Friday, October 31, 2014

A shy smile

and then a stream of them, at a sunny office, unusual for London weather, can mean so much. I take it back, maybe  it does not mean much but it is so beautiful and cheers my soul up. The way you smile when you offer me a chocolate, listen me explain a piece of new math, and while looking into my eyes... I like the way you look at me, with a genuine curiosity.
You apologize  for the disorder of office, and I tell "it is nice there", you smile again...I leave the room, although I want to stay more.

Thursday, October 30, 2014

Kutuphanenin

18. 40 anonsu icin hep burdayim, o anonsun icerigi isime yaramasa da, bir bir gecmekte olan guzel gunlerime birer centik atmakta. Gunler cok guzel geciyor, oyle olunca kotunun icindeki kotulukler daha da uluorta gorunuyor. Mesela kopamayan baglarimdan ilk defa ictenlikle medet ummaktan vazgectim, onlardan kurtulmak istiyorum. Ankara'daki isimden istifa etmem gerektigine, hatta Ankara'da yasamamam gerektigine de ikna oldum. Universite ortamini seviyormusun, eninde sonunda bir kampusde yasamaliyim, bir okulla ilisigim olmali! Cok mutluyum, mutluluktan uyuyamadigim oluyor!

Sunday, October 26, 2014

Thanks God,

has granted me with beauty
of natural and peaceful type,
and a very stubborn smile, that is there rain or shine.

God has matched my body -whose beauty is a secret
known to very few- with a mind
that is to proud to accept its limits,
An equally powerful and likewise vulnerable soul
which surpises me so often,,,

Pretending that I do not try,
 is certainly a lie!
The pearl earrings decorating my face, shine to complement the eyes;
and tiny blue beads-bracelet is in contrast with the elegantly tanned arms,
Everyday a layer of olive oil-cream meets the skinny hands,
and once in a while shiny chocolate brown dye for the hair,
to help the shy greys to hide!

Saturday, October 25, 2014

Bu aksam

Mariusz' u tanidim,
Gercek miydi yoksa yeni bir hayali arkadasim mi oluyor,
uzun yuruyuslerime karsi cikti,
Beni anliyordu, ve bilmiyordu ki
o yuruyuslerde zihnimde
kac seyin yetersizligine karar verip
onlari bir bir terkediyordum.
guzelce uzun uzun konustuk,
normale daha yakindi ama bana da yeterince yakindi.

Sunday, October 19, 2014

to say

what I intended to say,
but gave up with a sigh
should travel back in time,
not too far,
only  few seconds away
and again feel the darkness of shadows
under the resilient northern sky, still blue,
air smells winter,
which is to come,
and then this lonely campus and I, will have our own secrets
which will bind us to eternal friendship
till the souls last

Saturday, October 18, 2014

Walking

on the streets,
all new, all to discover
My mind is busy,
with how little you love me.
how little you can love someone.
and how time does not heal,
but kill the limping hearts.

My yearnings stop,
Everywhere is the same, if love not to be there.

Wednesday, October 15, 2014

For no reason,

or because I was happy,
and the season could afford, one more love;
wanted to give my heart to you,
in full...

With the cravings of love,
Enthusiasm of soul,
Craziness of mind,
wanted to love you sole...

Hergun

birkac defa kendime hatirlatmam lazim ki, hayalini kurdugum seyi su anda yasamaktayim. Insanin hayaline kavusmasinin onemini ve guzelligini  hafife almamak, istenilen seyi hayal seviyesine cikaran isteme gucunun boyutunu, istek gerceklesince bir hayalin gerceklesmis olmasi mucizesi ile takip ettirmek lazim 
Mucizenin kuculmesine ve siradanlasmasina izin veremem, nitekim boyle bir huyum yok. Isteyip de sahip olduklarim hic bir zaman gozumde kuculmedi, bilakis onlarsiz yasamak zorunda oldugum zamanlara acidim, ve ancak ki kavustugum hayalin bozulmasi fikri korkuttu.
Bu hayalimin devami icin, ve daha cok hayaller kurmak icin yuregimi ve aklimi acik tutmaliyim. Isteme, cok isteme becerisine kuvvetle tutunmak istiyorum.

