Monday, August 31, 2015

isten kacmak (procrastination) adina her gazeteyi actigimda yeni bir olum haberi ile karsilasmaktan, su "siyasi"soyle aciklmada bulundu diye okudugum cumlelerden oyle bir rahatsizlik geldi ki, istedigim kadar oyalanmak isteyeyim artik elim gazete linkine gitmiyor. Dogru bildigim seyler icin sorumluluk alacak cesarete ulastim, eksikliklerimi dile getirmekten de cekinmiyorum; o yuzden donecek ulkem de yokken seyyah olmanin vakti gelmis demektir. Bugun-yarin ulkede beni  beklemekte olan devlet isinden istifa etmis olacagim.

Friday, August 28, 2015

Bu sabah ise gitmek zorunda olmamam, sabah kalkma saatimi degistirdi. Son hafta, 6.53'e ayarlanmis  saat calmadan bir kac dakika once gozlerimi acmis oluyordum. Bugun ise vucudum fazladan iki saat'e yakin ayirip kendisine ruhsal olarak biraz ceki duzen verdi, nerden mi biliyorum, uykumun son bir saatinden: ruyamde ev sahibem June ve esi Franc.,  bebekleri ile beraber eve ugruyorlardi ve ben bebekleri ile ilgilenmeye basliyordum. En son yavrunun terli sirtini havluyla kurutuyordum: Demek ki arada annelik egzersizleri yapmam gerekiyor. Annelik ihtimalini hayatimdan atmis degilim ancak zamanin geldigini de hissedebilmis degilim, belki biraz daha toplum baskisi ve cesaretlendirici bir esle mumkun...
Fazla uykudan sersemlemis kalktiktan sonra kahvalti hazirligi yaparken, daha once lavaboyu tamire gelen kisi bu kez anahtarlar icin geri geldiginde, kendisinin Franc. oldugunu ogrendim. Bir saat once ruyamda bebegi ile mesgul oldugum kisi simdi cogalttigi anahtarlarla kapidaydi, ve dahasi bunu yeni ogreniyordum.
Saat 10 gibi evden ciktim. Sirtimdaki cantada bilgisayar, kolumda ogle yemegi cantasi, bir sure sonra gunesin etkisi ile fazlaca isinmis bedenimi tekrar surukleyerek hareket ettirme moduna ulasmistim.
Rosebery Avenue'dan aylardir yurumemistim ve yeni yeni yesillenirken terk ettigim agaclar, simdi son demelerinde gorkemlerinin hala zirvesindeydi, yuruyusume sagdan soldan gelen guzel bitki kokulari eslik ediyordu, bu sehri iste bu yuzden seviyordum.
Insanlarin arkadan yuruyerek yanimdan gecisleri ne kadar yavaslamis oldugumu gosteriyordu. Aldiris etmedim, yorgundum ve bedenim yine kendini eritmeye baslamisti, ogunlerde idareten yedigim birer porsiyon yemek kilomu korumaya yetmiyordu, neyse ki  sol omzumun arka tarafindaki agri disinda bir sikayetim yoktu. Onunla da yasamayi ogreniyordum, surekli tasidigim yuklerden ve gezginligimden bir hatiraydi.
gozlerinden, bacaklarindan,
saclarindan damliyordu yorgunluk,
sakinlige azicik tahammulu olabilse,
biraz oturup dinlenseydi, cok iyi  gelecegi kesindi.
Lakin Tanri, onu dinlensin diye degil, huzursuz bir ruh olup entropiyi arttirsin diye gondermisti, bu mukemmel olmayan evrene.

Thursday, August 27, 2015

Agustos' un 27. si olmus, iki gun once ogle yemeginde midemi bozan seyin humus olduguna bu aksam ikna oldum: son kalan parcayi yedikten sonra bir sicaklik, mide bulantisi ile birlikte cokuverdi. Yarindan itibaren bir hafta ise gitmiyor olacagim, onun yerine tez.. ayrica itiraf etmesi anlamsiz ama bir de ozlem var tepemde.
Profesyonel hayatin acimasizligini her gecen gun daha cok tepemde hissediyorum, yavas yavas akademik dunyaya ozenmeye basliyorum sanki, ama hayir daha bitmedi, butun meraklarimi gidermeden huzur yok bana! daha neleri denemek icin kac defa sil bastan hayat kuracagim acaba? son yillar oyle cok hareket ve macera doluydu ki, artik daha fazlasini bekliyorum kendimden. Bir defa adimini bosluga atmak yetiyormus, o ilk adimdan sonra hersey mumkun. Bazen birkac donum arazim umut oluyor, oraya cekilip bir okul acmayi hayal ediyorum; yemyesil bir vaha yaratmayi, lavantalar hanimelleri kokulari icinde insansiz yasamayi arzuluyorum. Gunduz isiginda saatlerce resim yapmayi...Teknik islerle baskilanan zihnim her turlu ozgurluge kucak aciyor bazen de, parasiz pulsuz ama zihninin ve vaktinin tek sahibi olmak da mumkun, mesela. Ozetle, azicik huzunlu bir sarkiya aglayacak moddayim.

