bir yillik okul kacamagimda bugun, yani tam kayit gununde, pasaportumu kaybettigimi farkettim. Iki saatlik yogun bir endisenin ardindan pasaport okulda ortaya cikinca, bir yandan yogun bir sekilde rahatlarken, bu surecin her asamasinda bir engel atlamak durumunda kalmis olmanin istisnasi da olmamis oldu. Bugun yasadigim korkudan sonra geri kalan dertler gozumde kuculdu kuculdu ve kayboldu.
Yillardir bedavadan ve kolayca kavusmus oldugum okullardan sonra, burda gececek bir yillin cok farkli olacagini dusunuyorum. Beyin hucrelerim gecligini ve tazeligini kaybetmis olabilir, depresyonlarda iyice kuculmus endise merkezlerim karakterime fazladan bir lakaytlik da katiyor olabilir; yine de bugun burda uzun zamandir ilk defa kendi istegimle ve secimimle birseyleri yaptigimi hissediyorum ve uzak sayilabilecek bir gecmisten anilarim canlaniyor: Ortaokulda Anadolu Lisesi' ne basladigim gun gibi heyecanliyim, hevesliyim ve icine girecegim yeni disipline dort elle sarilacagimi hissediyorum. Bu yil farkli olacak!
Tuesday, September 30, 2014
Monday, September 29, 2014
Memnun olmadigin
bir yerden kalkip yeni bir yere geldiginde mutlaka bir bosluk hissi yasarsin. Bu son yillarda cok alisik oldugum bir duygu: yeni yeri benimsemek zaman alacaktir, yoluna koyulacak isler vardir, beklenmedik engeller ortaya cikmaktadir ve bu bunlardan kacarak donmeyi arzulayacaginiz bir yer yoksa, iste o zaman koca dunyayi gezmis de kendinize bir yer bulamamis gibi hissedersiniz. Okulun yurt odasini gorunce hissettiklerim bunlar oldu, yagmurdan kacip doluya yakalanmak gibiydi. Burayi benimsemek ve bir duzen kurmak icin aylarim var.
29 Eylul 2014
29 Eylul 2014
Sunday, September 28, 2014
Northern sky
is not like ours. Lighter, decorated with a thin layer of cloud. Streets are quiet, chaos is in the weirdness of the size of traffic lights: huge round lights on short bodies; so that people see the signs well. Struggle is everywhere, here more homogenized. There is a standard for the poor and one for the rich. In our (country's) case spectrum is continuum and much larger. Nature is rich and giving, aesthetics concerns surround all the standards. This beautifully well thought of city calms you down, humid weather heals the traces of life on your skin and newly acquainted pollen make a layer of tear made shine on the eyes.
Thursday, September 25, 2014
insanin
adam akilli birsey yazmasi icin saglam sorunlari ya da derin hisleri olmasi lazim. Hergun olmasa da bugun bu anlamda kalifiye hissediyorum. Kizilay'dan aktarma yapmak uzre ucuncu kez 185,141, 427 otobuslerinden onume gelene binmisken gunun yorgunlugu ile bombos bakan gozlerimde gecenin karanliginda anlamsiz kompozisyonlar yapan isiklari, kulaklarimda annemin batil inanclari dogrultusunda gun boyu olaylara vermis oldugu kulak cinlatan cikislari, yuregimin inlemelerinden zihnimin olmamislar arsivine tranfer olmus yasanmamisliklarin cagrisimlari vardi. Kurt aksagani, mumkunse guneydogu hatta Diyarbakir, ne kadar sevimli geliyordu, benzerini bile duydukca o sesin sahibinin bazen utangac bazen gulumseyen bakislari aklima geliyordu. Izin verseydi ya da benden kacmasaydi ve biraz olsun birbirimize uygun olsaydik, onu cok sevebilirdim. Hatta belki bir omur boyu severdim, yani olabilirdi. Belki de olmazdi, kimseyi bir omur boyu sevmeye kalkisma firsatim olmadi.
