One day I should be an artist
A master of watercolors and acrylic
I should be able to depict the unseen
And then blow life into the unseen
I should not bound myself to be a bird or a fish
I should fly like one and swim like the other, but in dreams.
When the real does not suffice,
Dreams should arrive,
embrace us and take into itself
One day I should become what I want
And this should not be hard
I should not have to fight against myself to be myself
It should be easy, so that easy should not exist as a concept
I am tired now,
One day I should lean my head on yours and know that I can then rest.
Wednesday, January 30, 2013
dunyanin butun dertleri dururken
Gecen gazetelerde "kadinlarin en yasli gorundukleri (ya da yaslandiklari) gunun Carsamba ogleden sonra oldugu ortaya cikmis" diye okudum. Ardindan himm, demek oyle diyerek carsamba ogleden sonralari icin vucuduma diledigi gibi takilmaya izin vermeye karar verdim, tamam soylenmeyin hemen, bir mani yoksa az cok hergun kafama gore takiliyorum, ama tabi artik baska bir ozenle yapiyorum bunu carsamba gunleri.
Yillardir okumak uzere sakladigim Brothers Karamozov'la bir kac aydir iliski halindeyiz. Son 150 sayfa kaldi, ve ancak sonuna ulasinca anladim ki bu kitabin benim uzerimdeki etkisi hic iyi degil. Ne zaman kitabi elime alsam, bir baska aleme gidiyorum: ya Alyosha gibi para-pul dusunmeden en dogal haliyle hayati spirutuel bir temayla yasamak aklima geliyor, ya da hayati kardeslerdeki ortak o meshur yasama istahiyla, coskuyla, zevkle yasamak fikirleri zihnimi sariyor. Oyle zamanlarda da akademidir, bilimdir, kariyerdir gozumde kuculup gidiyor.
Bu sabah da gune Dostoyevsky ile basladim, gece biraktigim yerden. Ancak ki sevgili komsum ogle yemegi icin her zamanki vakitte apartmanina ulastiginda, demir almak vakti gelmistir deyip kendimi Ren kiyisina gitmek uzre hazirlamaya basladim. Yesil yeni kadife pantolonun uzerine yine yeni alinmis gomlegimi giydikten sonra en son onceki gun yikandigi icin artik cok temiz olmayan saclarimi gevsek bir topuza donusturup, dudagima da hafif pembe iz birakan nemlendiriciyi surup, uzerime aldigim yesil parka, sirt cantasi ve Almanya' nin grisine inat tuttugum sari semsiye ile dustum yola. Kopruyu gectim ama nasil bir serin hava var... hava aydinlik fakat altimiz gri, ustumuz gri, neyseki arada nefes almaya imkan birakacak kadar bir bosluk var ki insanin ruhu daralmiyor, tersine ruzgarla oksaniyor, tazeleniyor. Koprunun ayagina gelince asagi inip daha once hic kullanmadigim kuzeye uzayan kiyisindan yurumeye basliyorum. Oyle bir sessizilik ve dinginlik var ki etrafta tek konusan ic sesim, yine baslamisti nasil birilerinin burda dogup, siradanligin yuksek standartlarini yasarken, baska birilerinin ise Asya'da Afrika'da dogup buyudugunden bahsediyor, determinizm'in acimasizligindan dem vuruyordu.
Sonra iyice kiyiya yaklasip suyu seyrettim, bu suyun gozle bile gorunen insan sevgisini hissettim. Buhar olup olup hergun tenimizle, sacimizla bulusan bu nehir degil miydi? Donus yolunda ruzgarlar iyice siddetlenmis, yagmur damlaciklari buyumustu. "Her boyle guzel yuruyusun yolu kat kat idar kokan bir yaya altgecidinden gecmelidir" deyip, ayaklarimi rampaya surdum. Gecitteki evsiz, arkamdam "Guten tag,..." diye bagirirken yoluma devam ediyordum. Tunelin bitiminde, kendisine para vermedigim icin adamcagizin ustume sardigi lanet tutmus gibi yagmur deli deli yagmaya baslamisti. Bir suru insan dukkanlarin onunde yagmurun dinmesini beklerken, onlara eglence olsun diye hareket halinde olmayi sectim ve yaylana yaylana enstituye dogru yurumeye devam ettim. Dogayla ve nehirle hakkini vererek kucaklasmistik ve bir saat boyunce oturdugum konusma sirasinda vucut isimla islak kiyafetlerimi kurutabilmeyi basarmistim bile.
