Wednesday, July 11, 2012

ölmek/Ölüm/ölmesi

korkusu... diye genisleterek konuya gireyim. Woody Allen roportajlarinda oleceginin farkina vardigi gunden beri hayatin kendisi icin sadece aci verici bir yer oldugundan bahsediyor. Yani son 60 yildir adamcagizin hisleri ve dusunceleri olmek dusuncesi ile  mesgul, 40 yildir da her roportajinda sikilmadan dile getiriyor ayni konuyu.
Olum dusuncesi ile takintili yakin arkadasim vardi lisedeyken. Her laf,  "bir gun olecegiz, ne aci!!" ya geliyordu. Neyse ki bulasici olabiliecek bu dusunce bana gecmedi cunku beni mesgul eden bir gun olecegimiz degil, o olunulecek gunu bilmiyor olmakti.
Ölüm, uzerine dusundugum felsefik bir konudan ziyade hayatima erken bir vakitte girmis bir gerceklik oldu. O yuzden ki kendi olumun degil ama sevdiklerimin olumu korkuttu. Ölümleri ardindan onlarsiz yasamaya alismak sureci kadar, o olumlerin ne kadar ani ve beklenmedik olacagi, o haberi duymak zorunda oldugum an yasayacagim travma korkuttu beni.

Kendim icin ise bir tek "pisipisine" derler ya, iste o sekil olmek istemiyorum.  Istekler demisken, olum haberi de duymak istemiyorum, ama olmedikce ve yasamaya devam ettikce bu ikincisi de kacinilmaz. "Lanet olsun!"diyerek bitiriyorum.

No comments: