Basliksiz basliyorum yaziya, Ingilizce klavyeyle turkce yazi yazmak ardindan da imlalari konrol ediyor gibi yapmak baya absurd gelmeye basladi ama bunu degistirecek kararliliga henuz sahip degilim. Bugun disari cikmadim, dun de cikmadim, ondan onceki gun bir ara alisverise gidip gelmistim. Onun disindaki vakitleri evimde gecirdim. Yalnizlik cok garip bisey,oyle bisey ki bir sure sonra insan yalniz olmadigini hissediyor. Yani hakikaten yalniz olmanin yeterince buyuk bir olasilik olmadigini dusunuyor insan ve bazi seylerin bilgisinin sadece kendisine bahsedilmis olamayacagini dusunuyor. Belki bu dusunceye de sebep olan garip ruh halinden belki bundan bagimsiz hayal kurmaya daha meyilli oluyor insan, uzun yalnizliklarda. Bunlar kisa hayaller degiller, kendi icinde tutarli uzun soluklu seyler... hatta oyle ki; disariya olan bagimliliklarinin azligi onlari daha surekli ve tutarli yapiyoor. Yani 30 gun boyunca bir grup insanla ayni modu yasmaniz mumkun olmayabilir ama evde tek basiniza bu fazlasiyla mumkun. Kendi ortaminda kendi ile basbasaligin icinde; yani kendi fiziksel duzeninde ve onu bir tur tamamlayan, yarattigi ruhsal duzende gonlunce hayalini kurabiliyor(contruction of a dream) Hayal etmek ne guzel,yalnizlik ne huzurlu birsey, o hayal evrenine girmeyi basardiktan sonra, yani koptuktan sonra. Kopmak demisken, sosyal bir cevrede yasarken bile cok seyden kopuk degil miyiz? Mesela ben insanlarin yokluktan, savaslardan ya da baska catismalardan dolayi aci cektiklerini, dunyanin bazi koselerinde insan mantiginin kavrayamayacagi kadar aptal sebeplerle hayatlarin karartildigini ya da insan hayatinin yeterince degerli gorulmedigini ancak arada gazete okuyunca ya da birilerinin blog yazisini gorunce hatirliyorum. Biraz uzuluyorum, "nasil olabilir boyle seyler?" ya da "cozum nedir?" diyorum, cozumu kolayca bulabilsem de gokten futursuzca inmis bu cozumun uygulanamazligina ikna olup, sonrasinda en gec 15 dakikaya unutuyorum herseyi... konusu bir daha acilmadikca. Ilk Amerika'ya geldigimde gorduklerim, surekli olarak dunyadaki esitsizligi hatirlatiyordu. Simdi gorduklerim normal oldu, gormediklerim ise gozumle beraber gonlumden, aklimdan uzaklastilar. Bugun Nytimes'da gordugum bir video bu fikirleri canlandirmis olsa gerek, cunku alisilmis bir Amerikali'yi evinin kocaman salonunda gulumseyerek poz verirken birden dunyanin baska bir yerinde bir savas mahalinde olumlu biseyler yaparken gosteriyordu.Alisilmamis bir dusunceyi isleyerek baya dikkat cekmeyi basarmis oluyordu video. Evet dunyanin bir kismi, baska bir kismindan cok farkli bir hayati yasiyor ve gozlemlemekte oldugu zor olansa, olabildigine goz yumuyor digerine ve onlari sadece talihsizlik olarak goruyor. Boylece esitsizliklar "recognition" kazanmis oluyor ve bu onlari sadece daha uzun omurlu yapiyor.
Brown'daki hayatima basladigimda bir ruyanin icine girdigimi biliyordum ve bu ruya oyle guzel gelmisti ki uyanmak fikri beni olesiye korkutuyordu. Uyanmadikca, minnettar kaliyordum herseye, herkese; ruyami bozmadiklari icin. Yanlis anlasilmasin, dert yaniyor degilim, uyanmaktansa ve donmektense tekrardan cehennem hayatima bir yalanin icinde bir omru yasamayi yeglerim(cunku o da baska bir hikaye ki ben o icinde olmadigim seyin icinde oldugum ruyadan daha az ruya oldugunu dusunmuyorum, nereye gitse insanoglu hayal etme kabiliyetini de beraberinde goturuyor). Geride bile kalsalar, ne kadar aci olduklari bilgisi halen zihnimin tepesinde. Hayatin icindeki butun yamukluklari kibar bir dille deneyimlemis hissediyorum, butun haksizliklari gormus, bunla beraber o omru kronik aci ceken insanlarin arasinda gecirmisim. Arada bir degisik hallerimden dolayi birileri tarafindan suclandigim hissettigimde gozume o eski yasamim geliyor, ve sadece haykirmak istiyorum "Rahat birakin beni!" diye, ya da "alin kendinizi o cehenneme bir defa atin ve cikmayi basarirsaniz, goruselim bir!" demek istiyorum.
