Saturday, September 28, 2013

Cuma gecesi ruyalari

Haftalik islerin hayaletlerinin uyanip zihinle son uzlasmalarini yaptiklari bu gecede uyku murdar olurken, sabah istenildigi kadar ileri cekilebilecek uyanma saati bir rahatlama kaynagidir. Uzun bir excel dosyasi ile bogusmanin ve dag bayir ev aramanin ardindan bu sabah butun haftanin kirlerinden temizlenerek kalktim ve simdi Kafka' nin donusum kitabini okuyorum bir kez daha, tiyatroya uyarlamasini yazmak uzre.
Bu sonbahar gununde yatagin icinde bilgisayarin sicakligi ile ekstra isinirken, koca yatagin bir kismini kitaplik olarak kullanirken ve okumakta oldugum iki muhtesem kitabi her an elime alabilecek sekilde yakinda tutarken, bir taraftan da masanin uzerindeki guzel traverse fludumle bakisirken,  gercek haftasonlarina sahip olmanin simarikligini anlatabilir miyim!

Wednesday, September 25, 2013

Birgun olacakti

o gun bugunmus ki insanlarin kendinde olmayan seyleri anlamadiklari ortaya cikacakti ve bu bana kendimi iyi hissettirmeyecekti. Ayni yolu yurumedik arkadaslarimla, ayni ofise tikilmamiz bu gercegi degistirmiyor.

Sunday, September 22, 2013

Kasvetli bir Pazar

aksami nasil yola getirilmis bir yolunu daha ogrendim: Ozenle secilmis bir sise sarabi kardesi ailesiyle eve davet edip onlarla paylasmakla...
Avanosta gurme Suleyman Hoca'dan aldigimiz o harika sarap elbetteki cok sevdigim Hayyam' i aklima getiriyor. Semerkant'i yasiyorum bir an, zamanin simdi olmasinin ne onemi var;butun gun fludumu uflemisken, her yeni seste ve harmonide varligimin yeni bir parcasiyla tanismisken  biliyorum ki bazilarimiz kirdik gercegin zincirlerini ve artik her yerde her andayiz, ozgurluk tanimlanmadi demeyin, ozguruz iste.

Saturday, September 21, 2013

uzun bir

cumartesi gunu gecirdim, erkenden Odtu'ye gidip iki saat seminer aktivitesinden sonra Mustafa ile bulusup Odtu' nun bana yeni peyzaji uzerinde minicik ayrintilardan yola cikarak buyuk resimler cizip, gercekligi gercek ustu cagrisimlarla susleyerek mutlu olmak alistirmasi yaptim. Cok basariliydim, at kestanelerinin yere dusup disindaki yesil kabugun sanki onceden belirlenmis yerlerden ayrilisi uzerine saatler harcamaya hazirdim, sonra Gunes binasinin yakinina gidip onun uzerinde Karadeniz hayallerimi "refine" edip, Cati kafe'deki seleksiyonda renk ve sekil zenginliginde bayram edip, bot heykelini uzerine soylenmis efsanelerden ola cikarak ellerimle muayene edip, sonsuz gibi gorunen fakat ucu bir yerde ortaya cikan ormanciklara dalip dalip cikarken, ne hayaller kurdum gormedigim mevsimler uzerine. Soguk ama gunesli bir kis gununde agaclar yapraklarini kaybetmis, yerin acik kahverengisi agac govdelerinin koyu kahveleri ile boyut kazandirilmisken, sicacik kutuphanede ormana bakan bir cam kenarinda eski tahta masalrin birinin uzerine kurulup elinde bir kitap ruhumun ve nedenimin dinlenisini hayal ettim, kışı ozledim, sakinligi, kitaplari, kendi duzenimi.
Kucuk seylerden mutlu olma klisesi var ya, iste onu cok guzel yapiyormusum da etrafimda "sen bunu yapiyorsun" diyecek kimse yokmus. Kucuk seyler bana hic de kucuk gelmiyor, ayrintilarin icindeki mucizelere bakarak kismi sarhosluklar icinde geciyor gunlerim. Mutluyum bir taraftan, hem de nasil... Baska bir taraf daha var ki bilincimin inkar ederek acmadigi konuyu aciyor: galiba aldatiliyorum. Sevgisiz biri nasil ve niye aldatir diye dusunuyor insan, bu sevgi kitliginda yapilacak sey mi... Herseye ragmen bir insandan ona vermedigim seyleri uluorta bekleyecek kadar da adaletsiz degilim.

