Wednesday, January 30, 2013

dunyanin butun dertleri dururken


Gecen gazetelerde "kadinlarin en yasli gorundukleri (ya da yaslandiklari) gunun Carsamba ogleden sonra oldugu ortaya cikmis" diye okudum. Ardindan himm, demek oyle diyerek carsamba ogleden sonralari icin vucuduma diledigi gibi takilmaya izin vermeye karar verdim, tamam soylenmeyin hemen, bir mani yoksa az cok hergun kafama gore takiliyorum, ama tabi artik baska bir ozenle yapiyorum bunu carsamba gunleri.
Yillardir okumak uzere sakladigim Brothers Karamozov'la bir kac aydir iliski halindeyiz. Son 150 sayfa kaldi, ve ancak sonuna ulasinca anladim ki bu kitabin benim uzerimdeki etkisi hic iyi degil. Ne zaman kitabi elime alsam, bir baska aleme gidiyorum: ya Alyosha gibi para-pul dusunmeden en dogal haliyle hayati spirutuel bir temayla yasamak aklima geliyor, ya da hayati kardeslerdeki ortak o meshur yasama istahiyla, coskuyla, zevkle yasamak fikirleri zihnimi sariyor. Oyle zamanlarda da akademidir, bilimdir, kariyerdir gozumde kuculup gidiyor.
Bu sabah da gune Dostoyevsky ile basladim, gece biraktigim yerden. Ancak ki sevgili komsum ogle yemegi icin her zamanki vakitte apartmanina ulastiginda, demir almak vakti gelmistir deyip kendimi Ren kiyisina gitmek uzre hazirlamaya basladim. Yesil yeni kadife pantolonun uzerine yine yeni alinmis gomlegimi giydikten sonra en son onceki gun yikandigi icin artik cok temiz olmayan saclarimi gevsek bir topuza donusturup, dudagima da hafif pembe iz birakan nemlendiriciyi surup, uzerime aldigim yesil parka, sirt cantasi ve Almanya' nin grisine inat tuttugum sari semsiye ile dustum yola. Kopruyu gectim ama nasil bir serin hava var... hava aydinlik fakat altimiz gri, ustumuz gri, neyseki arada nefes almaya imkan birakacak kadar bir bosluk var ki insanin ruhu daralmiyor, tersine ruzgarla oksaniyor, tazeleniyor. Koprunun ayagina gelince asagi inip daha once hic kullanmadigim kuzeye uzayan kiyisindan yurumeye basliyorum. Oyle bir sessizilik ve dinginlik var ki etrafta tek konusan ic sesim, yine baslamisti nasil birilerinin burda dogup, siradanligin yuksek standartlarini yasarken, baska birilerinin ise Asya'da Afrika'da dogup buyudugunden bahsediyor, determinizm'in acimasizligindan dem vuruyordu.
Sonra iyice kiyiya yaklasip suyu seyrettim, bu suyun gozle bile gorunen insan sevgisini hissettim. Buhar olup olup hergun tenimizle, sacimizla bulusan bu nehir degil miydi? Donus yolunda ruzgarlar iyice siddetlenmis, yagmur damlaciklari buyumustu. "Her boyle guzel yuruyusun yolu kat kat idar kokan bir yaya altgecidinden gecmelidir" deyip, ayaklarimi rampaya surdum. Gecitteki evsiz, arkamdam "Guten tag,..." diye bagirirken yoluma devam ediyordum. Tunelin bitiminde, kendisine para vermedigim icin adamcagizin ustume sardigi lanet tutmus gibi yagmur deli deli yagmaya baslamisti. Bir suru insan dukkanlarin onunde yagmurun dinmesini beklerken, onlara eglence olsun diye hareket halinde olmayi sectim ve yaylana yaylana enstituye dogru yurumeye devam ettim. Dogayla ve nehirle hakkini vererek kucaklasmistik ve bir saat boyunce oturdugum konusma sirasinda vucut isimla islak kiyafetlerimi kurutabilmeyi basarmistim bile.

No comments: