Dagiliyor dusuncelerim ve iki lafi bir araya getirdigimi sanarken bir bakiyorum ki bir noktadan kopup baska yerlere gitmisim. Yil bitiyor ve kac gundur bu yila dair iki soz etmek istiyorum.
Bu yil bir taraftan isler yoluna girerken es zamanli olarak uzun zamandir kabarmakta olan volkanlar patladi. Hesapta yokken hayattan zevk alma yetimi kaybettim, ustelik o hayat en guzel halini sunarken. Gucsuzlugun kaynagi vucudumdu, cunku baska yerlerde aranacak bir derdim yoktu. Ve butun yorgunlari, tukenmisleri, bir zamanlar hasta oldugunu sanip doktor doktor gezen kucuk halami cok iyi anladim. Hasta gibi yorgun olmak denen seyi ogrendim ve artik unutmak istiyorum o hali.
Her gece yatmaya hazirlanirken aynada gozume ilisen suretimde ortaokul'dan sira arkadasim Derya' yi ve artik yasamiyor olusunu hatirladim, ayni yasta olacakken artik onun olmayisini benim ise calkantili olma halimi dusundum.
Aramaktan vazgectim bu yil, Boris'e evet dedim.
Buyuk halami kaybettik, geride bir iki parca boluk animiz kaldi, ancak olumun olumden korkmaktan daha kolay olabilecegini gordum bu kez.
On uc yil aradan sonra yeniden anti-depresan'a basvurdum.
Araba kullanmaya basladim, sanki biraz daha ozgurum artik.
Bu aksam acik pencereden gelen ruzgarin ferahligi guzel gunlerimi hatirlatti.
Hedefim var elbette, o da tekrar huzurlu ve mutlu olmak, biliyorum ki bu kez huzur cok saglam gelecek.
Friday, December 30, 2016
Monday, December 12, 2016
yarin derslerin son gunu olmasi serefine bu donem butun siniflarim arasinda favorim olan calc2 ogleden sonra grubunu secip, onlar icin banana bread ve muffin yaptim. Onun yerine saglam bir ders hazirlasam daha iyi olurdu, bu yaziyi yazdiktan sonra ona da sira gelecek.
Turkiye'de olanlar uzerine kabaca dusunuyorum. Artik kizginlik hissetmiyorum cunku bir suredir hicbirsey hissedecek halim yok. Hatta bu kez kendimi dogrulanmis hissediyorum, ordan kacmayi bu denli cok arzu etmis olmamin bir sebebi olduguna ikna oluyorum. Yazin Izmir'de Carsi' nin kalabaliginda ne turlu tedirgin oldugumu, darbe tesebbusu gecesi endiseli bir sekilde evdeki su ve yiyecek miktarini kontrol edisimi, o gun evlerinden uzakta olan yakinlarim icin ne kadar cok endiselendigimi, sonraki gunlerde her gun "su insanlar ulkeden disari cikamaz" haberleriyle yerimden zipladigimi, vize icin tekrar Ankara' ya geldigimde aklimin ve bedenimin hic bir yerinde derman kalmadigi gibi beynimin icine tuneyen korkunc uyusmayi hatirliyorum. Anliyorum ki bu kez sebepleri uyduran ben degilmisim. Memleketin havasindan kaptigim anksiyetelerle deliligin esigine gelip daha yeni yeni duzluge cikarken tek diyebildigim, memleketten coktan vazgectigim.
12 Aralik, Lex.
Turkiye'de olanlar uzerine kabaca dusunuyorum. Artik kizginlik hissetmiyorum cunku bir suredir hicbirsey hissedecek halim yok. Hatta bu kez kendimi dogrulanmis hissediyorum, ordan kacmayi bu denli cok arzu etmis olmamin bir sebebi olduguna ikna oluyorum. Yazin Izmir'de Carsi' nin kalabaliginda ne turlu tedirgin oldugumu, darbe tesebbusu gecesi endiseli bir sekilde evdeki su ve yiyecek miktarini kontrol edisimi, o gun evlerinden uzakta olan yakinlarim icin ne kadar cok endiselendigimi, sonraki gunlerde her gun "su insanlar ulkeden disari cikamaz" haberleriyle yerimden zipladigimi, vize icin tekrar Ankara' ya geldigimde aklimin ve bedenimin hic bir yerinde derman kalmadigi gibi beynimin icine tuneyen korkunc uyusmayi hatirliyorum. Anliyorum ki bu kez sebepleri uyduran ben degilmisim. Memleketin havasindan kaptigim anksiyetelerle deliligin esigine gelip daha yeni yeni duzluge cikarken tek diyebildigim, memleketten coktan vazgectigim.
12 Aralik, Lex.
Monday, December 5, 2016
Depresyonumun en guzel gunlerindeyim, ilaclar mi et ki etmeye basladi yoksa kendime koydugum hedefin ortasina ulastim -okulda bu semestri kapatiyoruz ya- diye mi bilmiyorum ama klubemin merdivenlerini bagira bagira sarkilar soyleyerek ve kosarak tirmaniyorum. Kuru kalmis keklerin uzerine bitter cikolatalari kaynatip puding dokuyorum, ve gece gunduz "Yedi tepe Istanbul" dizisini izliyorum. Bir taraftan kis bastirirken, icten ice ruhum isiniyor.
Sunday, December 4, 2016
Kat kat giydigim hoodie'lerle guneyin kisina karsi tedbirliydim. Sogugu ancak soludugum havada hissetmek ise icimi ferahlatiyordu. O Amazonlar'a yakisir yazlarda bedenim ruhuma agir geliyordu ki simdi mevsim degisince kendime yeni bir his icin yeni bir sans verebiliyordum. Hatalarini tekrarlamayi sevmeyen biri olarak, azalan gunes isiginda ve soguklarda ciplak kalmis agaclarin aciga cikardigi minik minik sira tepelere goz gezdirirken ruhumun koylarinda bir huzur meltemi peyda oluyordu. Wood Creek boyunca yuruyup koprunun ardindan suya iyice yaklasip yere comelmis, sakin dusuncelere birakmistim kendimi. Aylarin yorgunlugu dagiliyordu, bulutlara cikiyor onlara karisiyordu. Modern tippin yardimini da inkar edemeyecegim, biraz uyusmak iyi gelmisti. Iyi olmak icin kendime imkan ve zaman vermistim, bu kis uyuyacak baharda sapasaglam uyanacaktim, tekrar korkusuz olacaktim. Yeniden kendimi bulmam lazimdi, profosyonel hayatima ayak uydurmaliydim, onca arayistan ve ordan oaraya dagilmalardan sonra artik gidecegim yeri biliyordum. Parmagimda bir yuzuk var ayrica. Aski buldum mu, yoksa hic aramaya vaktim yok muydu artik bu sorulara hic gerek yoktu. Sonunda bu yuzukle, "iyi ya da kotu gunde..." diyerek Boris ile birbirimize sozumuzu vermistik, ve o sozu aldiktan sonra sucluluk duymadan kotu gunlerime sahit etmistim butun sevenlerimi. Iyi olmak icin bes ayim var, bu sirada isimin geri kalan yarisi var tamamlanacak. Ilk yariyi tamamlamis olmanin mutlulugu ve ozguveni icindeyim.