Tuesday, January 29, 2013
Bir gun lazim olacak olursa
Cocuğuma Hayyam ismini verebilirim, babası Rus olursa
Fyodor Mustafa'dan da vazgeçmiş sayılmam ama Şimdilik olası Rus babasının bu ismi beğenmediği de bir gercek. Kız olursa da Zeynep olabilir ismi, anam' a benzesin diye.
İsim vermek konusunda annenin haklarının babadan fazla
olduğunu düşünüyorum, sadece isim değil her konuda.
Bir cocuğum olursa zavallı babasının cocuk üzerinde
hak iddia etmeye kalktığı zaman basına gelecekleri düşünüyorum da...
Fyodor Mustafa'dan da vazgeçmiş sayılmam ama Şimdilik olası Rus babasının bu ismi beğenmediği de bir gercek. Kız olursa da Zeynep olabilir ismi, anam' a benzesin diye.
İsim vermek konusunda annenin haklarının babadan fazla
olduğunu düşünüyorum, sadece isim değil her konuda.
Bir cocuğum olursa zavallı babasının cocuk üzerinde
hak iddia etmeye kalktığı zaman basına gelecekleri düşünüyorum da...
Vucudunuzun bir kismi bagimsizligini
ilan etse, mesela sag gozun tam altindaki kisim icinden elektrik geciyor da kisa temazsizliklar yapiyor gibi rehavetli bi calisma hali icindeyse, beyninizin bir parcasi yeni yeni hayati anlamaya baslarken, oteki kismi sizi ipin ucunu birakmaya tesvik ederken ve konu zihin meseleleri iken bu kurumu kime sikayet edecegini bilememek ne buyuk caresizlik. Lafimi geri aldirtmak istiyor beynimim kaos islerinden sorumlu kismi, seviyor o belirsizlikleri ve karmasayi, o yuzden ki bu cok baslilik, cok eslilik, cok dallilik. "Benim bir sucum yok" diyecegim ama ondan bile emin degilim. Sucum ne, neyi yanlis yapiyorum biri ciksa soylese hazirim dogruya yonelmeye ama kim daha akilli ki digerine akil versin. Belli ki herkes kendince bir sistem kurmus, G.'nin hizli yasayip erken olmek tezini mi benimsesem, B. nin sorumluluk prensibi tezini mi, yoksa ailemin "az calis cok yasa" presibini mi?
Saturday, January 26, 2013
Doktora biteli
bir yil olacak ve bu bir yilin sonunda ancak ki yaptigim işe doyduguma ve yeni arayislar icinde olduguma ikna oluyorum. Bu durumda ne yapmaliyim, hayatimi nasil gecirmeliyim, bunun icin ne kadar calismali ne kadar kazanmaliyim, celiskilerden yoksun ve tatminli bir hayat yasamam mumkun mu, ya da bu hayata giden secim nedir?
Annemle beraber Karadeniz kiyisinda denize bakan bir ev tutup orda bir sure yasamak fikri aklima geliyor. Biraz dinlenmek ve dogayi dinlemek iyi gelebilir, ama ya ozlersem unvan sahibi olmayi, ya da basedemezsem "bu kadar egitimden sonra sectigi hayata bak" diye aciyan ve kinayan bakislara. Onlara kendimi anlatabilir miyim: bunlarin secim olduguna, bilerek elimdeki tek secenegi reddettigime ve daha fazlasi icin cabalamaya simdilik inancim olmadigina.
