Sunday, May 31, 2015
bitmeyen milfoy poaca
Yeme icme konusunda degisik bir hafizam var: cocuklugumda ilk defa tadina baktigim, misafirlikte yedigim, ya da yerken kendisiyle cebellestigim seylere dair guclu bir hatirlama kapasitem var. Bugunun konusu da zamanin gurme anilarinin ancak bir kismi olabilir. Icinde basarisiz bir yeme deneyimi olmasa o gunu hatirlar miydim bilmiyorum, ama zihnimde yirmi yildan fazladir duruyorsa hikayesini anlatmak gerekir. Annem ve Cemo teyzem ayda yilda bir plan yapar butun cocuklari toplayip iki kadin ve yanlarinda kalabalik bir civciv ordusu goruntusuyle evden carsiya dogru yavas adimlarla yuruyerek uzun bir gezmeye cikardi. Bu gezmelerden iki ya da en fazla uc tanesini hatirliyorum, ve bunlarin birinde merkeze vardigimizda teyzem bizi bir pastaneye sokup bir elimize dondurma digerine milfoy poaca tutusturmustu, gezme rotamiza yemekle mukellef oldugumuz yiyeceklerle devam ediyor olacaktik. Dondurma fena degildi ancak oteki koca siskin sey gozumu fena korkutuyordu. Yemeye neresinden baslayacagimi bulamiyordum, yuzumu kirinti icinde birakmamak icin agzimi kocaman acmam gerekecekti ama bu nasil mumkun olacakti? annemler sonunda konusmadan kafasini kaldirip cocuklarin yeme performansina bakana kadar, ucundan ufacik isirabilip yemekten vazgectigim milfoy poaca elimde oylece durmustu. Ne kadar surmustu bu cile, kestiremiyorum ama basaramamak ruhuma agir gelen bir deneyimdi: o poacadan kurtulmak cozulmesi gereken bir sorundu fakat bunu yapacak gucum ve kapasitem yoktu. Kuzenim Sev, uc yas daha kucuk olmasina ragmen cok daha iyi bir is cikarmis, son lokmayi yutmaya hazirlanirken; ben ise mahcubiyet icindeydim. Genel istahsizlik halim ailenin malumu olan bir konu olsa da o gun toplum icinde kendime gorev bildigim seyi yapamamis olmaktan dolayi ruhum iskence icindeydi. Bir taraftan kuzenime hayretle bakiyor; o yagli, garip ve devasa seyi nasil yiyebildiginin sirrini cozmeye calisiyordum, ote taraftan yenilgiyi kabul ederek elimde iskence aleti haline gelmis yiyecek ile gezmekten kurtuldugum icin bir hafiflik hissediyordum. Buyuk porsiyonlardan urkme, korkma ve hatta tiksinme durumu, beslenme saatlerimin kendi ellerimle hazirladigim ya da ince direktiflerle hazirlattigim yiyeceklerini de belirleyen guctu. Kucucuk bir parca ekmek, mandalina ve cevizden olusuyordu okul menum ve bunlardan birinin olcusunun belirledigim standardin disina cikmasina otistik tepkiler verebiliyordum. Her gun annemle babamin, ekmegin kucuklugunu gostermek icin, cok daha fazlasini bir lokma halinde babamin agzina atarak demonstrasyon yapmasi ikna edici olmuyordu, fazlasini eve tekrar getirisin sozlerine de kulak asmiyor minik posiyonlarin disina cikmiyordum. Yavas buyuyordum, kucuktum ve cok zayiftim, ilk okul birde dokulen sut dislerim ucuncu sinifta zar zor cikmaya baslayacakti, 20 kilo hedefine ulasinca alinacak hediyeler listesi uzuyordu, yine de hicbir guc bana yemek yediremiyordu.
Duygularimi sorguluyorum, nerdeler diye, ne kadarlar, duygulu biri miyim, yoksa "over the course of time" onlardan arinmis miyim?
En iyi bildigim iki duygu var, birbirinin tam tersi; biri asiri huzursuzluk, digeri ise mutluluk/sevinc. Ilki ile erken tanistim, bir donem hayat bicimin haline geldi. O yuzden, giden-gelen bir duygu modunda degil, karakter bicimi seklinde huzursuzlugu yasadim. O zamanlarda Tanri' ya cok sikayet ettim, mutsuzluktan yapmak istedigim hicbirseyi yapamiyorum diye; Tanri sesimi duydu ve hemen ardindan cok mutlu oldum, bunu da duygu gibi yasamadim. Yillarca, sabahtan aksama uyarici madde kullaniyor gibi bir halim vardi. Arada tanidigim bir hayal kirikligi hissi var, o da her ay vucudumdaki menstruasyon dongusu gibi gelir ve giderdi, ayni seye bakip ust uste hayal kirikligi yasamak garip bir tutarsizlikti. Bunun disinda ne duygular mumkundu de dusuncelere karisip gittiler diye dusunuyorum simdi.