Hayatta insanlarin cogu zaman hakettigini dusundugu seylerden mahrum birakildigini, benim cehennemimin bir suru insanin cehenneminde cok farkli olmadigini biliyorum ama o insanlar baska insanlar, bu yaziyi belki hicbir zaman okuma luksu olmayacak insanlar. O yuzden hep bir samimiyetsizlik hissediyorum ya da "naive" vaziyet baskalarinin hic bilmedigi dertlerini der edinip, potansiyelini orda ifade etmeyi umanlarda. Isteyen istedigin acisini sahiplenip, kahraman olmak icin aklini, fikrini seferber etsin ama bu onlari, acinin sahipleriyle iletisim kurabilir yapamaz. O iletisim olmadikca da neler mumkundur bilmiyorum.
Wednesday, December 30, 2009
Bu aralar
Her dusunce modu yaninda kayda deger bir iki sey getiriyor ki, onlari yazma ihtiyaci duyuyorum, cok fazla insani ilgilendirmeyecek olan kendi kisa tarihimde bir tur belirtec gorevi gorsunler diye. Bloga yazma sebebim ise: teshircilik degil fakat teshir etme fikrinin yazinin normal sartlarda ulasamayaci bir anlasilirlik seviyesine kavusturulma ihtiyacini getirmesi ve benim de bunu karsilarken, iyi bir sey yapiyor olacak olmam. Ancak samimiyetinden de baya birsey goturdugu gercek: yani kagida yazdiklariminin cogunu buraya yazamam ve kagida yazdiklarim daha samimi gibi geliyor. Kisa tarihimde belirtec olsunlar dedim ama belirtecler sadece kendim icin degil. Ilerde bir delilik yapip dunyaya bir cocuk getirsem mesela ve bir sekil bensiz buyumek zorunda kalsa, bana dair biseyler aradiginda, bulsun diye. Dostoyevsky ya da Cemil Meric'in jurnallerini okurken, daha fazla soz soyleyemeyeceklerini bildigim icin yazdiklari herseyi, satir satir kutsal bir kitap gibi okuyusumdan biliyorum ki; yazi bazan cok degerli oluyor. Babamin hatira defteri gibi...Benim de borcum bireseyler birakmak: kime, ne biraktigimi bilmeden ve o samimiyetle...
Bugun uzuntuye dair yazmak istiyorum. Uzuntu artik icine beni direk alan bisey degil. Daha dolayli artik girisler soyle ki: once davetiye yaziyor. Boyutuna gore davetiyenin "davetkarligi" artiyor ama mutlaka soruyor artik. Boylece, her uzuldugumde bunu secmis oluyorum, muhtemelen her mutlu oldugumda yaptigim gibi. Ama dedigim gibi uzuntuler daha bir formal artik, catkapi yapamiyor, once izin istiyor ve bazen bir yolunu bulup izini kopartiyor ki farkina ancak sonradan varabiliyorsunuz.
Uzuntu benden ilk yeme kabiliyetimi goturuyor, mutluluk da tersini yapiyor...
Ordan neyin icine dustugumu anlamam zor olmuyor. Anlayinca cikmak da mumkun, icinde kalip dinlenmek ve enerji toplamak uzre bir sure kis uykusuna yatmak da.
Mutlu olmak ne zor aslinda mutsuzluga kiyasla, surekli bir hareket dayatmasi var ve sizden aldigi sey o kadar cok ki gonullu olmadan yapamiycaniz bisey. O yuzden mutluyken gonulluyuz... Mutsuzken ise hic bir sey ciktigi yok bizden. O yuzden gonulluluge de gerek yok, mutsuz musun? istedigin kadar soylenebilirsin...
Bugun uzuntuye dair yazmak istiyorum. Uzuntu artik icine beni direk alan bisey degil. Daha dolayli artik girisler soyle ki: once davetiye yaziyor. Boyutuna gore davetiyenin "davetkarligi" artiyor ama mutlaka soruyor artik. Boylece, her uzuldugumde bunu secmis oluyorum, muhtemelen her mutlu oldugumda yaptigim gibi. Ama dedigim gibi uzuntuler daha bir formal artik, catkapi yapamiyor, once izin istiyor ve bazen bir yolunu bulup izini kopartiyor ki farkina ancak sonradan varabiliyorsunuz.
Uzuntu benden ilk yeme kabiliyetimi goturuyor, mutluluk da tersini yapiyor...
Ordan neyin icine dustugumu anlamam zor olmuyor. Anlayinca cikmak da mumkun, icinde kalip dinlenmek ve enerji toplamak uzre bir sure kis uykusuna yatmak da.
Mutlu olmak ne zor aslinda mutsuzluga kiyasla, surekli bir hareket dayatmasi var ve sizden aldigi sey o kadar cok ki gonullu olmadan yapamiycaniz bisey. O yuzden mutluyken gonulluyuz... Mutsuzken ise hic bir sey ciktigi yok bizden. O yuzden gonulluluge de gerek yok, mutsuz musun? istedigin kadar soylenebilirsin...