26 Ocak 2013
Bonn
Annemle beraber Karadeniz kiyisinda denize bakan bir ev tutup orda bir sure yasamak fikri aklima geliyor. Biraz dinlenmek ve dogayi dinlemek iyi gelebilir, ama ya ozlersem unvan sahibi olmayi, ya da basedemezsem "bu kadar egitimden sonra sectigi hayata bak" diye aciyan ve kinayan bakislara. Onlara kendimi anlatabilir miyim: bunlarin secim olduguna, bilerek elimdeki tek secenegi reddettigime ve daha fazlasi icin cabalamaya simdilik inancim olmadigina.
26 Ocak 2013
Bonn
Friday, January 25, 2013
uzun zamandir blog sablonu
arayip da halen tatmin edici birsey bulmamis olmak sasirtici. En son buldugum ve az cok begenip sayfama ugludadim sablon ise metamorfoz gecirdi. Cok canli renklerde olmasa da bitki temali dallar vardi blogun ustteki ceyreginde, artik yoklar. Ne oldu onlara, sablon kendini mi update etti? nasil bir istir bu. Simdi dumduz bir blogum, ustunde silik puntla yazilmis yazilarim var. Kimin dikkatini cekebilirim, yazdiklarimin ya da hayatimin bazen cok suprizli, bazen cok renkli bazen de asiri "volatile" olduguna. Inanmayin zaten, yazdigim gerceklere inanmayin, ancak ki bir gun gerceklik dinginlestiginde, birseyler olmamaya basladiginda, olmayan seylere yapay anlamlari zorla atfetmeye calistigimda, gercekte oyle olmayan ama olsa cool olacak seylerle yazdiklarimi suslemeye basladigimda onlardan hoslanin.
Yasananlarin hizi onlari iyice analiz etmeye imkan birakmiyor ve sonunda o kadar cok sey yasaniyor ki hikayeler kendiliginden gerceklesiyor, onlari kurmak gerekmiyor. Iste hayatimin son doneminde en cok sevdigim sey bu, kurgu olmayan hareketler ve guzellikler.
Yasananlarin hizi onlari iyice analiz etmeye imkan birakmiyor ve sonunda o kadar cok sey yasaniyor ki hikayeler kendiliginden gerceklesiyor, onlari kurmak gerekmiyor. Iste hayatimin son doneminde en cok sevdigim sey bu, kurgu olmayan hareketler ve guzellikler.
Cuma Sabahi
saat 11.30 ve en uykulu halimle enstitudeyim. Buraya gelirkenki bes dakikalik yuruyus nasil bir zordu ve ayni zamanda komikti anlatmaya calisicam. Washington DC'den bile ancak buyuk cesaret yuklemesiyle alabildigim rengindeki fosforla bagiran yavru agzi kadife pantolonu gri bir Almanya sabahinda giydiginizde ne olur biliyor musunuz? Butun gozleri uzerinize cekiyor oldugunuzun bilinciyle halen var olan bir iki utanma damarinizin da devreye girmesi ile birlesen komik oldugunuz bilgisiyle kendinize gulerek, kikirdayarak ve utanarak yurursunuz. Iyice gun batmadan sokaga tekrar cikmazsam iyi olur, hatta bugun cay saatine katilmak suretiyle sosyallesmesem de olur. Gunesli ve rengarenk bir gunde pantolonun gideri var ama Almanya'da kapali bur kis gununde ancak ki bu pantolonun nerde hangi sartlarda giyilmek uzere yapildigi ve o sartlardan ne kadar uzaktayken yolunun buralara dusmus olmasi sasirtici olabilir.
Tuesday, January 22, 2013
Bir kadeh
saraptan sonra gunun butun yorgunlugu, hayatin karmasasi felsefik cumlelere donusup pitir pitir dilinizden suzulur ya, gozunuzdeki gozlukler, yuzunuze dokulen dumduz saclar, rahat olacaksiniz diye giydiginiz kapsonlu spor ust kiyafetin herbiri "yeterince duzgun mu acaba" diye ustune endise edilecek seyler degil sizi siz yapan ayrintilar olur ya, o anlar guzeldir iste.
Friday, January 18, 2013
Sehirle
basbasa kalmama engel bir sorumluluk kalmadi ancak erken batan gun buna izin verecek gibi gorunmuyor. Jet-lag dolayisiyla uykusuzluktan kaynakli "light headed" olmak, arkadaslarla girdigimiz diyaloglar, es gectigim insanlarin aslinda konusmaya ve anlamaya egilimini gormek, sonra ard arda gelen olumlu haberler, ustune de maviliginden bakamadigim okyanus ve aydinligi kameraya sigmayan gunesli gunler...
