Wednesday, June 25, 2014

Annem ile babam

Sıcak bir Ağustos günü, bir süre sürmüş küslüğün ardından birbirinin bedenine hasret kalmışken, bol güneş, oksijen ve yüce dağların süslediği bir ambiansta ateşli bir sevişmenin ardından beni yapmışlar diye onca deliliğe rağmen yumuşak bir tarafım olduğunu düşünürdüm. Bir grup insan içinde asi atlar gibi davranmaları ile kendini belli eden, kelimenin hakkıyla deli arkadaşlarım Hacer ve Mehpare'de yıllardır görüp de "bu kadar da olmaz" dediğim asabi çıkışlar bende de başladı. İş ortamında şu ana kadar yaşanmış 5 ses yukselmesinin ikisi şahsıma ait. Artık ofis ahalisi yüzüme şüpheyle bakıyor, ama bunda asil payin, asabiyetimden ziyade; onların tanımlamakta zorlandığı insanlar hususunda havadan nem kapma ihtiyacı olduğunu düşünüyorum.

Tuesday, June 24, 2014

dünkü kötümser yazı için özür dilemeliyim.

Özgürlüğe ve gün ışığına, hortum zoruyla yeşertilen çimlere ve gül ağaçlarına kavuşunca hepsi geçti. Mutlu olmadım ancak o florosan bunalımı geçti. Ekstra internet paketi alıp, akşamlarıma interneti tekrar kattım. Boş kazanılan paranın kıymeti olmuyor gerçekten ancak harcanıp bir harekete sebep oluyorsa varlıklarından memnun oluyorum. Matematik yaparken ise kazanılan paranın her bir doları çok kıymetliydi. Şimdiki hayatım acısız ve tersiz kazanılıyor.

Monday, June 23, 2014

Yeterince uzun yaşarsanız ve kendinizi olasılıklara

açık tutarsanız meraklarınızın çoğu dinecektir. Mesela bugün seminer salonunda işyerimizin Türk sanat müziği tune'sız korosunu dinlerken, acı çekmeden mutsuz olmanın ne demek olduğunu sonunda anladım. Mutsuzdum ancak olay çıkarmıyordum, ağlamak-sızlamak ya da depresyonuma majorler içinden seviye seçmek yerine her sağlıklı insan gibi sadece mutsuzdum. Bu kez mutsuzluk ruhumun derinliklerinden zihnimin karanlık köşelerine uzanan yola girip fırtınalar koparmıyordu. Mutsuz bir şekilde sonsuza kadar yaşayabilirdim ya da hemen oracıkta ölebilirdim. İkisi de eşit uzaklıktaydı, ikisine de engel yoktu. Bu duyguyu yıllarca merak ettim. Vücudum ve zihnim hep ya da hiç prensibiyle çalışırken az dedikodu yapıp, etrafı çok görmezden geldim, kendimden başka işim gücüm olmadı. Şimdi insanlığa bir adım daha yakınım.

Yazmak için

akşamlar varken, gündüzleri seçmek niye! Evde internet yok! onun yokluğunda çok verimliyim ancak zaman uzadıkça uzuyor. Mesela iki gün olmuş beklerken ancak çok daha uzun hissettirdi kendini. Vazgeçilmez sandıklarımdan vazgeçmeye çok yakınlaştım, hızlandım, yavaşladım, üzüldüm ve üzüntümü dağıttım. Doya doya, dolu dolu yaşandı bu haftasonu.

Friday, June 20, 2014

Aaah emeklerim!

Hepsi boşa gidebilir, hem de başlaları yüzünden: Birbirinden bağımsız akılsızlar yüzünden! Insanlar birbiriyle savaşırken karşı taraf diye kategorize edilmekten yoruldum. Kadın olmaktan özellikle yoruldum. Milletin işine gelen önyargıların kurbanın olacağız. Ve maalesef yapılanlar olduğu gibi kalacak çünkü adalet prensibi ile çalışmıyor bu dünya, ne dünyada adalet var ne de adalet öteki tarafa sarkıyor.