Monday, December 28, 2009
hay allah
Nerden yedim su konserve sardalyalari...Konserveden yemek -hele baligi- uzun zamnadir yapmadigim biseydi. Yasam standardi dumesi olmasin diye bir suru ucuz ve tazeligi supheli yiyecekten nasil kactigimi bilemezsiniz. Ama bu sardalya'yi hep konserveden yedim ben, Ege'de yasamiyoruz ki denizden cikar cikmaz yiyelim...Bu arada sadece Ege'de yesermiyor(yasamiyor) olsa gerek ki East side Market'te buldum kendilerini. "Sardines" yazisini ustunde gorunce hemen saldirdim pakete. Cok sevdigimden degil, cagrisimlari var; ondan..Tadlari baya kotuydu, ve icleri temizlenmeden kizartilmislardi, o yuzden bir bir cerrahi operasyondan gectiler.. Benzerlikleri yaninda farkliliklari da vardi iclerinde, son yemeklerinden olsa gerek. Turkiye'de de icleri temizlenmeden mi yenirlerdi,oyleyse neden bu derece tiksinti vermezdi bilmiyorum...Tuzlanmamislardi da. Konserve olusu, ustune bir de tuzlanmayisi yerken aklima koru kotu dusunceler getirdiler. Bir de ondan once afiyetle yedigim konsantre cacigi dusununce, hatami geri almanin yollarini aradim.Ilk aklima gelen kusmak oldu, ikinci gelen de bu yaziyi yazmak... Kusamam, cunki anaroksiya filan durumuna dusmek istemem. Malum mental hastaliklar fiziksellere gore daha az kabul goruyor... Oyy oyyy,tuzlanmamis konserve balikla yogurdun olasi etkilesimine mi yanayim, endiseye dusup yasayamadigim cagrisima mi? her otu boku yazma ihtiyacima mi..
Saturday, December 26, 2009
sessizlikler icinde
Yazmak esas, konu bahane... Bugunku bahanemiz mahallemizde noel'de gorulen degisiklikler...
Haftanin gunlerinin kendine ozgu piskolojileri oyle cok sekillendiriyor ki hayati, o rutinin disina cikmak zorunda oldugumuz tatil gunlerinde sadece insanlar degil dunya bile kimlik bunalimi yasayabiliyor... Bir sey biliyorum ki boyle sacma bir sav ortaya attim, dinleyin gorun.
Ilk sirayi dogadaki degisikliklere vermek istiyorum; iki gundur belki de uc gundur... (bugun haftanin hangi gunu oldugunu ve bu degisikliklerin hangi gun basladigini bile su anda parmaklarimla saymadan bulamiyorum) En iyisi simdi sesli bir parmak saymasi yapayim ve en azindan kac gundur bu durumun surdugunu bilelim ki istatistiksel olarak soyleyecegimiz seylerin guvenilirligini belli olsun. Ama dedigim gibi bugun gunlerden ne (dogrusu biliyorum ama) hissedemiyorum o yuzden gunlerin adi degil kacinci gun olduklari sadece belirtilecek. Evet simdi parmak saymasinda sira; bugun birinci gun cunku bugunu biliyorum, dun okula gidip telefon gorusmesi yaptigim gundu, ondan bir onceki gun de markete gittigim gundu. Ondan onceki gun de son olarak gym'e gittigim ve Carsamba oldugunu bildigim gundu. Persembe'den tam bir hafta once hocami ziyaret ettim Boston'da, su halde uzerinden 9 gun gecmis ama iki ay da ciksa hesaba gore, inanirdim. Yani inanmak da degil ama itiraz etmezdim. Tamam iste, tam uc gundur hava bir garip: dunyanin ustunde insanlarin yasadigini unutmus gibi yaklastikca yaklasti yere bulutlar. Yerde olan onca kari ve onceki gunlerin soguklugunu unutmus gibi tutarli olma kaygisi hissetmeden bir anda isindi hava. Karlar sipir sipir eriyor. Insanlar dondugu zaman nasil oldu diye sorgulamiycaklar ve iki gunde dag kadar karin erigidini bilmiycekler ya, eri de eri..
Uc gundur hic gunes gormedik, yagmur da yok, zaten kar imkansiz bu sicak havada. Oyle sicak ve sisli geciyor ki hava durumu; bu kaygisizligin sebebi insanlarin normalde oldugu gibi en az yarisinin gun icinde en az bir defa hava hakkinda bahsetmiyceklerini bilmesi olsa gerek.Tatil bu, kim havayi ne yapsin! Insanlar holiday "cookie"lerini stoklayip iceri tikildi ya da bir yerlere gitti. Kimin kimi gordugu var ki havadan bahsetsin, ya da verimli olma ihtiyaci hissetmedigi gunde havanin insan uzerinde ne etkisi olabilir, ya da etkisinin ne onemi olabilir...