4 Aralik 2016
Tuesday, November 29, 2016
Saturday, November 5, 2016
Bazi seyleri dile getirmemek daha iyi olabilir, son uc ayi mesela...ruhumu daraltan, uykularimin icine eden, bir canavar gibi seratonin'lerime saldiran beynimi affetmeliyim. Ya da o beni affetmeli, cunku "onu baskan yaptirmadim". Modern tibbin destegini arkama alarak hile yapmis olabilirim, ama bunun icin zerre sucluluk hissetmiyorum.
Gunlerce agzimdaki lokmalari cicgnemekte zorlanirken, hayata karsi yenilme korkusu ile gunesli gunlerim zehir oldu. O arada dunya gunesin etrafinda donmeye devam etti, bazi acimasiz insanlar hayatimi daha da zorlastirabilmek icin ellerindeki firsati kulanmaya meyletti ancak boyun egmedim, ne zulme ne de kendi bedenime. Korkularim diniyor artik, lakin bir daha eskisi kadar cesur olabilir miyim, onu bilmiyorum hala. Simdi huzur yine yakinlarda, el yordamiyla bulup icime katmaliyim. Guzel gunler geldiginde minnet duygusu ile Tanri' ya daha cok tesekkur etmeliyim.
Gunlerce agzimdaki lokmalari cicgnemekte zorlanirken, hayata karsi yenilme korkusu ile gunesli gunlerim zehir oldu. O arada dunya gunesin etrafinda donmeye devam etti, bazi acimasiz insanlar hayatimi daha da zorlastirabilmek icin ellerindeki firsati kulanmaya meyletti ancak boyun egmedim, ne zulme ne de kendi bedenime. Korkularim diniyor artik, lakin bir daha eskisi kadar cesur olabilir miyim, onu bilmiyorum hala. Simdi huzur yine yakinlarda, el yordamiyla bulup icime katmaliyim. Guzel gunler geldiginde minnet duygusu ile Tanri' ya daha cok tesekkur etmeliyim.
Sunday, August 21, 2016
Bir devir kapansin diye brownian' dan tasiniyorum. Tekrarlar beni bile biktirdi, temiz bir baslangic ve mumkunse yeni bir tema ile ilerki gunlerde buldugum ilk yerde yeniden yazmaya baslamayi umut ediyorum. Burada ozensizce yazilmis yazilarda yordugum gozlerinizden hellallik isterim. Ve okudugunuz her satir icin tesekkurlerimi sunarim.
Sunday, August 14, 2016
Iki dramatik satir yazmak icin fazladan hicbir seye ihtiyaci yoktu, cennet de cehennem de onunla birlikteydi. Uzun yillar biri otekini baskilamisti, simdi ise ayni gunun icine sigmayi ogrenmislerdi. Oyle zamanlar vardi ki "hersey ancak ki muhtesemdi" lakin aynisin ertesi gunu butun huzur kaynaklarinin icinde sonsuz bir sessizlik ve anlamsizligin cokmesi muhtemeldi. Yagissiz gunlerde kavurucu sicaktan yanina yaklasilamayan yesil meydan, onu koruyan kalin bulut yigini altinda cennete burunmustu. Ilik ruzgarlari, hem ruhun hem bedenin butun sizilarini dindirebilecek gucteydi. Su an ne kadar guzeldi...
Thursday, August 11, 2016
Yazdiklarimi sonradan okumaktan zevk aliyorum, bir tur narsisizm olsa gerek, bir de insanin anlasilmaya ihtiyaci oluyor, bir ay once yazdigim yaziyi yazan baska biri varmis da beni cok iyi anlamis gibi bir algi icine giriyorum ve bu his iyi geliyor. O yuzden daha cok yazmaliyim.
Onceki yazdiklarima gore, en son nisan ayinda kendimi didiklemekten vazgecmisim, ama sonrasinda hayatin samarini bir daha yemeyi basarmisim. Temkini elden birakmamak lazimdi, biraktim boyle oldu...Su anda iyilesmek icin uc haftam var, guney iklimi, bol yesillik, vahsi yagurlar ve doga ilacim olacak. Hala zihnimdeki Turkiye kabusu dinmis degil, ulkenin fotograflarini bile gormek istemiyorum, insanindan ve kaosundan fazlasiyla nasibimi almisim ki bana en iyi gelen sey orda olmamak, ikliminden, renginden, gurultusunden o kadar uzak olmak. Evet, yine bir over-dose ve zehirlenme, hatta tiksinme hali icindeyim, su minik beynimi az cok taniyorsam bu algiyi degistirmek bir yuzyili alabilir.
Onceki yazdiklarima gore, en son nisan ayinda kendimi didiklemekten vazgecmisim, ama sonrasinda hayatin samarini bir daha yemeyi basarmisim. Temkini elden birakmamak lazimdi, biraktim boyle oldu...Su anda iyilesmek icin uc haftam var, guney iklimi, bol yesillik, vahsi yagurlar ve doga ilacim olacak. Hala zihnimdeki Turkiye kabusu dinmis degil, ulkenin fotograflarini bile gormek istemiyorum, insanindan ve kaosundan fazlasiyla nasibimi almisim ki bana en iyi gelen sey orda olmamak, ikliminden, renginden, gurultusunden o kadar uzak olmak. Evet, yine bir over-dose ve zehirlenme, hatta tiksinme hali icindeyim, su minik beynimi az cok taniyorsam bu algiyi degistirmek bir yuzyili alabilir.
Saturday, August 6, 2016
Bulutlar bir yorgan gibi ustumuzu ortuyor, saganak yagmurdan sonra karsi tepenin sisleri bulutlarin arasindaki catlaktan iceri dalan gunesle iyice bir buyulu hal aliyor. Doga katman katman olmus;once yakindaki daglar, onlarin arkasindakiler, daha da arkasindakiler, ve herbirinin ustunde ayri tonda bir sis tabakasi... Yorgun ruhlara daha iyi gelecek birsey olamazdi. Hayatimin sonuna kadar hic sikayet etmeden bu daglari seyredebilirim, bir dinen bir yagan yagmurlari en guzel sarkiler yerine dinleyebilir, agactan yola dusen bebek salyongozlari tek tuk gecen arabalar ezmesin diye toplayarak hayatima anlam katabilirim. Hosgeldin huzur.
