Tuesday, June 30, 2015

olabilir,

yorgun ama sicak gulusler bir baska yuze carpmadan kaybolabilir, bugun icin guzel sozler sese burunememis, perdenin hemen arkasinda heyecanla sirasini bekleyen gulucuklere sira gelmememis, ayrica aksam saatleri basagrilarini dindirmeye yetmemis de olabilir. Fakat butun yorgunluklar ve kirginliklar bir araya gelse kazanilmis zaferleri ortadan kaldiramaz. Isten cikip St Paul Kathedrali'ne ordan da fleet street'deen okula yururken aslinda bir zafer yuruyusu yapiyordum. Eylul sonu Londra' ya varip ilk defa kampuse geldigim gun gorduklerimin guzelligi ile hazdan olebilirdim, onun yerine burda hayat kurabilmis herkesi cok sansli gormeye, onlara ozenmeye, ayni mucizeyi gerceklestirmek icin olmasa da mumkun olmasi umudunu zorlamak icin cabalamaya hazirdim. Ve bugun bir savas yorgunu olarak o cok sevdigim Fleet street' den Holborn'a dogru yururken kendimi bu cok sevdigim sehrin yerlisi gibi hissettim. Baska gozlerle goruyordum etrafimi, ve yeni bir hayat biciminde alisik olmadigi taraflarimin ortaya cikisinsa taniklik ediyorum,  yasadigim duygusal yogunluk  sarhosluga kadar variyor.

Monday, June 29, 2015

Bugun sular, sesler, destanlar gibi yazabilirim. Ocaktaki mercimegin soganini bosverip, gec olmadan markete yetisip bir iki parca esya almayi, birkac ev bakip gormek uzre randevu ayarlamayi da erteleyip; yorgun basima istedigi gibi hikayesini anlattirabilirim. Konumuz buyumek, ise baslamak , saatlerce calismak, ve bu yeni hayati kabullenmek. Inanmazsiniz, bugun sanki o noktaya yaklasmistim. Primrose sokaginda aksam gunesinde sicak bir ruzgar eserken, hayatidan ve gunumden memnundum. Haftasonunun yorgunlugu ile gun icinde biraz fazla esnediysem de gecen hafta cuma bakmadigim kodu tekrar ele alip, sagindan solundan geride kalmis problemi cozmek icin girisimlerde bulundum. Kod yazarken en sevdigim kisim da cozumu direkt olamayan satirlari zaman baskisi olmadan dusunerek, arastirmak ve ise yaramayan cozumlerin uzerine surekli yenilerini bularak gelistirmek.
Firsatlar ortaya ciktigi takdirde icimdeki profosyenelin kanatlanip  en asil bicimde ortaya cikacagini hissetmekteyim. Bugun aksam gunesinde trene dogru yururken kendimi dogru yerde hissettim ve bu muhtesem bir duyguydu.

Friday, June 26, 2015

Bugun muhtesem bir is gunu gecirdim

oncelikle Man,  iste degildi, ve onun olmayisi ile programlama isine ara verip Jud' un sordugu matematik sorusu uzerine yogunlasip buyuk bir ozlemle matematiksel icerigi olan bir konu ile ugrasmanin uzun mesai saati boyunca tadini cikardim. Aslinda cok da tadini cikaramadim; icinde bulundugum matematik acligi hali ile, sakince okumak yerine farkli katsayilara yogunlasmis makaleleri ikiser ucer el alip, hepsini ayni anda takip ediyor, notasyonlarini birbiriyle  karsilastirarark konunun butununun resmine hakim olmaya calisiyordum.
Sonra yari turk bir potansiyel musteri ile yapilacak gorusmeye patronun daveti ile gidip, bulusmanin rengini degistirince herkesin memnun ayrildigi gorusmeden sonra patronun daveti ile kendisi ile ogle yemegine gittim. Isten, ve sehirlerden konustuk ve genel olarak cok eglenceli oldugunu soyleyemem ama onceki aksam Man. tarafindan vahsice dislanirken, ertesi gun gunesli bir havada plazalarla cevrili alanin cevresini saran restoranlarin birinde sirketin en ustu ile sohbet ediyor olmak guzel bir zitlikti. Otekini haketmedigim icin, bunu haketmistim. Ayrica Fred, Marlena'dan aldigi sekerlerden bir tanesini jest olarak masama birakmisti. Ve bugun Cuma'ydi! ustune Cuma sabahi donut'larla yogun gecen haftadan sonra kendimizi odullendiriyorduk, bu sabah da Mango ve Hallomi (Hellim) ile evden basladigim kahvaltiyi, donut ve ekpresso ile iste tamalamistim,  bir suru guzel sey birarada olmustu.