Disarda birileri cop cikariyor ve bu benim parmak hesabimla uyusmuyor. Copler pazar gunu cikariliyor ama benim hesabima gore bugun Cumartesi. Hic his de yok ki ona gore biseyler soyleyeyim... Neyse ne onemi var; ha Cumartesi ha Pazar, ha bir gun eksik ha bir gun fazla, hem sureklilik ihtiyaci niye?
Simdi sira sokaktaki degisikliklerde, insanin konusmadigi bir dilde yazi yazmasi zamanla zorlasiyor ve yazi okuyani daha cok zorluyor, o yuzden arada bir neden bahsetmekte oldugunu soylemekte fayda var. Himmm, sokaktaki degisiklikler demistim. Sokak her zamankinden cok farkli, sessizlikten dolayi degil. Sokaktaki yuzler degisti ve tavirlar da. Daha bir insanlasti insanlar... Is gunlerinde oldugu gibi herkes olanin bitenin onemini kavramis, hayatin anlamina ulasmis ya da ulasmaktaymis gibi bir ciddiyetle suratlarinda sifir ifade ile yurumuyorlar. Garip bir kaybolmusluk, yalnizliklarindan ya da sehri dogru zamanda terkedemeis olmaktan gelen bir utangaclik ve ona eslik eden hafif bir gulumseme var yuzlerde. Yuzlerde farkli yuzler, daha fazla Afro-Amerikan var ve saga sola bakmamak icin ekstra enerji sarfediyorlar, yoksa birileri etrafi yokladiklarini ve ona gore hirsizlik planlarini yapacaklarini dusunebilir, ozellikle yilin bu zamaninda bu ulkede. Ama yuzlerdeki gevsemeyi farketmek cok kolay, sokagin eski sahipleri yakinlarda olsa bile, su anda orda olmamalari gerektigini biliyorlar. Bir sebep sokaktayken yeterli motivasyonlari olmadigi icin rollerini hakkini vererek oynayamayacaklar ve degisen formatta acilan yeni rolleri daha iyi dolduracak gonulluler var. Arada normalden daha yuksek cikabiliyor sokakatakilerin sesleri, bir kac Cinli arkadasi sokakta sanki ulkelerindeymiscsine bir rahatlikla yurudugunu goruyorum.
Sokak cok degisti hakkaten. Ruh geldi birden ruhsuz sokaklara, icindeki ruhsuz insanlarin cekilmesiyle. Onlarin yokluguyla koyduklari standartlar piyasadan cekildi ve bir kac insanin yuzu guldu.
Her yazida biraz kisisel biseyler olmasi hosuma gidiyor, hem okuyucu merak da etmis olabilir bu sartlarda yazarin ne isle mesgul oldugunu. O sebeple sokaktan, insana; insandan bireye geciyorum ve yakinligi dolayisiyla kendimi seciyorum odaklanacak birey icin. Hem bilirsiniz ilgiyi severim. Ben evdeyim genelde, tekim ve farkediyorum ki evde tek oldugumda teklikle daha iyi basa cikabiliyorum. Yan odada baska bir tekin varliginda ortaligi teklik ve yalnizlik sarmis oluyor ki bu, bir insanin tekliginden daha kotu bir atmosfer olursturuyor. Cogul tekliklerdekinden cok daha basarili bir tablo ciziyorum su ara ve bu bilginin isime sonra da yarayacagini tahmin edebiliyorum. Ogrenme acisindan verimsiz gunleri, verimli gunler takip ediyor genelde. Garip bir sekilde gunlerin ayariyla beraber benim biyolojik saatim de kendini birakti. Her gun en gec 7'de kalkarken bugun 8'e kadar uyudum. Ne guzel, gevsemisim biraz olsun. Onun disinda surekli evde olmaktan ve elimde sicak bir icecek bulundurma ihtiyacindan ya da fazla tatlar karistirmaktan, dilimdeki tat tomurcuklarinin hasara ugradigni farkettim. Yarin kendime daha iyi davranmaliyim. Gayet olculu olarak Ilke'nin getirdigi cikolatalari ve ev sahibimden oldugunu sandigim buyuk bir kutu ithal biskuvinin icinden en sevdigime karar verdigim fistikli biskuvileri yiyorum ki o dakikalar gunun en eglenceli zamanlarini olusturuyor. Ikinci eglenceli sey bir dostla birbirine karsilikli iki guzel satir yazmak ya da "Kolera gunlerinde ask"'i okumak, son eglenceli sey de ders calismak ki sanirim en cok onu yapiyorum.
Haftanin gunlerinin kendine ozgu piskolojileri oyle cok sekillendiriyor ki hayati, o rutinin disina cikmak zorunda oldugumuz tatil gunlerinde sadece insanlar degil dunya bile kimlik bunalimi yasayabiliyor... Bir sey biliyorum ki boyle sacma bir sav ortaya attim, dinleyin gorun.
