvanadan çıktım,

yok yok kesin çıktım... Dilim varmıyor anlatmaya, çünkü yaşadığım kalp çarpintilarinin anlasilacak bir sebebi yok, o yuzden ancak sessizce tadına varıyorum tanıdıklarımın, anladıklarımın, soruların,  insanlarda gördüklerimin ve onlarla paylaştıklarımın... Kalbime bazı günler birden fazla sevgi sığıyor ve büyüsü bozulmasın diye gizli tutuyorum herbirini.

Thursday, September 13, 2012

Sokaga cıktıgım zaman

Avrupa nefes oluyor, can oluyor. Yalnizligim anlamsizlik gibi gelmiyor, bir basinaligim vucut kazaniyor ufacik dukkanlarin, tanidik tatlarin, renklerin arasindan aksamin iyice sogumus ince ruzgarini yuzumde ve saclarimda hissederek yururken.
Burayi sevdim demek icin erken, ama sevdim. Burda yasam ve yasanmislik bir arada var. Her bir sokak tasi gordukleriyle karakter kazanmis. Insanlar cesit cesit, kulagimda hep tanidik melodiler, bolca Turkce, Arapca bazen kurtce...
Ben de hazirim yasamaya ve anlamaya. Amerika hic bilmedigim taraflarini kesfettirmisti, Avrupa ise ozlerime yaklastiriyor. Hic olmadigi kadar dolu hissediyorum, bir basinaligim hosuma gidiyor, yeni insanlarla tanisiyor ve herbiri ile unyanin kucuklugune ikna oluyoruz. Bazen dunya etrafimda donuyor gibi hissediyorum, olmazsa da kabul edilecekken doga bana cok seyler vermis, onlar sayesinde sansliyim diyebiliyorum ki en guzeli bazen kendini sansli hissedebilmek. Her sahip oldugu sey icin cok calismis oldugunu bilse bile, bir sekilde olageldigi seyin meyvelerini toplayabilmektir, sansli hissettiren sey.

Wednesday, September 12, 2012

Insanoglu

evriminde ulasmasi gereken yere varamamis daha, mesela gerekli gereksiz tonla tepki veriyoruz ufacik degisikliklere, ustelik bu kimsenin bize dayattigi bir hayat degilken. Kendi kurdugumuz sistemin icinde kendimizi kole gibi hissediyoruz. Bu dunyaya kendimizi gucsuz, aptal ve asagilik hissetmeye gonderildigimiz ihtimalini elersek, terslik bizde olmus oluyor. Bazi seyleri gerekenden fazla abartiyoruz, elimizde olan ve belki de olmayan sebeplerden ??

Marzipan(badem ezmesi)' li cikolata

, füme somon baligi ve çan sesleri ile hatirliycam Bonn'u, tabi disina cikmak kismet olursa. Boyle nefret eder gibi konustuguma bakmayin, sadece isyan ediyorum secimlerimi kontrol eden mecburiyet hissine. Biliyorum bu halim simariklik gibi gelebilir disardan, ama ben butun hayatimi ozgur olmak uzre planladim. Kisa donemli ozgurlukten feragat ettim, uzun vadeliler icin ama sanki ilk defa hakkini vererek mutlu oldugumda ve mucadeleyi biraktigimda cezalandirildim, simdi ozgurlugumu kazanmak icin cok ama cok calismam lazim ve tabi inanc da lazim ki arada basimi kaldirip: "ya olmazsa" ' larla kendimi durdurmayayim.
Kim daha ozgur: universitede tıp ve muhendislik okuyup, simdilerde yerlesik hayata gecmis arkadaslarim mi yoksa ben mi, yoksa tıpı mühendisliği bırak okuma sansi olmamış ve imkansizliklar serisine donusmus hayatlara mecbur insanlar mi?
Günün özlü sözü: herkesin her zaman bir derdi olabilir, olmasa bile, dert anı yakındır, cunku insanevladi altindan kalkmayacagi durumlara kendini sokmaktan cekinmez.