Thursday, June 25, 2015

is ve is arkadasi

bugun isyerinde Man. guzel bir ders verdi bana, herkesin bildiklerini paylasmak icin yanip tutusmadigini anlamamak icin gunlerce kendisinden kelpetenle bilgi sokmek zorunda kalmistim, o bilgiyi vermedikce ben daha akilli daha derin sorularla onu konusmaya zorlamistim, ama hayatinin 1O yilini robotlarla harcamis birinin saglam asosyal temeller uzerine kurulu prensipleri oldugunu anlamam gerekirdi. Benden yana anlayissizlik da  ogrenme azmimden ve laftan anlamamamdan olsa gerek. Bugun sonunda kibar sinirlar icinde olabildigine kaba davranildim, ve Man.' in gunlerdir  suregelen sorularima verdigi cevaplar  bir anda zihnimde birlesti ve baska bir amaca hizmet ederek, karsimdaki insanin bilgi paylasmak uzerinden sosyallesmeye zorlanirken "agitated  "oldugunuu gordum. Bunu da gormus olduk, her ne kadar Man.' in bu haftasonu kendisini ziyarete gelen anne-babasi ile London Tower'da boynuna kazara giyotin dusmesini ya da kirmizi otobuslerin altinda kalmasini ya da turistik baska bir mekanda bir kazaya kurban gitmesini diliyor olsam da onun ipuclari halinde verdigi sifreler yuzunden iki haftada kendimi programlama konusunda oldukca ilerletmis hissediyorum. Her aksam basimin degisik bir yerine yerleserek benimle isten eve gelen agrilar da arsizca bir ogrenme cabasinin hatiralari olsa gerek.

Wednesday, June 24, 2015

San Paul Cathedral'da, Haydn'in Creation'ini

dinlerken gunun son hesaplarini yapiyordum zihnimde: patron ne demisti, herkes calisirken 7 olunca ofisten ayrilmam yanlis miydi vs  tarzi muhasebelerle aksam etkinligini sabote ediyordum. Bir yandan da, muzik akustigi iyi olmasa da icerinin ihtisaminda, estetik duskunlugum utanmadan sikilmadan ortaya cikiyordu ve mekanin icinde huzur buluyordum. Oglen, Stoke Newington'dan 149 otobusu ile asagi inerken normal hayattan kopus adina teklikeli bir adimi atmis oldugumu anladim. Ic dunyalarini bilmesem de ustunden basindan estetik akan insanlara, yuksek teknoloji ile donatilmis gicir binalara, spot lambalarla apayri dunyaya cevrilmis dukkanlarla sarilmis is muhitime cok erken alisip, hepsini normallestirmistim gozumde. Normallik hizla sinif atlamisti, ve bu tehlikeli bir durumdu.
Ayak uydurmaya basladigim hayatin temini icin isimi kollamam lazimdi, ve bugun  sehir bana surekli olarak bu mesaji veriyordu.
Ayrica iste yasadigim sorunlarin bir aciklamasi vardi: Onumuzde uzun bir yaz varken, kasvetli bir sonbahari dusunduren onceki gunun yagmurlu ve fazla serin Londra sabahiydi; Neseli baslayan sabah mesaime ragmen, gunes alip basini ofisten ote yana giderken umutsuzluga kapilmama sebep olan ise robotlari dile getiren Eman.' in bunaldigi programlama sorularima verdigi ve vermedigi kibar(!) cevaplardi. Bugun ise Primrose Street' den ana yolun tanidik olmadigim gorkemli binalara bakan bir tarafindan disci randevuma gitmek uzre ogle gunesi altinda otobusu beklerken  bu sehri ne kadar sevdigimi hatirladim yine, ve onun icin degerdi.