Bugun vermem gereken konusmayi verip simdi iplerini bosaltmaya hazirken bugunun yogunlugunun onceki gunlerin sarhoslugunu unutturmasindan cekiniyorum. Bazen tersinin oldugunu da gorduk, yorgun gunun sonunda hayal alemine dustugumuz de oldu, nitekim bir taraftan kalbimin bir kosesi eski bir hayal kirikligini hatirliyor. Yine gunesli, evden cok uzakta, guneyde yasadigimiz kuzeyin soguk gunlerinden kacarak kendimizi ulastirdigimiz o yaz gunlerinde daginik saclarinin altindaki yuzunde isildayan iki gozun ilgimi cekmesi ile baslamisti hikaye, sonraki gun ilgimi baska turlu cekti ve kalbim umutlara kaydi ama cok gecmeden sadece hayal kirikligi olduk birbirimize. Neyse bu konulari acmak yerine tekrar eskiden bulunduklari gibi yerin birkac kat altina gondermek lazim.
Bir de parcasi olamadigim kucuk gruplara sayip soverken kalbini kazandigim diger insanlarin hic farkinda olmamis olusumu ancak ki simdilerde anliyorum. Biraz da olsa anlasilmak ve ardindan sevilmek guzel, cunku kusmeye hazir oldugumuz dunyayla baglarimizi koparmayan iki sey varsa, biri mutlu olmak arzusu digeri de sevgi.
12 Ocak 2012- San Diego
Bugun vermem gereken konusmayi verip simdi iplerini bosaltmaya hazirken bugunun yogunlugunun onceki gunlerin sarhoslugunu unutturmasindan cekiniyorum. Bazen tersinin oldugunu da gorduk, yorgun gunun sonunda hayal alemine dustugumuz de oldu, nitekim bir taraftan kalbimin bir kosesi eski bir hayal kirikligini hatirliyor. Yine gunesli, evden cok uzakta, guneyde yasadigimiz kuzeyin soguk gunlerinden kacarak kendimizi ulastirdigimiz o yaz gunlerinde daginik saclarinin altindaki yuzunde isildayan iki gozun ilgimi cekmesi ile baslamisti hikaye, sonraki gun ilgimi baska turlu cekti ve kalbim umutlara kaydi ama cok gecmeden sadece hayal kirikligi olduk birbirimize. Neyse bu konulari acmak yerine tekrar eskiden bulunduklari gibi yerin birkac kat altina gondermek lazim.
Bir de parcasi olamadigim kucuk gruplara sayip soverken kalbini kazandigim diger insanlarin hic farkinda olmamis olusumu ancak ki simdilerde anliyorum. Biraz da olsa anlasilmak ve ardindan sevilmek guzel, cunku kusmeye hazir oldugumuz dunyayla baglarimizi koparmayan iki sey varsa, biri mutlu olmak arzusu digeri de sevgi.
12 Ocak 2012- San Diego
Thursday, January 17, 2013
Yazin sonunda
ikea'dan alinmis, elimin emekleriyle birlestirilmis kanepenin uzerinden DC' nin parcali bulutlu gokyuzunu seyrederek bu yaziyi yaziyorum. Kontrastlarla doldurmayi basardigim hayatimda nereye dogru ilerlemem
gerektigini hesap edememenin caresizligini, hayatimdaki ve zihnimdeki tat zenginliklerinin zevki kamufle ediyor.
Eski kaorifer peteginin ara ara gurultulu sekilde devreye girmesi ancak ki bana ait olmayan bir gecmisin nostaljisini ekliyor yalniz gunume. Yanlis anlasilmasin, hic yalniz hissetmiyorum kendimi, ancak ki zevk aliyorum benzerlerimin karaladiklarini okumaktan ve onlarla dile getirilemeyen gizli bir yasama askini paylasiyor olmaktan.