21 Eylul 2013, Ankara

Friday, September 20, 2013

Olmusum ya,

 o dili sivri, gereksiz yere cekinme duygusuna kapilmayan, sanki menopoza girmis de cikmis olgun kadin. Yas otuz ama ne cocuk  dogurma telasi ne de bir kis tedariki... Odtu'de Sosyal'da tesadufen karsilastigim arkadasima bir posta hayatimin ozetini geciyorum, cok sasiriyor. Sebebini tahmin ediyorum:  zihnimin ici ile tipimin olusturdugu tezatta daha da guc buluyorum. Sirinlik akan yuzumde yoldan saptiran gulumsememle, itaat etmeyen ruhum bir araya geldi ya  stereotiplesmekten ebediyen kurtuldum.

Wednesday, September 18, 2013

Intervention'dan sonra

aksamlarim telefonda bilmedigim insanlarin degisik hikayelerini dinlemekle gecmiyor artik. Yillardir "gulme millete!" dediler dediler ama anlayan kim... Guldum, gulumsedim ve defalarca basima is actim, bazilari icin pismanim cunku vakit kaybiydi ve tam bu sebepten pisman degilim cunku boylece sonunda gecmise donup bakinca dusunulenin aksine pisman oldugum birseyler var. "Vaktim gitti" dogru ama gitmeseydi ne yapacaktim ki o vakitle, neye vakit kaybettim? hicbirseye, nitekim halen acelem yok ve halen kararsizim. Elbette ki gencligin tazeligi gidiyor, elmaciklar cokuyor derinin altindaki yag azaliyor, ustundeki delikler ve kirisikliklar kendince bir kompozisyon yaratiyor ve her gecen yilla durum daha da kotulesiyor ama bunlara uzulmuyorum, uzulmem gereken baska seyler var ki onlara da uzulmuyorum, alistim demiyorum sadece umursamiyorum diyorum ve ikisi arasindaki fark cok buyuk. Sevgisizlikten yoruldum, ayni zamanda basini kadinlarla belaya sokmus tiplerin karsima askla cikip onlari sevgimle ve sabrimla kurtarmam icin yalvar yakar olmalarindan da. Cunku insanoglu yoruluyor, mesailer uzun ve sistemli; aksamlar kisa ve uyumak icin ayrilan zaman yetersiz.  O yuzden yorgunum... yaptigim isin sorumlulugu altinda ezilecek kadar bilincliyim, evin en kucuguyum ve buyuklerim felsefe okumadigi icin yaptiklari seyin sarsilmaz dogru oldugunu saniyor ve kucuk kardeslerini kendi dogrulariyla iyilestirmeye calisiyor. Annem inatci, oyle ki ruyalarimda bile ona laf anlatamiyorum, erkek arkadasi kontenjanina illa birini sokacak olursak o unvana sahip kisi belki kiz-erkek butun tanidiklarim icinde en sevgisiz insan ki ben sevgi uzerine iki kitabi birden okuyacak kadar merakliyim konunun hem pratigine hem teorisine. Yasayamam, olurum diye gelirken arkada kalanlarin geri doner deyip bozmadiklari eski duzen orda beklerken ben bu ulkede mutluyum ve inanmazsiniz ama sebepleri var mutlulugumun.

Monday, September 16, 2013

İlginç hikayeler

peşinde gerekenden fazla risk aldığıma inanıp şimdi geri adım atıyorum. Elveda varoşlar...
Japonya'dan gelen yeşil çayın dumanı ile bildigimiz güvenli hayata devam.