Tuesday, June 23, 2015

Sokakta

mutsuz yuzler ve asiri tedirgin insanlar goruyorum ve butun korkularimi onlara yukluyorum. Islerinde mutsuz olduklarini ya da tedirginlikleri bedeninden akanlarin ise sevilmediklerini dusunuyorum. Bu yasima kadar kendime en guzleinden yetmenin luksunu yasamama sebep olan sey ozgurlukmus ve onu saat saat satarken; kaybettiklerimin acisini azaltacak, evde gulen bir yuzun, kollarini acmis bir sevginin eksikligini anlamaya basliyorum.

Monday, June 22, 2015

2013 Ocak aayinda San Diego, Gecen mayis'ta Amerika, yazin Italya gunlukleri

tutmus ve hergun yazmistim. Simdi ise mesai gunlukleri sirada. Gecen haftadan bu yana cok yol katetmisim, bugun saat  6.50 oldugunda bir satir daha kod yazayim diyerek kosturdugumu farkedince sevincten aglayabilirdim; ama bu kadar erken ise alistigimi iddia etmek yerine, sureklilik ile performansimi olcmeye karar verdim. Aci icinde gecmeyen hergun bir kazanimdi, gunun buyuk kismini suphe ile baktigim insanlarin arasinda gecirmek duygusal olarak yorucu ayrica yaz bitip etrafimdaki insan cemberi dagildiginda, kapali sonbahar havasi ve yanliz evim tuz biber olup eklenir mi bu erken endiselere...
Bugun sonunda hakkiyla iyi bir gun gecirdim. Ise giderken kiyafetlerimi ozenle secmem gerekiyor, ve artik nerden bir magaza gorsem ise yarar birsey bulma umuduyla hizla girip bir goz gezdiriyorum. Guzel ve pahalli olmadigi surece, ayrica ilk bakista hosuma gidebilmisse benimle eve gelecek belki defalarca giyilecek ve kullanaildikca beni mutlu edecek, ya da ne butceme uyacak ne de zevkime uyacak birbirinin hep benzeri kiyafetler... Gecen hafta da siyah pantolon almak adina aliskanlik uzre en az on tane, en kucuk bedenden ve farkinda olmadan en uzun boydan sectigim ucuzcu Primark'da deneme kabinine girip  ve denemesi iskenceye donmus butun pantolonlari birakip bu haftayi kurtarmak icin hizla sectigim, denediklerinden daha genis bir pantolon bedenini alip magazadan firladim. Ve o pantolon oyle iyi ustume oturdu ki, onun mutlulugu ile pazartesi sendromu orta cikamadi sanirim. Normalde pantolonlar konusunda hep problem yazarim, bacaklarim beden olcume gore daha kasli oldugu icin iki tarafi birden kurtaracak birsey bulmak kolay degil, ancak ki icine girip onlara kendi seklimi vermeme izin veren esnek pantolonlarla muhtesem bir uyum yakalayabiliyoruz. Bundan sonra hergun ne giyecegim belli, bunu demisken pantolonun aynisindan birkac tane daha almaliyim. Kirmizi saclarim ve beyaz isikta sakinlesmis yuzum, -mavi minik cicek desenli- beyaz bluzun ustunde alisik olmadigim bir guzellik ortaya cikariyordu. Hersey dingindi ve guzeldi ve butun parcalar bir sureligine de olsa yerini bulmustu sanki. Is cikisi patron'la karsilastik, her seferinde oldugu gibi yine yuzunde bir gulumseme belirdi; projenin nasil gittigi uzerine yarin toplanacagimizi soyleyince, espirili ve neseli bir tavirla arkadaslarin ne durumda oldugunu bilmedigimi ama benim beklenenden cok daha iyi ilerledigimi soyledim. Patronu guldurmustu bu tavrim, yanindaki kisi de gulumsuyordu. On saatin sonunda tukenmemis olusuma ve is arkadaslarimi geride birakmayi umursamadan kendimi one cikartmamla gurur duymustum, dogru olani yapiyordum, sonuk olmayi secmek eglenceli gelmiyordu; yasam enerjimi aciga cikararak butuncul varolusumu gerceklestirmeliydim.