En iyi bildigim iki duygu var, birbirinin tam tersi; biri asiri huzursuzluk, digeri ise mutluluk/sevinc. Ilki ile erken tanistim, bir donem hayat bicimin haline geldi. O yuzden, giden-gelen bir duygu modunda degil, karakter bicimi seklinde huzursuzlugu yasadim. O zamanlarda Tanri' ya cok sikayet ettim, mutsuzluktan yapmak istedigim hicbirseyi yapamiyorum diye; Tanri sesimi duydu ve hemen ardindan cok mutlu oldum, bunu da duygu gibi yasamadim. Yillarca, sabahtan aksama uyarici madde kullaniyor gibi bir halim vardi. Arada tanidigim bir hayal kirikligi hissi var, o da her ay vucudumdaki menstruasyon dongusu gibi gelir ve giderdi, ayni seye bakip ust uste hayal kirikligi yasamak garip bir tutarsizlikti. Bunun disinda ne duygular mumkundu de dusuncelere karisip gittiler diye dusunuyorum simdi.
Saturday, May 30, 2015
Basini, masanin uzerine uzattigi kolunun uzerine koyuyor ve gokyuzu dusuyor gozlerinin kismetine,
vucudundaki agrilar biraz olsun hafifliyor boyle dinlenirken,
aklina sevgi geliyor, sevmek ve sevilmek olan icinde,
agrilardan, etrafini saran ruhsuzluktan kacip ruya ile gercek karisimi bir hayale siginirken
caresiz olmadigini hissediyor, hayal yanliz birakmiyor
gunesli bir gune sunacak kahkahalarin ya da opucuklerin olmamasi alisilmis bir sey
vucudundaki agrilar biraz olsun hafifliyor boyle dinlenirken,
aklina sevgi geliyor, sevmek ve sevilmek olan icinde,
agrilardan, etrafini saran ruhsuzluktan kacip ruya ile gercek karisimi bir hayale siginirken
caresiz olmadigini hissediyor, hayal yanliz birakmiyor
gunesli bir gune sunacak kahkahalarin ya da opucuklerin olmamasi alisilmis bir sey
Tuesday, May 26, 2015
Evi dolduran guzel enerjinin sahibi
Annesi ile babasi arasinda Japonca/ Cince tercumanlik yapan, yeri geldiginde cevirirken cumleleri kibarlastiran ve yumusatan, Hiro!
Monday, May 25, 2015
Ait oldugumu sandigim her mekanla bir kopus hikayem var, bir yerden anlatmaya baslayayim. Ilki dunyaya gozlerimi actigim koyden kopusum. Koydeki hayatimiz diger koylulerinkine benzemiyordu, gerci her evin farkli bir hikayesi vardi ve bunu ancak ki bayram ya da taziye ziyaretlerinde evin hanimi ile zamani unutup ara ara fisildasarak dertlesen annemin bitmeyen konusmalarini, evdeki duvarlari susleyen halilari, aile buyuklerinin yanyana resimlerini ya da sus esyalarini izleyerek dinlerken ogrenirdim. Duyduklarim yuregime agir gelirdi ve gunlerce aklimdan cikmazdi. Herkes gibi bizim de bir hikayemiz vardi, detaylarini zamanla daha iyi kavriyordum; koyden uzakta, aileye ait bahce ve tarlalarla cevrili mekanimizda kendi cumhuriyetimizi kurmustuk. Su icirmek uzre hayvanlarini getiren coban Cengiz ve aksamlari duzenli olarak sut sagmaya gelen Gulo yenge disinda insan gormezdik. Bahcesiyle ugrastigi gunlerde bize de mutlaka ugrayan Mami Mamo da yuzunu gormekten usandigimiz uzak akrabalarimizdandi. Burayi terk edip abimlerin egitim almasi icin teyzemlerin sitesinde bir apartman dairesine tasinmak uzre koyden goc ettigimiz gun, hayret edilesi bir canlilikla aklimda. Dort-bes yas arasinda olmaliyim, teyzemin salonunda oturuyorum ve televizyon acik, televizyonun ne oldugunu biliyorum, ama sanirim ilk defa bu kadar uzun sure calismakta olan renkli bir televizyon ile bakismisim ki bir noktadan sonra renkler gozumu yormaya basliyor, kirmizi agirlikli odada basim donmeye basliyor, duvarlar, halilar, ve televizyondaki seyler, hersey kirmizi ya da onun tonlarinda. Ciftligiminizin yesil renkleri, evimizin beyaz duvarlari ve koyde her yandan cevremizi kusatan gri daglarla sinirli renk repertuarim. O