Tuesday, September 11, 2012

Okyanus aşırı taşınmak üzerine

halen düşünüyorum... okyanusun ehemmiyeti asilamaz mesafeyi sembolize etmesinden. Mesela demiyorum Asya'dan Avrupa'ya tasinmak diye. Buz gibi dalgali yuzlerce kilometre azgin suyu gece gunduz yuzerek aşmaktan bahsediyorum, hele bir de havuz suyunda 25 metre mesafeyi dinlenmeden tamamlayamiyorsaniz. Bu komik gozlem espiri gibi algilanmasin, bilakis konunun ehemmiyetine dikkat cekmek istiyorum.
Bir de mezun olmak diye birsey var, ait oldugu, canim-cigerim dedigi, icinde soluk alip verdigi yerden bir nevi kapi disari edilmek var.
Bunlari yazmamin sebebi, bir saat kadar once Brown'dan sekreterimiz Audrey ile adres degisikligi uzerine yazismamizdi. Teknik konulari konustuktan sonra post script olarak ofiste olmadigi icin elveda deme firsatimiz  olmadıgını belirttim ve şunu ekledim: "elveda'yi kacirmis olmak aslinda hic de kotu birsey degil, hatta farzedelim ki herhes heryerde!" yazmistim. O da benim duygusalligimi karsiliksiz birakmayip: "sana elveda diyor olma anini gozumde canlandirdigimda gozlerim bugulaniyor, iyi ki denk gelmemisiz" demis.
Evet iste ondan bahsediyorum, ait oldugu biryere artik ait olmamaktan, yurumeyle ulasamayacagim, yuzmeye kalksam bogulacagim, ucayim derken donacagim, ucaga binsem havaalinda vizesizligimden kabul edilemeyicegim ulkeden bahsediyorum.

Monday, September 10, 2012

insanlarin sirlari vadir,

benim de varlar, seffaf gorunmeye calisiyor olmamin en buyuk sebebi o sirlari saklayabilmek mi, yoksa birileri anlatmadigim seyler oldugunu anlayip onlarin pesine dusebilir. Bazilari konusamayacagim kadar aci verici, bazilari unutamadigim insanlar, bazilari ise dunyayi nasil gordugum ile ilgili seyler. Biliyorum sizin de acilariniz var, sirlariniz, herseyden konusabilirmis gibi gorunup hic konusmadiklariniz... Ve sirlari olmanin bir hazzi var. Onceden canimi acitirdi, en degerlim tarafindan anlasilmamak, ya da bazen cok karsiliksiz kalmak; simdi oyle degil. Hayat beni egitti, yonttu, bicti. Beklentilerim azaldi, hayal kirikliklarim bana kaldi. Simdi icimde tasiyorum anlamasini istedigim insanlarin anlamadiklarini, ve o icimdekiler sicak tutuyorlar beni, etrafimda kimse olmadiginda. Eskiden oldugu gibi bos bir teneke gibi hissetmiyorum kendimi, teneke de degilim, bos da degilim artik.

Sunday, September 9, 2012

Hayat guzel,

dunku KonigsWinter ve Rhein gezisi birseylerin tekrardan yerine oturmasina yardimci oldu. Birinci olarak arkadas edinmeye basladim, ama dunya oyle kucuk ki tanistigim insanlarin varligindan bile haberder olmamama ragmen bir suru ortak tanidiklarimiz oldugunu kesfettik. Hatta No. zamaninda benim ortadogulu olmama ve kultur farkindan kaynakli aramizdaki sogukluk icin gidip Ar. 'dan rehberlik almaya calismis ve biz dun Ar. ile ilk defa tanistik ve boylece hikayedeki bosluklarin bir kismini doldurduk. Dunya kucuk bir yer, ya da biz ,matematik takimi, cok aziz ve sadece belirli uydularda dolaniyoruz.
Her neyse, Ar ve Nico. ile alti saatlik bir yuruyus boyunca, Ren irmagi kiyisinda yuruyup, Konigswinter'e ulasip ordan da daga tirmanarak Drachenfels'e ulastik. Yolda, muzik yazdigi Nibelungenlied efsanesi serefine Wagner' in 100. dogum yilinda insa edilmis Nibelungenhalle' i gorduk, Yemyesil ormanlarla kapli Bonn' un tepelerini , Ren'in etrafina kurulmus kasabalari seyrederek tepeye tirmandik. Yolda nezih dag yamaclarinda otlayan koyunlar bile vardi. Iste o guzellikler, ustumuzdeki fazla elektirigi aldi.

