Bu hafta "spring break", benim icin de "self-care" haftasi. O yuzden gecenin bir vakti yari uyur vaziyette kafamda kelimeler ucusurken, kurdugum cumleler anlamli oldu mu stresiyle yazmak yerine, sabah sevismesi niyetiyle, taze kafayla geldim.
Anilarimi cok seviyorum, iki dakika bos kalsam zamanin icinde anilarla sorfe cikarim. Meger bu da kafamin calisma bicimiyle ilgiliymis, oglanin surekli yasanmisliklarla, duyduklari ve gordukleriyle mesgul olusu sayesinde kendime dair ogrendigim yeni bir bilgi de bu olayin fizyolojik boyutu oldu. Dusunceden, gormekten, hissetmekten zevk almak, ve yeni birseyler olmadiginda anilari ziyaret edip onun uzerinden yeniden yeniden hissetmek... bizim yaptigimiz tam da bu.
Olgun yasimizda, iyi hissedecek sekilde bakabilmeyi hakkiyla ogrenmis, pratik etmis ve hattta aliskanik haline getirmisken, hislerle dans ediyorum. Huzur icinde pencereden disariya bakiyorum, dusunceyi ozgur birakiyorum, cunku artik tepelere cikma, yol alma kaygisi yok. Cicekli yollardan, yeni manzaralar icin yurumenin derdinde. Anilar zihnimde, bir bebegin agzindaki emzik gibi...
No comments:
Post a Comment