Sunday, December 30, 2012

Yazarım diye dusunuyordum

ama yazmaya cok firsat olmadi, iki hafta olmadi ki hayatimda ilk defa Paris sehrini gordum. Sehirde yapilacak seyleri yapip, yurunucek yolllari yuruyup, bakilacak bir cok yere baktim. Eminin ki geriye cok daha fazlasi kaldi. Fotografladiklarim kadar teknik problemlerden dolayi fotograflamayip tavsiye uzre zihnime kazidigim yerler oldu. Bunlarin biri de Ecole Normale Superieure. Okulun eski tahtadan giris kapisini, yuksek pencerelerini, tarih ve bilgi islemis duvarlarini sanki aramizda onceden bir tanisiklik varmis gibi hemen benimsedim.Paris guzel sehir, su ana kadar gordugum en guzel sehir cunku her kosesi itinayla korunmus, sagindan solundan alakasiz binalar fiskirmamis, bu sehrin binalari hic fakir olmamis dersiniz. Insanlari icin ayni seyi soylemiycem, ozellikle soguga ve yagmura ragmen sokaklarda yatan onlarca insandan sonra.  
Sen nehrinin ikiye boldugu sehrin koprulerinden gecerken, umulmadik yerlerde karsima cikan adini bile duymadigim devasa buyuklukteki gorkemli satolarla sehrin surprizlerine tanik oldum.  Vitrinleri ozenle suslenmis minicik dukkanlarindan, minik sevgisinden, kucuk porsiyonlarda lezzet topu yemeklerinden, Notre Dame kilisesinden, musterilerin ve garsonlarin birbirini tanir oldugu luks cafelerinden, sehre tepeden bakan Montmarte Basilicasindan, sehrin aralarina serpismis parklarindan ve onlari susleyen heykellerinden bahsetmek lazim. Ama belki bunu yapacak eriskinlige birkac ziyaretten sonra erisebilirim. Simdilik aklimda kalan bir guzel masal sehri ve onun sokaklarinda yururken icime cektigim serin ruzgarlar.

Saturday, December 29, 2012

Bloglar ne zaman en populer

zamanlarini yasadi, simdilerde ancak ki etrafta hevesini almis bloggerlar ya da cıvımış follower' lar goruyorum bloglarin altinda burun kiviran yorumlar birakan. Neyse ki sozumuz meclisten disari ama diyecegim şu ki burda yazacaklarim bitmedi, bu zihinsel hareketlilikle yazarim bir kac yil daha. Ancak ki coluga cocuga karisip kafa kasisikliklarina zaman kalmayincaya kadar. Fakat o konuda da yol katedip ortalikta anti-cocuk nagralarini atmaya basladim. Simdi de etrafimdakilerden sevk edici seyler duyuyorum. Hani cocuk sahibi olmak isteyen kadindan urkerek uzaklasmak gibi, cocuk istemeyen kadini da buyuk bir kaynak israfi olarak gormek ve ehlilestirmeye calismak da insanin/erkegin dogasinda olsa gerek. Bazi canli turlerinde olan ciftlestikten sonra erkegini yemek gibi, cocuk dogurduktan sonra kendini eritip cocuga katmak da anneligin extrem durumlarindan. Anneligi gozumde tek ilginc yapan sey de bu delilik icerigi. Tabi bir de bir cocugu yetistirmek seruveni. Ama en korkunc taraflari da o cocugu korumak hislerinin getirecegi asiri endiseler ve korkular. Bir insan bilerek neden kendi mezarini kazar, kendini endiselerden azad etmeyi basarmis bir yetiskin olarak, minicik bir bebekle baslayip o var oldukca var olacak onu kaybetme, onun incinmesi korkulariyle yasamaya kendini mahkum eder ve aklini kacirir bu surecte. Cocugunun gecirdigi kazalarda, ya da tehlikelerde aklinin yarisini kaybeden anne hikayelerini sadece duymadik, gorduk de. Delilik anneligin dogasinda var iste, cunku anne olunca haliyle deliriyorsunuz. Tamam biliyoruz o sevgi endise denklemini fakat olayin katsayilarla dusunulmesi lazim, bir birim sevip 1.3 birim endiseleniyorsa dogurmali mi yine?
Iste annelik konusunda hislerim boyle, ama ansizin fikir de degistirebilir insan. Simdilik zorlamadan, dogal bir sekilde bu kararin huzurunu yasiyorum hatta belki bu sekilde otuz yas sendromuna hazirlik yapiyorum. Herkes bir kotu olucaksin diyor yas otuz olunca, ama olmamak konusunda inancliyim, otuz yas sendromuna girersem bu gittigim okullarin, okudugum kitaplarin, yasadigim guzel yillarin yuzune nasil bakarim. Cok ayip olur cok... O yuzden, otuz sayisiyla barismak lazim ki, sayinin sevimsizligi yil basi yaklastikca artiyor.