Thursday, September 6, 2012

Fallar demisken:

New York'ta Cin mahallesinde annemin israrlari ile baktirdigimiz elimin falina gore şoyle boyle bir yil gecirmisim ama Eylul'den sonrasi iyi olacakmis. Eylul oldu, birseyler iyi olsun diye mekan degistirdim. Yeni bir baslangic, idealler, hedefler derken elimde olmayan dis faktorler hevesimi kursagimda koymak icin  baya caba gosterdi, ama bu dis faktorler neyseki parayla satin alinabilecek seyler ve su anda post-doc maasimi huzur, rahatlik ve zevk satin almaya adamis bulunuyorum. Eger konforumu satin almayi basarirsam bu buyuk bir basari olacak. "Avrupa'dasin gez gor!" demekle de olmuyor, onumde iş ve sponsor basvurulari var, tonla portfolio hazirlamam lazim, onlarin bazisinin icine yeni yapilmis matematik makaleleri koymam lazim, bazisi icin dusunup tasinip proje uretmem lazim. Bunlarin belirsizlikleri disinda ne yone gitmek istemeliyim ona karar vermeliyim. Avrupa bir kaynar kazan, Amerika sakin ve sessiz. Avrupa' nin insani gozumu korkuttu, Amerika' nin insani ile buraninki hic ama hic birbirine benzemiyor, Amerika'ninki sadece kendi dunyasinda. Enstitunun disina ciktigimda dil bariyerine ragmen Turkiye'deymis gibi hissediyorum. Surekli Turkce konusan insanlar var etrafta, yolumun uzerinde on metre mesafe icinde Turk, Arap tonla donerci var mesela. Divan diye bir Turk restorani var, guzel. Oyle ki bir haftadir ilk defa istahla onlarin yemegini yedim, dogrusu midem bitirmeme izin vermedi. Masamin ustu envayi cesit yiyecek dolu cunku kendimi iyi hissetmedigim zaman ilk kaybettigim sey yeme istedigim oluyor ki onunla birlikte lanetli bir yememe ve kendini iyice kotu hissetme dongusune girmeyeyim diye ugrasiyorum. "Herseyim var ama mutsuzum" 'a geliyor olay ama oyle degil, eksik olan seyi biliyorum: Yalnizlik, daha fazla arkadas yapmam lazim, ama nerde!
Bugunki hedeflerim 1) yemegimin geri kalanini bitirmek, 2) Biraz daha is yapmak 3) Kendimi neselendirmek 4) Eve giderken soyulmamak.

Wednesday, September 5, 2012

Dun sabah evden cikarken

enstituden bir arkadasla  rastlastik ve işe onun yolundan geldik, gelirken bir binanin onunde birinin takim elbiseleri icinde fotograf cektırdigini farkttim, ilk dusuncem binanin degil belki kisinin onemli olduguydu, sonra amotor makineler kullanildigini anlayinca bir de donup binaya bakayim dedim, megerse onunden gectigimiz Bethoveen'in dogdugu evmis. Klasik muzik asigi B. oraya gitmek icin kendisini beklemem konusunda israr etmisi, ben de henuz binanin icine girmeyi planlamiyorum ama oyle gorunuyor ki evden enstituye 5 dakikalik yuruyus rotamda bu binanin onunden geciyor olucam. Bu sabah da oyle yaptim, evin onunden gecip sehrin merkezi dedigimiz yuvarlaklardan bir tanesine ulastim. O yuvarlakta farmers' market kurulmustu ve hemen gidip 1 Euro'ya bir kutu taze cilek aldim. Pazartesi gunu yeni tasinacagim evin adresini ararken ayni pazari gormustum ve hergun aciliyor olmasini dilemistim, oyle gorunuyor ki her sabah orda olacak. Insanlarin,sehrin ve tarihi evlerin, sokaklarin icinden yurumek cok iyi geliyor; bunu buraya gelmis olmamin manasi diye dusunuyorum.