Ilk sirayi dogadaki degisikliklere vermek istiyorum; iki gundur belki de uc gundur... (bugun haftanin hangi gunu oldugunu ve bu degisikliklerin hangi gun basladigini bile su anda parmaklarimla saymadan bulamiyorum) En iyisi simdi sesli bir parmak saymasi yapayim ve en azindan kac gundur bu durumun surdugunu bilelim ki istatistiksel olarak soyleyecegimiz seylerin guvenilirligini belli olsun. Ama dedigim gibi bugun gunlerden ne (dogrusu biliyorum ama) hissedemiyorum o yuzden gunlerin adi degil kacinci gun olduklari sadece belirtilecek. Evet simdi parmak saymasinda sira; bugun birinci gun cunku bugunu biliyorum, dun okula gidip telefon gorusmesi yaptigim gundu, ondan bir onceki gun de markete gittigim gundu. Ondan onceki gun de son olarak gym'e gittigim ve Carsamba oldugunu bildigim gundu. Persembe'den tam bir hafta once hocami ziyaret ettim Boston'da, su halde uzerinden 9 gun gecmis ama iki ay da ciksa hesaba gore, inanirdim. Yani inanmak da degil ama itiraz etmezdim. Tamam iste, tam uc gundur hava bir garip: dunyanin ustunde insanlarin yasadigini unutmus gibi yaklastikca yaklasti yere bulutlar. Yerde olan onca kari ve onceki gunlerin soguklugunu unutmus gibi tutarli olma kaygisi hissetmeden bir anda isindi hava. Karlar sipir sipir eriyor. Insanlar dondugu zaman nasil oldu diye sorgulamiycaklar ve iki gunde dag kadar karin erigidini bilmiycekler ya, eri de eri..
Uc gundur hic gunes gormedik, yagmur da yok, zaten kar imkansiz bu sicak havada. Oyle sicak ve sisli geciyor ki hava durumu; bu kaygisizligin sebebi insanlarin normalde oldugu gibi en az yarisinin gun icinde en az bir defa hava hakkinda bahsetmiyceklerini bilmesi olsa gerek.Tatil bu, kim havayi ne yapsin! Insanlar holiday "cookie"lerini stoklayip iceri tikildi ya da bir yerlere gitti. Kimin kimi gordugu var ki havadan bahsetsin, ya da verimli olma ihtiyaci hissetmedigi gunde havanin insan uzerinde ne etkisi olabilir, ya da etkisinin ne onemi olabilir...
Disarda birileri cop cikariyor ve bu benim parmak hesabimla uyusmuyor. Copler pazar gunu cikariliyor ama benim hesabima gore bugun Cumartesi. Hic his de yok ki ona gore biseyler soyleyeyim... Neyse ne onemi var; ha Cumartesi ha Pazar, ha bir gun eksik ha bir gun fazla, hem sureklilik ihtiyaci niye?
Simdi sira sokaktaki degisikliklerde, insanin konusmadigi bir dilde yazi yazmasi zamanla zorlasiyor ve yazi okuyani daha cok zorluyor, o yuzden arada bir neden bahsetmekte oldugunu soylemekte fayda var. Himmm, sokaktaki degisiklikler demistim. Sokak her zamankinden cok farkli, sessizlikten dolayi degil. Sokaktaki yuzler degisti ve tavirlar da. Daha bir insanlasti insanlar... Is gunlerinde oldugu gibi herkes olanin bitenin onemini kavramis, hayatin anlamina ulasmis ya da ulasmaktaymis gibi bir ciddiyetle suratlarinda sifir ifade ile yurumuyorlar. Garip bir kaybolmusluk, yalnizliklarindan ya da sehri dogru zamanda terkedemeis olmaktan gelen bir utangaclik ve ona eslik eden hafif bir gulumseme var yuzlerde. Yuzlerde farkli yuzler, daha fazla Afro-Amerikan var ve saga sola bakmamak icin ekstra enerji sarfediyorlar, yoksa birileri etrafi yokladiklarini ve ona gore hirsizlik planlarini yapacaklarini dusunebilir, ozellikle yilin bu zamaninda bu ulkede. Ama yuzlerdeki gevsemeyi farketmek cok kolay, sokagin eski sahipleri yakinlarda olsa bile, su anda orda olmamalari gerektigini biliyorlar. Bir sebep sokaktayken yeterli motivasyonlari olmadigi icin rollerini hakkini vererek oynayamayacaklar ve degisen formatta acilan yeni rolleri daha iyi dolduracak gonulluler var. Arada normalden daha yuksek cikabiliyor sokakatakilerin sesleri, bir kac Cinli arkadasi sokakta sanki ulkelerindeymiscsine bir rahatlikla yurudugunu goruyorum.
Sokak cok degisti hakkaten. Ruh geldi birden ruhsuz sokaklara, icindeki ruhsuz insanlarin cekilmesiyle. Onlarin yokluguyla koyduklari standartlar piyasadan cekildi ve bir kac insanin yuzu guldu.