Hastane siralarinda, otobuste, yas ortalamasi geckin mahallemiz dolaylarinda markette, eczanede gordugum istisnasiz konusmaktan hoslanan yaslilar gelecege dair birseyler soyluyor, ama onlari anlamiyorum henuz. Onlari boyle gordukce, kis gunlerinde doya doya aldiklari ogleden sonrasi gunesini kiskanmaktan vazgecmem gerektigini dusunuyorum. Hayatta kiskanacak cok daha fazla sey olabilirdi, eger zihnim kendi istegiyle bir suru seyden elini cekmeye karar vermemis olsaydi. Bir kac hafta once kuzenimin minik bebeginin masumiyetinde anne olmaktan vazgectim, kulaktan duyma bir sekilde ogrendigim biten sevgilerden ve ancak ki fedakarliga donusen iliskilerden ilham alarak ise kendine bir es aramaktan. Gariptir ama yarin hayatin bitiyor deseler panik yapmayacak olgunluga-doymusluga eristim, yani bugunu nasil gecirecegimi bile belirlemezdi bu bilgi. Simdilik bir kus hafifligi icindeyim, ailelerin objektif olamayan bakis acilarina, herseye karisma ama kendisine karistirmama prensibine, isine gelen aksiyomlari ortaya atip onlardan buyuk sonuclara gidilmesine ve bunlarin degisik sahalardaki analoglarina, herseye alistim. Artik yalnizligima gitmek icin sabirsizlaniyorum.
Hastane siralarinda, otobuste, yas ortalamasi geckin mahallemiz dolaylarinda markette, eczanede gordugum istisnasiz konusmaktan hoslanan yaslilar gelecege dair birseyler soyluyor, ama onlari anlamiyorum henuz. Onlari boyle gordukce, kis gunlerinde doya doya aldiklari ogleden sonrasi gunesini kiskanmaktan vazgecmem gerektigini dusunuyorum. Hayatta kiskanacak cok daha fazla sey olabilirdi, eger zihnim kendi istegiyle bir suru seyden elini cekmeye karar vermemis olsaydi. Bir kac hafta once kuzenimin minik bebeginin masumiyetinde anne olmaktan vazgectim, kulaktan duyma bir sekilde ogrendigim biten sevgilerden ve ancak ki fedakarliga donusen iliskilerden ilham alarak ise kendine bir es aramaktan. Gariptir ama yarin hayatin bitiyor deseler panik yapmayacak olgunluga-doymusluga eristim, yani bugunu nasil gecirecegimi bile belirlemezdi bu bilgi. Simdilik bir kus hafifligi icindeyim, ailelerin objektif olamayan bakis acilarina, herseye karisma ama kendisine karistirmama prensibine, isine gelen aksiyomlari ortaya atip onlardan buyuk sonuclara gidilmesine ve bunlarin degisik sahalardaki analoglarina, herseye alistim. Artik yalnizligima gitmek icin sabirsizlaniyorum.
Thursday, September 18, 2014
Bugünün şerefine yazılır. Sonunda hayatıma bir yıla yakın süre yenilik alabilmem için gerekli bütün şartlar, olası şeytan engellerini aşıp biraraya geldiler. Süreç çok uzundu; zordu ancak zamanla unutulacak cinsten zorluklardı. Yeni bir syfayı açarken arkadaki sayfaları da toparlamak gerekiyor.İş çok, ama işte değer! Londra'dan yazmak üzre..
Thursday, September 11, 2014
Kitaplarimi
toplarken 10 yillar oncesinin gunlukleri cekmecelerden cikiyor ve yaslanmakta olan bir ergen olarak surekli gunluk formunda blog tutma ihtiyacimi anlamlandirabiliyorum. O gunluklerin arasindan ne anilar fiskiriyor. Anilarla gunduz bilincimle; gece ruyalarimda bilincaltimla hesaplasmaya koyuluyorum. Ankara'daki koca bir yilda, iki yonu olan yasanmislikla tek basima mucadele ettim, sorumlusu bensem anilarin gecmisin bir kosesinde kalmasinin; ve daha da beceriksizcesi onlarin yerine yenilerini koyamamis olmamin, bu is de bana duserdi. Millet kiz pesinde kosmak yerine onune cikan ilk kismete tutundu, kismetleri ise onlarin food-shelter-para teminati ile onlara vaadler guclendikce daha da baglandi. Onlardan biri olsaydim isteksizce girdigim yolda simdiye kadar huzuru bulmus olma ihtimali vardi, lakin halen dogruyu ve erdemli olani yaptigimi dusunuyorum. Durustluk, iyilik, erdem bunlar luks gerektirir, o luksu hep kullandim. Aklimla sevgiyi-aski taklit etmedim.