Tuesday, September 4, 2012

Bu kadar

kotu olabilirdi bir baslangic ve oldu da. Neyse olmediysek ve sakat da kalmadiysak guclenmis olma olasiligimiz yuksek. Bes yilda ABD 'de benzerini bile gormedigim rezaletle Almanya gunlerim basladi, simdi toparlanmak vakti cunku vakit az. Eski hayatimi halen ozlemiyorum, son ay ozellikle ihtiyac duyuyordum yeni bir baslangica. Tabi burda hayatimin toplaminda gormedigim bir rezaletle karsilasacagimi nerden bilebilirdim. Neyse umarim hersey gecti, gerci gectigine bile inanamiyorum o sumuksu canlinin yapiskanligini hatirladikca. Ama insan boyle kotu ornekler gordukce neye hic benzememesi gerektigini daha iyi anliyor.
Bu dunyayi ben yonetsem, bazilarini oyle pis dovdurturdum ki sormayin!

Sunday, September 2, 2012

Kendini iyi hissederken

annemin kahve falından cikanlari duymam, moralimi bozmadiysa da biraz sarsti beni. Ev sahibimle iki cocuk gibi kavga etmedigimiz zamanlar, bakilmis kahve fallarinin raporlarini topluyorum dunyanin bir kosesinden ve oteki kosesine uygulamasini yapiyorum. Fala gore benim "konusmakta oldugum cocuk" isini bana tercih ediyormus. Bu bilgi yeni mi, degil ama kahve tarafindan onaylanmasini duymak hic guzel degil ! Aslinda kiskancliklarim yoktur cunku erkek arkadasimin hayatinda ne olup bittigini cok bilmem ancak ki ayni ismi defalarca duyup, bir anda kadin oldugunu ogrenirsem ve o aralar bizimki benle minimum zaman geciriyor, gozlerimin icine duz duz bakiyorsa ve gulumsemeyi toptan unuttuysa, vucudumda orta siddette bir ates basmasi olabiliyor.  Tabi belki benim mantigim yanlis: Benimle bu kadar az vakit geciren birinin baska bir kadinla daha ne isi olur diye dusunuyorum genelde. B. yaptigi alanin populerligi, disiplini ve guven veren durusuyla guzel bir sehirde ve iyi bir okulda asistan profosor oldu, ben ise asistan profosor olmadan once post-doc çilemi doldurmaya Avrupa' nin yolunu tuttum. Tabi ben hassasim, hersey duygusal geliyor, skypte kolu kucaklama isareti yapan ayinin hareketini iki defa takip ettigimde gozumden yaslar bosaniyor, bizimkine "kuzum" diye sesleniyorum o bana "balinam" degil "baluna" diyor. Insanin kalbi kirilmaz mi, kirilir tabi. Ustelik hic spor sevmeyen adam kendisini resmen takibe almis fakulteden bir kadin profosor'le 6 saat beyzbol maci seyretmeye gitmisse ve kadincagiz bizimkine butun aksam kurallari anlatmissa. Aslinda bunu duydugumda bozulmamistim, simdi falın soylediklerini dusundukce bunlar su ustune cikiyor. Elbette unutulmak hosuma gitmez ama B. kadinda akademik gucu ve parayi secerse cok da uzulmeyebilirim. Hem soylemeyi unuttum, Avrupa guzel insan kayniyor, al bunun yuzde ellisini; Avrupa'nin gobeginde bir Matematik enstitusunde bir kizin basina kac tane guzel erkek duser hesabini yarin ilk firsatta enstituye ugradigimda yapicam. 
Kendimi teselli ediyorum iste boyle, bugun disarida yemek yemeyi sevmeyen biri olarak biraz kaybolmuslugun etkisiyle elime bir yiyecek alip yurumek istedim eve dogru. Zamaninda (1000 yil once) sehrin kapisi olan kapinin tam ardindaki dönerciye gittim, once Almanca olarak Turkce bilip bilmedigini sordum, adam "hayir" dedi, sonra Ingilizce bilip bilmedigini sordum, ona "evet" dedi (tabi bunlari Turkce soylemedi) ve boylece siparisimi verebildim. Dürüm ekmegini isitip icine tiras bicagi gibi birseyle donen etten kestigi ince parcalari doldurdu, adama cok fazla et koydugunu soyledigimde cok yemem gerektigini soyledi, ben de ona annem gibi davrandigini soyledim, sonra sevmezsen parani almaya gel gibi laflar etti, beni musterisi yapmaya niyetliydi ben de sevdim kendilerini ama doneri bir iki isirdiktan sonra daha fazla yiyemedim, alisik olmadigim bir tadi vardi. Garip bir sekilde burda eli yuzu duzgun, evsiz gibi gorunmemesine ragmen dilenen insanlar var sokakta, once elimdeki yiyecegi boyle birine vermek istedim ama rencide de olabilirler diye yanasamadim teklif etmeye. Sonra eve gotureyim, zehirlenirsem doktora "bunu yedim" diye gosteririm diye dusunmeye basladim. Zehirlenme dusuncesi kafamda gezinirken vucudumda da bir sicak dalgasi gerceklesti, ama baska dusuncelere atlayinca o da gecti. Yenmemiş döner şimdi dolapta.