Friday, December 28, 2012

Yapilmasi acil seyler

beklerken, onceden planlanmis gezilerimi aksatmiyorum. Demek ki islerin aciliyeti yok aslinda. Basibosluk insanin basina ne dertler acabilir, bakip gorucez. Bir deliliktir aldi basini gidiyor yine... bilim yapmaktir, ise gitmektir hepsi sacma geliyor, hepsi toplumca kabul edilmek icin kendini palyoco etmek gibi geliyor. Halbuki ne derdim olabilir toplumla ki kabulune ne gerek kaldi. Kendimi killerin, degisik dokuda boyalarin arasinda cildirirken, muzik yapiyor gibi gorunup keskin cigliklar, bagirislar atarken hayal ediyorum. Iyi geliyor boylesi.  Ama kim ceker bir delinin daha derdini. Hem delirmeler ancak ki delirmedigimiz zamanlarin luksleri.
Delirmemenin mukafatlari bu gorup de gorduklerimizden eristigimiz farkindaliklar.

Thursday, December 13, 2012

kirli, daginik, pejmurde olmak uzerine

olmak lazim bunlari, baska seylere yer acabilmek icin, ama ayarinda olmak lazim.
Yani cok kirli ve daginik olursaniz hayatininizin kontrol altinda olmadigina isarettir bu: bu hem karsiya hem de size rahatsizlik verebilir.  Bulasiklari iki gun bekleterek yikamak, bulasigi yikamisken bir de masanin uzerindeki kirintilari cope toplamak,  ertesi gun de ususte yigilmis camasirlari katlamak yerinde daginikliktir, kontrollu ve bilincli daginikliktir. Haftanin 6 gunu ozensiz bir gunu ozenli olmak yerine; bes gunu temiz, iki gunu az temiz olmak, uc gunu renkli giyinmek dort gunu rahat takilmak kimsenin gozune batmaz, hatta temiz ve guzel giyindiginiz gunlerde extra kredi toplarsiniz.
Arada arkadaslari eve cagirmak, onlara degisik yemekler yapmak da iyidir, bu sirada etrafta bazi daginikliklar varsa sorun degildir, arkadaslar zaten bulasiklari yikayip mutfagi duzene sokacaklardir o yuzden herekesi yedirene kadar caba gostermek yeterlidir, daha dogrusu herkesi doyuracak kadar yemek bulundurmak yeterlidir cunku onlar kendi baslarina yerler, sularini doldururlar. Yemektan sonra herkes mutlu olacagi icin hicbir ayrinti goze batmayacaktir. Ancak ara ara zulalanmis supriz abur-cuburlar'dan cikarmak da iyidir, yok Japon keki, Cin yesil cayi, pazarda gordugum egzotik meyve diyerek eglenceli bir agirlama yapabilirsiniz. Strese, kose bucak temizlige gerek yoktur, insanin yeterki Avrupa' nin kuzeyinden arkadaslari olsun.

Saturday, December 8, 2012

Hizli

tuketiyoruz, yeni bir tadi kesfedip birkac gun tattiktan sonra, o ucuveriyor ve yerine yenisi geliyor. Bes yil onceydi, duvarlar bile can kazanmisti gozumde, o yuzden yalnizlik diye birsey mumkun degildi. Bir Aralik aksam uzerinde, odamdan gordugum gok yuzu oyle guzel konusuyordu ki bana, bu ruya bir gun bitecek diye dusunmekten baska endiselerim yoktu.  O sevincli gunu birakip uykuya dalmak istemiyordum, ve emin olamiyordum sabah ayni mutlulukla uyanacagima. Ama korktugum gibi olmuyordu: gunler, haftalar, aylar cok mutlu geciyordu. Cok mutluydum, ve gorunen bir sebebi yoktu. Gelecekten umutlarim hic yoktu, cunku zaten herseyim fazlasiyla vardi, zaman dursa hersey o sonzuz ana sıkışsa yeterdi. Cennet bu kadar guzel olamazdi, cunku bilincti  mutlulugu bu denli  guclu kılan.
Ben hayatimda bir defa olsun cok mutlu oldum, o mutluluk zamanla alistigim birseye donustu.  En azindan artik biliyorum ki su dunyanin uzerinde oyle bir yer var ki ben orda nasil mutlu olabilecegimi cok iyi biliyorum.