Wednesday, June 18, 2014

Buruk geçen

günlerde Beethoven dinleyebilirsin, onun müziğindeki acı dolu keman sesleri ile kendinin anlamsız can sıkıntısını rezonansa geçirip hayatına bir tat katabilirsin. Sonra Kuğulu'da sokak müziğine kulak kabartabilirsin, ritim aletleri çalınıyorsa minik bebelerin dansla eşlik etmelerini seyredebilir, dünyanın yaşanılır bir yer olduğuna ikna olabilirsin. Dokunmak istedikleri enstrümanlara ulaşamayınca yüreklerinin derinliklerinden ağlamaya duruşlarına çocuk olma sıranı savmış olduğun için eşlik etmek yerine bir yetişkin gibi gülümseyebilirsin. Çocuklar ağlar çünkü ulaşmak istedikleri onlara sağlanabilecek şeylerdir ve yetişkinler bu yolla ikna edilebilir. Büyükler ise uluorta ağlamaz. Onlara yeterli süre verilmiştir, küçükken doğru şeyleri isteyip sonra büyüdüklerinde kendilerine yetabilecek hale gelmeleri için. Eğer büyüdüklerinde halen ağlama refleksleri varsa bu çocukluklarını iyi değerlendirememiş olmalarına işarettir.
Bir de zırlamak eylemi vardır. Eşek türüne yakıştırılsa bile,  bizim memlekette insanların yersiz ağlamalarına zırlamak denir.  Zamanla inatlaşmanın, kabullenmemenin yan ürünüdür ve tadına doyum olmayan bir eylemdir.

Tuesday, June 17, 2014

Bugun icimden bu kirli dunyaya

bosaltacak ne kadar cok sey var bilseniz. Hikayelerin basini bilmiyorsunuz ki simdi neresinden anlatayim. Yabanci olmayan bir his yine, baskasinin insiyatifine kalmis olmak. Aslinda  kimseye kalmis degilim, sadece actigim yollarin ustunde insan engelleri var. Sadece rasyonel dusuncenin galip gelecegini saniyorsunuz demek oluyor ki onyargilarin gucunu unutmussunuz. nitekim yasadiklarimin etkisiyle iyice gozum donmus bir sekilde havadan nem kapmakta oldugum icin bu garip hikaye kafamda olusuyor da olabilir. Gerceklik ne derece buna paraleldir emin olamiyorum ama durum su ki: solcu, laik, marjinal diye kendini etiketlemis ve kendine kapali bir cevre olusturmus bir grup var. Ve simdi saygin okullardan biri ile gorusup akademik cevreye gireyim derken bu grubun on yargilari ile karsilasiyorum. Neden mi, cunku tipime bakiyorlar ve kendilerine benzetmiyorlar. Onlarla dusup kalkmak suretiyle onlardan oldugumu belli etmemisim ve su anda oyle bir yerdeyim ki bu durum onlardan olmus olsam bulundugum yerde olmam mumkun olmazdi diye yorumlaniyor. Onlar gibi manyak degilim, lakin beni dindar bir cerceveye oturttuklari icin bu gariplikleri yapiyorlarsa da cok buyuk bir hata yapmis olurlar, cunku baktiklari nokta oysa ilk sirada benim yolumu acmalri gerekirdi. Yillar once Antalya cebir gunlerinde kokusunu alip umursamadan gectigim davranis bicimi, yani laiklik fasizmi boy salmis gidiyor ki arada gereksiz yere bictikleri de oluyormus. Bir taraftan da dusunuyorum da yaniltici goruntumun su ekosistemde cok faydasini da gormek mumkun demek ki...

Friday, June 13, 2014

Hayat cumbusu

karar noktalari ile, bahari-yazi ve tirmanmis umudu ile devam ediyor. Bir doz sevgi  yaziyoruz kendimize, ilgisiz kalmis ruhumuza sifa niyetine. Onumuz umut, onumuz sevgi ve ask...

Thursday, June 12, 2014

Ne zaman bu rahatlık ve patavatsızlık üstüme geldi bilmiyorum. Aslında patavatsızlıktan değil patavatsız görünen davranışlarım: ya gerçekçilikten ya da espiri fırstalarını kaçırmamaktan.
Rahat konuşabilmek muhteşem birşey, mesela dün ODTÜ'de bir konuşmanın sonunda Türkçe cevapladığım sorunun ardından yüz ifadesinden beni anlamamış olduğunu tahmin ettiğim kişiye dönüp "Türkçe bilmiyorsunuz anlaşılan" deyip Türkçe konuşmuş olduğum için özür diledim.  O profesor "Hayır, Türkçe biliyorum!" deyince,  "Sorudan sonra suratınızdaki boş bakıştan dolayı öyle düşündüm galiba" diyerek bütün salonu kopardım. Şimdi hatırlayınca olayı eğlenmeye başladım. Elbette ki hiçbir kötü niyet olmadan bu konuşma gerçekleşti. Canım arkadaşım Çağatay'ın beni rahatlık ve özgüven namına çelik kıvamına getiren eğitimine halen minnettarım.