gun bitiyor, ama yabanci biri olarak oturdugum yerden kipirdamadan anne/babami beklerken yeni birkac duyguyu icice gecmis sekilde kesfettigim kesindi. Birkac gun icinde kendi apartman dairemize tasinacaktik, koyden getirdigimiz ve ordaki hayat bicimimizin parcasi olan kislik erzak hazirliklarini sakladigimiz karanlik oda disinda evin icin surekli aydinlikti, bazen biraz fazlaydi bile bu isik; yaz sicaginda serinlemek icin kactigimiz kucuk pencereli, tas koy evinden farkliydi, bu deneyim. Bol oksijenli hayatimizdan anayola bakan bu eve tasinmamizla, tanidik olmayan bir benzin kokusu hayatima dahil olmustu, o kokuya alisana kadar yuzumu yastiklara gomerek koyu dusunmeye calistigim saatler de aklimda kalanlardan. Abimler okulda olduklarindan gunun cogunda annem, babamla evde tek kalirdik. Ogleden sonralari onlarin yayli somye uzerinde cilvelesmeleri ve eglenerek bogusmalari, anlamsiz bulsam da rutinimin bir parcasiydi. Sehir hayati da yetiskinlerin davranislari kadar anlamsizdi, ancak bir kac metrekare odalara aile olarak sikistirilmanin hayatimiza ekledigi samimiyeti sevebilirdim, ilgi icin hastalanmam ya da karin agrisi cemek durumunda kalmam gerekmiyordu, annemin uzun uzun temizlik yaptigi zamanlarda babamla bolca muhabbet ediyorduk, evin bilge cocugu mertebesine ulasmistim, her sozum dikkatle dinlenip, dost muhabbetlerinde "bizim kiz bunu diyerek, ne demek istedi, sizce " seklinde bilmecelere donusturuluyordu, aradan secilenler.
Yakin komsuluk icinde oldugumuz teyzem ise otoriter haliyle, hem abimlere hem de bana buyuk bir tehdit olarak kendini hissettiriyordu; annemin ozgurce yetistirdigi cocuklar, teyzeme cok vahsi geliyorduk, duvarlara yazilar yazmamiz, evde top oyanmamiz, su savasi yapmamiz, hatta bazen cisimiz geldiginde tuvalet yerine balkonu ya da kullanilmayan bir odayi secerek deneysel takilmak uzre sehir hayatinin sinirlarini anlamaya calismamiz teyzemi cileden cikarabilirdi, ve bazen de cikarirdi, verecegi tepkileri onden kestirmek kolay olmuyordu, o yuzden kabahatimizin teyzem tarafindan farkedilmesine kadar gecen zamanda sucluluk ve korku icinde yasardik. Sehir yeni bir yerdi, yeni kurallari vardi, arkada kendi cumhuriyetimizi birakip gelmemize ragmen asaletimizi anlayan yoktu, resmen koyluyduk ve sehirli yeni komsularimizin bize bakislarindan bunu anliyorduk.
Sunday, May 24, 2015
Saturday, May 23, 2015
Bazen olur; icinde oldugunuz sehri bambaska gozlerle gormeye baslarsiniz, sehre guzelligini anlatmak icin sokaklarla konusmak akliniza gelir, bir mayis gunu butun ogleden sonra Cin mahallesinden eve kadar yurumenize mani olmayan havada, mutlu olmaniza engel olmus yazlari kavurucu sicak iklimlerin, pacalarindan sefillik akan ulkeninizin disinda olmanin huzuruna, gecmisin uzerine dusunulse hizli hizli ic cekislerle baslayarak saatler surecek bir aglamaya donusecek kizginligi karisir. Hayat diye insana onun bicilmesinin anlamsizligi, en sonunda yasamak icin bu ana kavusmus olmanin mutluluguna minnet duygusu olarak eklenir. Kuzey gokyuzunun altinda yeni bir iklimi kesfediyorum, yaz mevsimi kapida, aksam 9.30'a kadar aydinlik bir gun ve kararmayan gecenin icinde, saatler ilerledikce butun seslerden arinan ve gecelerin nazli ruzgarinda hala gozlerinizle secebildiginiz hayat!
Bedenime birikmis uyku borclarim var, saniyorum; bu kez uyusun diye ona zaman veriyorum, ancak o yine sabahin besinde aydinlanan gune uyuyor.
Bedenime birikmis uyku borclarim var, saniyorum; bu kez uyusun diye ona zaman veriyorum, ancak o yine sabahin besinde aydinlanan gune uyuyor.