Bir de dun hasta yatagimda oyalanmak icin televizyon seyrederken, dinmeyen sevgi yoksunlugumun bir aciklamasini bir dizi film hipotez halinde sunarken; ikinci bir dizi filmde hipotez vucuda burudu. Baba sevgisinden yoksun buyumustum, bu mutlaka bir yerlerde baska insanlardan ayrilmama sebep oluyordur. Absurdluklerimin cogunu aciklamak uzre kullanacagim birsey buldum sonunda. Bu, nasil su ana kadar aklima gelmemis asil ona sasiriyorum.
Dedigim gibi hastayim, Melih Gokcek bir yonetici klisesini tekrar ederek televizyonda musluk suyu iciyor, belki bunu gormek bagirsaklarima iyi gelecek.
Asksiz kolera gunleri...
Bir de dun hasta yatagimda oyalanmak icin televizyon seyrederken, dinmeyen sevgi yoksunlugumun bir aciklamasini bir dizi film hipotez halinde sunarken; ikinci bir dizi filmde hipotez vucuda burudu. Baba sevgisinden yoksun buyumustum, bu mutlaka bir yerlerde baska insanlardan ayrilmama sebep oluyordur. Absurdluklerimin cogunu aciklamak uzre kullanacagim birsey buldum sonunda. Bu, nasil su ana kadar aklima gelmemis asil ona sasiriyorum.
Dedigim gibi hastayim, Melih Gokcek bir yonetici klisesini tekrar ederek televizyonda musluk suyu iciyor, belki bunu gormek bagirsaklarima iyi gelecek.
Asksiz kolera gunleri...
Monday, September 8, 2014
Dün gece şu hiç hoşlanmadığım rüyalardan bir tane daha gördüm.
Gururumun bu denli kırıldığı başka bir olay olmamış ki, onlarca kez
rüyalarımda knedisiyle hesaplaşmaya kalktım da onaramamışım ruhumda açtığı
yarayı.
Sabah yorgun kalkmış olmanın üstüne kapalı hava ve
dinmek bilmeyen bir yağmur, dermanın yine kurumun koşu bandında. Öğle
arası olsa da kendisine kavuşsam.
Friday, September 5, 2014
Aylardır aynı yoldan estetik yoksunluk, tatminsizlik ve bu yüzden damağımda tatsızlık hisleri ile geçerken, dış mekanda geçen vakitler ancak ki yaşamı ötelemek olmuş oluyor. Göz yumuyorum bu anların içinde huzur ve memnuniyet olmayışına.
Providence'da ise her gün, her dakika doğanın ve medeniyetin birbirine zarar vermeyen uyumunun en doyurucu halini takdir ederken ancak ki güzellik sarhoşu oluyordum. Uzun süre sürekli sarhoşluk hissi yaşamaktan beynimin kimyası bozuldu. Yıllar boyu mevsim, mekan, mod ayrımı yapmadan ince ince matematikle, fenle, merakla ve azimle şekillendirdiğim beyin kıvrımlarım, dopamin havuzunda düzleşti, kendini reddeder hale geldi. Varsa yoksa estetik doyumdu, bilgi her yerdeydi, kitaplar raflara sığmıyordu, onlara erişmek çok kolaydı, onları yanında dünyanın herhangi bir yerine taşıyıp, sadece sessiz bir mekan bularak kitapların anlattığı dünyaya girebiliridin. Halbuki estetik bambaşka bir şeydi: çok daha kırılgandı, zamana, mekana ve dış saldırılara ne kadar açıktı. Onun varlığı sanki bir tesadüftü, ya da mucize! O mucizeye sımsıkı sarılmak lazımdı, mucizenin düşmanları çoktu: zaman, mekan, iklim, insan ve herşey. Mucizeye var olduğu sürece sımsıkı tutundum. Artık varsa yoksa renkler(aah o turuncudan sarıya hiçbir tonu atlamadna değişen renkler) kokular, şekiller, güzel yüzler ve bedenler, mekanlar, uyum.
Bu sayede apayrı bir duyguyu yaşadım. Hayatımda bir defa hiç çaba göstermeden uzun uzun çok mutlu oldum, sarhoşluk boyutunda.