Her yazida biraz kisisel biseyler olmasi hosuma gidiyor, hem okuyucu merak da etmis olabilir bu sartlarda yazarin ne isle mesgul oldugunu. O sebeple sokaktan, insana; insandan bireye geciyorum ve yakinligi dolayisiyla kendimi seciyorum odaklanacak birey icin. Hem bilirsiniz ilgiyi severim. Ben evdeyim genelde, tekim ve farkediyorum ki evde tek oldugumda teklikle daha iyi basa cikabiliyorum. Yan odada baska bir tekin varliginda ortaligi teklik ve yalnizlik sarmis oluyor ki bu, bir insanin tekliginden daha kotu bir atmosfer olursturuyor. Cogul tekliklerdekinden cok daha basarili bir tablo ciziyorum su ara ve bu bilginin isime sonra da yarayacagini tahmin edebiliyorum. Ogrenme acisindan verimsiz gunleri, verimli gunler takip ediyor genelde. Garip bir sekilde gunlerin ayariyla beraber benim biyolojik saatim de kendini birakti. Her gun en gec 7'de kalkarken bugun 8'e kadar uyudum. Ne guzel, gevsemisim biraz olsun. Onun disinda surekli evde olmaktan ve elimde sicak bir icecek bulundurma ihtiyacindan ya da fazla tatlar karistirmaktan, dilimdeki tat tomurcuklarinin hasara ugradigni farkettim. Yarin kendime daha iyi davranmaliyim. Gayet olculu olarak Ilke'nin getirdigi cikolatalari ve ev sahibimden oldugunu sandigim buyuk bir kutu ithal biskuvinin icinden en sevdigime karar verdigim fistikli biskuvileri yiyorum ki o dakikalar gunun en eglenceli zamanlarini olusturuyor. Ikinci eglenceli sey bir dostla birbirine karsilikli iki guzel satir yazmak ya da "Kolera gunlerinde ask"'i okumak, son eglenceli sey de ders calismak ki sanirim en cok onu yapiyorum.
Friday, December 4, 2009
feminist haller
Birazdan bolum partisi var. ve iki saattir bolumde kalip birkac isi aradan cikarmak'la eve gidip parti icin hazirlanmak opsiyonu arasinda kalmis vaziyetteyim. Eve gidip dus alip kiyafet degistirip gecenin geri kalanini isiltili gecirmek varken ofiste kalip biraz matematik calisabilirim, Fransizca calisabilirim ya da biraz Felsefe okuyabilirim. Kisaca beynime iyi gelen biseyler yapabilirim. Neyseki sabah aklimda olan fikirden bahsetmiyorum. Saat 3 gibi dersler biter bitmez once gym'e gidip deli gibi spor yapip ardindan eve gidip dus alip, giyinip suslenmek uzre hesaplarimi yapmistim. Bunu erteleyip bir iki saat kazanmak istedim, cunku uzun sure akademik ortamin disinda kalinca akademik arkadaslarimla bir araya geldigimde garip bir uyum sorunu yasayabiliyorum nasil yasamaz ki insan, biri son iki saatini ofisinde matematik problemi cozerek gecirmis digeri toptan bedenine ve dis goruntusune yatirim yaparak. En azindan buna engel oldum, ama engel olamadigim seyler ve son bir kac gundur yapmis oldugum feminist gozlemler beni bu yaziyi yazmaya itti. Hem de tam parti oncesi!! Konunun emniyetine dikkat cekebilmek icin bunu hatirlatayim dedim. Turkiye'de matematik bolumunde ogrenciyken ogrencilerin diger bolumlerin bakimli kizlarina ozendigini az duymazdim, ilk duydugumda da hic sasirmadim. Ilk ogdugum andan beri guzel olmanin cok gerekli bisey oldugu ozellikle bir kadin icin, sanki dunyaya kendimle getirdigim bir bilgiydi.
O yuzden bir kadina ilk baktigimda ne kadar guzel olduguna ve buna bagli ne kadar iyi bir koca bulabilecegini hesap ettim. Bir erkekge ilk baktigimda da kaybettigi guzelligi ne kadar parayla kapatabilecegini. Partiye 23 dakika var ve ben lavobaya gidip elimi yuzumu yikayip, kirpiklerimin sonuklugunu siyah bir eyyeliner ve biraz maskara ile kapatip, dudaklarima biraz isilti katmak yerine bu yaziyi yazmaya devam ediyorum, cunku hakkaten soylemek istediklerim var. Uzun yillardir soylenmeden yaptigim ama bugun etrafimdaki bir kac iyi ornekten aldigim (Allah korusun bu ornekleri bazi arkadaslar gorse ne tepki verirdi tahmin bile edemiyorum) feed-back'le artik soylenebiliyorum. Maalesef Tanri kadini kusursuz yaratmadi. Dogrusu kadinla erkek arasinda kadinin extra cabalarini saymazsak kucuk bir estetik farki var. Ama dedigim gibi, kusurlarimiz bizi yildiramaz, sisman miyiz, bir omur diyet yapabiliriz. Degerli erkegini zayif bir kadina kaptirma korkusu, kendi kendini olabildigine kucultmeye iten canli turu insan. Insan kendi turu uzerine belgesel yapmaya kalksa otlarin bocekleri kac defa geride birakir da, kendimizi irdelemiyelim diye dogada kaldirip altina bakmadigimiz tas kalmadi. Ne zaman sira bize gelicek, merakla bekliyorum. Partiye 10 dakika kaldi, musadenizle simdi gidip biraz hazirlanayim ama inanin bunu yapma sebebim tahmin ettiginizden daha onemli. Eger bunu simdi yapmazsam, butun gece cirkinligim yuzunden kizarip bozariyor olucam her konustugum insanin karsisinda. En azindan gecenin bir kismini kurtarmak icin birakin beni..