Saturday, May 16, 2015
Iki gundur evden ilk defa ayrilmis oldugum, uc saat icinde cok macerali bir seruven yasadim. Once disari cikma rutinimin bir parcasi olan Highbury Park'a, soz verdigim agaclarin yesillenme macerasina taniklik etmeye gittim, halen son hallerini almamislardi; yapraklarin kollektif olarak buyumeye acelesi yoktu, neyse ki benim de onlari izlemeye bitmez bir sabrim vardi. Ardindan ters istikametteki Dalston'a ugrayip pazardan mango alacaktim. Gidis yolunda gozume carpan farkli bir yolu kullanmak istedim, kisitli zaman sorunu yasarken bilmedigim bir yola dalma riskinden cekinsem de, yeni gordugum sokaklarin beni nasil mutlu ettigini hatirlayip, kendimi bu maceradan sakinmadim. Ve gectigim sokaklar yine gozumu, gonlumu doyurdu, belli ki hep ayni yolu kullanmaktan sehri linear dusunmeye baslamistim ve diger insanlarin nerde yasadigini merak eder olmustum, ara sokaklar yaniti veriyordu. Ayrica yine yon duygum beni yaniltmadi ve dogru bir sokaktan bildigim bir yere cikip ordan yola devam edebildim.
Dalston'da onunde surekli uzun sira olan Caribbean food satan dukkandan cikan ufak boylu toplu bir siyahi kadin ilgimi cekti, o gozumden kaybolmustu ki guzellik salonu demeye bin sait bir yeri farkettim, saclarim zivanadan cikmisti ve son gunleri kafamda bu bilgiyle yasiyordum, iceri girerek sac kesip kesmediklerini sormaya karar verdim. Kadin az once farkettigim kisiydi, cok agir ve kibar konusuyordu, yuzu once garip geldi: saclari, bedeni yuzu uyumssuzluk icindeydi sanki. Ama sicakligi hosuma gitmisti. Benden cok daha kisaydi, fakat guclu gorunuyordu, uzun tirnaklari asiri bir gosterisle delinmis, boyanmis, dekore edilmisti. Cok yavas hareket ediyordu ve o koltuga oturdugum an zamanimin kontrolunun elimden cikmasi canimi sikmaya baslamisti. Yapacak bir sey yoktu. Ruzgarda iyice birbirine dolanmis saclarimla ugrasan Denise, hafifliklerinden hayrete dusmustu, alisik oldugu afro saclara benzemiyordu ve olanca yavasligi ile uzun uzun ugrasti uzerimde, sonunda ne cikacagini merak ediyordum. Kafamda bir model yoktu, biraz kisalmasini istiyordum, onlerden de biraz kat verecekti. O saclarimla mesgulken, islak saclara fon cekmeye calismasinin beceriksizligini ve kolaylikla sekil alan sacimda bos yere harcadigi ekstra gucun hesabini yapiyordum. Sadece kabalik olmasin diye isini bitirmesini bekliyordum, halbuki saclarin fonle sekillenmesi hic derdim degildi, ama yarida kalkarsam uzulur diye dusundum, ne de olsa kucuk boyundan dolayi ulasamadigi basima uzanmak icin butun vucudunu bacaklarima dayayarak bedeniyle uzerime uzanmisligi vardi, o farkinda miydi bilmiyorum ama Jamaica' li bu kadinla artik aramizda bir samimiye vardi. Bitlenmekten endise ettigim icin sacimda kasinti hissetmeye baslamistim, kasimak icin kullanmaya yeltenecegim ellerim ise iki sira boynumdan sarilmis siyah onlugun altinda kaybolmustu. Ince, bugday boynuma dolanmis bu seyin temizliginden kuskulanmaya cok hakkim vardi, ancak ortadan tarandiklari icin aciga cikmis beyazlara inat duru tenimle o siyah onlugun icinde bir kugu gibi duruyordum ve kugular bitlenebilirdi :) bunun icin olay cikaran bir kugu oldugunu sanmiyordum. Saclarimla cilvelesme bir saati buldu ki, sonuc Turkiye'de son 10 yildir sacimi kesme serefini kendisine bahsettigim Demetevler'deki kuaforumun 10 dakika'da yarattigindan farkli degildi, mal ayni maldi ve belli ki kuaforler dunyanin her yerinde sac keserken benzer teknikler kullaniyorlardi, sonunda yilda bir defa gormeye alisik oldugum kendimi alip kuaforden ciktim ve turk marketin yolunu tuttum, mangolar aklimdaydi.