Providence'da ise her gün, her dakika doğanın ve medeniyetin birbirine zarar vermeyen uyumunun en doyurucu halini takdir ederken ancak ki güzellik sarhoşu oluyordum. Uzun süre sürekli sarhoşluk hissi yaşamaktan beynimin kimyası bozuldu. Yıllar boyu mevsim, mekan, mod ayrımı yapmadan ince ince matematikle, fenle, merakla ve azimle şekillendirdiğim beyin kıvrımlarım, dopamin havuzunda düzleşti, kendini reddeder hale geldi. Varsa yoksa estetik doyumdu, bilgi her yerdeydi, kitaplar raflara sığmıyordu, onlara erişmek çok kolaydı, onları yanında dünyanın herhangi bir yerine taşıyıp, sadece sessiz bir mekan bularak kitapların anlattığı dünyaya girebiliridin. Halbuki estetik bambaşka bir şeydi: çok daha kırılgandı, zamana, mekana ve dış saldırılara ne kadar açıktı. Onun varlığı sanki bir tesadüftü, ya da mucize! O mucizeye sımsıkı sarılmak lazımdı, mucizenin düşmanları çoktu: zaman, mekan, iklim, insan ve herşey. Mucizeye var olduğu sürece sımsıkı tutundum. Artık varsa yoksa renkler(aah o turuncudan sarıya hiçbir tonu atlamadna değişen renkler) kokular, şekiller, güzel yüzler ve bedenler, mekanlar, uyum.
Bu sayede apayrı bir duyguyu yaşadım. Hayatımda bir defa hiç çaba göstermeden uzun uzun çok mutlu oldum, sarhoşluk boyutunda.
Thursday, September 4, 2014
Süper loto
oynadım bugün, kaç haftadır devretmişken üstelik. Tabi devretmesi değil de Kuğulu Park (namı diyar boklu park)'dan geçerken bir yılın sonunda tam bugün bir kuşun teşrif ederek konduğu dalın altından ben deniz geçerken değerli tuvalet ihtiyacını gidermiş oluşuydu, bir şans oyununa dahil olma sebebim. Dahil olacakken de en iyisine, aynı küçücük ihtimale en çok para vadedene yönelmekten daha mantıklı ne olabilir. Postane'nin açılmasını beklerken şans oyunları oynanabilecek bir büfe bulmak üzre sıra sıra kebapçıların öğle yameği hengamesinde yemek kokusuyla tütsülenmiş ve iyice ısınmış, cadde kenarından insan ve görüntü kalabalığına olabildiğince gözlerimi kapatıp hiç hesapta yokken, hiç uğramadığım bir sokakta macera peşinde sakin sakin yürümeye koyuldum. Esnafla ufak konuşmalar yaptım, biraz güldük, biraz mantık yürüttük ve sonunda şans havuzuna dahil olmayı başarıp, geri dönüş yolunu tuttum.
Siyah Süt
kitabını, her Elif Şafak okuduktan sonra "bu kadar yeter" dememe rağmen, elime alıp okudum. Yazarın başarı kaygısıyla samimi olmayan kurgulara yer verebilediğini ya da yer verme potansiyelini görmek okuyucuda güven eksikliği yaratıyor. Ancak kitapta yazar bir kadının, karakterinin başarı-huzur-cinsiyet-entellektüelite köşeleri arasında git-gelleri ve üzerine eklenen anne olmayı sorgulaması, ardından yaşadığı sürecin ilave zorlukları ve aydınlanmalarını anlatması kadar; Sylvia Plath , Ayn Rand, Zelda Fitzgerald gibi edebiyat dünyası içinden renkli kadın karakterlerin hayatını sorgulamaya açışını görmek de güzeldi. Yazarın her bir iç sesinin tanıdık oluşu ve bu iç seslerin bir noktadan sonra artık sürprizlerle yapamayışı ve okuyucu şaşırtmıyor oluşu bir sıkıcılık katsa da, kadın okuyucu için dertleşecek ve diğer kadınlarla ortak endişelerini görüp rahatlamasını sağlayacak bir atmosfer yaratıyor kitap.
Wednesday, September 3, 2014
Bazı anlara huzur
nüfuz etmiştir. Mesela zorlu bir engel atlatılmıştır, yapılabilecekler bitmiştir, bekleme vardır sadece geriye kalan. O zaman endişeler kalbi sıkıştırmaya devam ederken bir taraftan da yüklenmiş stresin atılması, meşrulaştırılması, tasnif edilmesi gerekir. Bir kitaba kaptırmak, saatlerce televizyona bakarak uyuşmak, mükellef bir banyo, gece uykusu bunun içindir.
