Monday, January 14, 2013
Ocak 8, 2012
Gunese hasret gecmis son haftanin ardindan Amerika yolundandayim.
Yolumuz gunesli, bu teknolojiye dayanamadi hava durumu.
cikiyoruz o gri bulutlarin ustune ve yolumuzu tutuyoruz gunesin ulkesine.
Dun gece yatmadan once bir an Amerika'yi dusunup heyecanlandim,
ordaki hayatin ne kadar gerceklikten kopuk oldugunu masalsi bir tat icerdigini bir daha farkettim.
Brown'daki ilk yilimda bu hisle dunyadayken cenneti yasiyor olmanin ayricaligina erismistim.
Nasil anlatsam bilmem ama orasi bir baska sanki.
Orda oldugunuz zaman dunyadan bir habersiniz, hani gogun yedi kat ustundesiniz gibi,
ya da masal kahramaninin fasulye sirigini tirmanarak ciktigi bulutlarin ustundesiniz
hani isterseniz altinizda kalan gerceklige erisebilirsiniz ama bunu neden isteyesiniz ki.
Ordaykan Avrupa'si orta dogusu filan yok, tek bir siz varsiniz bir de tatile gidilebilecek adalar var.
Oyle deli bir yer iste, kendine ozgu kapisi/bacasi, eski ama yine kendi tarzi esyalari , yarim saatte camasiri yikayan makineleri, buyuk porsiyonlari, icinde bir parca lime ile buzlu su dolu bardagin terleyen disinin ulkesi Amerika benim icin.
Lezzetli koca uzumlerin ve karpuzlarin ulkesi, cok calismanin-az melankoli yapmanin da ulkesi.
Tahmin edersiniz ki bu konulari ancak oranin yolunda iken acabiliyorum.
Almanya' ya mahkum oldugum gunlerde ancak ki magrur bir tavir takinip etrafimi anlamaya calisiyorum,
insanlarin uzerindeki gerginlik'e, kalabaliga ve nerde ne isim var karmasina ragmen,
hayattan cok sikayetci olmamayi basardigimla gurur duyuyorum.
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment