Maxim'li 16 ay, hergun koca bir gemiyi karadan ittire ittire yürütmek gibi. Bu kadar zamanda o buyusun diye zerre tembelliğe düşmeden aklımla ve bedenimle mücadele ettim. Butun enerjini once ona, kalırsa gerisini de isime harcadım. Yani kendim icin birseyler yapmanın arayisina giremedim, ancak yavrumuzun büyüdüğü ve benim artık onun arkasından yemek koşturmak zorunda olmadigin gelecekteki zamanlarin hayaliyle umut buldum.
Bir insani meydana getirmek sonra onu hayatta tutmak icin bu kadar ugrasinca güzel seyler oldugunda da sevinmenin hakkini verdik. Maxim'in yaptiklari hep sürprizmişçesine sevindirdi bizi. Baska anne babalar, "çocuklar birgün oturur, birgün yürür, birgün dis cikarir" deyip, bunlar olunca biraz sevinir ve geçerler ama biz iyi seylere herkesten daha çok seviniyoruz. Hayatimizin en zorlu projesi olan oğlumuz daha yürümeye baslamadan yürüdüğü günleri hayal edip sadece ilk adımlarında degil tatlı tali yürüdüğü bu ayların hepsinde ona baktıkça mutlu oluyoruz. Akilli halleri var, bir de güleç doğası ki ona her baktıkça insan bir hos oluyor. Tatli yanaklarını, yumuşak siyah saclarını her fırsatta dolu dolu opuyorum. Bazı halleri yüreğimi burkuyor ama ona en yüksek standartlarda annelik yaptigimin farkındayım ve ona karşı eksiklik hissetmiyorum. Bazı hatalarım da onunla ilgili konuları akisina birakamayisimdandir, hatta belki butun bu zorlukların sebebi en basından beri var olan derin korkularım. Korktukca ve bazı seyleri doğasına birakamayinca daha büyük problemlere sebebiyet vermis olabilirim, ama inanin hersey bu evladı çok fazla düşünmekten. Maxim daha dogmadan, ve bir oğlan bebek beklerken, sokakta markette minik erkek çocuklarına bakip, "bizim tek istediğimiz bu" diye ic geçirirdik. Cocuk, normal bir bebek seklinde degil onun prototipinde dogunca onu büyütmek icin fazla aceleci davranmış olabilirim. Butun sorunların sebebi benim bu tavrim ise de suclu hissedemiyorum, çünkü sonucun butun acilarini da fazlasıyla çekiyorum ve... Gecen yıl bu zamnlardaki fotoğraflarımda hala eski kendime benziyormuşum. Simdi saçlarım eskisine gore on defa daha beyazlamis halde. Suratima aynada bakmadan evden disari cikiyorum, saçım başım hep daginik, ve bu durumu iyileştirme sansimin oldugunu bile zar zor bazen hatirlayabiliyorum. Uzun bir sure daha cocugu ne bakıcıya bırakmaya ne de hasta olur korkusuyla kreşe göndermeye niyetliyim. Babasi bu konuda çok daha rahat düşünüyor, ama ben pestilim çıkana, stresten kanser olana, sevmekten aklimi yitirene ve oynamaktan bayılıp dusene kadar annelik vazifemin hakkini vermeye kararlıyım.
Sunday, December 22, 2019
Wednesday, August 7, 2019
Bir yılda
bir çok kere yağmur yağdı, ama ilk defa bugun güneş odasında oturmuş yağmuru seyretmenin ve toprak kokusunu duymanın ne kadar keyifli oldugunu hatırlıyorum.
Aylardir "anne olunca neler değişti hayatımda?" diye sürekli düşünüyorum, neden cocuk yaptık ve gercekten o sebebe hizmet etti mi bu cilginlik. Bunun cevabi saglam bir hayır, aciklamasi uzun, ama bir yerden başlamalı anlatmaya.
Bebekten once hayatimda bir yavanlik vardi, hayatin tadı tuzu kalmamis en güzel ortamlardan bile doğru düzgün zevk alamaz olmustum, sahip olup olacağım en iyi hayatin icindeydim ama renkleri goremiyor, tatlari duyamiyordum, hislerim uyuşmuştu. O durumu yanlış yorumlayıp, icine anlam katsın diye bir insan evladı koymak gerekir demistim. Simdi anlıyorum ki, o uyuşukluğun sebebi yillarin dinmeyen koşturmacası sonrası post traumatic sendromların başımda dalgalanıyor olmasiymis. Oturup dinlenmem, dunya ile tekrar bag kurabilmek icin caba göstermem lazimmis. Onun yerine...