Saturday, July 30, 2016
"Orda kalamayacagima artik her zamankinden cok daha emindim. Kalirsam olurdum, hem de parca parca curuyerek, acilar icinde inleyerek olurdum. O yuzden buldugum ve akla yakin tek yere kacarak geldim" desem cok abartmis olmam. Memleket dedigimiz o yer, ustumde her zamankinden daha elem oyunlarini oynamaya baslamisti. Artik beynimi cendereye sikmakla kalmiyor vucuduma gorulmemis agrilar saliyordu; bir gun beynim sizliyordu, oteki gun mideme kramplar giriyor, yemeden icmeden kesiliyor, sonraki gun ise etlerim kemiklerimdem ayrilmak istercesine sizlanmaya basliyordu, kalbime bitmeyen fakat kucuk aralar veren bir carpinti yerlesmisti, cocuk yapmaktan, aile olmaktan, en cok da o yerde yasamaktan daha derin korkularim yoktu. Ocak ayinda oldugu gibi yine kendimi ucaga zor attim, orasi bitmisti, yeniden baska sansim yoktu.
Ve simdi bir koydeyim, karsi daglar hep yemyesil, aksam ustu inekler otluyor, iki katli evin en kucuk odasinda bir yer yatagim, bir sandalye, bir de 70 yil kadar once basilmis klasiklerle dolu ki rafli bir kitaplik var. Kendime gelmeye basliyorum, yavas yavas. Icimden haykirmak geldiginde bir tanesi evin salonunda digeri ise mutfaginda olan iki piyanadon birinin basina gecip parmaklarimla anlamsizca notalara basiyorum, onlar benden daha iyi anlatiyorlar yasananlari.
Sunday, July 10, 2016
Bir iyi bir kotu geciyordu zaman. Arada bir hasta saniyordu kendini, arada bir ruhu bunaliyordu, sicak havalari sucluyordu. Bazense iyiydi, lakin ustunden atamadigi bir yorgunluk vardi. Ailenin kadinlarinda cesit cesit sekillerde ortaya cikiyordu bu illet, 30 yasini bitirdiler mi ustlerinde bir bela gibi dolanirdi. Kimini kocasi doktor doktor gezdirir de derman bulamaz, kimi bir metre camasir ipiyle dunyayla arasina mesafe koymayi basarir, bir oteki her patlican mevsiminde polisiye bir romanin merkezinde bulurdu kendini ve bu liste uzar da uzardi.
Temizlik yaparken tepesinde topladigi saclar alnini acinca 5 yasindaki o tek fotografindaki kiz olmustu. O kadar yila direnen sifati halen yabanciydi, sanki yillardir gormemisti bu yuzu. Ayreten bir huzun vardi, gozleri heycandan isildadikca daha da alenen ortaya cikan. Birseyleri yoluna koymaya niyet etmisti, lakin yanlis olan neydi iste onu bir turlu bulamiyordu.
Temizlik yaparken tepesinde topladigi saclar alnini acinca 5 yasindaki o tek fotografindaki kiz olmustu. O kadar yila direnen sifati halen yabanciydi, sanki yillardir gormemisti bu yuzu. Ayreten bir huzun vardi, gozleri heycandan isildadikca daha da alenen ortaya cikan. Birseyleri yoluna koymaya niyet etmisti, lakin yanlis olan neydi iste onu bir turlu bulamiyordu.
Sunday, July 3, 2016
Bir iki saat sonra kendini cok iyi hissedecekti tekrardan, yeni birsey olacagindan degil, sadece gunun bir cilvesisydi bu; aksam cokerken yorgun ruhuna bir huzur ve enerji gelirdi. Kalkip camasirlari asabilir, yemegi isitip kendinin ve esinin karnini doyurabilir, televizyondaki aptal bir diziye gulebilirdi. Hatta gecenin ilerleyen saatleri yasamak icin en ideal saatler olurdu ki, uyuyarak bu saatleri heba etmeye gonlu razi gelmezdi. Hizlica elinde gun boyu surundurdugu kitabin icindeki hikayenin gizemini cozecek sekilde kitabin ilerleyen sayfalarini tarar, calistigi ders notlarina bir daha doner, elini daginikligin bir tarafina atarak yasamak icin biraz alan acmaya calisirdi.
Ogleden sonralari ise fenaydi. Firin gibi isinmis beton sehrin duvarlari arasinda, can sikintisini gecirmeye aday hicbir vukuat bulamazdi. Dunyanin butun ninetlerini onune koysan kalabaliktan ici bunalirdi. Lakin aksam hava biraz olsun serinleyince sehrin bir yakasindan diger yakasina giden vapura kendini atar, yuzunu ruzgara doner, gozlerini kapatir derin derin nefes alirdi. O saatlerde bilirdi ki sadakat guzel seydi lakin bazi zamanlar yasama tutunmak icin fazlasi gerekecekti. Bitmemisti, sicacik bir gulus, en icten bir kucaklayis zamani geldiginde insani bulmaliydi.
Ogleden sonralari ise fenaydi. Firin gibi isinmis beton sehrin duvarlari arasinda, can sikintisini gecirmeye aday hicbir vukuat bulamazdi. Dunyanin butun ninetlerini onune koysan kalabaliktan ici bunalirdi. Lakin aksam hava biraz olsun serinleyince sehrin bir yakasindan diger yakasina giden vapura kendini atar, yuzunu ruzgara doner, gozlerini kapatir derin derin nefes alirdi. O saatlerde bilirdi ki sadakat guzel seydi lakin bazi zamanlar yasama tutunmak icin fazlasi gerekecekti. Bitmemisti, sicacik bir gulus, en icten bir kucaklayis zamani geldiginde insani bulmaliydi.
Depresyon ve manik evreler dongusunden iyice sikilmaya baslamisti. Gorduklerinin icinden iyileri seciyor ve tuketiyor, kotuleri ise vazgecisler icin sebep olarak kullaniyordu. Hepsi yanlisti, kendi davranislari, icinde oldugu sartlar, mekan, duzen...Bu kadar yanlisin icinden cikmanin tek bir kolay yolu vardi o da yeni haz kaynaklari bulmakti, kendini daha cok oyalamakti. Bir an once is hayatinin baslamasi ona iyi gelecekti muhakkak, ayrica kendine bir iki arkadas bulmaliydi ama simdilik bunlar icin beklemesi gerekiyordu.