Gecmisimi kendimle tasiyorum, ne varsa yoksa birbirine katiyorum: Eve gelecek misafire mumkun olsa en yoreselinden Turk/Kurt yemekleri yapmak istiyorum, ancak ki sadece biber dolmasi yapabiliyorum, yanina da ekmek kizartiyorum ve salata ekliyorum. Tatli yerine hazir hamurdan yapilmis krossanlari recele banip yemeyi teklif ediyorum. Yeni ile iyi tatlar alinmis deneyimleri bir araya getirmek uzerine kurulmus, yasami kucaklayici bir tavir bu. Yasanmislarin yaninda yeninin heyecanlari da arada yuzumuzde muzip gulumsemeler olusturan sey. Gecmis, gelecek ve ikisine surekli ekledigimiz yeni yorumlarla dinamik bir hayat algi sureci.
Sonra hic deneyimim olmayan bir alanda basarili olabilecegimi ispat edebilmek icin matematik bilgimi nasil allasam-pullasam ya da populerize etsem diye istatistik kitabi ile kripto ve elliptik egriler kitaplari arasinda mekik dokuyorum. Yapmayi arzuladigim islerle ilgili yazilar okurken, kendisinden kactigim saf matematik de yakami birakmamaya niyetli. Halbuki surekli redler aliyorum yarim yamalak basvurdugum akademik matematik islerinden. O redlere bile uzulmuyorum, sadece anlamaya calisiyorum, basari tanimlarimin altust olusunu, ya da ustumdeki deli cesaretini. Icten ice o da hosuma gidiyor, en sonunda farkli oldugumu yillardir ifade ettigim insanlardan farkli da davranabilmem.
gerektigini hesap edememenin caresizligini, hayatimdaki ve zihnimdeki tat zenginliklerinin zevki kamufle ediyor.
Eski kaorifer peteginin ara ara gurultulu sekilde devreye girmesi ancak ki bana ait olmayan bir gecmisin nostaljisini ekliyor yalniz gunume. Yanlis anlasilmasin, hic yalniz hissetmiyorum kendimi, ancak ki zevk aliyorum benzerlerimin karaladiklarini okumaktan ve onlarla dile getirilemeyen gizli bir yasama askini paylasiyor olmaktan.
Gecmisimi kendimle tasiyorum, ne varsa yoksa birbirine katiyorum: Eve gelecek misafire mumkun olsa en yoreselinden Turk/Kurt yemekleri yapmak istiyorum, ancak ki sadece biber dolmasi yapabiliyorum, yanina da ekmek kizartiyorum ve salata ekliyorum. Tatli yerine hazir hamurdan yapilmis krossanlari recele banip yemeyi teklif ediyorum. Yeni ile iyi tatlar alinmis deneyimleri bir araya getirmek uzerine kurulmus, yasami kucaklayici bir tavir bu. Yasanmislarin yaninda yeninin heyecanlari da arada yuzumuzde muzip gulumsemeler olusturan sey. Gecmis, gelecek ve ikisine surekli ekledigimiz yeni yorumlarla dinamik bir hayat algi sureci.
Sonra hic deneyimim olmayan bir alanda basarili olabilecegimi ispat edebilmek icin matematik bilgimi nasil allasam-pullasam ya da populerize etsem diye istatistik kitabi ile kripto ve elliptik egriler kitaplari arasinda mekik dokuyorum. Yapmayi arzuladigim islerle ilgili yazilar okurken, kendisinden kactigim saf matematik de yakami birakmamaya niyetli. Halbuki surekli redler aliyorum yarim yamalak basvurdugum akademik matematik islerinden. O redlere bile uzulmuyorum, sadece anlamaya calisiyorum, basari tanimlarimin altust olusunu, ya da ustumdeki deli cesaretini. Icten ice o da hosuma gidiyor, en sonunda farkli oldugumu yillardir ifade ettigim insanlardan farkli da davranabilmem.
Monday, January 14, 2013
Ocak 8, 2012
Gunese hasret gecmis son haftanin ardindan Amerika yolundandayim.