Tuesday, September 2, 2014
Şükürler olsun ki
önemli günlerimiz bitmiyor. Olasılıklar evreninde değişik ihtimaller üzerine yatırım yapmaktan vazgeçmiyoruz:bugün sorunsuz geçmesini dilediğim vize günü. Gitmek için her türlü mücadeleyi verirken, aklıma "peki neden geldin?" sorusu takılıyor. İhtimal belirince, ona bu derece sarılmamdan anlıyorum ki samimi hislerim gitmekten yanaymış meğer. İyi diye görüp listelediklerim, kendini kandırma araçları mıymış...
Birşeyi çok istemek hissini yaşamak da ayrı bir güzellik, demek ki halen bitmemiş istenebilecekler, bunu bilmek insana yaşama umudu veriyor.
Birşeyi çok istemek hissini yaşamak da ayrı bir güzellik, demek ki halen bitmemiş istenebilecekler, bunu bilmek insana yaşama umudu veriyor.
Monday, September 1, 2014
Yeni
bir ülkeye gitmenin arefesinde, ölüm güzel geliyor yine. Daha genç yaşlarda, ne kadar mutsuz olursanız olun, ölmek fikri özenti ve saçmalık olarak geliyor. Mutsuzluk zor geliyor, canınızı incitiyor, yaşamak ve tekrar mutlu olmak için yanıp tutuşuyorsunuz.
Kişi canı acırken mi ölümü düşler yoksa hayat ona zorlaştırılırken mutsuzluktan uyuşmuşken mi? Bence ikincisi. Mutluluk ve mutsuzluk döngüsünde bir noktada mutluluğa doyuyorsunuz, ilerki yaşlarda umutsuzluk zihninizi sardığında artık 18 yaşındaki gibi o zamana kadar deneyimlediğiniz ve mutluluk dediğiniz o kanı tutuşma halini özlemeniz mümkün değil. Otuza'a geldiğinizde mutluluk kavramı evrilip huzura dönüşmüş oluyor. Ruh artık sakin bir şekilde hareket ediyor, gariptir ama mutsuzluğun içinde de bir huzur olabiliyor. Ruhunuz ayaklanmıyor, sadece hesap ediyor: İçinden çıkması mümkün olmayan zorluklar silsilesinde yaşamak ve yaşamamak arasındaki fark çok azalıyor. Bir hayal gibi kafanızda yaşadığınız ancak dış dünyada gördüğümüz ikonlardan feyz alarak tutarlılığa kavuşturduğumuz hayat, dünyanın maddiyatından medet ummuyor. Hatta dünya maddiyatı çoğu zorluğun sebebi iken, bizi hayattan soğutan şey hayatın kendisi oluyor. İşte buna sağlıklı ölmek diyebiliriz. İsteyerek, ve biliçle. Bir yaprak gibi direnmeden, yavaş yavaş solarak, yaşamın ve ölümün bütün evrelerinden sukunetle geçerek.
İnsan ancak sakinlikte ölebilir, diğer türlüsü ölmek değil öldürülmek olur.
Kişi canı acırken mi ölümü düşler yoksa hayat ona zorlaştırılırken mutsuzluktan uyuşmuşken mi? Bence ikincisi. Mutluluk ve mutsuzluk döngüsünde bir noktada mutluluğa doyuyorsunuz, ilerki yaşlarda umutsuzluk zihninizi sardığında artık 18 yaşındaki gibi o zamana kadar deneyimlediğiniz ve mutluluk dediğiniz o kanı tutuşma halini özlemeniz mümkün değil. Otuza'a geldiğinizde mutluluk kavramı evrilip huzura dönüşmüş oluyor. Ruh artık sakin bir şekilde hareket ediyor, gariptir ama mutsuzluğun içinde de bir huzur olabiliyor. Ruhunuz ayaklanmıyor, sadece hesap ediyor: İçinden çıkması mümkün olmayan zorluklar silsilesinde yaşamak ve yaşamamak arasındaki fark çok azalıyor. Bir hayal gibi kafanızda yaşadığınız ancak dış dünyada gördüğümüz ikonlardan feyz alarak tutarlılığa kavuşturduğumuz hayat, dünyanın maddiyatından medet ummuyor. Hatta dünya maddiyatı çoğu zorluğun sebebi iken, bizi hayattan soğutan şey hayatın kendisi oluyor. İşte buna sağlıklı ölmek diyebiliriz. İsteyerek, ve biliçle. Bir yaprak gibi direnmeden, yavaş yavaş solarak, yaşamın ve ölümün bütün evrelerinden sukunetle geçerek.
İnsan ancak sakinlikte ölebilir, diğer türlüsü ölmek değil öldürülmek olur.
Subscribe to:
Posts (Atom)