Thursday, November 26, 2009
mutluluk, ama baska turlusu bu kez
Butun hucrelerimde kiskanclik hormonunun koca bir gun boyunca kiskanclik objelerinden alinan veriye gore degisik zamanlarda salgilanip ardindan cekilmesi sonucu garip bir sarhosluk icindeyim. Insanin öküz gibi kiskanip caktirmiycam diye boğa gibi kasmasi ne garip birseymis bugun anladim. Yazima malzeme ediyor olmam sakin olaki bunu kucumsemenize yol acmasin, bilakis kiskancliktan yaziya siginmis diye dusunun. Kafasi oyle allak bullak olmus ki kosa kosa yazmaya gelmis deyin hatta. Bir gun icinde yarisi yalandan, yani caktirmama kaygisiyla, yarisi hormonun geri cekilmesi sirasindaki gevseme anlarindan gelen sacma salak "up" hallerle; goz kapaklarimda ve midemde yanma, butun hucrelerimde ates basmasi ve buna bagli mide bulantisi seklinde ortaya cikan kiskanclik nobetleri arasinda neler oldugun anlayamazken bir firsatini bulsam da hickiriklara bogulmadan ortami terk edebilsem, yalniz kalabilecegim bir yerlere gidebilsem diye dusunurken, cepecevre sarilmis oldugunun farkina varip iyice aglamakli olmak neymis bugun oyle guzel anladim ki, nasil guzel anlatsam da eksik kalir. Tabi bunla kalmadi hayatin bugun bana verdigi ders; bir de uzerine dunya adaletine inancim geldi. Hayatin bana borclarini bir bir odedigini gormem ve bu hesaplasmanin boyle erkenden olusu beni killandirmadi da diyemem. Aslinda ozgurluge tehdit olarak gordugumden olsa ki borclu olmayi da olunmayi da sevmem. Bugunku adalet durumundan haz duyabilmemin sebebi ancak bu olsa gerek. Tabi, adaletin de oteki tarafa birakilmadigini gormek ayri bir mutluluktu, bu konuyu burda irdelemiycek olsam da. Dedigim gibi su anda hafif bir sarhosluk halindeyim ve kiskanclik hissinin ne kadar tehlikeli olabilecegini damarlarimda fazlasiyla hissedebiliyorum. Aklimla ne kadar hareketlerimi rasyonellige dogru zorlasam da kiskancligimin galip geldigi an ortaligi toz duman edecegini, aklin anasini avradini duz gidecegini goruyorum. Kasilma ve gevseme anlarinin garip ve hosumsu hissiyati disinda, entellektuel bir tarafim vucudumun bugun bana yasattiklarini zenginlik olarak kabul ediyor. Aaah, gun bitmedi ki daha....Bu aksam nasil olacak diye merak ediyorum: kiskanclik nesnelerim aklimi daha fazla "challenge" edecek mi diye korkuyorum. Lutfen etmesin, bugun eridim bittim zaten fazlasiyla, kendimi dizginleyecek guc de kalmadi, kiskancin halinden de anlayacak durumda da degil ki bu his altinda mecburen nesnellesmis sevgili dostlarim.
Yavas yavas isiniyorum yine...
Not: Burda anlatilan kiskanclik karsi cinsi kaybetmekten duyulan hayvani kiskanclik.
Yavas yavas isiniyorum yine...
Not: Burda anlatilan kiskanclik karsi cinsi kaybetmekten duyulan hayvani kiskanclik.
Thursday, November 12, 2009
Biseyler yazmaliyim, diye kalemi aldim elime, son birkac saattir hayalini kurdugum kalemi iste. Bazi gunler oyle bosluk hissi oluyor ki, sanki o boslugu anlamanin tek yolu yazmak gibi geliyor. Oyle ki yasamin icindeki yazma bosluklari haline geliyorlar. Yazi bu kadar mi onemli? yazmazken bile onemliydi (yazabilmek adina doldurulmus onca gunluk'e atifta bulunarak) Bir turlu tatmin edilemiyen bir ihtiyacti.