Tuesday, June 10, 2014

Bugün bayrak üzerine söylecek iki çift lafım var. Ondan önce protestolara gelelim, Gezi hareketini de Lice'deki protestoları da haklı görüyorum. Ancak doğru hareketin içindeki insanların rasyonel ve objektif düşünce yapısında olmadıkları kesin. Lice'de bayrak indirilmesine gösterilen tepkiden dolayı  bunları söylüyorum. Eminim ki bayrak protestosunun içinde ateistler de var, Gezi'ciler de. Gezicilerin baskıya tepki verirken bayrak üzerinden gösterilmiş tepkiyle galeyana gelmeleri çok acı. Onun yanında dogma düşünceyi bir şekilde reddettiğini ifade eden insanların kutsallaştırdıkları bayrak sembolü üzerinde içine girdikleri kutsal fanatikliği de başka tür bilinçsizliğin bir göstergesi. Kalabalıklardan çekinin!

Monday, June 9, 2014

Komiklik

Bugün o kadar komik davrandım ki, yalnız kaldığım ilk aralık asansörde buna gülüyordum. İnsanın kendine gülmesi harika birşey, daha guzeli ise bu kadar komik olabilmesi!
Sabah vize basvurusu icin evrak avina cikmisken ve bu sirada yeni insan kaynakları başkanını da görmüşken, teoride fazlasiyla hakkım olan kadro yükseltmesi için birşey yapıp yapamayacaklarını sordum. Komik olan ise en kisa zamanda is degisikligi yapmayi dusunurken iste terfi mevzuunu acmam . Adami gormusken sorayim dedim. Devlet icinde islerin nasil yurudugunu anlamis degilim., bakalim bu baskan hangi prensipler dogrultusunda calisiyor, bunu ogrenmek adina bile olsa o kadar komiklesmeye degerdi.

Friday, June 6, 2014

Kalp hirsizi

oldugumu soyleyebilirim. Buyuk bir zevkle ve dogallikla derinden gulumseyerek calarim basibos kalpleri. Bazisi birkac saniyede bazisi ordan burdan konular uzerine saatler suren tartismalarin ardindan calinir. Calinan kalplerin ise kiymeti cok bilinmez, biraz incelenir ve sonra uzaga savrulur. Yalnizligimi dindirecek olan ancak kendim gibi baska bir kalpsizdir. Onun varliginda huzur bulurum, az sevilmek iyi gelir, en cok deger verdigim seyleri paylasmamak ve onlari gun isigina cikartmadan kendime ait bir kosede buyutmek hosuma gider. Yaz aksamlarinda benimle tenis oynamasi, sonra bircok seyi beraber yapiyor gorunmek yeterlidir. Yalnizliktan korktugunda onun elini tutmak iyi gelir, ancak sen onun elini tuttuktan sonra o da sana karsilik verir. Samimiyet giremez araniza, hersey yapaydir aslinda ama bu dile getirilmez.  O yapaylikta muhtesem uyumlu partnerinle sevgi oyunu oynamak kadar eglenceli birsey yoktur. Arada birbirinizin gozune bile bakarsiniz ve sevgi cok guclu bir sozcuk olmasi itibariyle yalani ayyuka cikaracagi icin dile alinmaz, onun yerine sevgiyi ima edecek baska kurlar yapilir. Minicik ve zayif detaylarin icine konulmus bir duygu vardir, o duyguya kimse ad koymadi ve kimse de tanimlamaya kalkmadi ama eminim ki cogumuzun hic yabancisi olmadigi bir seyden bahsediyorum. Hayati aranizda ask ya da sevgi olmadan da uyumlu bir partnerle yasamak guzeldir, o yuzden bir ideali temsil eden cogu seyin ortalarda olmamasi katlanilabilirdir.

Wednesday, June 4, 2014

Onunla konusmadigim zamanlarda blogumu gezen,

facebook forograflarima bakan, sacimdaki en minik degisikligi farkedebilen, onca karsi cikmama ragmen umudunu yitirmeden ogle aralarinda beni bulmak adina bulunabilecegim yerleri tek tek gezen biri var. Dis gorunusum ve icimin disariya sarkan kismi, bir insani bu hale getirebilse de; benim gibi uyumsuz birinin sevilmesinde evrimsel acidan anlayamadigim bir nokta var. Bir ihtimal de, dis dunyada isler tahmin ettigimden cok daha kotu.