Tuesday, December 4, 2012

Deneme yanilma

yontemiyle ideal calisma saatlerini ve mekanlarini bulmaya calisiyorum. Gec yatip, gec kalkmanin yaninda (2.30-10.20) gunun ilk ucte birlik kismini evde kitap okuyarak ve calisarak geciriyorum. Bu arada odamdan disardaki hava durumunu seyrediyor, gunessiz havalara bu kadar kolay uyum saglamis olmama hayretle bakiyorum. Beklentilerin tepkilerimizi ne kadar sekillendirdiginin bir ispati daha. Kahvalti aralarinda da Cinli  bir belgesel kanali seyrediyorum. Saat dort'u gecerken kendime ufak ve hizlica bir ceki duzen verip, enstituye dogru yola koyuluyorum ve o yol suresince gunessiz aksam uzerinin hafif ve serin ruzgarlarina opturuyorum yuzumu. Yurudukce guzellesiyorum. Gununu bitirirken Christmas market'te sicak sarap yudumlayan insanlarin sevinci, havaya yayilan sicak waffle kokulari ve memnun insan kosusturmacalari icimdeki huzura tatli bir mutluluk ekliyor. Binanin merdivenlerini hizli hizli cikip, internete bir an once yetismeye calisiyorum , medeniyete yani e-maillerime kosusturuyorum. Ofise ulastigimda kosturmus olmanin ve sogugun etkisiyle dolasim sitemimin harekete gecmis oldugunu farkediyorum. Birileri odama geliyor, ona o pozitif enerjiden saciyorum. o aldikca daha fazla komiklesiyorum, guluyorum, anlatiyorum, avimi ayni enerji ile zehirlemeden birakmiyorum sanki.
Sonra internette yapmayi sevdigim seyleri sirayla yapiyorum, ardindan yapilmasi gereken sorumluluklari ertesi bir zamana erteleyip aksam 9-10 gibi evin yolunu tutuyorum. Televizyona bakarak cekirdek citliyorum bir sure, sonra saldiriyorum Istatistik kitabina ya da Karamazov Brothers'a. Ertesi gunden iki saat daha caliyorum ve o iki saat benim gunumun en verimli saatleri oluyor. Sonra uyumak ihtiyaci yavas yavas belirmeye baslayinca, kitaplari kapatip, basimi yastiga koyuyorum, aklima guzel hayaller kurarak uyumak fikri geliyor ve oyle yapiyorum. Uyuduktan tam yarim saat sonra adet oldugu uzre kendiliginden uyaniyorum, sonra kendimi tekrar uykuya birakiyorum ve bu kez deliksiz uyuyorum, sabahin ikinci yarisini coktan gecene kadar.

Sunday, December 2, 2012

when

you have a genuinely western mind and a delicately eastern heart, that's where all confusion starts. That's also why we have been confused for so long and will continue being, as our lives permit.

Saturday, December 1, 2012

Hayati,

ufacik ve ender bir kosesinden bir baska kosesine bakarak anlamaya kalkarken, ne bilebilirim hayata dair, insanliga dair, herkesin herseyi nasil basarabildigine dair...
Farkina varildigim sey ise: yasamadigim hayati abarttigim ve aslinda onun cok daha basit yasandigi. Dedikleri gibi kafamdaki bunca karisiklik o idealardan mi?  halbuki kafam hic karisik degil, ancak ki karar vermek gerektiginde, yani dunya onume secenekler sundugunda hicbirine gidemiyorum. Demek ki var bir yerde bir tikaniklik. Hakkimda konusanlari dinliyorum ve neden bahsettiklerini anlamaya calisiyorum ama yine ikna olmuyorum hayatin tahmin ettigimden daha basit olduguna ve oyle yasanmasi gerektigine. Ve kendimi rahatlatiyorum, bu kadar basit halini yasamayarak cok seyler kaybetmekte olmadigima. Tek komik olan ise, bazen dargin olmak o "basit" hayata,  sanki baska "ulu" bir hayatmis da elinde olan seyi senden esirgemis gibi.