Yolumuz gunesli, bu teknolojiye dayanamadi hava durumu.
cikiyoruz o gri bulutlarin ustune ve yolumuzu tutuyoruz gunesin ulkesine.
Dun gece yatmadan once bir an Amerika'yi dusunup heyecanlandim,
ordaki hayatin ne kadar gerceklikten kopuk oldugunu masalsi bir tat icerdigini bir daha farkettim.
Brown'daki ilk yilimda bu hisle dunyadayken cenneti yasiyor olmanin ayricaligina erismistim.
Nasil anlatsam bilmem ama orasi bir baska sanki.
Orda oldugunuz zaman dunyadan bir habersiniz, hani gogun yedi kat ustundesiniz gibi,
ya da masal kahramaninin fasulye sirigini tirmanarak ciktigi bulutlarin ustundesiniz
hani isterseniz altinizda kalan gerceklige erisebilirsiniz ama bunu neden isteyesiniz ki.
Ordaykan Avrupa'si orta dogusu filan yok, tek bir siz varsiniz bir de tatile gidilebilecek adalar var.
Oyle deli bir yer iste, kendine ozgu kapisi/bacasi, eski ama yine kendi tarzi esyalari , yarim saatte camasiri yikayan makineleri, buyuk porsiyonlari, icinde bir parca lime ile buzlu su dolu bardagin terleyen disinin ulkesi Amerika benim icin.
Lezzetli koca uzumlerin ve karpuzlarin ulkesi, cok calismanin-az melankoli yapmanin da ulkesi.
Tahmin edersiniz ki bu konulari ancak oranin yolunda iken acabiliyorum.
Almanya' ya mahkum oldugum gunlerde ancak ki magrur bir tavir takinip etrafimi anlamaya calisiyorum,
insanlarin uzerindeki gerginlik'e, kalabaliga ve nerde ne isim var karmasina ragmen,
hayattan cok sikayetci olmamayi basardigimla gurur duyuyorum.
Friday, January 11, 2013
Son uc gunu
yazmak saatleri alir. Bol gelismeli, etkilesimli, feedback' li bir hafta oldu. 5-6 bin matematikcinin katildigi matematikciler konferansi tanidigim onlarca insani tekrar gormemi sagladi. Bunlarin arasinda kimler var kimler... Zamaninda buyuk umutlarla baslamis ve hayal kirikligi ile bitmis bir iliski, baslayamamislar ya da cok anlasilmadan araya mesafe girmis yuzeysel arkadasliklar. Simdi o yuzeysel kalmis arkadasliklari derinlestiriyoruz.
San Diego' nun limanini, gunesini ve buraya has havasini nasil anlatsam bilemiyorum ama diyebilecegim: bana bilmedigim bir deneyim yasattigi. Guzel, guzel otesi, hatta romantik duygulari ortaya cikaran, icindeki yalnizligi kesfettiriken, huzne izin vermeyen bir yer burasi.
Bu arada bana ender bir cevher muamelesi yapan butun arkadaslarima tesekkur etmem lazim. Bu kadar sevildigimi bilmiyordum, matematigi ihmal edip, akademiye aykiri gelen deliliklerimi ortaya cikardikca sevenlerim de artti kismetlerim de. Yasadigim kismet patlamasi ancak ki bir cok yeni insanla tanismama ve son aylarda iyice artmis sosyallesme katsayima bagli.
Bir de bugun blogunu takip ettigim eskiden sayi teorisi yaparken daha sonra data analizine gecmis aykiri insan Cathy' nin ogle yemegi cagrisiyla, onunla bol muhabbetli bir tanisma gerceklestirmis olduk.
Bu arada Kore'den is teklifi aldim, bir deniz kasabasi ve su urunleriyle meshur bir yerde bir enstitu, onun hayallerini de kurariz bir ara hep beraber.
San Diego' nun limanini, gunesini ve buraya has havasini nasil anlatsam bilemiyorum ama diyebilecegim: bana bilmedigim bir deneyim yasattigi. Guzel, guzel otesi, hatta romantik duygulari ortaya cikaran, icindeki yalnizligi kesfettiriken, huzne izin vermeyen bir yer burasi.