Sunday, October 12, 2014

Turkiye'deki

gundem midemi bulandiriyor, ve burdaki ev sahibinin irkci soylemleriyle gundem hayatima tasiniyor. Hayatinda dogru duzgun kitap okumamis insanlarin, oturduklari yerden milletlerin kaderini yonetme kabiliyetine sahipcesine atip tutmalari, bunu yaparken terbiyesizce kendisini ustun gormeleri, sadece sorunlarin cozumune ne kadar uzak olundugunu gosteriyor. Ev sahibem, evet hayatinda hic is yapmamis ve kendisine kalan servetlerle yasayan kadin, mumkun olsa yine yagli bir koca bulup hayatinin geri kalaninda elindeki portfolioyu genisletmek niyetinde, ve guya piskoloji okumus bu kadinin Kurtler uzerine soyledigi seylere ancak "Irkcisiniz" diyerek karsilik verebiliyorum. Otesini anlamiyor, Istanbul disinda Turkiye bilmemis olmasinin da etkisi var bu anlayissizliginda. Bugun bir yazi okudum bu kesim ile ilgili, ve ne kadar dogru tespitler yapmisti yazan kisi. Demek ki bu insanlar her yerdeydi! Kendisin savunmaya gelince "bizim ailede Kurt'le evli cok insan var" der ancak Kurtlerin haklari hakkinda konusmak ne mumkun, hepsini daglik araziye Kurdistan kurup, ne istedigini sormadan  tikacaksin ki, gorsun hak aramanin ne demek oldugunu!

Wednesday, October 8, 2014

Turkiye'de

detaylarini anlamak istemedigim sekilde kotu seyler oluyor. Orda olanlar ne kadar kotuyse bunlarin uzaginda olmak da o kadar iyi birseymis. Kaosa ve surekli insanin sacini basini yoldurtan gundeme uzak kalmak ne kadar buyuk bir luksmus. Bunlari dusundukce, elinden geleni yapip burda kalmali diye icimden geciriyorum.
Surekli basim donuyor, okul sarhosu oldum. Gun boyu odev yapmak, kutuphanede takilmak, hocalarla muhabbet etmek istiyorum. Ders bittikten sonra yanina gitmedigim kimse kalmadi nerdeyse: Bir tek, Time Series dersi cok yavas ilerleyince soracak birseyler biriktiremedim.
Ve stokhastik dersinde uzun zamandir hissetmedigim seyler yasadim. Butun dersi yuzumde bir gulumseme ile izledim, sanki karsimda "gel beni yakala " diyen sevimli bir av vardi. Kivrakligi, parlak zekasi, usutunce toptan Slovaj Zizek ayarinda cikan sesi ve aksagani ile bu Yunan harikasina kalbimi oracikta teslim etmek istedim. CV'sine bakinca hayatinda birinin olamayacagini dusunuyorsunuz. Nitekim, biri oldugunu ogrenene kadar yuzumde bir gulumseme ile onu dusunurek yollarda yuruyor olacagim.

08/10/2014
Londra

Sunday, October 5, 2014

Ev sahibemizde

garip bir davranis ve kisilik bozuklugu var. Bazen ciddi ve mesafeli, bazen ise kahkahalar icinde taklit yaparak egleniyor. Komplo teorileri uretiyor, dedigine gore gezmeyi seviyor, herseyi biriktirdigi gibi topu topu iki kisilik ev ahalisi icin her gece yarisi saatlerce yemekler yapiyor. Yemeklerini bize de yedirmeye calisiyor, ancak baska zamanlarda da cimriligi abartip teki 20 senti gecmeyen plastik saklama kaplarini paylasmayi reddedebiliyor. Kiracilara ayirdigi buz dolabi ve mekanlara da uzanip onlari da kendi malzemeleri ile dolduruyor.
Parca parca anlattigi hikayelerden toparladigim kadariyla, 20 yillik esinden bosaniyor,  adam bir sure sonra vefat ediyor. Hayati boyu calisarak para kazanmamis bu kadin bir babasindan bir kocasindan kalanlarla birseyler kurmaya calisiyor, o mal varligini idare etmeye calisiyor. Evi satacak diye temizlik yaptirmaktan vazgeceli belli ki birkac yil olmus. Tuvaletlerden gecen borularin, dolaplarin ustu saglam bir tabaka kirle kapli. Evin en guzel yani ise: torun Kayla. Bu kadar akilli ve sempatik bir cocuk olamaz. Kensisiyle oyun oynanirken kahkahakarla guluyor, herseyin icindeki oyunu bulup hemen eglenmeye basliyor, sevincten cigliklar atiyor, henuz konusmadigi sozcukleri soylemesini isteyince onlari tatli tali soylemeye basliyor ve bay bay demek icin "ditt!" diye milleti israrla baska odaya gonderiyor.

