Saturday, November 30, 2013

Yillar once

 nerden girip nerden cikacagim belli olmayan bir depresyon gecirirken cok aglardim. Hep aglardim, ve aglamak icin cok sebep olmasa da depresyonda olmak yeterli bir sebepti. Ben depresyona girdigimde boyle bir hastalik cok bilinmiyordu, az bir zaman sonra herkesce bilinecek, degisik seviyelerde gecirilecek bir hastalik olacakti. Yillar sonra "burn out" oldum  diye aylarca ortalikta bu Ingilizce terimle derdimi memlekette anlatmaya calisirken, hastalik ulkede populer olacakti "tukenmislik sendromu" adiyla da rahat edecektim.  Demek ruhsal problemlerde oncu bir rol alacaktim ama bunlarin hicbirini onceden bilmek mumkun degildi. O zamanlar, yani depresyondayken ve ruhum acilarla yogrulurken gelecegi cok merak ederdim, en cok da bir gun depresyondan cikip cikamayacagimi. Kendimi uc yilin ardindan ilk defa iyi hissetigim bir aksam butun gece aglamistim, sukran duygusuyla. Tanriyi kaybedeli hayli zaman olmustu ama o sukran hissi gelince Tanri ete vucuda burunup odama gelmisti, ben onun karsisinda tesekkurlerimi tekrarliyordum durmadan. Buyunun her an bozulacagi korkusu ensemde dururken, o gece doyasiya aglamistim yine. Depresyon kayip bir donem hayatimdan, o zamanlar olmus olaylari hatirlayamiyorum, aklimda elbette zamana damgasini vurmus seyler var. Anlar var hep birince eslik edilmis, Tanri'yla karsilikli kopruleri yiktigimiz bu zamanda bir insan evladi vardi sevgisiyle koruyucu melegim olmus. Bir insan herkesin ve herseyin yerine oyle bir gecmisti ki ondan sonra herseyi yeniden ogrenmek zorunda kalmistim. Mesela ondan sonra ilk defa alisverise Real'a gidisimi, ikinciyi, ucuncuyu... dogrusu hic Real'a gidip de onu hatirlamadigim olmadi. Bir gun ogle vakti ders cikisinda bulusmamiza tam zamaninda gelecek diye delice yagan yagmurun altinda iki dakikalik yolda sirilsiklam olusunu , aksam o haliyle sikayet etmeden sinemada yanimda otururken halen islak olusunu farkedisim... Elbette o gunu de unutmadim, bir de bir kis gunu, tanismamizin 11. ayi  olsa gerek, karli bir gun, belki kampuste kar tatili ilan edilmis, elinde Ozdemir Asaf' in siir kitabi kitabin ilk sayfasinda bana sevgisinin sembolu kalpli, ucgenli sembol, o bembeyaz gunde tazecik kitabin agrili ruhumda actigi ve kapanmayan ani var ki... Bir insan gecti hayatimdan, annem demisti unutamazsin diye, unutmadim nitekim.  

Thursday, November 21, 2013

Bugun tasiniyoruz, ve

ben guzel doktoramin latince diplomasinin fotokopileriyle sariyorum bardaklari, ordan burdan kitap aralarindan cikan anilardan cekinerek toparlaniyoruz. Muhitimizi degistiriyoruz, tasinirken "bunu neden almiyoruz?" a  "cunku onu gormek istemiyorum ve ondan kurtulmak istiyorum" makul bir cevap.

Wednesday, November 20, 2013

Su, elma suyu ve bira

üç seçenek, hepsi de aynı fiyata ama arada en küçük posiyonda gelen su. Bu bir çelişki mi, değil sadece başka bir ülkenin gerçeği.
Mutluluk anlara sığıyor,  moral bozuklukları ise daha uzun sürüyor. Ve gerçekten bardağı taşıran son damla prensibiyle çalışıyor duygular. Kendim güvenilmez bir insan oldukça insanlara güvenim de azaldı. Öğrendiğim güzel duyguların yanında kaybedilmiş bir süreklilik var. Kesikli inançlar, güvenler, sevgiler; bir var bir yoklar.

