Friday, July 13, 2012

Boston'a

gittim bugun, sabah erkenden kendimi suruklercesine tren istasyonuna goturdum. Kendi-allerim su aralar hayatla yari kopuk olduklari icin evden cikarken donusunden urkuyorum Neyse sabah erkenden Boston'a ulastim, amac Alman konsolosluguna gidip vize talep etmek, ondan once Scientology klisesinin (tapinaginin) oldugu alandaki fiskiyeden ibaret havuzda, sularla oynayan minikleri seyrederek seftali ve ekmek uzerine eritilmis peynir'den olusan kahvaltimi yaptim. Sonra konsoloslugun yolunu tuttum, mol'un icinde oyle garip bir mekana koymuslar ki, adres tamamen zorlama olmustu. Aradiginiz numarayi bulmak icin alakasiz bir yerden asansorle bilmem kacinci kata cikiyorsunuz, sonra ordan da baska bir asansorle gidiceginiz ofise..
Oraya kadar sorun yoktu, ancak benle randevu yapan gorevli, arzu ettigim bir vize icin basvurumu kabul etmek yerine apayri bir kategori koydu. Ona turist vizesi yeter desem de "turist vizesi veremem, calisma vizesi veremem" dedi ne varsa onu ver demeye getirdim ama olmadi. Kendi kendine bir kategori yaratti sonra da "git su su evragi getir" diye beni basindan atti. Boyle evrak islerinden nefret ediyorum, ustune bir de demez mi "gidince nerde kalicaksin" diye, evim olucak ama henuz yok dedim onu da kabul etmedi, "akrabalarim var onlarda kalirim, merak etmeyin" dedim; akraba lafini duydugu gibi, o zaman onlarin da pasaport fotokopilerini ve seni davet eden mektuplarini getirmen lazim dedi. Hatta eger Alman vatandasi degillerse bu evraklar daha da karmasiklasiyormus ki o kisimda bir kopukluk oldu ve anlayamadim bir yerden sonrayi. Sonunda gorevlinin dedigi bir kategoriye girdigime dair Alman enstitusunden mektup getirmem gerekiyor, tabi bunla da kalmiyor. Ha bu kategori de neymis derseniz, bilmiyorum, cunku sitelerinde bile bundan bahsetmiyorlar ama sagolsun kadin kagida yazdi Almanca birlesik kelimeler, umarim bir anlayan cikar.
Vize basvurusu yapamamak ve bu yuzden trenle bir saatlik Boston yolunu tekrar katedecek olmak elbette ki uzucu, uzuntuden karanlik metro' nun videolarini cektim, trenler ustune ustune geliyor ve birine binip karanliga daliyorsunuz. Saka gibi gelebilir ama hareket halinde olan ve istasyona hizla girmekte olan trenden acayip korkuyorum, korkumun derinliklerinde babamin anlattigi tren kazlari ve trenlerin fren yapma yeteneginin eksikligi ve tren'in gore gore uzerinden gectigi insanlarla illgili hikayeler olabilir. Yorgunsam ve zihnim cok da acik degilse uzerime dogru gelen tren deneyimini, kulagimi tikayip ters yone bakarak savmaya calisirim.

Sonra Harvard'a gittim, hediye dukkanina iade edilecekleri verdim,  ardindan bir Thai restoranina oturup yemek istedim. Menude noodle (makarna) ve deniz canlisi varsa neyi sececegim belli demektir. Bu iki takintiyi da anlamais degilim, cubuk makarna'yla baslayip butun dunya makarnalarina uzanan buyuk bir sevgi bu, hatta ne zaman istah sorunu ceksem ya da hastalanip yemek yiyemez olsam makarna yiyerek yasama donerim. Bunun yanina Turkiye'deyken  marketten donmus karides, midye alip onlari cengaverce yemek uzerinden baslamis deniz urunleri sevgisi  eklendi.  Benden sonra yan masaya baska biri geldi, o da tek oturuyordu ama gelisinden cikana kadar telefonla konusmak suretiyle yemegini tek basina yememis oldu. Bizim gibi bir masayi tek kisi isgal edenlere isletme sahibi sinir oluyor mudur diye dusunuyordum ki tabagim onumden alindi, "madem tek oturdun simdi kalkmak vakti gelmistir" diyordu garson. Her neyse, biz de kalktik.
Ardindan Harvard'in cimligine oturup etrafi seyrettim, ortalik turist kayniyordu, meshur Harvard'in kurucusu John Harvard diye bilinen heykelin (aslinda heykel ona ait degil)  ayagini tutarak resim cektirenler, Harvard deyip saygiyla yaklasacagina dudagini buzup one dogru hafifce egilerek seksi pozlar verenler derken bir ara kuslarin videolarini cekerken kendimi yakaladim. Asagiya ilistiricem gunun butun videolarini.
Harvard'dan sonra metroya binip merkeze geldim, ordan da cin mahallesine yurudum. Zaten ne zaman New York'a ya da Boston'a gitsem Cin mahallesine ugramadan ziyaretim Tanri katinda kabul omaz diye oralarin da hatrini sorar, adi lichi olmayan fakat ayni aileden gelen meyvelerini yer, Dorian ya da Jack fruit ya da Dragon Fruit'le bir tat alis verisi yapariz. Bugun de pek hos kokmamasi ile meshur Cin marketinden evde sushi yapmak icin su yosunu yapragi (nori) ve ayreten fasulye makarnasi aldim. Bir de kocaman bir mango... Eve gelir gelmez de hayal kirikligimi alsin diye ilk isim isira isira kendilerini yemek oldu.
Simdi kendimi daha iyi hissediyorum, Carsamba tekrar randevum var, Carsambaya kadar evrak toparlamam lazim, ne istiyorlarsa hepsinden bol bol...
Asagida da gunun videolari olsun istedim ama videolar malesef yuklenemiyor.


No comments: