Monday, May 25, 2015

Ait oldugumu sandigim her mekanla bir kopus hikayem var, bir yerden anlatmaya baslayayim. Ilki dunyaya gozlerimi actigim koyden kopusum. Koydeki hayatimiz diger koylulerinkine benzemiyordu, gerci her evin farkli bir hikayesi vardi ve bunu ancak ki bayram ya da taziye ziyaretlerinde evin hanimi ile zamani unutup ara ara fisildasarak  dertlesen annemin bitmeyen konusmalarini, evdeki duvarlari susleyen halilari, aile buyuklerinin yanyana resimlerini ya da sus esyalarini izleyerek dinlerken ogrenirdim. Duyduklarim yuregime agir gelirdi ve gunlerce aklimdan cikmazdi. Herkes gibi bizim de bir hikayemiz vardi, detaylarini zamanla daha iyi kavriyordum; koyden uzakta, aileye ait bahce ve tarlalarla cevrili mekanimizda kendi cumhuriyetimizi kurmustuk. Su icirmek uzre hayvanlarini getiren coban Cengiz ve aksamlari duzenli olarak sut sagmaya gelen Gulo yenge disinda insan gormezdik.  Bahcesiyle ugrastigi gunlerde bize de mutlaka ugrayan Mami Mamo da yuzunu gormekten usandigimiz uzak akrabalarimizdandi. Burayi terk edip abimlerin egitim almasi icin teyzemlerin sitesinde bir apartman dairesine tasinmak uzre koyden goc ettigimiz gun, hayret edilesi bir canlilikla aklimda. Dort-bes yas arasinda olmaliyim, teyzemin salonunda oturuyorum ve televizyon acik, televizyonun ne oldugunu biliyorum, ama sanirim ilk defa bu kadar uzun sure calismakta olan renkli bir televizyon ile bakismisim ki bir noktadan sonra renkler gozumu yormaya basliyor, kirmizi agirlikli odada basim donmeye basliyor, duvarlar, halilar, ve televizyondaki seyler, hersey kirmizi ya da onun tonlarinda. Ciftligiminizin yesil renkleri, evimizin beyaz duvarlari ve koyde her yandan cevremizi kusatan gri daglarla sinirli renk repertuarim. O gun bitiyor, ama yabanci biri olarak oturdugum yerden kipirdamadan anne/babami  beklerken yeni birkac duyguyu icice gecmis sekilde kesfettigim kesindi. Birkac gun icinde kendi apartman dairemize tasinacaktik, koyden getirdigimiz ve ordaki hayat bicimimizin parcasi olan kislik erzak  hazirliklarini sakladigimiz karanlik oda disinda evin icin surekli aydinlikti, bazen biraz fazlaydi bile bu isik;  yaz sicaginda serinlemek icin kactigimiz kucuk pencereli, tas koy evinden farkliydi, bu deneyim. Bol oksijenli hayatimizdan anayola bakan bu eve tasinmamizla, tanidik olmayan bir benzin kokusu hayatima dahil olmustu, o kokuya alisana kadar yuzumu yastiklara gomerek koyu dusunmeye calistigim saatler de aklimda kalanlardan. Abimler okulda olduklarindan gunun cogunda annem, babamla evde tek kalirdik. Ogleden sonralari onlarin yayli somye uzerinde cilvelesmeleri ve eglenerek bogusmalari, anlamsiz bulsam da rutinimin bir parcasiydi. Sehir hayati da yetiskinlerin davranislari kadar anlamsizdi, ancak bir kac metrekare odalara aile olarak sikistirilmanin hayatimiza ekledigi samimiyeti sevebilirdim, ilgi icin hastalanmam ya da karin agrisi cemek durumunda kalmam gerekmiyordu, annemin uzun uzun temizlik yaptigi zamanlarda babamla bolca muhabbet ediyorduk, evin bilge cocugu mertebesine ulasmistim, her sozum dikkatle dinlenip, dost muhabbetlerinde "bizim kiz bunu diyerek, ne demek istedi, sizce " seklinde bilmecelere donusturuluyordu, aradan secilenler.
Yakin komsuluk icinde oldugumuz teyzem ise otoriter haliyle, hem abimlere hem de bana buyuk bir tehdit olarak kendini hissettiriyordu; annemin ozgurce yetistirdigi cocuklar, teyzeme cok vahsi geliyorduk, duvarlara yazilar yazmamiz, evde top oyanmamiz, su savasi yapmamiz, hatta bazen cisimiz geldiginde tuvalet yerine balkonu ya da kullanilmayan bir odayi secerek deneysel takilmak uzre sehir hayatinin sinirlarini anlamaya calismamiz teyzemi cileden cikarabilirdi, ve bazen de cikarirdi, verecegi tepkileri onden kestirmek kolay olmuyordu, o yuzden kabahatimizin teyzem tarafindan farkedilmesine kadar gecen zamanda sucluluk ve korku icinde yasardik. Sehir yeni bir yerdi, yeni kurallari vardi, arkada kendi cumhuriyetimizi birakip gelmemize ragmen asaletimizi anlayan yoktu, resmen koyluyduk ve sehirli yeni komsularimizin bize bakislarindan bunu anliyorduk. 

3 comments:

ilkkavonkara said...

Az evvel;çoğunlukla ağzım kulaklarıma varmış halde;ve ara sıra kendimi ciddiyete davet ederek,önemli bir bilim insanının hayat hikayesinden bir bölüm okudum.Öncelikle onu burada,bizlerle paylaştığın için sana kendi adıma teşekkür etmek istiyorum,samimiyetine bayıldım.
Bence bu hikayenin içinde herkesin kendisine bir ders çıkarabileceği çok önemli detaylar bulunuyor.Mesela ben bir eğitimci olsam hiç tereddüt etmeden seni üniversiteye konferans vermeye davet ederdim;öğrencilerimle böylesine başarılı olmak için nasıl bir yol izlediğini tartışırdık.Yalnızca akademik başarından söz etmiyorum elbette,buna paralel olarak,sosyal açıdan da kendini geliştirmiş bir kişisin;ve insanlar başarı için çoğunlukla bunlardan birini feda etmek zorunda kalırlar.
Başladığın noktayı göz önüne alırsak,şu an ulaştığın seviye inanılmaz.Yetiştiğin ortamdaki imkansızlıklarında üstesinden gelerek,büyük bir sıçrama yapmışsın.Sen benim hep hayalini kurduğum şeyi gerçekleştirmişsin;kendi kendini yaratmışsın.
Bravo :)

Not:Son paragrafı okurken gülmekten kırıldım,balkona çıkıp hava almam gerekti.Ama sonra dönüp bir daha okudum.Sana kesinlikle katılıyorum:Şehir hayatının sınırlarını anlamanın en iyi yolu her zaman için deneysel takılmaktır :)

brownian said...

Okudugun icin tesekkurler, dostum! O kismi yazarken ben de cok gulmusum, ancak gulmekten gozumden yas gelmeye baslayinca sesli bir sekilde kendi kendime gulmekte oldugumu farkedebilmistim :)

brownian said...

Ayrica evet, kendi kendini yaratmak mumkun! sen de oldukca iyisin bu konuda.