Sunday, June 21, 2015

yarin pazartesi,

haftasonu umudu ile gecirilmis zor bir haftanin ardindan, tekrar basa sarmak nasil bir his olacak? Iste oturmak suretiyle harcanmis vakitleri telafi etmek icin, haftasonunun cogunu iki ayagim uzerinde gecirmek icin butun gayreti gosterdim, oyle ki yarin ofiste fiziken dinleniyor olacagim.
Hikayesi anlatmakla bitmeyecek hintli arkadasim bu aksam eve gelemeyince, yemegini ilerleyen saatte odasina goturdum,  ekstra yurumekten de hastaliktan dolayi ihtiyaci olan birine yemek goturmekten de gocunmadim. Hatta butun yorgunluguma ragmen aksam bu maceraya girerken, bunu samimiyetle yapabilmekten duydugum memnuniyet baskin geliyordu, tabi bir de en uzun gunler ve serin esen aksam ruzgari vardi... Halbuki bu ortaya cikmasaydi pazartesi sendromu uzerine belki de Canterbury Cathedral'da gelenek bozmayarak onerilenden cok daha kucuk bir bozukluk vererek mum yakip dilekler siralamaktan bahsedecektim.

Wednesday, June 17, 2015

bu aksam

zihinsel yorgunluk butun vucudumu devralmisken, ona inat aksam yuruyusune ciktim. Biraz kostum biraz yurudum ve her taraftan kusatilmak iyi geldi. Hayatimin icinde cok az bosluk kalmisti, dinlenmenin bile korkunc bir intizami var. Ayrica bugun is de daha iyi gecmisti, pasifce insanlarin yazdiklari kodalari anlamak yerine kucucuk de olsa bir parca sorumluluk secip onu ustlendim ve o minik parca butun gunumu aldi. Bu tur mesguliyet iyi geldi, iki ileri bir geri de olsa hareket ediyordum. Ayrica gunumun iyi gecmesinin bir sirrini daha buldum. O da ofis arkadaslarimdan uzak durmakti. Onceki iki gunde yasam enerjimi benden alip goturen gucun sorumlusunu bulmustum: Bu insanlarla yeterince ortakligim yoktu ve alismak icin onlardan destek beklerken, ruhsuz ve umursamaz halleri ayrica kendilerine yetmeyen enerjileri ile beni hayattan sogutmuslardi. Halbuki simdi biliyorum ki onlarin icinde oldugu hayat degil, beni bekleyen. Kendimi onlardan daha seffaf ve naif goruyorum. Aklim ve enerjim, olmadigim biri gibi davranmama yetmiyor:  acik yurekliyim, duygularimi ve enerjimi yontmuyorum. Bunun icin takdir edilmeyi bekledigim yok, ama bu iki gunun sonunda bu halimin guzel birsey olduguna hukmediyorum.

Tuesday, June 16, 2015

Azicik enerjim olsa neler yazacagim...yasamini kazanmanin, okul disinda bir ortamda saatlerini vererek cok da heveslisi olmadigin bir isi yapmanin, ozgurluklerinden feragat etmenin, buyumek zorunda kalmanin, kapitalist duzenin carkina girmenin ruha zararlarindan bahsetmeliyim. Mucadele ve feadakarlik ile gececek bir omrun ilk gunlerindeyken beni bekleyen hayat gozumde buyuyor,   zorlasiyor, yalnizlik kendini hic olmadigi kadar guclu bir sekilde hisseettiriyor. Alismak icin sabretmek lazim, bir tek bu kesin.