Monday, June 2, 2014

kimsenin canini acitmak istemem, tam tersi gerceklikle cok az isim var.
Bazen bir hayali duslerken buluyorum kendimi, aradigim ve tanidigimi simdinin icinde ya da yakininda bulamamissam kendime bir hayal olusturmamda ne sakinca var. Hayalimin bir kokusu ve dokunusu var, hatta bir de ustundeki t-shirt' un canli resimleri var. Onu dusundugumde  kiyafetinin kokusu ve canli renkleri once sekilleniyor, bir cabayla yuzune bakiyorum; sonra hem hafifliyorum, hem kalbim carpiyor Ikimiz de hayata karsi biraz savunmasiziz ve birbirimizi kesin seviyoruz. Bazi hayal kirikliklari ve tasim tasim sevincleri olan iki insan olarak seviyoruz. Cocuk kalmisiz, ayni yastiga bas koymuyoruz, beraber para hesabi yapmiyoruz, sadece iki hayal olarak birbirimizi seviyoruz ve bulusmalarimizi kucucuk anlara sigdiriyoruz; bazen banyoda, bazen odamda aksamin ortasinda bir kac saniye icin geliyor, kiyafetinin desenlerine gozum carpiyor bir de yuzundeki isiltiya, ordan anliyorum hayalden biraz daha fazlasi oldugunu. Bir adi var, ve o adi oyle unutmuyorum ki yanlislikla baskalarini onun adiyle cagirmamak icin hep dikkatli olmak zorundayim.

Sunday, June 1, 2014

Buyuk bir uzuntu

kaynagi olmasa da yasadiklarimin buhar olup ucmasina icerliyorum. Sanki cok fazla sey oluyor ve bir suru ayrinti kayboluyor, bazen bazi anlari unutmamak icin ekstra caba gosteriyorum. Fakat o zamana dair cekilmis resimler varsa, sonradan onlara bakerken ancak ne kadar seyi coktan zihnin en derinliklerine bir daha hatirlanmamak uzre yollanmis oldugunu farkediyorum. Annemle guzel anilarimizi unutmak istemiyorum, farkederseniz sadece guzel olanlari tutmak istiyorum, kotuler zaten hic yasanmamis gibi gitsin. Bu konu uzerine dusunmeden edemiyorum: depresyonda kuculmus bir zihin bolgem mi sorumlu anilara sahip cikamamamda, anilarin cokluklari mi,  yoksa anilarin icinde eksik kalan duygular mi? Duygu konusuna gelmisken sahip oldugum duygular ve uzerinde uzmanlastiklarim sayica cok az. Mutluluk ve mutsuzluk konusunda cok iyiyim, ayrica hayal  kirikligini fazlasiyla keskin yasayabiliyorum, onun disinda bir de gizem duygusu var: mesela bazi anlarin icinde anlayamadigim ama hissettigim fakat repertuarimdakilerle ifade edmedigim bir gercekustuluk oluyor. O hissi severim ve en cok o his ortaya ciktiginda onun ve onun ustune coktugu gerceklik setting'i uzerine yazmak isterim. O hissi veren seyi yakalayamamada fazla egitimimi suclarim. Dogalliktan kopusuma ya da deneyimsizligime veririm beceriksizligimi.

Gitmeye

oyle hazirim ki, nereye gidecegini bilmeden sadece heyecanla beklemekteyim. Cok kisa zaman araliklarinda bipolar bolgenin iki ucu arasinda roller coaster seklinde davaranan memnuniyet boyutumun yanina yeni bir acilim geliyor: O da mekan degisikligine asiri direncli basladigim hayat seruveninme artik hakkiyla sevilemeyecek yerlere baglanmadan kacip gitme arzusu.
Kisacasi akil ya da kalp meselesi demeyip bir yerlerde ruhumu daraltan seyler varsa ondan kurtulmaktan baska birsey dusunemiyorum. Daha fazla huzur ve mutluluk mumkun, onunla aramiza giren kisir is ortamidir, kaliplara hapsolmus ailedir, sizi anlamak yetenegine sahip olmayan insandir... bunlarin hicbirine mecbur degilsiniz, en azindan hepsine birden mecbur degilsiniz. Sirayla bir taraflari duzeltmek mumkun. Tek ihtiyac duyacaginiz sey ise yalnizliktan urkmemek. O yalnizlikta yapacaklariniz vardir sonra yalnizlikta biriktirdiklarinizi aralarda dostlarinizla paylasmak imkani vardir. Insansiz ortamlarda insanlarin dustukleri yanilgilara dusmezsiniz, referans noktaniz baska insanlar olmaz,  boylece insan dusmani da olmazsiniz.