Sokakta gurultu yapan insanlara tiksinti ile bakiyordu, mesela carsi'yi dolduran ve bir kulah dondurmaya erismek icin kalabaligi iyice cekilmez yapan gundelik hayatin az dusunen cok yiyen neseli insanlarina...Caresizliklerinden dolayi aciyarak yaklastigi insanlarin umursamazligini gordukce onlara sempatisi kayboluyordu, evsiz bir ailenin yeni dogmus bebeginin olmasi ne anlama gelebilirdi, bu insanlar icin neden uzulmeliydi? ya da sokaktaki vatandas kazansin diyerek daha yuksek fiyata tezgah acmis kisinin utanmadan yari curuklerle doldurdugu poseti gorunce insanliga inanmanin ne derece yuzeysel ve sacma bir girisim olduguna ikna oluyordu. Gerekenden fazla cogalmisti memleket insanlari, guzel olan hersey yakilmis yerine ucuzu yapilmisti, ticaret ilkelerinden kaymisti ve almak-satmak-kapmak cemberine indirgenmisti.
Herkesin bir an once uremeyi durdurmasi, ardindan donup aynada cirkin suratina bir tukurmesi lazimdi, sonrasi herkesin haddini bilmesiydi, gerekirse acliktan olmesi ama hayatta kalmak icin cirkinlesmemesiydi.
Sokakta gurultu yapan insanlara tiksinti ile bakiyordu, mesela carsi'yi dolduran ve bir kulah dondurmaya erismek icin kalabaligi iyice cekilmez yapan gundelik hayatin az dusunen cok yiyen neseli insanlarina...Caresizliklerinden dolayi aciyarak yaklastigi insanlarin umursamazligini gordukce onlara sempatisi kayboluyordu, evsiz bir ailenin yeni dogmus bebeginin olmasi ne anlama gelebilirdi, bu insanlar icin neden uzulmeliydi? ya da sokaktaki vatandas kazansin diyerek daha yuksek fiyata tezgah acmis kisinin utanmadan yari curuklerle doldurdugu poseti gorunce insanliga inanmanin ne derece yuzeysel ve sacma bir girisim olduguna ikna oluyordu. Gerekenden fazla cogalmisti memleket insanlari, guzel olan hersey yakilmis yerine ucuzu yapilmisti, ticaret ilkelerinden kaymisti ve almak-satmak-kapmak cemberine indirgenmisti.
Herkesin bir an once uremeyi durdurmasi, ardindan donup aynada cirkin suratina bir tukurmesi lazimdi, sonrasi herkesin haddini bilmesiydi, gerekirse acliktan olmesi ama hayatta kalmak icin cirkinlesmemesiydi.
Monday, June 13, 2016
Depresyonun esiginden iceri girip sonra hizlica geri donmeme ragmen, bu deneyimin fiziksel ve ruhsal sokunu atlatabilmis degilim. Madrid'de hergune cok sey sigdirma telasinda gorduklerime tepki verecek zamanimin olmamasina icerliyorum. Tissen, Reina Sofia ve Prada' yi gezdikten sonra sarki soyleyerek saatlerce resim yapmak istiyorum, onun yerine sehrin bir kosesini daha gormek, zihnimize sigmaz endisesiyle fotograf makinemizle minik cipllere kaydetmek suretiyle kosturmaya devam ediyoruz. Havalar da fazlasiyla sicak, su Haziran gunlerinde aksam 8 de bile gunes ensemizi kavurmaya devam ediyor, saat 10 gibi hava kararirken ancak ki serin ruzgarlarla aksam katlanilabilir hale geliyor. O saatlerde gec bir aksam yemegi yiyip yatma saatini ise daha ileri atmaya calisiyorum. Sabah 10 gibi uyanirken vucudum disari cikmaya direniyor. Ogleden sonra erken saatlerde ise disardaysam basim donuyor oluyor, icerdeysem enerji toplamek icin biraz daha dinlenmeyi oneriyorum. Hasta anneler ve bakamadiklari cocuklar aklima geliyor ve hastaliklara karsi duydugum yogun antipatiyi olume karsi duymuyorum. Yapmak istedigi herseyi yapmis arkada ona bagimli kimsesi olmayan birinin olumune uzulunmemesi gerektigini dusunuyorum. Yasamak da tatsiz geliyor, ustelik kaldirilamaz sorumluluklar altinda yasamanin fikri bile yoruyor. Butun gorduklerimi kusmak istiyorum; yaziyla, resimle, siirle, sarkiyla... bagirarak, haykirarak icimden disari atmak istiyorum; cunku yorgunum ve kepcemi cok doldurmusum.
Wednesday, June 8, 2016
Aaah su sabah gunesleri, beton sehirleri gozumuze sokan bu keskin yaz guneslerinden dolayi yasamdan soguyorum. Yesil ya da mavi bir doga manzarasinda gunesten sikayet edecegim yok ama bu koca sehirleri kara bulutlar cekilir kilabilir ancak. Bir yaz gunu anlamsiz bir sehirde can sikintisindan olebilir insan, olmeyi secebilir. Secilmis olumleri cok daha iyi anliyorum artik. Cok defa bunaldi ruhum, ama icimdeki ergen asla yasamdan vazgecmeyi ciddiye almazdi. 30' undan sonra ise isler degisti, ergen sustu ve simarik yetiskin doymusluk hissi ile sakince bir koseye cekilip sadece yok olmayi arzulamaya basladi. Bir aksam arkadaslarla bulusunca dagilabilir bu hisler ve ancak aksam uzeri ugrayan iyi hallerde hayata tutunmak icin aceleyle bir iki guzel deneyim toplamaya calisarak yasama hissini noturlemek mumkun.
Gunesli bir gunun tam oglen 12'si, Madrid'de yuzyillik bir otelin lobisinde el isi tahta kapilari ve dosemeleri sevrediyorum, kristal avizeler ve ozenle boyanmis kubbeli tavanlardan ilham aliyorum ve vucudumu ancak ki hayatin bitmesinde cozumu gordugu dinginlikten yasamin icine davet etmek istiyorum. Esasen ruhum isbirligine hazir, lakin sanki bu huzursuzlugun sebebi bedenimden kaynakli ve ona laf anlatmak ruhuma laf anlatmaktan daha zor olabilir diye umutsuzluga kapiliyorum. Bu aralar sadece saglik istiyorum, gerisini halledebilirim diye umuyorum.
8 Haziran 2016
Madrid
Gunesli bir gunun tam oglen 12'si, Madrid'de yuzyillik bir otelin lobisinde el isi tahta kapilari ve dosemeleri sevrediyorum, kristal avizeler ve ozenle boyanmis kubbeli tavanlardan ilham aliyorum ve vucudumu ancak ki hayatin bitmesinde cozumu gordugu dinginlikten yasamin icine davet etmek istiyorum. Esasen ruhum isbirligine hazir, lakin sanki bu huzursuzlugun sebebi bedenimden kaynakli ve ona laf anlatmak ruhuma laf anlatmaktan daha zor olabilir diye umutsuzluga kapiliyorum. Bu aralar sadece saglik istiyorum, gerisini halledebilirim diye umuyorum.