Friday, June 12, 2015

Mezuniyet mevsimi, aklima

muhtesem anilar getiriyor. Cemo teyzem, kuzenim Elif'in mezuniyetine gidiyor; diger kuzenim Basri ise Ankara'da benim de zamaninda okudugum universiteden mezun oluyor. Elif' in annesi ile ortakligi cok daha fazla olan annem, mezuniyet sarmalinda Basri' nin yaninda olmayi seciyor, benimle zamaninda yasadigi duygunun hatiralarinin hatrina.
Yil 2005, ortanca abimle ayni yil yasiyoruz mezuniyeti, kucuk abim ise sonraki yil mezun olacak. Kardeslerim mezuniyetlerinde cok mutlular, mezuniyet gunu en mutsuz olan kisi ise benim. Kuzenim ve annemle gidiyoruz, orda Kivnc ile de karsilasip beraber bir fotograf cekiyoruz ama bende inanilmaz bir gerginlik var, herseyi abarti yasadigim gibi sinif arkadaslarimla ve ailemle bu ani paylasmak beni yoruyor. Neden ailemi okuluma dahil etmek istemiyorum ve neden arkadaslarimdan nefret boyutunda kaciyorum belli degil. Mezuniyetin muhtesem islemesi icin onceki gunden yapilan provaya bile cok daha bakimli gitmisken, asil gunde cuppemin altinda kot pantolon ve ayaklarimda hosuma gitmedikleri icin daha once sadece bir defa giydigim eflatun ayakkabilar var. Kuzenim Ico harika bir makyaj yapmis, mavi bir elbise giymis, cok iyi gorunuyor, annemin goruntusu ile ise bilhassa ilgilenmisim ve onun zevkine gore giyinmesine izin verdigim takdirde utanctan insan icine cikamayacagimi bildigim icin kiyafetini ve onla uyumlu olacak takisini kendi ellerimle secmisim. Kadin o ara ozellikle fizigine onem verdigi icin -minyatur boyutta da olsa- yeni kesilmis kisa saclari, ince beli, yuvarlak duzgun kalcalari ile manken misali duruyor; agzini acip arkadaslarima beni uzun uzun anlatmaya kalkmadigi surece goruntu muhtesem. Kendim icin ise hicbirsey yapmamisim, fotograflara gulemiyorum bile, o ortami terketmek istiyorum, insanlarin yasadigi sevinci anlayamiyorum, sanki onlar mutlu oldugu icin ben tersi istikamette bir duygu tutturmaliyim gibi hissediyorum ve engel olamadigim sekilde huysuzum. Buyuk firtinalarla yasanmis universite yilllarinin hakki verilerek kazanilmis diplomasini almak uzre sahnede oldugumda, -zerre kadar  umrumda olmasa bile- alkislayan en az iki kisi var biliyorum, onlardan biri ise sonradan ogrendigime gore bir yandan alkis tutarken diger yandan o zaman icin mustakbel kayinvalidemin  beni ictenlikle tezahurat edip etmedigini gormek uzre sahneye degil arkasini donerek yukardidaki siralara bakiyor.  Toren bitip disarda annemlerle bulustugumuzda, "Kivnc' in annesi seni coskulu bir sekilde alkisladi, bu kadin seni samimi seviyor" diye gozlemlerini aktarirken, kuzenim daha cok fotograf cekmek  istiyor. Onu kirmak istemiyorum ama haliyle anliyor isteksizligimi ve zorla bir kac fotograf daha cekiyor boylece aci aci gulumsemeye zorladigim bir kac tane mezuniyet fotografim oluyor, bazi gunlerin hatirasi diye saklamak istedigim ancak ayni sebepten bakma cesareti gosteremedigim yaziya dokulmus butun seylerle ayni cekmeceye giriyorlar. Ozetle: Okumasi tam bir drama donusmus okulun mezuniyeti de herkesinkine benzemiyor elbet. Iyi birseyler oldugunu, sevinmek mutlu olmak gunu oldugunu biliyorum, fakat her zamanki gibi ic dinamikler baska seyler belirliyor ve apayri bir deneyim oluyor mezuniyetim: Mutlu insanlardan tiksinerek yasadigim dort yilin sonunda onlarla mutlu bir gun gecirmemi beklemek fazla absurd olurdu zaten.
Saniyorum benimkinden birkac gun sonra da ortanca abimin mezuniyetindeyiz, insanlarda muhtesem bir cosku varken, annem fazla rasyonel tavrini takiniyor ve mezun olunan bolum ile yasanan coskunun buyuklugu arasindaki ters orantiya duydugu saskinligi  "politically correct" olmaya bile calismadan degisik sekillerde gece boyu dile getiriyor, bir cumlesi: Allah' in zoruna gitmesin de bu insanlar bu bolumden mezun olduklarina nasil boyle mutlu olabiliyorlar, cogu issiz kalacak" oluyor. Ne demek istedigini anliyorum, fakat konuya mudahil olmuyorum. Onun yerine, ilik yaz aksaminda kocaman gullerin cevreledigi alanda bir yabanci olmanin tadini cikariyorum, yabancilik hissinin agir geldigi zamanlar, fakat yeni yeni bunun bir kamuflaj oldugunu ogrenmeye basladigim gunlerdeyiz. Matematigin sonsuz soyutlugunda varolurken, mutluluktan vazgecmemis bir depresifin  formul arayisi ile cirpindigi zamanlarda bir "corner stone" a ulasmanin hafifligi var, mevsim bahardan yaza donuyor, ortamlar icimi acitiyor,  akraba ve arkadas toplantilari ev cevresinde yogunlasirken aile ile daha cok vakit  geciriyorum, Demetevliler' e ozgu eglence aliskanlikarimizi yasiyoruz: aksamlari catlayan kadar karpuz yiyor,  Cemre Parkinda cekirdek citliyoruz. Butun tezatlara ragmen yasamak baskin geliyor, o gunlerden aklimda kalanlar renk renk acmis mis kokulu kocaman guller.