Dalston'da onunde surekli uzun sira olan Caribbean food satan dukkandan cikan ufak boylu toplu bir siyahi kadin ilgimi cekti, o gozumden kaybolmustu ki guzellik salonu demeye bin sait bir yeri farkettim, saclarim zivanadan cikmisti ve son gunleri kafamda bu bilgiyle yasiyordum, iceri girerek sac kesip kesmediklerini sormaya karar verdim. Kadin az once farkettigim kisiydi, cok agir ve kibar konusuyordu, yuzu once garip geldi: saclari, bedeni yuzu uyumssuzluk icindeydi sanki. Ama sicakligi hosuma gitmisti. Benden cok daha kisaydi, fakat guclu gorunuyordu, uzun tirnaklari asiri bir gosterisle delinmis, boyanmis, dekore edilmisti. Cok yavas hareket ediyordu ve o koltuga oturdugum an zamanimin kontrolunun elimden cikmasi canimi sikmaya baslamisti. Yapacak bir sey yoktu. Ruzgarda iyice birbirine dolanmis saclarimla ugrasan Denise, hafifliklerinden hayrete dusmustu, alisik oldugu afro saclara benzemiyordu ve olanca yavasligi ile uzun uzun ugrasti uzerimde, sonunda ne cikacagini merak ediyordum. Kafamda bir model yoktu, biraz kisalmasini istiyordum, onlerden de biraz kat verecekti. O saclarimla mesgulken, islak saclara fon cekmeye calismasinin beceriksizligini ve kolaylikla sekil alan sacimda bos yere harcadigi ekstra gucun hesabini yapiyordum. Sadece kabalik olmasin diye isini bitirmesini bekliyordum, halbuki saclarin fonle sekillenmesi hic derdim degildi, ama yarida kalkarsam uzulur diye dusundum, ne de olsa kucuk boyundan dolayi ulasamadigi basima uzanmak icin butun vucudunu bacaklarima dayayarak bedeniyle uzerime uzanmisligi vardi, o farkinda miydi bilmiyorum ama Jamaica' li bu kadinla artik aramizda bir samimiye vardi. Bitlenmekten endise ettigim icin sacimda kasinti hissetmeye baslamistim, kasimak icin kullanmaya yeltenecegim ellerim ise iki sira boynumdan sarilmis siyah onlugun altinda kaybolmustu. Ince, bugday boynuma dolanmis bu seyin temizliginden kuskulanmaya cok hakkim vardi, ancak ortadan tarandiklari icin aciga cikmis beyazlara inat duru tenimle o siyah onlugun icinde bir kugu gibi duruyordum ve kugular bitlenebilirdi :) bunun icin olay cikaran bir kugu oldugunu sanmiyordum. Saclarimla cilvelesme bir saati buldu ki, sonuc Turkiye'de son 10 yildir sacimi kesme serefini kendisine bahsettigim Demetevler'deki kuaforumun 10 dakika'da yarattigindan farkli degildi, mal ayni maldi ve belli ki kuaforler dunyanin her yerinde sac keserken benzer teknikler kullaniyorlardi, sonunda yilda bir defa gormeye alisik oldugum kendimi alip kuaforden ciktim ve turk marketin yolunu tuttum, mangolar aklimdaydi.
Thursday, May 14, 2015
Bir yavaslik var yine ustumde, bu kez havanin etkisi altindayim: yagmurlu ve kapali oyle ki zil calip asagi indigimde kapida ellerinde ciceklerle gelmis kurye yagmur altinda kalmis olmanin rahatsizligi ile konseptin disina cikarak bana da ciceklere de kufreder gibiydi. Ciceklerin guzelligi altinda ezildim ve sonunda sabahtan beri erteledigim banyo senasinin yolunu tuttum. Cikista temiz pijamalarimi giyip, yanima buyuk bir bardak cay ve bir truffle cikolata alip yatagima yerlestim, karsimda sari cicekler, disarda yagmurlu bir gun, temiz pijamalarla sicak yatagin icinde, elimde labtop ve onlari ogrenmem icin cirpinan ders notlari, bu zevki erteleyerek ders notlariyla cilvelesmekteyim.
Wednesday, May 13, 2015
Saat dort gibi uyku cokuyor ustume, yatagin cok uzaginda degilim, ustune butun kitaplarim notlarim ve dunyayla bagimi kuran birkac cesit apple urunuyle yayilmisim. Yorganin altina girsem, basim yastikla bulussa, yuzumde yorganin yumusakligini hissetsem, bu tatli dokunus hissini istemeyerek de olsa geride birakarak bir dakika gecmeden uykuya dalmis olacagim. Yarim saate sigacagini bildigim ogleden sonra uykusu bol hareketli gececek, son dakikasinda kalanlarla beraber uyandigimda savas kahramani gibi, biraz yorgun, biraz gurulu, yuzumde bir pembelik ve yasam isigi ile gerceklige geri donmus olacagim. Uyumak ve Londoner' lar is donusu sokaklari isgal etmeden gunesli havada sakin bir yuruyus yapmak arasinda kararsizim, sanirim dogru karar disari cikmak.