Sunday, September 15, 2013

Eger blogda bir seesizlik varsa

bilin ki bir yerlerde birseyler oluyor ve oradayim. Macera kendiliginden mi geliyor yoksa gelsin diye butun kapilari aciyorum mu bilinmez ama en son hic tanimadigim insanlarin dugununde yanimda yabanci misafirim Ankara havalari' na oynuyordum. Dugun ortami garipti, cok az insan vardi ve bir kac kadinin elbisesine bakarak dekolteli gecelik de olabilecegini dusunurken en sonunda disardan gelen bilgilerle kimin dugununde oldugumu ogrenmis oldum. Guzel yuzlu ama korkutucu gozlere sahip damat ile yuzu felegin cemberinden gecmis gibi gorunen damattan 11 yas buyuk gelin meger ki Ulus'un adi bir pavyonunda tanismiz, oglan musteri kiz konsimatris... Oglan kizi begenip(!) daga kaldirmis, pezevenk patron sermayesinin elinden alinisini kabullenmeyip dusmus ciftin pesine, bizim Ali (beni israrla kuzeninin Ankara dugunune cagiran mert delikanli oluyor)gidip sermaye sahibi ile konusup "onlar birbirini seviyor, evlenecek" deyip bir sekil dayilanip atlatmis peslerine takilan mafyayi. Gelinin pavyonda ses sanatcisi kardesi de Ali'ye goz koymus, kiz guzel kiz, ama  Ali kizin tonla belalisi vardir diye yaklasmamis kiza, yatagindan onlarca kadin gecmis, hem kullanmis hem kulanilmis oldugunu iddia eden Ali'nin gozlerinden, ellerinden, hareketlerinden sevgi pinarlari akiyor sanki. En az yirmi dort saattir durmadan icmekte olmasina ragmen artik alkol islemeyen bedeni hic yalpalamadan, yegenini kucakliyor, eviriyor ceviriyor, opucuklere boguyor, zil takip oynuyor, kasik caliyor, muzigi hic bir ritmi yadirgamiyor, koluma giriyor ve halay cekiyoruz, kiskanc erkek ayagi yapip elbisemin etegini ucundan tutup  asagi dogru uzatmaya calisiyor. Etek ne kadar yakismis diye defelarca iltifat ediyor, gece vedalasip ayrilirken kiziyorum  diye  kulagima beni sevdigini soyluyor. Onun sevgisinden hicbir suphe duymuyorum, Ali kana kana sevecek birini ariyor, alkolun vermedigi sarhoslugu askta ariyor, o yuzden hepimizi cok seviyor, bazen bazilarimizi ozellikle cok seviyor, kiskanclik yapiyor, uzuldukce, teselliyi kadin bedeninde buluyor. Aksamlari maketler yapyor, arka planda surekli national geographic calisiyor, hic bos durmuyor ve ekmegini tastan cikarip, tasin suyunu cikarip icmekten bahsediyor. Bunlar bana yabanci hayatar, medeniyet bitse facebook'daki arkadaslarimin onda dokuzu  acliktan olebilir diye dusuncelere daliyorum.

Monday, September 9, 2013

Hayatimiz cok

arabesklesti. Gecekondu gokdelenli  mahallemiz yuzunden hepsi.  Mesela yolun uzerindeki kirmizi apartmanin adi Kirmizi Huzun Apartmani. Ve de burdan bir cocuk asik oldu bana, arabeskin en dibine vurmaya hazirdi ki her cumlenin sonuna cicegim hitabini koymadan edemiyordu, gelecek hafta buraya gelen G' nin de annemde kalacagi bilgisi ile butun hayalleri yikildi, kor aski köz oldu. Kendi celiskilerim yetmedi bir de millete bulastirdim oximoron halleri.

Sunday, September 8, 2013

Diploma Seduction

Diplomalarinla milleti kendine asik etmek, birilerinin platonigi hatta takintisi olmak, bunun uzerine piskopatliklara maruz kalmak korkusu ortaya cikti annemde. Benim egitim durumum ile ulkenin suc istatikleri ve kadin cinayetleri senaryolari birlesince sabah aksam kimle konussam sinir krizleri geciren bir anne meydana cikti. Oyle ki bu sabah isi birakip Amerika' ya donmem fikri ile odama geldi, gozu donmustu ve zorla beni paketleyip gonderecek gibiydi . Daha da garibi bu fikir bana hic cazip gelmedi. Galiba alisiyorum bu memlekete, basimda ucusan felekat senaryolarina ragmen.

Thursday, September 5, 2013

Türkiye hatırladığım gibi: Eylül olunca bir anda sıcaklar kesiliyor ve hava aniden soğuyor.
Bir de tahmin etmediğim gibi: mesela yaşayabiliyorum burda, hem de baştan soylediğim tedbirleri almadan, bilkent'te bit sitede ya da Cankaya'nin nezih semtlerinde oturmadan, pahallı bir spor merkezine yazılıp,
yabancılarla takılarak Türkiye'ye atıp tutarak değil. Toplumun tabanı ile aynı parkta takılıp, metrodan işe yürürken tonla tiksinç bakışlara maruz kalmaya rağmen, bunların içinde yıllardır unuttuğum güzellikleri hatırlayıp yaşayabiliyorum ya...
Kiminle ne yaptığının önemi olmadan büyük bir iştahla dili yaşamak ve yaşanmakta olan hayatın değişik uçlarından gözlemci olmak. Kendisinden kaçtığım hayata bu kadar aç olduğımu nasıl bilebilirdim. Yaşamaya, hissetmeye, sevgiye saf bir açlık varmış içimde ki bunu ancak yudumlarken anlıyorum ufak sevgi kırıntılarını.Ya da çok eski bir arkadaşla evlenmediğimiz erkek arkadaşlarının yarı buruk hikayelerini şakalarla karıp gülerek anlatırken anlıyorum bu soğuk hayatı ısıtan insan sıcaklığını. Yıllardır mahrumiyetini yaşadığım o sıcaklığı damla damla topluyorum güzel insanlardan.