Thursday, June 11, 2015

Kosu sonrasi, Canonbury'den favori koseme dogru yururken aklima Demetevler'deki bazi anilarim geliyor. Cemre Park' inda batili memleketlerde edindigim kosma aliskanligimi icra ederken, ters yonden yuruyerek bir kac defa karsilastigim ve her karsilasmada coklu bir halde sulanma hareketi yapan apaci grup tahammul sinirimin cok dusuk oldugunun belli ki farkinda degil. Ilk bir iki karsilasmada sadece icerliyorum ama sonra kendimi tutamiyorum ve herbiri ayni anda, birbirinden bagimli oldugunu tahmin ettigim bir suru piskolojisi icinde agizlarindan su akar ve ben de o suyu gormeye cok hevesliymisim gibi yuzlerindeki ifadeyi yaya yaya onume sunarken, durup "kim size bakarak rahatinizi kaciriyor ki siz beni bu sekilde rahatsiz etme hakkini kendinizde buluyorsunuz" diye azarlamaya basliyorum. Tabi ne dedigimi anladilar mi, yoksa guzel bakislarina tesekkur etmek yerine sinirlendim diye kucuk capli bir saskinlik mi yasadilar bilemiyorum ama bu isten karli cikiyorum: hem onlardan kurtuluyorum hem de icimde biriken feminist ofkeden. Zaten ozgur olmayan bir ulkede yasamaya mecbur hissederken, bir de kiyafetlerimin ve eylemlerimin sirf kadin oldugum icin mercek latinda olmasi cildirtiyor. Daha sonra yuzume yan yan bakmaya kalkisan herkesi benzer bir azarlama cumlesi bekliyor, bunu birkac defa kazasiz bir sekilde pratik ettikten sonra ise kendimi daha guclu hissediyorum, butun apachi ruhlu Demet ve Kizilay populasyonunun sorgulamadan giydikleri ataerkil usluba karsi.