Yatak odamin dogu yonundeki duvardan duvara penceresi sayesinde, sabahlari isik cumbusu icinde uyaniyorum. Ancak ki cok uykusuzsam vucudum isiga yabancilasip uyumaya devam edebiliyor. Kus sesleri ve beraberinde taze hava icin pencereyi acip yataga geri donuyorum, uzerimde oyle bir yavaslik var ki, yorganin altinda fazlasiyla isinmis ayaklarimi bile disari cikarmaya useniyorum. Pencereden iceri bakan muhtesem bir gun, sonunda bir bosluk bulup yatagin serin yuzu ile bulusmus ayaklarimda ferahlama, geride kalmis 31 yil, gelecek icin ise sonu gelmez umutlarla derin derin sabahin serin bahar havasini soluyorum.
Monday, May 11, 2015
su, cay ya da limonlu su
icmek uzre kullandigim bardaklar yikanmadan defalarca ust uste kullanildi. Mutfakta son uc gunun isi duruyor, yikanacak bulasiklar ve boylece temizlenecek lavabo uzerlerinde fiziksel guc yoluyla vucudumda gun boyu biriktirdigim stresi atmam icin bir ders arasinda yolumu gozluyorlar. Onume hedef koydum, hergun ertesi gun sinav varmis gibi calisacagim. Daralan zamanla yogunlasma kabiliyetim ortaya cikiyor. Okul bagimlisi gibi hissediyorum, kisitli zaman icinden maksimum ogrenme yapabilmek icin butun kaynaklari bohem bir hayat biciminin icinde ozgurce birlestirmek hosuma gidiyor. Mutfaktaki enkaz hali, yatagin uzerine sacili notlar, elimde kalem/kagit hiz kazanmak uzre cozmeye yeltendigim abuk subuk sorular, sessizlik, virtual etkilesimler, ve bunlarin en kolay sekilde dogalliklariyla surdurulebilirligi, sonunda hepten icsellesmis bir deliligin gostergesi.
Thursday, May 7, 2015
Bugun kendime yaptigim iyilik, Finsbury Park'i kesfe cikmakti. Her ne kadar bekledigimin aksine bakimsiz da olsa, havada bir ozgurluk hissi vardi, ozellikle golette sarki soyleyerek pedal ceviren 13-14 yas arasi kiz cocuklarini gorunce bir huzur hissettim; Turkiye'de degil, medeni bir ulkede oldugumu hatirladim.
Parka kosarak gidip, donuste LIDL magazasindan Almanya'da oldugu gibi fume somonlari ve eglenceli gorunen bir kac parca sebzeyi toparladiktan sonra ayni yoldan, bu defa elimdeki agirliklardan dolayi yuruyerek donmek durumunda kaldim. Parktan eve donus yolu, gocmenlerin yogunluklu yasadigi bir cevreden geciyor. Yol boyunca turlu cesit yiyecek mekani, berber salonlari, ivir zıvır ve antika esya satan yerler var. Fiyatlar uygun gorunse de take-out' lara bulasmak istemiyorum: Aklima San Francisco' da uyusturucu bagimlilari, hayat kadinlari, ve evsizlerin mesken tuttugu mahallede bir kafeterya'da denedigim poacalarin tadi geliyor, ondan bu yana boyle mekanlarda ucuz yiyeceklere yaklasamiyorum. Sonra gocmen mahallesinin bitip, alisik oldugumuz Ingilizlerin pahalli cafe, bar ve delicatessenlerinin basladigi mekana ulasirken, bir guzellik salonunda pedikur yapilmakta olan bir ayak dikkatimi cekiyor. Bir insanin ayak tirnaklarindan guzellesmeye calismasi komik geliyor ve yilda en fazla bir defa kuafor yuzu goren saclarimi hatirliyorum, bu kez fazla ihmal ettigimi biliyorum. Ben de baska bir noktadan sinirlari zorladigimin farkindayim: Mudahalesizlikten, en sonunda dogal ile vahsi arasinda kendini bulmus kaslarim mesela. Ayaklardan guzellesme cabasi aslinda aklima baska bir aniyi getiriyor: tamamina erememis bir manikur sevdasini. Eskiden arada bir kendime bir guzellik yapasim olurdu: saclarimi kivircik yapip onlar tekrar duzlesene kadar caresizce o saclarla nasil basa cikabilecegini bilmeden gecirdigim aylar, palyocadan hallice makyaj yapabilirken, gozlerini boyama sevdasina kapilip lens taktigim donemler olmustur. Ya da bir kiyafete goz koyup ona ulasana kadar onun icinde ne kadar iyi gorunecegimi hayal ettigim de olmustur ve bu heveslerin hepsi beklentilerimin cok altinda kalarak da olsa bir sekil gerceklesmistir, bir manikur sevdasi haric. Bunun yapilabilir birsey oldugunu Bilkent' ten oda arkadasim E. sayesinde gormus, bir sure sonra da kendim icin de istemeye baslamistim. Cok nadir dunyevi seyler istedigim icin annemin konuya heyecanla yaklasmasini ve sokaktaki kuafor dukkanlarina girip "manikur yapiyor musunuz" diye sordugunu hatirliyorum. En az iki uc ay boyunca istedim bunu, ama neden sonucsuz kaldi ve nasil istedigim seye eremeden ondan vazgectim, bu nasil mumkun oldu, onu dusundum bugun.
