ama yazmaya cok firsat olmadi, iki hafta olmadi ki hayatimda ilk defa Paris sehrini gordum. Sehirde yapilacak seyleri yapip, yurunucek yolllari yuruyup, bakilacak bir cok yere baktim. Eminin ki geriye cok daha fazlasi kaldi. Fotografladiklarim kadar teknik problemlerden dolayi fotograflamayip tavsiye uzre zihnime kazidigim yerler oldu. Bunlarin biri de Ecole Normale Superieure. Okulun eski tahtadan giris kapisini, yuksek pencerelerini, tarih ve bilgi islemis duvarlarini sanki aramizda onceden bir tanisiklik varmis gibi hemen benimsedim.Paris guzel sehir, su ana kadar gordugum en guzel sehir cunku her kosesi itinayla korunmus, sagindan solundan alakasiz binalar fiskirmamis, bu sehrin binalari hic fakir olmamis dersiniz. Insanlari icin ayni seyi soylemiycem, ozellikle soguga ve yagmura ragmen sokaklarda yatan onlarca insandan sonra.
Sen nehrinin ikiye boldugu sehrin koprulerinden gecerken, umulmadik yerlerde karsima cikan adini bile duymadigim devasa buyuklukteki gorkemli satolarla sehrin surprizlerine tanik oldum. Vitrinleri ozenle suslenmis minicik dukkanlarindan, minik sevgisinden, kucuk porsiyonlarda lezzet topu yemeklerinden, Notre Dame kilisesinden, musterilerin ve garsonlarin birbirini tanir oldugu luks cafelerinden, sehre tepeden bakan Montmarte Basilicasindan, sehrin aralarina serpismis parklarindan ve onlari susleyen heykellerinden bahsetmek lazim. Ama belki bunu yapacak eriskinlige birkac ziyaretten sonra erisebilirim. Simdilik aklimda kalan bir guzel masal sehri ve onun sokaklarinda yururken icime cektigim serin ruzgarlar.
No comments:
Post a Comment