Wednesday, June 10, 2015

Bu son olsun (okul hayatima atfen)

https://www.youtube.com/watch?v=YP7ghF9pwys

Tuesday, June 9, 2015

yasamak

Bir suredir yazmak istiyordum, su anla kopuk da olsa yazacagim. Aksamlari kosudan donuste sakin olan arka yolu kullanirken araya demir yolu girdigi icin biraz daha uzun yurumem ve eve alt kosesinden ulasmam gerekiyor. Canonbury duragi ile San Paul yolu arasinda iki sira cift katli evlerin arasindan mutlulukla yuruyup tam koseye geldigimde, civarda en cok hosuma giden goruntu karsiliyor. Bu memlekette ozunde neyi sevdigimin goruntusu bir yerde, bahce duvarlari olmayan gosterissiz tas bir bina, ve etrafindan yukselen bir iki uzun govdeli agac, birkac sarmasik gul ve bitki; hava ister gunesli, ister kapali, ister kafasi karisik olsun, ki gokyuzunun bir kosesinden gri bulutlar yol alirken, geri kalaninda gunes arsizca gulumseyebiliyor, bu evin yuregimi isitma potansiyeli degismiyor.  Belki evin fotografini koymak daha bilgilendirici olacak, ilk firsatta soz... O evde ve civarinda, binalara ragmen, sagindan solundan yesilliklerle donatilmis kucuk sayilmayacak alanda sehrin isiklarinin ve renginin nasil varolageldigini anliyorum. Ezel Hoca, her sehrin bir rengi oldugunu soylerdi. Ondan bunu duyduktan sonra daha cok dikkat etmeye basladim renklere, ve gunesli bir gunde bile yesilliklerden yansiyarak isiyan gunesin tas duvarlar uzerinde cozemedigi gizemin her baktigimda ruhuma iyi gelen sey oldugunu anladim. Turkiye'de asiri isik altinda cozulen kirac topraklar, beton binalar, zorlama cimler, ucuz ve sozde modern hersey omuzlarima bir yuk olarak biniyormus. Beni mutlu eden sey guzellik, buna hicbir suphem yok. Lakin yasamislik oyle birsey ki, insan gordugu her guzel seyi istemeye kalkismiyor artik: buna vaktim ve enerjim yok, bakmak yetiyor.

9/06/2015

Monday, June 8, 2015

Bugün cok verimli: sınavların sayısını bir azalttım, tez hocamı yolda tesadüfen gormusken ona birikmiş günahlarımı çıkarttım, simdi Garrick' de besten beri uyanık gözlerimi mental aktivitelerden sakınarak dinlendirken, istatistik kariyerimin ikinci danışmanı olma sözünü kendisinden alıp da yarı yolda bıraktığım Çinli hocamı bekliyorum. Kendisinin bugün okulda olup olmadıgını bile bilmeden hem de. boşlukta çarpışmalara inanan biriyim, evin dışına çıkmak yetecekti biliyordum.

Sunday, June 7, 2015

Sanirim ilk defa bu aksam evde olmayi ozluyorum; gecen yil bu zamanlar yasayamadigimiz sevinci annemle yasamak icin. Ankara'daki evimizde televizyonda acilan sandiklarin sonuclarini takip ediyor ve basabas giden sonuclardan payimiza bir umut cikarmayi bekliyorduk, annemin gozleri her zamanki gibi ustumdeydi, yuzumde olusan heyecanla seviniyor, onun mutluluga donusmesini bekliyordu. O yuzden daha da onemliydi zafer, mumkun olsa gidip elleriyle getirecekti ve beraber mutlu bir anin keyfini yasayacaktik. Surekli degisen sonuclarda, umut ve umutsuzluk ardisik olarak hanemizi ziyaret ediyordu. Annemle aslinda bunu ne cok yasadik: umutsuz gunlerimin coguna sahit ettirdigim, geceleri beraber uzandigimiz yatakta ona ruhumun cektigi iskenceleri tarif ettigim kadindir kendisi, ayrica bol bol kavga ettigimiz, yine de kavgalarin sonunda sarilip birbirimize sevgimizi haykirdigimiz, her firsatta- ozellikle haftasonu kismen genis zamanlarda derslerden ayirdigim vakitlerde- salonda televizyon karsisinda yere butun yiyecekleri serip "piknik" yaptigimiz, disari ciktigimda eve elimde bir surprizle gelisimde bosyere umutsuzluk doldurdugum hayatimiza renklerini animsatmak icin mucadeleden asla vazgecmedigimizin resmi... Biz annemle, butun tatlari ve renkleri icine kattigimiz bir hayat kurduk.