8 Haziran 2016
Madrid
Bizleri sevgileri ile oldurenler ya da cahilce ve umursamazlikla soyledikleri ile uzenler...
Bu bir ayda memlekette iki gurubu da hergun defalarca ve her etkilesimde deneyimledim. Cahillikten usandim, tiksindim; sevginin iki adim oteyi hesaplatamayan korlugunden cok cektim. Bir de meragini kendine saklayamayip uluorta konusmak istemediginiz konulari acmak icin turlu sorular sorarak aydinlanmayi bekleyenler var. Insanin guzeli lazim bize.
8 Haziran
Bu bir ayda memlekette iki gurubu da hergun defalarca ve her etkilesimde deneyimledim. Cahillikten usandim, tiksindim; sevginin iki adim oteyi hesaplatamayan korlugunden cok cektim. Bir de meragini kendine saklayamayip uluorta konusmak istemediginiz konulari acmak icin turlu sorular sorarak aydinlanmayi bekleyenler var. Insanin guzeli lazim bize.
8 Haziran
Thursday, April 28, 2016
Tuesday, April 5, 2016
Eskisi kadar yazmiyorum, bir donem bitsin istedim, biraz buyumeye karar verdim, ondandir. Kendimle ilgili yazacak birsey kalmadi sanirim, sesli ve sessiz yapilmis butun analizlerle yeterince didikledim varolusumu, eski ile hesabimi bitirdim. Kusurlarim icin Tanri'dan af diledim, suclarimi kabul ederek ruhumu arindirdim. Bundan sonrasi yasamak yine, kalan zamani yasamak, kendini ve dunyayi yormadan yasamak.
Friday, March 4, 2016
Hersey normallesti, savasmak, oldurmek, yalan, tembellik, umursamazlik. Kucukten baslayarak buyuyen cemberler cizdigimizde herbiri sirayla yasamimiza dahil oluyor. Kendim icin yapabilecegim tek sey ise arinmakti,ve arindim, ariniyorum. Beklemekten arindim mesela, aramaktan. Ulasabilecegim hedefler koydum, eksikleri gormemeye karar verdim ve iyi geldi. Iste simdi o arinma surecinin icinden son bir hikaye...
Bir kac gun once, 6 yil arayla yeniden San Francisco'daydim. Kisin ortasinda sicak bir iklime isinlanmaktan daha mucizevi bir duygu olamazdi. Gunun bana kalan kucucuk kisminda Cin mahallesini de icine alacak sekilde downtown'da dolanirken zihnimin icinde birikmis yorgunluktan kaynakli normalde havaalaninda olacagim bir saatte, ucmus bir kafa ile hala Market Street' e dogru kuzey yonunden inmekteydim. Her zamanki gibi gun boyu maruz kaldigim strese ilk cevap veren bagirsaklarim olmustu ve bir anda tuvalete gitmem gerektigini farkettigimde etrafta kiyafet dukkanlarindan baska birsey yoktu. Panik halinde tuvalet ararken sokagin karsisindaki bir dukkanda tuvalet oldugunu bir baska dukkanin guvenlik gorevlisinden ogrenmis, ana sokagin islek trafiginde dogru isigi bile bekleyemeden karsiya firlayarak o dukkani bulmus ve bir rezalet olmadan tuvalet katina ulasmistim. Bu olayla vucudum rahatlamis olsa da biraz daha vakit kaybetmistim. Metro istasyonuna girip Bart kart alirken bile etrafimdakiler saskinligimi farkedebilmis, kart makinesinin yerini elleriyle isaret ederek beni makinaya yonlendirmislerdi. Platformdaki insanlardan ogrendigim havaalani yonunde gelen ilk metroya binmistim. Nerde inmem gerektigini bile dusunmeden trende beklerken, tren bosalmis ve kapilar kapanmisti. Iceri giren kisilere aracin hangi yonde ilerleyecegini sordugumda ise oranin son durak oldugunu ve trenin geldigi yonde geri donecegini ogrendim, yardimci olan kadin kapilarin bir daha acilacagini ve karsi platformdan havaalanina gidecek trene binebilecegimi soyledi. Dedigi gibi kapi son kez tekrar acildi ve gec kalmakta oldugumun bilinci ile oteki trene yoneldim. Dort dakika bekleme suresi yuregimi hafifletti cunku gelis yonunde ayni treni onceki gun 20 dakika beklemistim. Trene bindigimde hala zihnim normal sartlar altinda calisma kivamina ulasamamisti. "Colman" anons edildiginde birden panikleyip bunun inmem gereken duraga yaklastigimin sinyali oldugunu farkettim ve uyusmus zihnimle arkamda oturan kisiye donup bu duragin havaalani duragi olmadigini teyit ettirirken, o da bekledigim sekilde bir sonraki duragi isaret edince, elimdeki telefona donup orda oyalanmaya basladim. Ertesi durak geldiginde ise hala beni oyalamakta olan telefondan basimi kaldirip, telas icinde kendimi trenden disari attim. San francisco South duragindaydim. Ust kata cikinca yanlis durakta indigimi anladim. Tabi yine birine sorarak onaylattim. Indigim trenle devam etmem gerekiyormus! Ucagima vaktinde ulasamayayim diye butun aksilikler basima geliyor gibiydi. On dakika bekledikten sonra ayni tren geri geldi ve bu kez dikkatimi dagitacak butun aletleri kaldirip sadece duraklara konsantre olmaya karar verdim. Bu defa basarili olup tam dogru istasyonda inerek air-tren'e ulastim. Sonrasi kolay oldu, birkac noktada yonleri gosteren isaretleri yorumlayamamis olsam da (!). Ucaga ulastigimda hala 20 dakikasi vardi ve tedirginlikle o sureyi ustumdeki kiyafetleri degistirmek uzre kullanirken, bir yerlerde uykuya dalip kalmaktan, yeni bir maceraya kapilip ucagi kacirmaktan cekiniyordum. Neyseki oyle olmadi ve 48 saatten kisa bir surede ulkenin iki yakasi arasinda bir tur gidis-donus yapmayi basarmis oldum.