Ve bu ani ile birlikte acilan bir donemin hikayesi basliyor, birbirine gecmis anilar var: Bilkent-Demetevler tezatinda, K nin esliginde bilim/felsefe/edebiyat eksenin arayis/bunalim/mucadele dolu yillar, sabirla yazilacak yasanmisliklar...
Parka kosarak gidip, donuste LIDL magazasindan Almanya'da oldugu gibi fume somonlari ve eglenceli gorunen bir kac parca sebzeyi toparladiktan sonra ayni yoldan, bu defa elimdeki agirliklardan dolayi yuruyerek donmek durumunda kaldim. Parktan eve donus yolu, gocmenlerin yogunluklu yasadigi bir cevreden geciyor. Yol boyunca turlu cesit yiyecek mekani, berber salonlari, ivir zıvır ve antika esya satan yerler var. Fiyatlar uygun gorunse de take-out' lara bulasmak istemiyorum: Aklima San Francisco' da uyusturucu bagimlilari, hayat kadinlari, ve evsizlerin mesken tuttugu mahallede bir kafeterya'da denedigim poacalarin tadi geliyor, ondan bu yana boyle mekanlarda ucuz yiyeceklere yaklasamiyorum. Sonra gocmen mahallesinin bitip, alisik oldugumuz Ingilizlerin pahalli cafe, bar ve delicatessenlerinin basladigi mekana ulasirken, bir guzellik salonunda pedikur yapilmakta olan bir ayak dikkatimi cekiyor. Bir insanin ayak tirnaklarindan guzellesmeye calismasi komik geliyor ve yilda en fazla bir defa kuafor yuzu goren saclarimi hatirliyorum, bu kez fazla ihmal ettigimi biliyorum. Ben de baska bir noktadan sinirlari zorladigimin farkindayim: Mudahalesizlikten, en sonunda dogal ile vahsi arasinda kendini bulmus kaslarim mesela. Ayaklardan guzellesme cabasi aslinda aklima baska bir aniyi getiriyor: tamamina erememis bir manikur sevdasini. Eskiden arada bir kendime bir guzellik yapasim olurdu: saclarimi kivircik yapip onlar tekrar duzlesene kadar caresizce o saclarla nasil basa cikabilecegini bilmeden gecirdigim aylar, palyocadan hallice makyaj yapabilirken, gozlerini boyama sevdasina kapilip lens taktigim donemler olmustur. Ya da bir kiyafete goz koyup ona ulasana kadar onun icinde ne kadar iyi gorunecegimi hayal ettigim de olmustur ve bu heveslerin hepsi beklentilerimin cok altinda kalarak da olsa bir sekil gerceklesmistir, bir manikur sevdasi haric. Bunun yapilabilir birsey oldugunu Bilkent' ten oda arkadasim E. sayesinde gormus, bir sure sonra da kendim icin de istemeye baslamistim. Cok nadir dunyevi seyler istedigim icin annemin konuya heyecanla yaklasmasini ve sokaktaki kuafor dukkanlarina girip "manikur yapiyor musunuz" diye sordugunu hatirliyorum. En az iki uc ay boyunca istedim bunu, ama neden sonucsuz kaldi ve nasil istedigim seye eremeden ondan vazgectim, bu nasil mumkun oldu, onu dusundum bugun.
Ve bu ani ile birlikte acilan bir donemin hikayesi basliyor, birbirine gecmis anilar var: Bilkent-Demetevler tezatinda, K nin esliginde bilim/felsefe/edebiyat eksenin arayis/bunalim/mucadele dolu yillar, sabirla yazilacak yasanmisliklar...
Tuesday, May 5, 2015
Sabah, yeterince uyku alamamis olmanin ustune gecenin mevzuulari ile hala ugrasmaktayken uyandim. Okula yurumeyi cok isterdim, ozellikle havada yagmur sonrasi o tazelik, ve usutmeyen ruzgarda derin nefes alarak zihnime cekin duzen vermeye ihtiyacim varken. Ama gec kaliyordum, ve sabah kalabaligina ragmen derse vaktinde ulasabilmenin tek yolu Inslington- King's Cross, King's Cross-Holborn metro hattiydi. Metro cikisi Kingsway'den okula yururken havayi icime cekerek hayati takdir etmenin en sevdigim yolunu sectim.