Anne olmak fiziksel yorgunluk bilmeyen bedenime iyi bir ders verdi diyeceğim ama artık ayni bedenden bahsetmek yaniltici olur, bebek emzirmemeye ragmen sut pompalarında sarkittigim memeler, doğal yoldan dogurmamama ragmen genislemis kalcalar, bir zamanlar dümdüz ve güçlü olan karin yerine su icsem şişmeye meyilli yumusakca bir dokunun gelmis olmasi ve dogumdan sonraki ilk ayda bile eskisi gibi olan yuzumdeki derinin biriken yorgunlukla yaşlanması, anneliğin fiziksel getirilerinden... Nur yüzüm gitti, yerine yaşlı ve yorgun bir cilt geldi. Daha kotusu de olabilirdi, mesela neyse ki hala çişimi tutabiliyorum ve icerde tosun büyütmek yerine fıstık tanesi kadar bebe büyütmenin etkisiyle dort bir yandan yirtilmadim. Geceleri bebek talep etmemesine ragmen onu beslemeye kalkmasam ve bir yıl da düzenli pilates'e gitsem toparlarım aslında. Ya da boyle düşünmek iyi geliyor.
Simdi gelecek günlerin hayaliyle yaşıyorum, oğlan büyümüş biraz, en azından pizza yiyip meyve suyu icmeye kalsa hayatta kalacak seviyeye gelmiş. Ben haftada iki uc spora gidiyorum, bir iki semineri takip edebiliyorum, cocukla bir yerlere gezmeye gidebiliyoruz.
Nerden nereye...Hatirlatmak gerekirse, gecen 11 ay sadece çocuğun hayatından endişe ediyordum, simdi onun biraz daha büyüdüğünün hayalini kurabiliyor olmam muhteşem bir ilerleme ama annelik tecrubemi normal diye düşünenler iki seviye arasındaki kocaman farki bilmezler.
Biterken: uzak memlekette, iki saat teslim edecek kimseniz bile olmadan cocuk sahibi olmak insanin kendisine verebileceği en büyük ödül(!!!) olabilir ancak. Biz simdi onun gülüşünde güç bulup geri kalan butun zorlukları sineye çekip, gun gun zamani itekliyoruz.
Aylardir "anne olunca neler değişti hayatımda?" diye sürekli düşünüyorum, neden cocuk yaptık ve gercekten o sebebe hizmet etti mi bu cilginlik. Bunun cevabi saglam bir hayır, aciklamasi uzun, ama bir yerden başlamalı anlatmaya.
Bebekten once hayatimda bir yavanlik vardi, hayatin tadı tuzu kalmamis en güzel ortamlardan bile doğru düzgün zevk alamaz olmustum, sahip olup olacağım en iyi hayatin icindeydim ama renkleri goremiyor, tatlari duyamiyordum, hislerim uyuşmuştu. O durumu yanlış yorumlayıp, icine anlam katsın diye bir insan evladı koymak gerekir demistim. Simdi anlıyorum ki, o uyuşukluğun sebebi yillarin dinmeyen koşturmacası sonrası post traumatic sendromların başımda dalgalanıyor olmasiymis. Oturup dinlenmem, dunya ile tekrar bag kurabilmek icin caba göstermem lazimmis. Onun yerine...
Anne olmak fiziksel yorgunluk bilmeyen bedenime iyi bir ders verdi diyeceğim ama artık ayni bedenden bahsetmek yaniltici olur, bebek emzirmemeye ragmen sut pompalarında sarkittigim memeler, doğal yoldan dogurmamama ragmen genislemis kalcalar, bir zamanlar dümdüz ve güçlü olan karin yerine su icsem şişmeye meyilli yumusakca bir dokunun gelmis olmasi ve dogumdan sonraki ilk ayda bile eskisi gibi olan yuzumdeki derinin biriken yorgunlukla yaşlanması, anneliğin fiziksel getirilerinden... Nur yüzüm gitti, yerine yaşlı ve yorgun bir cilt geldi. Daha kotusu de olabilirdi, mesela neyse ki hala çişimi tutabiliyorum ve icerde tosun büyütmek yerine fıstık tanesi kadar bebe büyütmenin etkisiyle dort bir yandan yirtilmadim. Geceleri bebek talep etmemesine ragmen onu beslemeye kalkmasam ve bir yıl da düzenli pilates'e gitsem toparlarım aslında. Ya da boyle düşünmek iyi geliyor.