Dunyevi zorluklar

Londra macerami bozmaya calisiyor. Yurdu begenmeyerek oraya verdigim depozitoyu kaybetmek uzre tuttugum ve sonunda dun itibariyle tasindigim evin kirliligi ile birlesen eskiligi ince ve detayli bir konu. Nitekim o kadar kirin ve bakimsizligin ince ayrintilarina girerek sizi de uzmek istemem. Piskolojik travma icindeki ev sahibinin  surekli toplama ama hic atamama ozelligi sayesinde zamaninda kendisi veya kiracilar araciligi ile bir sekilde eve gelip dolaplara tiklim tiklim yerlesmis yiyecek paketlerinden kurtcuk iken kanatlanip ortalikta heyecanla ucmaya baslamis kelebekler syaesinde ev tam bir habitat. Ilk goruste anlamadigim bu gercegi, eve yerlesip sagin solun kirini alarak kendime yasam alani yaratmaya calisirken anlayacaktim. Durum cok kotu. Disa bagimli yasamaktan baska care kalmadi. Sabah yogurt ve meyve ile kahvaltiyi kurtarip, diger ogunlerde disardan yemeyi, tuvalet ihtiyaci icin okulu ve kutuphaneyi kullanmayi, banyo icin bir spor salonuna yazilmayi -olmazsa sadece gozluksuz olarak banyoya girip saga sola bakmadan isimi biritip hizlica ortami terketmeyi-, dis fircalama takimimi yanimda tutarak firsat buldukca o isi de aradan cikarmayi boylece sadece yatmak uzre evdeki odayi kullanmayi planliyorum. Kiyafetlerin de guvende olabilecegi kelebeksiz bir ortam bulsam iyi olacak. Bulmazsam da iki ay icin sadece kirisik kiyafetler giyerek tarz yapmis olucam. Yurt odasiyla kiyaslayarak, buraya gecmemde  pozitif bir sebep bulmaya calisirsam: aradaki iyi fark olarak bu evde yurtta mevcut olan otantik yemek ve kirli hali kokularinin olmayisini goruyorum.

Saturday, October 4, 2014

Yagmur dinsin

diye beklerken ve umutlar zayiflarken, seytanin ruhunu teslim almak icin ortalarda dolandigini hissedebilirsin. Ancak bosuna bir caba bu, artik ruh hicbirseye ya da hickimseye kolay kolay baglanamaz. Uzulebilir, sevinebilir, sevebilir ama hicbiri cok surmez.
Gunesli basliyor gun; bir anda gelen bulutlarla, ortalik gunes bulut savasina donuyor. Tas binalarinn uzerinde bir tabaka bulut ve bulutlarin sagindan solundan yere inmeyi basaran gunes isiklari ile bir renk cumbusu yasiyoruz. Hersey bir arada sanki... bu ihtisam uzun surmuyor yagmur yuklu bulutlar ele geciriyor gokyuzunu, ve ondan beri tavan penceresinde ritmi bir artip bir azalan pit pit lar...