Bu arada bana ender bir cevher muamelesi yapan butun arkadaslarima tesekkur etmem lazim. Bu kadar sevildigimi bilmiyordum, matematigi ihmal edip, akademiye aykiri gelen deliliklerimi ortaya cikardikca sevenlerim de artti kismetlerim de. Yasadigim kismet patlamasi ancak ki bir cok yeni insanla tanismama ve son aylarda iyice artmis sosyallesme katsayima bagli.
Bir de bugun blogunu takip ettigim eskiden sayi teorisi yaparken daha sonra data analizine gecmis aykiri insan Cathy' nin ogle yemegi cagrisiyla, onunla bol muhabbetli bir tanisma gerceklestirmis olduk.
Bu arada Kore'den is teklifi aldim, bir deniz kasabasi ve su urunleriyle meshur bir yerde bir enstitu, onun hayallerini de kurariz bir ara hep beraber.
Wednesday, January 9, 2013
iki gun once
gunese hasret kalmaktan yakininiyordum, simdi San Diego'dayim. Onumde gunesli ve ilik bir gun var, gunesin dogmasini bekliyorum bu sirada gun icinde efektive olabilmek icin ozenle plan yapiyorum.
Kisin ortasindan, hatta islak ve bulutlu Almanya havasindan sonra Palmiyelerle kapli yollardan okaynusun uzerindeki gun batimini seyretmek, havayi serin ruzgarlar halinde icime cekmek guzel bir odul oldu. Buraya gelmeyi planlamistim ama gelmenin getirilerini hesaplamamistim. Galiba seyahat etmenin en guzel tarafi da bu, onun alacaklari ile ugrasirken getirilerinin surprize donusmesi.
Kisin ortasindan, hatta islak ve bulutlu Almanya havasindan sonra Palmiyelerle kapli yollardan okaynusun uzerindeki gun batimini seyretmek, havayi serin ruzgarlar halinde icime cekmek guzel bir odul oldu. Buraya gelmeyi planlamistim ama gelmenin getirilerini hesaplamamistim. Galiba seyahat etmenin en guzel tarafi da bu, onun alacaklari ile ugrasirken getirilerinin surprize donusmesi.
Sunday, January 6, 2013
This is a feeling
I have almost forgotten, finally it's visiting me this Sunday evening. Telling myself the lie that I am used to living without sun, maybe a little less cheerful than normal, and being deprived from it for at least five days or so, now I feel depressed in this Germanland . I don't feel like doing the laundary or wasting time on the internet. I am down and and it's not too bad to meet an old friend again.
Friday, January 4, 2013
Yeniden donduk
eve. Her gezmenin ardindan ev diye Bonn'a donmek hala garip geliyor. Ait olmadigi ya da icselletirmedigi bir yere olmasi butun donuslerin, ancak ki donmeleri yarim birakabilir. Yani donme tesebbusu tamamlanamamis olabilir ki oyle oldu bu Berlin donusu de. Bakalim bu kendini birkac defa kesen egri ne zaman tamamlanacak. Gocebelik bir yasam bicimi olabilir mi? neden olmasin.
Gelecegin belirsizlikleri goz kirpmaya baslarken ben de ona ayni karsiligi veriyorum, hatta altta kalmiyorum ve diyorum ki "ben sana degil sen bana tabisin", agzimdan cikacak karara bagli degil mi ki gelecek, oyle olmasina oyle, ama ya secenekler? Onlar da sanki bize bagli: bazi seceneklerin onunu bastan kapatip bazi az ihtimalli secenekleri var gucuyle zorlayan da biz degil miyiz? Biziz.
Gelecegin belirsizlikleri goz kirpmaya baslarken ben de ona ayni karsiligi veriyorum, hatta altta kalmiyorum ve diyorum ki "ben sana degil sen bana tabisin", agzimdan cikacak karara bagli degil mi ki gelecek, oyle olmasina oyle, ama ya secenekler? Onlar da sanki bize bagli: bazi seceneklerin onunu bastan kapatip bazi az ihtimalli secenekleri var gucuyle zorlayan da biz degil miyiz? Biziz.
Subscribe to:
Posts (Atom)