Bir kac gun once, 6 yil arayla yeniden San Francisco'daydim. Kisin ortasinda sicak bir iklime isinlanmaktan daha mucizevi bir duygu olamazdi. Gunun bana kalan kucucuk kisminda Cin mahallesini de icine alacak sekilde downtown'da dolanirken zihnimin icinde birikmis yorgunluktan kaynakli normalde havaalaninda olacagim bir saatte, ucmus bir kafa ile hala Market Street' e dogru kuzey yonunden inmekteydim. Her zamanki gibi gun boyu maruz kaldigim strese ilk cevap veren bagirsaklarim olmustu ve bir anda tuvalete gitmem gerektigini farkettigimde etrafta kiyafet dukkanlarindan baska birsey yoktu. Panik halinde tuvalet ararken sokagin karsisindaki bir dukkanda tuvalet oldugunu bir baska dukkanin guvenlik gorevlisinden ogrenmis, ana sokagin islek trafiginde dogru isigi bile bekleyemeden karsiya firlayarak o dukkani bulmus ve bir rezalet olmadan tuvalet katina ulasmistim. Bu olayla vucudum rahatlamis olsa da biraz daha vakit kaybetmistim. Metro istasyonuna girip Bart kart alirken bile etrafimdakiler saskinligimi farkedebilmis, kart makinesinin yerini elleriyle isaret ederek beni makinaya yonlendirmislerdi. Platformdaki insanlardan ogrendigim havaalani yonunde gelen ilk metroya binmistim. Nerde inmem gerektigini bile dusunmeden trende beklerken, tren bosalmis ve kapilar kapanmisti. Iceri giren kisilere aracin hangi yonde ilerleyecegini sordugumda ise oranin son durak oldugunu ve trenin geldigi yonde geri donecegini ogrendim, yardimci olan kadin kapilarin bir daha acilacagini ve karsi platformdan havaalanina gidecek trene binebilecegimi soyledi. Dedigi gibi kapi son kez tekrar acildi ve gec kalmakta oldugumun bilinci ile oteki trene yoneldim. Dort dakika bekleme suresi yuregimi hafifletti cunku gelis yonunde ayni treni onceki gun 20 dakika beklemistim. Trene bindigimde hala zihnim normal sartlar altinda calisma kivamina ulasamamisti. "Colman" anons edildiginde birden panikleyip bunun inmem gereken duraga yaklastigimin sinyali oldugunu farkettim ve uyusmus zihnimle arkamda oturan kisiye donup bu duragin havaalani duragi olmadigini teyit ettirirken, o da bekledigim sekilde bir sonraki duragi isaret edince, elimdeki telefona donup orda oyalanmaya basladim. Ertesi durak geldiginde ise hala beni oyalamakta olan telefondan basimi kaldirip, telas icinde kendimi trenden disari attim. San francisco South duragindaydim. Ust kata cikinca yanlis durakta indigimi anladim. Tabi yine birine sorarak onaylattim. Indigim trenle devam etmem gerekiyormus! Ucagima vaktinde ulasamayayim diye butun aksilikler basima geliyor gibiydi. On dakika bekledikten sonra ayni tren geri geldi ve bu kez dikkatimi dagitacak butun aletleri kaldirip sadece duraklara konsantre olmaya karar verdim. Bu defa basarili olup tam dogru istasyonda inerek air-tren'e ulastim. Sonrasi kolay oldu, birkac noktada yonleri gosteren isaretleri yorumlayamamis olsam da (!). Ucaga ulastigimda hala 20 dakikasi vardi ve tedirginlikle o sureyi ustumdeki kiyafetleri degistirmek uzre kullanirken, bir yerlerde uykuya dalip kalmaktan, yeni bir maceraya kapilip ucagi kacirmaktan cekiniyordum. Neyseki oyle olmadi ve 48 saatten kisa bir surede ulkenin iki yakasi arasinda bir tur gidis-donus yapmayi basarmis oldum.
Tuesday, February 16, 2016
Malatya turkuleri dinliyorum. Avrupa' nin sehirlerini, yesili-dogayi tanimis biri olarak bazi mekanlari sevemememi anlayin. Ancak kultur baska sey. Anilarimiza sigmis ince dostluklar, saf aile baglari oyle degerliler ki mekanlardan kacarken doyasiya yasayamadigim o karsiliksiz sevgilere aciyorum.
19 yasindayim, malatya'da yaz tatili, bosluga katlanamamisim ve ruhum kendini asmaya meyletmis ama kafamin icinde bir parca akil kalmis hala ki bedenim mucadeleye devam etmekte. Demet Abla, yan komsumuz, kendisi de bir yil once yari hayalet olarak tasindigi yan apartmanda zamanin ve mucadelesinin, en cok da onu o haliyle kabul edisimizin etkisiyle mutlu bir kadina donusmus. Yasi gencecik, erken yasta evlenip yarida biraktigi egitimine-olamadiklarina artik kabullenmis bir sekilde yaklasiyor. Onu kurtarmisiz ama ben iyi degilim, biliyorlar ve yardimci oluyorlar. Ne kadar aci ceksem de insanlari davamin parcasi yapmiyorum, o yuzden hicbirsey yokmus gibi yasamaya devam ediyoruz. Pazar'a gidiyoruz bazen, ya da sevgilimden mektup geliyor ve ona tekrar yazabileyim diye Demet abla zarf getiriyor, zarfin ustunde kalpler var ve asker mektuplarinin zarflarini animsatiyor. Tanidik ifadesiyle "Guller gicik, ama en idare eder bu vardi" diyor. Daha cok genciz... ilk defa depresyon gormedigim icin buhranla daha iyi basa cikiyorum, Demet abla arkamdan yururken anneme "cok zayiflamis!" diyor ve sikayet edermis gibi tavrina biraz icerliyorum. Dicle bebegi banyo yaptiriyoruz, yaz gunu olmasina ragmen odada butun isiticilar calistiriliyor, isi sansa birakamiyoruz. Sonra daha fazla dayanamayacagima karar verip sehirden ayriliyorum, gelmek zorunda kaldigim birkac gun disinda yillarca uzak duruyorum memleketten. Ama iste aradan 13 yil gecmis ve sabah vakti elinde zarfla gelmis Demet abla' yi hic unutmuyorum. Nerede yasadiysak ve o mekanlara ne kadar ait hissedemesem de komsularimizin cok sevgisini gorduk. Bazen bir dogum gunu kutlamak bahanesiyle bazen elimizde fazla tatlilari paylasmak icin kiminle samimi merhabamiz varsa annemle kapisini calip davet ettik, planlanmamis paylasimlar yarattik, cok guzel oldu.