Almaya' da tonla Turk var, bazilarinin konustugu Turkce'yi anlamak icin gozlerinizi kisarak dinlemeniz lazim ve Almanya' da yasayip da gurbetciyim diyenleri kinamak lazim, burasi mi gurbet, burada resmen bir kucuk Turkiye var. Turk marketinde gorduklerimi anlatirsam kucuk dilinizi yutarsiniz. Bir de Avrupa oldukca flortoz insanlarla dolu. Amerika'dayken Almanlara surekli iki ulke arasindaki farklari soruyordum, dogru duzgun bir fark soyleyen olmadi.  Ne buyuk korluktur ABD ile Almanya' yi birbirinden cok da farkli gormemek. Simdiden bazi Alman' lari sevmemeye basladim. Mesela ortalikta bos bos gezip dukkanlarin icine kapidan bakip sevdiklerime girip, gereksizlere girmezken bir eczaneye denk geldim, iceri baktim: hemem giriste upuzun, sari sacli, saclari kisa ama sanki sadece tepeden   permali gibi gorunen Alman eczasi kadin bana oyle pis bir bakis atti ki tarifi yok, yuzundeki saskinligin ve burun kıvırmanin derecesi sasilir bir goruntu olusturuyordu. Bugun vatan arayisi icinde gittigim starbucks'da labtop  fisini prize takmak nuhabbetiyle edindigim arkadaslari bu kategoriye koymuyorum. Saat oldu 11, ama cimri ve yasli ev sahibimin bu cati katina wireless sinyalleri ulasmadigi icin bu yaziyi kaydetmek icin beklemem lazim.
Yaslilik ve cimrilik arasindaki korelasyonu olcmek istiyorum bir ara: cunku ev sahibim (sadece simdilik boyle) elektrik kullanmama karisiyor ve diyor ki Almanya olarak enerji tasarrufu yapiyorlarmis. Yalniz tasarrufunu yaptiklari enerjinin faturasini ben zaten kiramin icinde fazlasiyla oduyorum. Bir de yaslilara gore hersey temiz ve cok yeni, yiyecekler de bayat degil. Cunku onlar icin bir yillik sure yaşadiklari toplam zamanin icinde kucuk bir zaman dilimine donusmus ve ciddiyetini kaybetmis. Yani bir yil once yikanmis havlular halen temiz, 15 yillik bir yatak cok yeni, yiyeceklerin son kullanma tarihi anlamsiz. O yuzden ev sahibemin teklif ettigi sac kremllerini ve baharatlari tesekkur ederek geri ceviriyorum. Yarin ilk is enstituyee ugruycam, sonra da ev bakicam, bir de parkta oturup guzel erkekleri seyredicem.

I have a sick

mind, which does not learn, rien (nothing)!! Life has always been hard for me, unless it's a really easy life with a lot of quality entertainment, no worries, and enough bit of love. I have to be smiled at, behaved nicely with a lot of mental and physical space! I have usually been with people who understood me well, those who insisted on not listening were left out sometimes smoothly sometimes with some friction, those who were ready to understand have been always welcome! Sometimes, accidentally, we meet people who insist to be themselves, but who needs them, why do they insert themselves in my life or why do I come across these people. I want to be very very lucky so that I avoid a good portion people/things without learning all the sorts  that people have sculptured themselves into.

Saturday, September 1, 2012

Whn

a day which has not started too pleasingly becomes better due to the effort of parties, and all this good taste is erased with a single thing then what's left is something too difficult to describe.