Wednesday, August 26, 2015

Gun aydinlik baslayip, sonrasinda durmak bilmeyen yagmurla devam etti. Ogle arasinda hava degisikligi yapmamis olmanin acisini ekstra depresif ruh hali ile odeyecegimi bildigimden, yagmura aldiris etmeden daha sonra biometrics icin gidilebilir mi diye moorgate'deki postaneyi aradim. Postaneden sonra Waterstone subesi gorunce, etrafta su gune kadar gozume carpmis tek kitapci oldugundan, kucuk bir mola verip kitaplara bakindim. "Lilian on Life" , yazarinin ilk kitabi olmasina ragmen bir kac satirda beni kendine baglamayi basardi. Kitap alip ofise gitmenin ne kadar absurd oldugunu bildigimden, kitabi dukkanda birakip yagmur altinda ise geri donus yuruyusune devam ettim. Uc haftanin sonunda nihayet Val. ile yarim yamalak da olsa basacikiyor olmama ragmen, butun gunu onunla ayni projede calisarak gecirmenin ne kadar yorucu oldugunu anlatmak istemiyorum; onun yerine biometrics icin patrondan asirdigim bir saatte, sonunda yuzunu gosteren gunesin altinda, bedenime sahip cikamayacak kadar yorgun olmaktan dolayi ancak ki  saga sola seyirerek yurumekten mutevellit ortaya cikan ozgurluk goruntusune sahip ciktim. Nemli havada dalga kazanmis ve hatta uclardan kivrilmis saclarim ruzgarda kendini savururken, hayatta butun yorgunluklarin tadina bakmis gibi bir doygunluk icindeydim. En azindan bu ulkede sokaklar bunaltmiyordu ve bu his icin de olsa saatlarimi emek hirsizlarina verip, dusuncesiz is arkadaslarina bol bol rol caldirtacak ve hepsine ragmen profesyonel olarak "coorporate world" da hayatta kalmaya kalkisacaktim. Dunya acimasiz bir yer, yine de o bitmez uslanmaz merak hissinden olsa gerek ki yasayarak bunu ogrenmek hala en cazip olan.

Sunday, August 23, 2015

Is basa dustu, kendimi neselendirmenin yollarini aramam lazim. Acaba yalnizlik miymis pazar depresifliginin tek sebebi? ilk defa yalniz kaldigim ve aylardan sonra yine ilk defa bu hissi yasiyor oldugum icin, teorim saglam delillere dayaniyor.
Bu hissi unutmusum; bos bos gozlemlerden, anilardan, eskilerden konusmadan gecen bir gun...Birkac haftaya yazarak bitirecek bir tez olmasaydi, bilirdim ya bu yalnizlikla nasil basacikilacagini, fakat su sartlarda dizini kirip oturmak kaliyor geriye.

Wednesday, August 19, 2015

Bobby Fischer' in son sozu: the most healing thing in the world is the touch of a human being! aklini kacirmis bir dahinin ; onceki gunden hala zihnimden atamadigim, yaraticiligin ve gucunun dorugunda orta yasi gecmekte olan bir kadinin  surekli nemlenen gozlerinde tek eksikligi olarak kendini manifest eden sevginin farkindaligi...Maria, 63 yasinda hala annesinin cocukken onu yeterince sevmemis oldugunun muhakemesini yapiyor piskologuyla...Ayni soruyu kendime soruyorum: annemin cok isi oldugunda babam sevdi... toplamda sevildim. Yasitlarim, universite yillarinda onlari bulacagini dusundugu kisilerle karsilasmamisken, k.'dan aileminkini golgede birakacak  sevgiyi gordum. Hayat kurtarici bir zamana denk geldi ustelik. Butun erken gencligin, yasanmamis cocuklugun uzerinden gecildigi, firtinali yillardi; maddi kaynaklar kitti, ancak sevgi boldu. Sevginin kiymetini bilecek halde degildim,  yine de olabildigine hoyrat olmamaya calistim. Baska hayati meseleler vardi; gencligin ay-ay , yil-yil bir hiclige baglandigi zamanlardi, kendini kurban etmenin derecesine gore odullendirildigi iluzyonu hakimdi, odul ise gerceklikten kacmakti. Neydi hayatla ve normallikle derdimiz? bilmiyorum ama ondan kactikca iyi hissediyorduk. Ve sonunda yasamayi unutunca sorun cozuldu, yasamin icinde olup ama onun surekli siyirip geciyor olmasini sagladiktan sonra, yani olgunlasip da bir hayalete donusunce o mucadeleye gerek kalmadi. Bu gunlerin hayalini cok kurmustum, anlamsizligin can sikmadigi ani yasamayi cok diledim, sadece uzgun olmayi, sadece mutsuz olmayi... cok sukur baska nicesiyle beraber onlari da  gorduk. Next, please!

