Bir iki saat sonra kendini cok iyi hissedecekti tekrardan, yeni birsey olacagindan degil, sadece gunun bir cilvesisydi bu; aksam cokerken yorgun ruhuna bir huzur ve enerji gelirdi. Kalkip camasirlari asabilir, yemegi isitip kendinin ve esinin karnini doyurabilir, televizyondaki aptal bir diziye gulebilirdi. Hatta gecenin ilerleyen saatleri yasamak icin en ideal saatler olurdu ki, uyuyarak bu saatleri heba etmeye gonlu razi gelmezdi. Hizlica elinde gun boyu surundurdugu kitabin icindeki hikayenin gizemini cozecek sekilde kitabin ilerleyen sayfalarini tarar, calistigi ders notlarina bir daha doner, elini daginikligin bir tarafina atarak yasamak icin biraz alan acmaya calisirdi.
Ogleden sonralari ise fenaydi. Firin gibi isinmis beton sehrin duvarlari arasinda, can sikintisini gecirmeye aday hicbir vukuat bulamazdi. Dunyanin butun ninetlerini onune koysan kalabaliktan ici bunalirdi. Lakin aksam hava biraz olsun serinleyince sehrin bir yakasindan diger yakasina giden vapura kendini atar, yuzunu ruzgara doner, gozlerini kapatir derin derin nefes alirdi. O saatlerde bilirdi ki sadakat guzel seydi lakin bazi zamanlar yasama tutunmak icin fazlasi gerekecekti. Bitmemisti, sicacik bir gulus, en icten bir kucaklayis zamani geldiginde insani bulmaliydi.
No comments:
Post a Comment