bugun okuldan eve yururken yazmak arzusu oyle yogundu ki, yoldayken bile eve ulasmis bilgisayar basinda istahla ilk cumlelerimi yaziyor olmanin hayalini kuruyordum. Yazacak oyle cok sey biriktirmistim ki: yeni isim, yuzumde acmis cillerim, leylak agaclari, final donemi ders calismalarim, karakter degistirmis saclarim, dort yilda dort ulke uc kita uzerinde surmus gocebe hayatima Londra'da bir konma evresinin dahil olusu, ofis hayatinin baslayacagini dusundukce her yere yurumek istemem ve uzun yurumelere borclu oldugum kasli bacaklarim, saglam popom, pilatesle desteklenmis duz karnim derken; sadece iyi zamanlarda sukran duyarak iletisim haline gectigim Tanri' nin bana karsi comertligini de cok dusundum. Elbetteki hayattaki acilarin siniri yok, her an bir tanesi ile bol emeklerle kurulu benliklerimiz veya hayatlarimiz yok olabilir, daha beteri olup o acilara bogularak yasamak da ihtimal dahilinde. Lakin bu aralar cok mutluyum, sanki varolusun heyecan veren lokal doruklarindan birisi de burasi. Son uc yila sarkmis kariyer problemimde gelisme var, ve bu uzun zamandir istedigim yonde bir gelisme: sonunda merak ettigim bir isi, sevdigim bir ulkede yapiyor olacagim. Bunu vurgulamak icin gecen yili dusunebiliriz: emek hirsizlari, bilgi dusmanlari arasinda onlara karsi kendimi koruyabilmek icin verdigim mucadeleyi dusunuyorum. Ogle aralarinda, ve is cikislarinda kosmak uzerinden stres atarak, yemekhaneyi en sakin oldugu gec saatlerde ziyaret ederek mesai saatini azaltarak, ordan kurtulusu mumkun kilacak tek plan icin masamda gizlice ders calisarak, aylar gecirdim. Mutlu olmadim, Ankara'da. Yalnizdim, ait oldugum yerde degildim ve anlasilmayi birak anlasilma kaygisindan bile azad etmistim kendimi. Hayatta kalmak oncelikti ve hayatta kalmanin en asil yollarini olusturmustum kendime. ODTU ve Bilkent' in mavi gokyuzunu sunan cimenleri, zihnimi yatistiran kutuphaneleri, portakal cicegi parki cikisinda expat' lerle bakisarak alisveris yaptigimiz migros subesi, ruhumu biraz olsun rahatliyordu. Kendi varlolusuna belki yer buluyordu, ya da esasinda varolamadigini haykirmaya firsat buluyordu, bolca. Sokakta yururken, is arkadaslarimin arasinda, yolum Kizilay'dan gecerken hep rahatsizdi. Huzur ise yorgunluk anlarinda, bir gece vakti acik pencereden ruzgarla giriyordu ancak, bir anlikti ve ne zaman huzur gelse beraberinde uyanan sukran vardi. Tanri ile aram iyi degildi, ama nankor hic degildim ve ayrica oyle yalnizdim ki iyi hisleri paylasmak icin birini aradigimda bir tek o beliriyordu. Paylasim ise tesekkur seklindeydi: "Tanrim bu cok iyi geldi, hic beklemiyordum, gercekten cok tesekkurler" seklinde!
Iste gecen yilin ardindan bir de bu yil var, bu yilin ilk yarisinin kendine has bir hikayesi var, ikinci yarisinin ise apayri bir hikayesi. Ikisini de hakkiyla paylasamadim bu blogda, ama en azindan son birkac gundur yasadigim mutlulugu paylasmak icin bir firsat varken, onu kullanmak isterim.
Cok defa demisimdir, hayatta uzun uzun cok mutlu olmanin ne demek oldugunu biliyorum diye, ve su aralar ise ne kadar surecegini bilmedigim bir mutluluk var. Bahar geldi, bazi sabahlar posta kutumda uc Turkce bir Kurtce gunaydin mesaji oluyor, geceleri ruyamda bilinc altim kendini manifest ediyor, gunduz sevdigim istatistik mevzulari ile mesgulum, zamanla kovalamaca oynarken saclarimdan kayip veriyorum ancak beynim iyi besleniyor. Yani hic kaybetmiyorum bu aralar, ne olursa, sonuc kazanc gibi hissettiriyor kendini. Bu yazinin daha cok devami var.
1 comment:
Post a Comment