19 yasindayim, malatya'da yaz tatili, bosluga katlanamamisim ve ruhum kendini asmaya meyletmis ama kafamin icinde bir parca akil kalmis hala ki bedenim mucadeleye devam etmekte. Demet Abla, yan komsumuz, kendisi de bir yil once yari hayalet olarak tasindigi yan apartmanda zamanin ve mucadelesinin, en cok da onu o haliyle kabul edisimizin etkisiyle mutlu bir kadina donusmus. Yasi gencecik, erken yasta evlenip yarida biraktigi egitimine-olamadiklarina artik kabullenmis bir sekilde yaklasiyor. Onu kurtarmisiz ama ben iyi degilim, biliyorlar ve yardimci oluyorlar. Ne kadar aci ceksem de insanlari davamin parcasi yapmiyorum, o yuzden hicbirsey yokmus gibi yasamaya devam ediyoruz. Pazar'a gidiyoruz bazen, ya da sevgilimden mektup geliyor ve ona tekrar yazabileyim diye Demet abla zarf getiriyor, zarfin ustunde kalpler var ve asker mektuplarinin zarflarini animsatiyor. Tanidik ifadesiyle "Guller gicik, ama en idare eder bu vardi" diyor. Daha cok genciz... ilk defa depresyon gormedigim icin buhranla daha iyi basa cikiyorum, Demet abla arkamdan yururken anneme "cok zayiflamis!" diyor ve sikayet edermis gibi tavrina biraz icerliyorum. Dicle bebegi banyo yaptiriyoruz, yaz gunu olmasina ragmen odada butun isiticilar calistiriliyor, isi sansa birakamiyoruz. Sonra daha fazla dayanamayacagima karar verip sehirden ayriliyorum, gelmek zorunda kaldigim birkac gun disinda yillarca uzak duruyorum memleketten. Ama iste aradan 13 yil gecmis ve sabah vakti elinde zarfla gelmis Demet abla' yi hic unutmuyorum. Nerede yasadiysak ve o mekanlara ne kadar ait hissedemesem de komsularimizin cok sevgisini gorduk. Bazen bir dogum gunu kutlamak bahanesiyle bazen elimizde fazla tatlilari paylasmak icin kiminle samimi merhabamiz varsa annemle kapisini calip davet ettik, planlanmamis paylasimlar yarattik, cok guzel oldu.
Friday, February 5, 2016
Thursday, February 4, 2016
Bu aralar kendimden cok memnunum; konsantre olabilme kabiliyetim uzun yillar sonra geri gelmis olabilir mi... Ustelik bunu depresif ruh haline de borclu degilim; en son birseyler icin mucadele ettigimde depresyondaydim ve bundan en az 10 yil onceydi. Sonrasinda asiri bir mutluluk dalgasi ile beraber dikkatim de dagilip ayrilmisti bedenimden. Son haftada ise yeniden dikkatimi toplamaya basladigimi hissediyorum; yapmak istediklerim butun dikkat dagitici faktorlerin onunde gidiyor. Tekrar kendimi bulmus gibiyim; uzun zamandir kendimle boyle bir tanidiklik hissi yasamamistim.
Thursday, January 28, 2016
Kisin ortasinda Amerika' nin bir kosesinde turist hayatima isinlanali bir hafta oldu; ondan oncesi ise tam bir kaos. Turistligimden de birsey anladigim yok; uzun yillar once bir defa atlattigim kultur sokunu ikinci kez yasiyorum. Avrupa'da cok paslanmisim; orasi yurtdisi degilmis meger. Asil uzak burasi... Universite kampusun yakininda Middle Eastern minicik market demeye bin sahit bir yer var; tarihi gecmis nar eksileri kimbilir daha kac yil rafda duracaklar. Turkiye'de yuzune bakmadigimiz seyler burda 10 kati fiyatina etiketleniyor. Avrupa' ya gider gelirken yanimda market isi hicbirsey tasimiyordum, dedim ya: meger Avrupa yurtdisi bile degilmis; burda ise dunyanin bazi nimetlerinden tam bir mahrumiyet hali var.
Almanya'dan sonra DC' ye direkt ucusum vardi. Bir gun oncesinden annemin soguk evindeki son geceye tahammul edemeyip iflas etmis bedenimi Tanri'lardan yardim dilenerek yola cikardim. Almanya'da bes saat bekledigim ucak; hava durumunun kotulugu ile uzayan ve surekli degisen ucak sirasi ve kendi yeni sirasini bekleme arasinda gidip gelirken; hicbirseyi (geride biraktigim ulkeleri, yeni baslangiclari zorlayacagimi) dusunmuyordum; sadece gidecegim yere ulasmayi hedefleyebiliyordum. Arada kendimi iyi hisseder gibi oldugumda birseyler yiyip icerek enerji toplamaya calisiyor; bas donmeleri ve vucudumda sizilari hissetmeye basladigimda ise agri kesici ve grip ilaclarini birlikte yutuyor; ucagin koltugu ya da bekleme salonunun sandalyeleri demiyor gozlerimi yumarak uyku moduna geciyordum. Uzayan saatlere raÄŸmen yol ile bu sekilde basa cikiyordum.
Bir uc saat daha bekledikten sonra ucak havalanabildi. O ara ilk aklimdan gecenler, son enerjimin tukendigi ve on saat daracik koltukta seyahat edecek sabrimin kalmadigiydi. Vucut sicakligimi dengede tutamiyordum, ayaklarim sanki surekli soguyordu. Yanimda Afrikali bir Ahmad vardi ve koltuguna sigdirmaya caba gostermedigi kolu bacagi bana degdikce iyice sinirleniyordum. Gecikmeli gelen ucak yemeginin icinden yenilebilecekleri secip bir gayretle yuttuktan sonra bir cift ilac daha atip, Ahmad ile arama bir yastik koyup uyumaya cekildim, bir ara ayakkabilarimdan da kurtuldum. Dort saat kadar sonra uykum acilir gibi oldugunda, ilaclarin ve dinlenmenin etkisiyle yine iyi hissetmeye baslamistim. Ahmad benim yastiktan ilham alip pardususunu araya koymaya yeltenmis onun yerine onu da benim koltuga koymayi basarmisti; fakat artik ona aldiris etmiyordum. Yanaklarimdaki yanma, ayaklarimdaki donma gitmisti; ac degildim ve basim donmuyordu/agrimiyordu. Iyi hissetmek tahammul sinirlarimi da genisletmisti, bacaklarini kocaman ayirarak uyuyan Ahmad' i son bir kez daha offlayarak ittikten sonra kendi cam kenarima cekildim.
Ucus bittiginde ve en son cikmayi huy edinmis valizim parkurdan cikamazken ayakta duracak gucumu yeniden kaybediyordum. Oturarak beklemeye koyuldum. Ustumdeki fazla kiyafetlerin sicakligi ve son yedigim super yagli domuzlu/peynirli sandevicin de etkisi ile midem ayaklanmaya baslamisti. Valizime kavusup gumruk noktasina geldigimde butun engellere takilmadan bu seyahatin bitmeyecegini biliyordum. Koca pembe valizimi kucaklayip gumrugun yiyecek tarama makinesine koydum, Malatya'da carsamba pazarindan gelip okyanus asmis bir hurma ve iki mandalina -yas meyve olduklari icin- copun yolunu tuttular; itiraz etmedim elbette.