Tuesday, August 18, 2015

Aksam yorgun argin, De Beauvoir Sokak bitip de Cansu Mini Market'i gordugumde evin cok yakinda oldugunun isaretini almis oluyorum. Sehirdeki her mini marketin Turk/Kurt olusuna alistim, ayrica vize problemlerimi toptan cozene kadar, burayi ulkesi yapmayi becermis her gocmene saygi duymaya devam edecegim kesin.
Bugun yazmak istedigim diger bir sey de hava durumuydu: Hava kapaliydi ve gunes cikmamaya direttikce ruhsal enerjim dustukce dustu. Eve dondugumde her is gununde oldugu gibi bedenen somurulmus olmanin ustune, sebeplerden arinmis bir umutsuzlugum vardi. Oyle bir umutsuzluk ki icinde yoksunluk hissi bile yok, yani ne beklenti ne de yoksunluk kaynakli bir umutsuzluk bu. Ardindan aksam Marina Abramovich ile ilgili bir film izledim, kafamda birseylerin yavas yavas oturdugunu hissettim, garip olmasa gerek ki butun bilgeliklerimi depresif ruh hallerine borcluyum. Ruhumda bir sikinti var, tek basima hayatimi idare edecek gucum var mi bilmiyorum, aylardir zorlandigimda sorumluluklarimi ustune yiktigim B. memleketine geri donuyor, onsuz hayatimin dengesine tekrar ulasmam gerekecek. En kotu tarafi ise o dengenin matah bir denge olmadigini bilmem. Sonunda is bolumunun gerekliligine ikna oldum, ayni farkindaliga ulasmis cesareti ortalamanin uzerinde, ayrica helal sut emmis biri ile uzun vadeli bir ortaklik kurarark, en cok da abimi mutlu etmeye cok olumlu bakiyorum.

Thursday, August 13, 2015

Sakinlik cok iyi geliyor, konusmamak, yazmamak, duyulmamak...vize ile ilgili calkantili zamanlar da olsa elimdekilerle huzuru buluyorum, huzurun bu kadar derin olusunu gormek guclu hissettiriyor. Yasayacak gelismis ulke sorunsali devam ediyor, nerde olursa olsun mutlu olmaya kararliyim.

Sunday, August 2, 2015

 Uzun bir gece uykusunu, vize ve isle ilgili birbirinin icine girmis problemlerle ugrasarak da olsa almis olmak dinlendiriciydi. Zihnim endiseleri ile uzun uzun yuzlesmeye devam ederken, bedenim sonunda kendini rahat birakabilmisti ve sabah 9'a kadar gozlerini acmamisti. Sabah ruhen yipranmis kalkip ustune alisilmisin disinda karpuz-beyaz peynir-simir uclemesi ile kahvaltiya otururken kendime onceki gunden kurmus oldugum pusunun devaminin gelmekte oldugundan habersizdim. Uc taraftan duvar boyu monoton dolaplarla cevrili mutafagin ortasindaki daracik bos alani kaplayan yine dolaplarla benzer renkte tahta masaya kurulmus  kahvalti sofrasinin sakinliginde agzima aldigim ilk karpuz parcasi ile, hesaplansmasi ertelenmis bir gonul meselesi hic de davetsiz olayan bir misafir gibi sol tarafimdaki bos sandalyeye kuruldu. O andan itibaren gorev bilinci ile kahvalti yaparken, siyirmadan gecmeseydi buyuk bir ask olacak o rastlasmayi dusundum. Ne kadar farkli geleneklerle yetisirse yetissin, ozunde var olan ortakligin iki insani nasil guclu bir sekilde birbirine baglayabilecegine sahit olmustum. Baglanmaya firsat yoktu, ancak ki abdestinin bozulmasini goze alarak benimle tokalasmis olmasi ile sinirliydi aramizdaki fiziksel yakinlik. Ruhsal yakinlik ise hic dile getirilmemisti, kisa zamana sikismis o donemin kisisel gundemine dair uzun yazismalara saklanmisti. Dile gelen birsey yoktu, mantik "hayir" demisti ve orada hersey bitmisti. Halbuki ilk defa iki insanin sevgisinin gucu ile mantik kurallarinin hepsinin bosa cikartilabilecegini dusunebilirdim. Agaclarla kapli ormanlik yolda bir gece yarisi uzun uzun nirvanaya yuruyebilirdik, dinlerimiz/dillerimiz/toplum/mantik hepsi gece uykusundayken biz az insana malum olmus o ask hissini yasayabilirdik; ancak anlasamadik, insanlarin dil ve mantik kurallari, onlara ozgu problemleri kendimizin sanip, koptuk. Bir daha da bir araya gelmedik.