Dayanamayip Lincoln Inn's Field' de yavas adimlarla bir sure yurudum, karsima cikan cicekleri kokladim, ozellikle dalindaki leylaklari ellerimle tutup yuzumde hissettim . Leylaklari severim, bahari simgelerler bana, yeniden dogmayi ve kendi dogumumu. Cocuklugumda, baharin agirdan aldigi yillarda yasgunumde leylaklar olurdu, guzelliginin zirvesinde. Londra bu yil ayni guzelligi yapiyor, leylaklari istedigim zamana yetistiriyor. Bir yas gunu fotografi aklima geliyor: Teyzem gunduz gelip pasta yapmis, aksam halamlar yasgunu kutlamaya gelmis, halam herzamanki gibi halinden memnun degil. Simdiden farkli olarak: Oznur var, babam var. Annem resmin cekilme aninda babamin yuzune bir opucuk konduruyor, resmi daha sonra aile buyuklerine gostermek uzre. Ben gamzelere takmisim, gamzeli bir gulusum olsun istiyorum, ama yoklar. Yillar sonra gamzeler kendiliginden yuzume yerlesiyor. Zaman aliyor, ama istediklerim bir yolunu bulup gerceklesiyor..
Dayanamayip Lincoln Inn's Field' de yavas adimlarla bir sure yurudum, karsima cikan cicekleri kokladim, ozellikle dalindaki leylaklari ellerimle tutup yuzumde hissettim . Leylaklari severim, bahari simgelerler bana, yeniden dogmayi ve kendi dogumumu. Cocuklugumda, baharin agirdan aldigi yillarda yasgunumde leylaklar olurdu, guzelliginin zirvesinde. Londra bu yil ayni guzelligi yapiyor, leylaklari istedigim zamana yetistiriyor. Bir yas gunu fotografi aklima geliyor: Teyzem gunduz gelip pasta yapmis, aksam halamlar yasgunu kutlamaya gelmis, halam herzamanki gibi halinden memnun degil. Simdiden farkli olarak: Oznur var, babam var. Annem resmin cekilme aninda babamin yuzune bir opucuk konduruyor, resmi daha sonra aile buyuklerine gostermek uzre. Ben gamzelere takmisim, gamzeli bir gulusum olsun istiyorum, ama yoklar. Yillar sonra gamzeler kendiliginden yuzume yerlesiyor. Zaman aliyor, ama istediklerim bir yolunu bulup gerceklesiyor..
Monday, May 4, 2015
Sunday, May 3, 2015
Gun bitmeden biraz daha calismak icin iki saatim var, ve calisma planimin gersinde kalmaya basladim bile. Yine de kisitli zamanin bir kismini burda/blogda gecirmek istiyorum, yazmaya deger bir gundu ve bunu kiminle paylasiyorum bilmiyorum ama bir dinleyenim oldugunu hissediyorum. Sabah, yagmur ince ince duserken disari cikmak durumundaydim ve donuste, yakin zamanda kesfettigim Islington Parki' nin guney dogusunda eve ulasan diger yolu kullanma bahanesi ile parkta uzunca yurudum. Comert okayanus yagmurlariyla kocaman olmus agaclarin yeni yeni cikmakta olan korpe yapraklarinin normal sekillerine ulasip, yaz aksamlarinda ruzgarda salinarak sesler cikarabilmeleri icin biraz daha zamana ihtiyaci vardi ve beklemeye hazirdim, beklerken gelecek zamanin hayalini kurmaya... Gizem sadece gelecekte degil, ayni zamanda yasadigim anin icindeydi. Bu sabah belki cok uzun zamandir ilk defa, belki hayatimda bile ilk defa, bu boyutta yeni bir huzur hissettim. Son gunlerin getirdigi olumlu ruh hali icinde yasami nasil apayri algilamaya basladigimi farkediyorum. Geride kalan iki onluk yilda, madde ve maneviyat olarak daha fazlasina ulasmak icin kaygilar yaratip, onlari yasama bir guzel yedirmisken, ne kadar cok seyden mahrum olmusum. Yine de pismanlik duyamiyorum secimlerimden yana, zihnimin uslanmazligi sayesinde cok seyler gorebildim ve bir suru degisik yerden baktim hayata. Kaygilar, gecmiste zorlastirdiysa da hayati, onumde cok daha guzel gunler oldugunu hissediyorum. Sanki hersey, en guzele ulasacakmis gibi.
Friday, May 1, 2015
yeni yazi
icin sayfayi actim, eskileri okurken buldum kendimi. "Time series" calismaliyim, ardindan da digerleri: Statistical inference, Stochastics, Longitudinal, Multivariate. Yapacak islerin siraya girmesi hosuma gidiyor. Guzel bir sehir ayaklarimin altinda, onu gezerek sevmeyi erteliyorum; bahar gelmis, geceleri ilik ruzgarlarlarda aklima dusecek sirlarimin olmasi lazim... Bu yil bahar hazirligi yapamadim, hazirliksiz yakalanmak istedim.
Subscribe to:
Posts (Atom)