Son bir engel kalmisti, o da seyahatin shuttle kismiydi. Shuttle'a gelip sirami aldiktan sonra 20 dakika kadar bekleme suresi verildi. O surede bir posta daha ilac alip, 20 dakikanin bir onceki durakta bekledigim 8 saatin yaninda "hic kaldigini" dusundum. Sakince oturarak bir kac saat daha bekleyebilirdim; fakat servise binip salllana sallana DC' nin guney dogu kosesinden girip diger musterileri bir bir birakip, kuzey batisina ulasmayi hedeflerken isyanin esigindeydim. Connecticut Avenue' nun butun kirmizi isiklarinda dura kalka ilerleyen bu seyahat de oncekiler gibi ancak ki limitlerimi yeterince zorladiktan sonra bitecekti.
Bir sonraki hikaye ise "simdi" yi anlatacak. O daha ilginc...
Almanya'dan sonra DC' ye direkt ucusum vardi. Bir gun oncesinden annemin soguk evindeki son geceye tahammul edemeyip iflas etmis bedenimi Tanri'lardan yardim dilenerek yola cikardim. Almanya'da bes saat bekledigim ucak; hava durumunun kotulugu ile uzayan ve surekli degisen ucak sirasi ve kendi yeni sirasini bekleme arasinda gidip gelirken; hicbirseyi (geride biraktigim ulkeleri, yeni baslangiclari zorlayacagimi) dusunmuyordum; sadece gidecegim yere ulasmayi hedefleyebiliyordum. Arada kendimi iyi hisseder gibi oldugumda birseyler yiyip icerek enerji toplamaya calisiyor; bas donmeleri ve vucudumda sizilari hissetmeye basladigimda ise agri kesici ve grip ilaclarini birlikte yutuyor; ucagin koltugu ya da bekleme salonunun sandalyeleri demiyor gozlerimi yumarak uyku moduna geciyordum. Uzayan saatlere raÄŸmen yol ile bu sekilde basa cikiyordum.
Bir uc saat daha bekledikten sonra ucak havalanabildi. O ara ilk aklimdan gecenler, son enerjimin tukendigi ve on saat daracik koltukta seyahat edecek sabrimin kalmadigiydi. Vucut sicakligimi dengede tutamiyordum, ayaklarim sanki surekli soguyordu. Yanimda Afrikali bir Ahmad vardi ve koltuguna sigdirmaya caba gostermedigi kolu bacagi bana degdikce iyice sinirleniyordum. Gecikmeli gelen ucak yemeginin icinden yenilebilecekleri secip bir gayretle yuttuktan sonra bir cift ilac daha atip, Ahmad ile arama bir yastik koyup uyumaya cekildim, bir ara ayakkabilarimdan da kurtuldum. Dort saat kadar sonra uykum acilir gibi oldugunda, ilaclarin ve dinlenmenin etkisiyle yine iyi hissetmeye baslamistim. Ahmad benim yastiktan ilham alip pardususunu araya koymaya yeltenmis onun yerine onu da benim koltuga koymayi basarmisti; fakat artik ona aldiris etmiyordum. Yanaklarimdaki yanma, ayaklarimdaki donma gitmisti; ac degildim ve basim donmuyordu/agrimiyordu. Iyi hissetmek tahammul sinirlarimi da genisletmisti, bacaklarini kocaman ayirarak uyuyan Ahmad' i son bir kez daha offlayarak ittikten sonra kendi cam kenarima cekildim.
Ucus bittiginde ve en son cikmayi huy edinmis valizim parkurdan cikamazken ayakta duracak gucumu yeniden kaybediyordum. Oturarak beklemeye koyuldum. Ustumdeki fazla kiyafetlerin sicakligi ve son yedigim super yagli domuzlu/peynirli sandevicin de etkisi ile midem ayaklanmaya baslamisti. Valizime kavusup gumruk noktasina geldigimde butun engellere takilmadan bu seyahatin bitmeyecegini biliyordum. Koca pembe valizimi kucaklayip gumrugun yiyecek tarama makinesine koydum, Malatya'da carsamba pazarindan gelip okyanus asmis bir hurma ve iki mandalina -yas meyve olduklari icin- copun yolunu tuttular; itiraz etmedim elbette.
Son bir engel kalmisti, o da seyahatin shuttle kismiydi. Shuttle'a gelip sirami aldiktan sonra 20 dakika kadar bekleme suresi verildi. O surede bir posta daha ilac alip, 20 dakikanin bir onceki durakta bekledigim 8 saatin yaninda "hic kaldigini" dusundum. Sakince oturarak bir kac saat daha bekleyebilirdim; fakat servise binip salllana sallana DC' nin guney dogu kosesinden girip diger musterileri bir bir birakip, kuzey batisina ulasmayi hedeflerken isyanin esigindeydim. Connecticut Avenue' nun butun kirmizi isiklarinda dura kalka ilerleyen bu seyahat de oncekiler gibi ancak ki limitlerimi yeterince zorladiktan sonra bitecekti.
Bir sonraki hikaye ise "simdi" yi anlatacak. O daha ilginc...
Saturday, January 16, 2016
Butun karamsarliklar, fizikzel ve ruhsal olarak bitkin bedenimde birikmisler. Icine girdikce anlamsizligi derinlesen memlekete tahammul edebilme sinirina eristim; o sebeple bugun hersey cok fena. Hastalik ve uykusuzluga eklenen umutsuzlukta bir uyuyup bir uyandigim uykularimda butun korkularimla amansizca yuzlesiyorum.
Wednesday, January 13, 2016
Babaevi’ndeyim; Ocak ayinin ortasi, buraya nerden geldigimi hala hatirliyorum. Bir hafta sonra yine yollardayim; etrafimda hasret icinde sabrini kaybetmis aile fertleri, her dakikamizi birlikte gecirmeye calisiyoruz. Elif bir yasina girecek, gamzeli gulusunden bir tane bir tane daha gorecegiz diye gun boyu oyuna tutusuyoruz. Hava kirli ve burda yasamak yasamaya benzemiyor; televizyonla ulkenin geri kalanina baglaniyoruz durum daha da umutsuzlasiyor. Biraz daha uzun kalsam...
Friday, January 8, 2016
Hicbir fatura/kontrat anlasmasi icinde degilim; belki hayatimda ilk defa bir anahtarim yok, hatta telefonum bile yok. Marketten aldigim antep fistiklarini yol kenarinda yerken agabeyimin anlastigimiz saatte bulusma noktasina gelmesini bekliyordum. Havalaninda sehre giden serviste konusulan dili o kadar iyi anlarken buraya ne kadar cok yabanci oldugumu hissediyordum. Aslinda burda degisen birsey yoktu, yabancilasmak tek yonluydu.
Subscribe to:
Posts (Atom)