Friday, October 3, 2014

Uzun

metro commute' lerinde aklima gelen binlerce dusunceden, sokakta yuksek bir duvarin soguk golgesinde yuruyorsam icimi bunaltan anti-seratonin patlamalarindan, gunes acarken Kingsway'den gereksiz bir telas ile sevinc icinde yurumelerimden, yarim yamalak yon tayini yaptiktan sonra gitmek istedigim yere ulasmak uzre baliklama atladigim sokaklardan, onlardan gecerken golgelerin sekli ile dort mevsim gibi degisen hislerimden bahsetmeye, cok az vakit kaliyor. Hergun sehrin bir kismini yuruyorum, kaybolmaktan korkmuyorum, kivrilan sokaklarda yonumu kaybettigimde biraz endiseli oluyorum ancak anlamadigim bir sekilde gitmek istedigim yere sonunda ulasiyorum.  Yollarda uzun yuruyuslerde memleketsiz olusumu dusunuyorum, Turkiye'de icimi bunaltan havadan, burda ise ruhumu usuten yalnizliktan cekiyorum. Biri fazla geldiginde kendime digerini  hatirlatarak derdimin devasinin olmayisina alismaya calisiyorum. Bazen sokakta rastgele gordugum insanlarin bakislarindaki sicakliga siginmak istiyorum. Sanki iki kisi birbirimize sevgiyle baksak, ikimizin de bir derdi kalmayacak gibi.
Sonra genclige ozeniyorum, bir dolu ogrenci ile paylastigim kutuphanede onlarin genc ve parlak ciltleriyle mesgulum hep. Zamanin bilgeligini gencligin tazeligi ile birlestirmenin yollarini ariyorum. Kendi gencligimi dusunuyorum, yani 25 yasin epsilon komsulugunu. O ara seri katil gibi kalp caliyor, elime gecirdiklerimi en kibar sekilde paramparca edip geciyordum. O zamanlar gencligin dumani da vardi, aklin kivrakligi da. Simdi aklil daha da kivrak, tahmmul boyutunu zorlayacak kivamda; genclik ise soluyor; kendimden 6-7 yas kucuk cocuklarla ayni siniflara girmesem inkar etmeye devam edebilirdim bunu. Peki nasil gecirdik o gunleri, hakkini verebildik mi:  hayir! asla. Simdiki aklim olsa daha da deli davranirdim. Gerci genelde delilik secimimdi, ancak ki daha fazla kaosa yer kalmadiginda mantikli olmak durumunda kalirdim. Tabi sonradan bu kadar bozacagimi bilsem o zamanlar bazi seyler icin bosuna yormazdim kendimi.

Thursday, October 2, 2014

Her gune

bir not dusmek lazim. Bugun Buckingham Palace mi, yoksa okul turlari mi derken mantigimi dinleyip okul ile ilgili aktivitelere katildim. Campus Tour' un ardindan cevredeki eski binalarin tarihine hizli bir giris yapan baska bir tura katildim. Mavi, Charlie Chaplin usulu fotr sapkasi ile kendini kalabaligin icinde ayirt edilir hale getiren tur rehberimizin anlattiklari ile iyice baglandim sehre. Hikayelerini okudugumuz Charles Dickens'in konu aldigi mekanlar kampusun icinde, Twinings 'in minicik dukkani da oyle. Sonra, garip hikayelerin gectigi kuytu avlular, orda parasi icin oldurulen insanlarin etleri ile yapilan meat-pie lari farkinda olmadan satmis ve halen ayakta olan restoranlar... Burada, -sehrin kalbinde- tarihe ve absurdluge isinlanmis gibi hissediyor insan. Bu gezilerin ardindan sonunda guacamole sandviclerimi yiyip, New Academic Building'de Starbuck'a gore 20 cent daha ucuz americano' yu eskiden New York gunlerinde oldugu gibi soya sutu ile karistirarak icerken British Museum' un de yolunu tutmustum. Elimdeki haritadan rotayi tutturup kisa bir yuruyusun ardindan muzeye geldim. Su ana kadar cok fazla muze gormustum ve Rosetta Stone'u dimdik ayakta gozlerimle gormus olmak disinda bu ziyaret cok sasirtici bir deneyim olmadi.Roma heykellerinden Cypriot kafalarini secebilecek kadar gelismisti tarih ve sanat algim. Muze cikisi yurudugum sokaklar, Covent Garden cevresi ise ayri bir guzellikti. Covent Garden Market' de daha 1970' lerde sebze ve meyve satilirken, simdi luks marka esya dukkanlarindan ve high scale restoranlardan baska birsey yoktu. Komik bir sekilde ilk defa Boston'daki Market Place de gordugum gibi burda da market alaninin iki cikisinda da acrobat-hokkabaz sovlari vardi. Dunyanin degisik koseleri birbirine benziyor. Burayi tarif et derseniz, onu tanimlamak icin sececegim kavramlar "beauty" & "elegance" olur. Burasi cok sevilesi bir yer.