Saturday, July 30, 2016

"Orda kalamayacagima artik her zamankinden cok daha emindim. Kalirsam olurdum, hem de parca parca curuyerek,  acilar icinde inleyerek olurdum. O yuzden buldugum ve akla yakin tek yere kacarak geldim" desem cok abartmis olmam. Memleket dedigimiz o yer, ustumde her zamankinden daha elem oyunlarini oynamaya baslamisti. Artik beynimi cendereye sikmakla kalmiyor vucuduma gorulmemis agrilar saliyordu; bir gun beynim sizliyordu, oteki gun mideme kramplar giriyor, yemeden icmeden kesiliyor, sonraki gun ise etlerim kemiklerimdem ayrilmak istercesine sizlanmaya basliyordu, kalbime bitmeyen fakat kucuk aralar veren bir carpinti yerlesmisti, cocuk yapmaktan, aile olmaktan, en cok da o yerde yasamaktan daha derin korkularim yoktu.  Ocak ayinda oldugu gibi yine kendimi ucaga zor attim, orasi bitmisti, yeniden baska sansim yoktu.
Ve simdi bir koydeyim, karsi daglar hep yemyesil, aksam ustu inekler otluyor, iki katli evin en kucuk odasinda bir yer yatagim, bir sandalye, bir de 70 yil kadar once basilmis klasiklerle dolu ki rafli bir kitaplik var. Kendime gelmeye basliyorum, yavas yavas. Icimden haykirmak geldiginde bir tanesi evin salonunda digeri ise mutfaginda olan iki piyanadon birinin basina gecip parmaklarimla anlamsizca notalara basiyorum, onlar benden daha iyi anlatiyorlar yasananlari.

Sunday, July 10, 2016

Bir iyi bir kotu geciyordu zaman. Arada bir hasta saniyordu kendini, arada bir ruhu bunaliyordu, sicak havalari sucluyordu. Bazense iyiydi, lakin ustunden atamadigi bir yorgunluk vardi. Ailenin kadinlarinda cesit cesit sekillerde ortaya cikiyordu bu illet, 30 yasini bitirdiler mi ustlerinde bir bela gibi dolanirdi. Kimini kocasi doktor doktor gezdirir de derman bulamaz, kimi bir metre camasir ipiyle dunyayla arasina mesafe koymayi basarir, bir oteki her patlican mevsiminde polisiye bir romanin merkezinde bulurdu kendini ve bu liste uzar da uzardi.

Temizlik yaparken tepesinde topladigi saclar alnini acinca 5 yasindaki o tek fotografindaki kiz olmustu. O kadar yila direnen sifati halen yabanciydi, sanki yillardir gormemisti bu yuzu. Ayreten bir huzun vardi, gozleri heycandan isildadikca daha da alenen ortaya cikan. Birseyleri yoluna koymaya niyet etmisti, lakin yanlis olan neydi iste onu bir turlu bulamiyordu.

Sunday, July 3, 2016

Bir iki saat sonra kendini cok iyi hissedecekti tekrardan, yeni birsey olacagindan degil, sadece gunun bir cilvesisydi bu; aksam cokerken yorgun ruhuna bir huzur ve enerji gelirdi. Kalkip camasirlari asabilir, yemegi isitip kendinin ve esinin karnini doyurabilir, televizyondaki aptal bir diziye gulebilirdi. Hatta gecenin ilerleyen saatleri yasamak icin en ideal saatler olurdu ki, uyuyarak bu saatleri heba etmeye gonlu razi gelmezdi. Hizlica elinde gun boyu surundurdugu kitabin icindeki hikayenin gizemini cozecek sekilde kitabin ilerleyen sayfalarini tarar, calistigi ders notlarina bir daha doner, elini daginikligin bir tarafina atarak yasamak icin biraz  alan acmaya calisirdi.

Ogleden sonralari ise fenaydi.  Firin gibi isinmis beton sehrin duvarlari arasinda, can sikintisini gecirmeye aday hicbir vukuat bulamazdi. Dunyanin butun ninetlerini onune koysan kalabaliktan ici bunalirdi. Lakin aksam hava biraz olsun serinleyince sehrin bir yakasindan diger yakasina giden vapura kendini atar, yuzunu ruzgara doner, gozlerini kapatir derin derin nefes alirdi. O saatlerde bilirdi ki sadakat guzel seydi lakin bazi zamanlar yasama tutunmak icin fazlasi gerekecekti. Bitmemisti, sicacik bir gulus, en icten bir kucaklayis zamani geldiginde insani bulmaliydi.
Depresyon ve manik evreler dongusunden iyice sikilmaya baslamisti. Gorduklerinin icinden iyileri seciyor ve tuketiyor, kotuleri ise vazgecisler icin sebep olarak kullaniyordu. Hepsi yanlisti, kendi davranislari, icinde oldugu sartlar, mekan, duzen...Bu kadar yanlisin icinden cikmanin tek bir kolay yolu vardi o da yeni haz kaynaklari bulmakti, kendini daha cok oyalamakti. Bir an once is hayatinin baslamasi ona iyi gelecekti muhakkak, ayrica kendine bir iki arkadas bulmaliydi ama simdilik bunlar icin beklemesi gerekiyordu.
Sokakta gurultu yapan insanlara tiksinti ile bakiyordu, mesela carsi'yi dolduran ve bir kulah dondurmaya erismek icin kalabaligi iyice cekilmez yapan gundelik hayatin az dusunen cok yiyen neseli insanlarina...Caresizliklerinden dolayi aciyarak yaklastigi insanlarin umursamazligini gordukce     onlara sempatisi kayboluyordu, evsiz bir ailenin yeni dogmus bebeginin olmasi ne anlama gelebilirdi, bu insanlar icin neden uzulmeliydi? ya da sokaktaki vatandas kazansin diyerek daha yuksek fiyata tezgah acmis kisinin utanmadan yari curuklerle doldurdugu poseti gorunce insanliga inanmanin ne derece yuzeysel ve sacma bir girisim olduguna ikna oluyordu. Gerekenden fazla cogalmisti memleket insanlari, guzel olan hersey yakilmis yerine ucuzu yapilmisti, ticaret ilkelerinden kaymisti ve almak-satmak-kapmak cemberine indirgenmisti.
Herkesin bir an once uremeyi durdurmasi, ardindan donup aynada cirkin suratina bir tukurmesi lazimdi, sonrasi herkesin haddini bilmesiydi, gerekirse acliktan olmesi ama hayatta kalmak icin cirkinlesmemesiydi.