Sabah, yeterince uyku alamamis olmanin ustune gecenin mevzuulari ile hala ugrasmaktayken uyandim. Okula yurumeyi cok isterdim, ozellikle havada yagmur sonrasi o tazelik, ve usutmeyen ruzgarda derin nefes alarak zihnime cekin duzen vermeye ihtiyacim varken. Ama gec kaliyordum, ve sabah kalabaligina ragmen derse vaktinde ulasabilmenin tek yolu Inslington- King's Cross, King's Cross-Holborn metro hattiydi. Metro cikisi Kingsway'den okula yururken havayi icime cekerek hayati takdir etmenin en sevdigim yolunu sectim.
Dayanamayip Lincoln Inn's Field' de yavas adimlarla bir sure yurudum, karsima cikan cicekleri kokladim, ozellikle dalindaki leylaklari ellerimle tutup yuzumde hissettim . Leylaklari severim, bahari simgelerler bana, yeniden dogmayi ve kendi dogumumu. Cocuklugumda, baharin agirdan aldigi yillarda yasgunumde leylaklar olurdu, guzelliginin zirvesinde. Londra bu yil ayni guzelligi yapiyor, leylaklari istedigim zamana yetistiriyor. Bir yas gunu fotografi aklima geliyor: Teyzem gunduz gelip pasta yapmis, aksam halamlar yasgunu kutlamaya gelmis, halam herzamanki gibi halinden memnun degil. Simdiden farkli olarak: Oznur var, babam var. Annem resmin cekilme aninda babamin yuzune bir opucuk konduruyor, resmi daha sonra aile buyuklerine gostermek uzre. Ben gamzelere takmisim, gamzeli bir gulusum olsun istiyorum, ama yoklar. Yillar sonra gamzeler kendiliginden yuzume yerlesiyor. Zaman aliyor, ama istediklerim bir yolunu bulup gerceklesiyor..
No comments:
Post a Comment