Bu yazma boslugunda neyin uzerine gitmeli diye dusunuyorum; o kadar cok sey var ki yalniz hepsi cok uzakta, sonuk , icinde oldugum an kadar sonuk. Disarida bir donukluk var, bir anda yasamin disinda kalmis bulmak gibi, dans ederken bir figuru kacirmis olmak, bildigin bir yerlerden tekrar baslamak uzre beklemek gibi. O kadar heyecanli degil ama absurd iste; icinde oldugun seyin seni disari atmasi durumu... Bir taraftan nasil disarida kaldigini merak etmen, ote yandan nerde ve nasil basladigini merak etmen. Ama ayni anda birileri dansa devam ediyor, pik yapiyor, dansin/dahil oldugu yasam akiminin icinde yeni zevkler kesfediyor, sasakaliyor onun surprizlerine.
Bu aralar "eskiden olsa..." larla baslayan dusunceler aklima geliyor. Simdi bir tanesi daha geldi: eskiden olsa uzun uzun kendimi anlatirdim, kendime yakiniligi itibariyle anlamasi ve
boylece yazmasi en kolay sey oldugundan. O yuzden yazma ihtiyacima malzeme olurdum. Simdi artik bu durumun degismis olmasi cok hosuma gidiyor.
Yazmak icinde anlamayi getiren bisey, anladiklarimizin yaziyla ortaya cikip , anlasilirliklarini ilan ettikleri yer yazi. Ya da nasil yazdiginin, nasil anladigini belirlerdigini bildiginden yaziyla disardaki kaosu allaman-pullaman, kesmen-bicmen, boyaman. Yasami ve anilari arzuna gore sekillendirmen ve ikinci bir modifikasyona yani yazmaya ya da yazmaya denk bir hatirlamaya kadar oylece tutmak. Kitabimi yazmak adina icinde oldugum heyecan ve bu anin dogru zaman oldugunu dusunmemi saglayan sey de o hikayeleri artik yorumlayacak olgunluga erismem saniyorum. Hikayeler goremedikce yazi yok...ve beynimim apayri bir kosesinin onlarin yok olmasi yerine zenginlik olarak az masrafla bunyesine almaya karar vermesi. Yani kendisinde gelecek gordugun bir insani az egiterek bunyende calistirmaya baslamaya karar vermen gibi.
Thursday, August 13, 2009
ne gidesi var ne de kalasi
Eylemsizlik prensibi iste, gitmek zor cunku kopmak zor, kalmak zor cunku hersey tuketilmis ve zor bunca bilinmislik icinde heyecanlar ummak.
Yazin sonu da bahar
Blogumun acilis yazisi,
Oyunkurdu dostumun blogunu okuduktan sonra birkac gundur dis faktorlerin bilemedigim cagrisimlari sonucu ortaya cikmis tek kayda deger duygu olan depresif ama ote yandan da depresiflige yozlasma boyutunda alismis zihnimin bunda huzur ve dinginlik cikariyor olusunun az celisik hallaerini poykurmek istiyorum. Sevildigim mekanda anlasilmaz anlasilirken dogal olarak sevilmez, sevilme ihtiyacinin sartlanma olduguna inanmis, inanmanin ise sadece bir secim oldugunu dusunurken, iste sadece dusunurken solugu burda aldim. Yazin sonu, son bahar... her seferinde oldugu gibi yine evde bir sakinlik, temiz bir aydinlik ve disardan gelen cocuk sesleri...Bu kez cok dinlemeye vakit yok yalniz; yeterince dinlesem bu sessizligi, kesin biseyler gelecek bir yerlerden ama dedim ya, her ne kadar tekrari sevmesem de, vakit yok iste... Paralel dunyalari(m) arasindaki yolculuga cikmaya bir kac gun kaldi. Gucsuz gorunebilme luksunu kullanmak icin son gunler yani. Biliyorum henuz bisey soylemedim, soylemeyi de planlamiyorum sadece:
Oof, off!!!
Oyunkurdu dostumun blogunu okuduktan sonra birkac gundur dis faktorlerin bilemedigim cagrisimlari sonucu ortaya cikmis tek kayda deger duygu olan depresif ama ote yandan da depresiflige yozlasma boyutunda alismis zihnimin bunda huzur ve dinginlik cikariyor olusunun az celisik hallaerini poykurmek istiyorum. Sevildigim mekanda anlasilmaz anlasilirken dogal olarak sevilmez, sevilme ihtiyacinin sartlanma olduguna inanmis, inanmanin ise sadece bir secim oldugunu dusunurken, iste sadece dusunurken solugu burda aldim. Yazin sonu, son bahar... her seferinde oldugu gibi yine evde bir sakinlik, temiz bir aydinlik ve disardan gelen cocuk sesleri...Bu kez cok dinlemeye vakit yok yalniz; yeterince dinlesem bu sessizligi, kesin biseyler gelecek bir yerlerden ama dedim ya, her ne kadar tekrari sevmesem de, vakit yok iste... Paralel dunyalari(m) arasindaki yolculuga cikmaya bir kac gun kaldi. Gucsuz gorunebilme luksunu kullanmak icin son gunler yani. Biliyorum henuz bisey soylemedim, soylemeyi de planlamiyorum sadece:
Oof, off!!!
Subscribe to:
Posts (Atom)