Bahcedeki zehirli sarmasiga sardık annemle. Iki gündür bizden, ozellikle benden, beklenemeyecek bir peygamber gucu performansıyla toprağın altinda ve üstünde birbiriyle kenetlenerek on bahçede bir habitat kurmuş asırlık sarmasiga var gücümüzle savas açtık. Bir taraftan uzun dalları kesiyor, sonra köklere var gücümüzle yapisip çekiyoruz. Topladiklarimiz bir kaç büyük tepe yaptı bile, bir bu kadar daha çıkar o bahceden. Belli ki parazitlere olan kizginligimizi biz de yanibasimizdaki bu parazit bitkiden cikariyoruz. Oke yandan iki yıldır adam akilli boylesi yogun fiziksel güç gerektiren hiçbir aktivite icinde olmamaktan vücudumda birikmiş o enerjiyi ve stressi atmak icin harika bir fırsat.
Sarmasik savaşı disinda herzamanki gibi butun gun benim icin bebek oğlumuzun etrafında geciyor, ama bu ara iyice akillandikca onu evde oyalamak zorlaşıyor. Sürekli kendine oyun arıyor, komiklik ve eglence pesinde hep, tam eglenmeye basladiginda mutluluktan kendini kusturana kadar koşması, ya da gülmekten midesini alt üst etmesi var ki, çok eglenmesine de engel olmak durumunda kalıyoruz. Ne zamanki eglencenin dozu onun aradigi kıvama geldi, hemen youtube'dan sarki izlemesini öneriyoruz ve o ani da bozuyoruz. Çok eglenmesi yasak, az eglenmeye onun tahammülü yok, henüz ortada bir denge kuramadık.
Wednesday, March 18, 2020
Tuesday, March 17, 2020
Self isolation diaries
Bahar tatili ile corona tedbirleri birlesince ev hayatimiz her zamankinden daha konsantre bir hal aldi. Maxim'in dogumu ile baslayan eve hapis halimize yeterince alistigimizdan bu yeni durum bize cok dokunmuyor. Fakat normalden daha yogun bir stress hali icinde oldugumun farkındayım. Ne kadar panik olmasak da evde "nesting" sendromu icindeyim. Evi organize etmeye, yemekleri düzene sokmaya, olabildiğine gereksizlerden kurtulup, kullanılabilecek malzemeleri ise israf icine girmeden degerlendirmeye calisiyorum. Evdeki çürümeye yüz tutacak taze sebzelere öncelik verirken bir taraftan da aksamdan önceki gunun yemek planını yapıyor, orda burda kavanoz diplerinde kalmiş malzemeleri ilk fırsatta pisirilmeleri icin göz önüne cikariyorum.
Herkesin sürekli evde oluşu Maxim'i de biraz daha talepkar olabileceğine ikna etti. Artık anneanneyi devre disi bıraktı, sadece babası ya da benimle vakit geçirmek istiyor. Gunde uc defa ana yoldan gecen kamyon ve otobüsler öncelikli olmak uzere butun tasitlari seyretmek uzere disariya cikarildigi an yokuş asagi birakiveriyor kendisini. Bazı günler kucakta goturuyorum çok yorulmasın diye. Oyle tatlı bir canli ki, o kara gözleri ve beyaz teni ile tam ağız hizamda dururken onu bol bol ope ope taşıyorum kucağımda. Arabalari izlerken, ki bu ara cok bir trafik yok, arada bir bir sessizlik oluyor, o an kucagimdaki varligi bana huzur veriyor. Bir buçuk yılin butun endişeleri, sevinçleri, streslerinin kaynağı kucağımda, öpmeye doyamadigim akilli bukukus... Evet ona en çok "budukus" diye sesleniyoruz. Hayati onceden bir defa yasamış gibi farkında, bir taraftan da tam bir beceriksizlik abidesi.
Subscribe to:
Posts (Atom)