Simdi gelecek günlerin hayaliyle yaşıyorum, oğlan büyümüş biraz, en azından pizza yiyip meyve suyu icmeye kalsa hayatta kalacak seviyeye gelmiş. Ben haftada iki uc spora gidiyorum, bir iki semineri takip edebiliyorum, cocukla bir yerlere gezmeye gidebiliyoruz.
Nerden nereye...Hatirlatmak gerekirse, gecen 11 ay sadece çocuğun hayatından endişe ediyordum, simdi onun biraz daha büyüdüğünün hayalini kurabiliyor olmam muhteşem bir ilerleme ama annelik tecrubemi normal diye düşünenler iki seviye arasındaki kocaman farki bilmezler.
Biterken: uzak memlekette, iki saat teslim edecek kimseniz bile olmadan cocuk sahibi olmak insanin kendisine verebileceği en büyük ödül(!!!) olabilir ancak. Biz simdi onun gülüşünde güç bulup geri kalan butun zorlukları sineye çekip, gun gun zamani itekliyoruz.
Sunday, May 12, 2019
Anneler gununu açlık ile yeme arasındaki baglantiyi henüz kuramamış bebeğimizi "sabırla" beslemeye calisarak, arka planda da bir aydır evde yasananlardan hiçbirsey anlamamiscasina bebeği besleme isini uzerine almaya teklif eden ve bunu basaracagini iddia eden annemle sürekli ağız dalasi halinde geçiriyorum. Anneler gunu kutlaması sacmaliginda payıma dusen bu kadarmis. Cok daha kotusu de olabilirdi, hatta daha da kotusu de, o yüzden butun sorumluluklarını üstlenmek uzere bu hayata bir insan getirmeye calismak akil isi degil. 30 kusur yılin sonunda birseye benzeyen hayatimiz tekrar bilinmez bir kaosun icinde, bu bebek ne zaman normal bebekler gibi açlık sinyallerini dinleyecek, yemek yemeninin ona rahatlama hissi getireceğini bilerek kendi istegiyle vücudunun ihtiyacı kadar besini yiyecek, o bunu yapamazken ve yeme bozukluğu kalici bir hasara yol acmadan bizim ne noktada duruma ne sekilde müdahale etmemiz gerekecek? "Dogan buyuyor"diye bir laf var ya, iste bazen o is öyle olmuyor. Dogurdugu sağlıkla büyüyenlerin kutlama gunu bugun, ötekilerini derdi basından askin.
Friday, January 4, 2019
Oglumuz 4 aylik, bu dort ay ona butun sevgileri verip buyusun diye elimizden geleni ardimiza koymadik. Sonucta hala istatistikleri zorlayan dusuk kilosu ile hayatina devam ediyor. Cocuguna herseyini vermek degil ama hayal ettigin sonucu alamamak yorucu. Hal boyle olunca bazen bu seruvene girmis olmamizi sorguluyorum, oyle zamanlarda bunu oncesinde hesaba katmis olusumuzu aklima getiriyorum. Ne olursa olsun onun her aninin tadini cikarmak, endiselerle ana golge dusurmemek icin soz vermistim. Basaramadim degil, basardim, kendi dusunceme gore olmasi gerektigi gibi bir anne oldum, bebegime onu dunyada en cok seven kisinin annesi oldugunu hissettirdigimi biliyorum. Sesimde huzuru buluyorsa ona her uykuya gecisinde icinde sevgi sozcukleri olan ninniler soylerim, kollarimda tutarim, hikaye anlatirim, hergun dunyamizin guzel bir yer oldugu tekrar ederim, mavi gokyuzu ve doga ile tanistiririm. Ona verdigim dakikalarin, gunlerin hesabini yapacak degilim, verdiklerim icin pisman degilim veremediklerim icin vicdan azabim yok.
Subscribe to:
Posts (Atom)