Bu yazma boslugunda neyin uzerine gitmeli diye dusunuyorum; o kadar cok sey var ki yalniz hepsi cok uzakta, sonuk , icinde oldugum an kadar sonuk. Disarida bir donukluk var, bir anda yasamin disinda kalmis bulmak gibi, dans ederken bir figuru kacirmis olmak, bildigin bir yerlerden tekrar baslamak uzre beklemek gibi. O kadar heyecanli degil ama absurd iste; icinde oldugun seyin seni disari atmasi durumu... Bir taraftan nasil disarida kaldigini merak etmen, ote yandan nerde ve nasil basladigini merak etmen. Ama ayni anda birileri dansa devam ediyor, pik yapiyor, dansin/dahil oldugu yasam akiminin icinde yeni zevkler kesfediyor, sasakaliyor onun surprizlerine.
Bu aralar "eskiden olsa..." larla baslayan dusunceler aklima geliyor. Simdi bir tanesi daha geldi: eskiden olsa uzun uzun kendimi anlatirdim, kendime yakiniligi itibariyle anlamasi ve
boylece yazmasi en kolay sey oldugundan. O yuzden yazma ihtiyacima malzeme olurdum. Simdi artik bu durumun degismis olmasi cok hosuma gidiyor.
Yazmak icinde anlamayi getiren bisey, anladiklarimizin yaziyla ortaya cikip , anlasilirliklarini ilan ettikleri yer yazi. Ya da nasil yazdiginin, nasil anladigini belirlerdigini bildiginden yaziyla disardaki kaosu allaman-pullaman, kesmen-bicmen, boyaman. Yasami ve anilari arzuna gore sekillendirmen ve ikinci bir modifikasyona yani yazmaya ya da yazmaya denk bir hatirlamaya kadar oylece tutmak. Kitabimi yazmak adina icinde oldugum heyecan ve bu anin dogru zaman oldugunu dusunmemi saglayan sey de o hikayeleri artik yorumlayacak olgunluga erismem saniyorum. Hikayeler goremedikce yazi yok...ve beynimim apayri bir kosesinin onlarin yok olmasi yerine zenginlik olarak az masrafla bunyesine almaya karar vermesi. Yani kendisinde gelecek gordugun bir insani az egiterek bunyende calistirmaya baslamaya karar vermen gibi.
No comments:
Post a Comment