Saturday, June 6, 2015

dun yazmayi

dusunduklerimi bugun yazmaya calisacagim, son bir hafta, "dananin kuyrugunun kopmasina" derler ya, iste bu haftadan sonra artik apayri bir hayatim olacak. Son aylarin liberalliginde kendimi eve hapsetmis olmasaydim daha mi olurdu demek icin gec, ancak bir deneyimi de tuketene kadar yasamayi seviyorum. Ayrica vakit kaybetmenin en verimli halinin hatalar yapmak oldugunu dusunuyorum, insan ancak hata yaptigini dusundugu zaman kendine ceki duzen veriyor, hatta ben onu da abartip hatanin sonuna kadar ilerlemeyi seviyorum, cunku ancak o zaman hata size tersi yone ivmelenecek gucun en fazlasini veriyor.

Mucize ile,

Tekrar eden ruyama dun zihnim ceki duzen verdi, hatta oyle bir duzenlemeydi ki bundan sonra eski tekrarin rehavetinden kurtulmus olmam gerekir. Son haliyle bile devam etse, bu cok iyi bir gelisme olur. Ruyalarda, bana kayip yasattigi icin dusman gibi gordugum kadinla dostluk kurdum, birbirimize karsilikli guzel seyler soyledik, samimiyetle konustuk ve sevdik ruyada birbirimizi. Yumusacik seslerimizde huzur vardi ve kaybimizi asip, iki insan olarak birbirimizle ilk defa tanismanin zevkini yasadik. Ozunde iki koca yureki insandik ve dost saglam olabilme kabiliyetimiz  vardi, ayrica o ana ozguydu bu ve bakislarimizin birbiri ile bulustugu ilk saniyede ortaya cikmisti.
Ruyanin bir noktasinda, o ac kalmasin diye, sadece iki kadin diger insanlarla oturdugumuz yemek masasinda ikimizin tabaginin digerlerine gore az doldurulmus oldugunu, onun tabaginin nerdeyse bos oldugunu gorunce, yerimden kalkip bir kasikla erkeklerin tabaklarindan aldigim yiyecekleri onunkine tasiyordum. Feminist bir ruh bile sarmisti iliskimizi.

Friday, June 5, 2015

kosudan eve,

aklimda birkac eglenceli dusunceyi bloga kavusturma hevesi ile gelmisken,  haberleri gordum; hepsi anlamsiz kaldi.

Thursday, June 4, 2015

keske okuyan olsa da

burdan yazacagim mesaj birilerine ulassa. Ulkeme dair, aslinda ulkem bile demeye dilim varmiyor, umutlarim tukenmis. Gozume , hep ezberlenmis cumleler carpiyor, zihnin bin hali dururken bir iki hali icinde kivranan insanlik duruyor karsimda ki rastgele birini secip soylediklerine kulak kabartsam ancak ki karamsar dusuncelerim keskinlesiyor.  Kotu ve daha iyisi ayriminda basarisizlik, heryerde; bizdeki hali ise yoruyor.  Ulkeye, millete dair asil benim onyargilarim var, dogrusu onyargilarim butun insanliga karsi , ama iste onlari bosverdim, sadece dilini anladiklarimla ugrasiyorum.