  • Hocam, Cumartesi senin icin uygunsa cumartesi bulussak ya da pazar daha iyi benim icin. senin icin uygun mudur



  • Olur, Bilkentte degil mi?



  • Niye Bilkent



  • Geri zekaliyim diye
    Bahceli nasil?

    Espriyi açıkça anlatmadıkça anlaşılmıyor ama kayıt altında tutmakta fayda var.

Monday, September 2, 2013

Sokaklar

insani geriyor, kirlilik hele bir de ustune eklenen insan kirliligi... Kendini bilmez geri zekali erkek turunden yaratiklarin kadin olan herkese rahatsizlik verme hakkini kendinde gormeleri... Turkiye'de yasarken gun be gun daha iyi ayirdina vardigim uzucu bir durum bu. Oyle ki benim aklima gelmese baska biri uyariyor, yok "su yerde bekleme satasan olur, ustune daha kapali birseyler giysen iyi olur"diye. Yanlis anlama, ustune kapali birseyler giydiginde rahat birakilmayacaksin sadece aksi taktirde kendilerine hayvanlik yapmalari icin davetiye gonderdigini sananlar, davetiyesiz yapacaklar ne istiyorlarsa. Sokakta en eziginden erkek bile arkandan "off, puff" diye laflar atabilir, o yuzden eskiden oldugu gibi yuzumde bir gulumseme ile yuruyemiyorum, tam tersi suratimi asarak, olabildigine def etmeye calisiyorum bakislari. Ne kadar yorucu bir hayat, cunku burasi ataerkil bir cehennem. Kadinlar icin korkunc yerler sokaklar, ozellikle bu ulkede.

Sunday, September 1, 2013

Bakkal kokusunu

icine cekmek ve balik sezonunun acilisini gorebilmek, Turkiye'de olmanin getirileri. Balik'i severim, bir rivayete gore balik ve deniz sevgisi lityum ihtiyacina delalettir. Bakkal kokusunu sevdigimi soyleyemem ama icindeki deterjan, ekmek, aburcubur karisiminda hayatin sirlarini barindiriyormus hissi verdigini de inkar edemem.

Erken kalkma becerisine

mecburen kavustugum su gunlerde, uzun gunlerin tadini cikarirken aylaklik ve esneklik yoksunlugu uzerine gelen ankara karasalliginin yipratici ve yaslandirici etkilerinden de korkmuyor  degilim. Saglikli olmak onemli, guzellik ise guclu bir silah/avlayici/cekici ancak ki anlamlandirilmis bir hayat varsa altinda. Son gunlerde burdaki hayatin ve hatta dunyanin butun anlamlari, olasi gelecekler, kaderler, birbirinin icine gecmis bir sekilde yanibasimda. Kapiyi kapatip "Socrates in Love" kitabinda yada bilgisayar uzerinden olasiliklar evreninde kayboluyorum. Kapinin ardinda iki kapi daha gecince olasiliksiz insanlarin ufak heyecanlari ve endiseleri var. Annem arada elci, onun varligi ile otekileri cikarip atamiyorum hayatimdan. Gelecek sene nerde ne sebeple olurum diye dusunurken, Eylul'un ilk gunu gunesli ama serin bir Ankara gununde dil sinavina girmis koca bir grupca isgal edilmis caddelerde karsidan karsiya geciyorum, otobus ya da dolmus ne beklediginin onemi olmadan duruyorum durakta. Dilini cok iyi bildigim bir ulkede yabanci olmanin garipligini yasiyorum yine, ama sanki artik daha az yabanciyim ya da alisiyorum yabanci olmaya, tam istedigim gibi.
Butun gorduklerimden daha fakir bir ulke burasi, elbetteki bu bircok seyi belirliyor, fakirken sanat ya da estetik kaygisi duyamiyoruz sehirlerimizi kurarken,  her koseden bir handicap fiskiriyor caresiz insanlarin oturdugu mahallemizde.