Monday, November 11, 2013

Hep olanlari

yaziyorum, eksiklikleri ya da anlayamadiklarimi. Bir de olmasini isyediklerimiz ya ulasmak istedigimiz haller var. Mesela kararlilik haline gecmeyi isterdim. Kararli halde gereksiz inisler ve cikislar olmaz, macera arayisi ve maceramsi gorunen herseye baliklama dalislar olmaz, gereksiz umutlar olmadigi gibi tekrar eden bariz hayal kirikliklari da olmaz, daldan dala konulmaz, birseye konsantre olunup onda zamanla basarili olunur oyle bir an gelir ki zirvedesinizdir. Dunyayi daha iyi kategorize edebildigimiz icin bazi seylerden toptan uzak dururuz mesela. Bilyorum bazi yavanlasmalar olur ama bazen buyumek de istiyor insan. Benjamin Button hikayesi yorucu olmaya basladinda ozellikle.

Thursday, November 7, 2013

Offf,

hem de ne offf.
 Hic bu kadar kanaatkar olmamistim, yasadigim ulke, yaptigim is, gordugum muamele, etrafimdaki erkekler,  belirsiz gelecek ve bunlara ragmen her sabah 6.30'da uyanip metroyla Kizilay' a ordan yuruyerek Tunali' ya cikan o sira turlu dusunceler arasinda israrla gezinen yine ben.
Her bir basligi acabilirim, ne de olsa yasanilani arsivlemek ihtiyaci duyuyoruz. Cogu, vasat ogrenim hayatlarini vasatin ustunde bitirmis, hayati boyu cok yorulmamis kendini yormamis is arkadaslarimla ayni ofisi paylasip, hatta devlet kurumu olmanin prosedurune takilarak bazi denklerimden(?) daha alt pozisyonda, dusuk maasla calisirken, kimsenin gozunun icine potansiyelimi sokup, "buyuk isler yapmak istiyorum, beni bunlarla oyalamayin" diyemiyorsun. Devletsin iste,garip bir alt-ust iliskisi var ve bu ulkede is yapmak, yaratici olmak isteyen insana kimse alisik degil... Su an gozyaslarina bogulabilirim ama kendi dusen aglamaz prensibi ile hareket etmeye mecbur hissediyorum ve aglamiyorum. Birseyler gozumde, bogazimda, burnumda dugumleniyor sadece. Ancak ki ofiste masamda turlu cesit kitaplar, bilgisayarda makaleler angarya isle calinmamis her dakikami kurtarmaya calisiyorum.
Karsi cinsten bahsetmeyecegim, artik bu konuyu irdeleyecek gucum yok, en iyisi bir kac yilin sonunda butun duygularindan arzularinda arinip adete Budizm' in ideal insani haline geldi diye mi umudum yok kimseden...Her neyse iste yok umudum, hayal kirikliklari her an gelecek bir deprem gibi; o yuzden hicbirseyi insaa edemiyoruz; kimseye guvenmiyorum, vucudumun pesindeler sanki; zaten de oyle, ruhum sevilemeyecek kadar dik basli; ama sevilmeyi bekleyen...
Hayat bir gun hakkimi yemeye baslayacakti, simdiye kadar calisip kazanmistim ama bir noktadan sonra adaletsizlik bana da gosterecekti yuzunu; anlasilmayacaktim ve inkar edidldecektim. O gunler geldi galiba.

Sunday, November 3, 2013

Menopozlu anne

ile bir turlu hazzedemedigin bir semtte yasamak, diye bir donem de varmis kaderde, yasiyorum...

Friday, November 1, 2013

Uc abi

bilgisi hep "aaa zormusss!" diye tepki almistir ama ben araya girip "yooo, abimler bildiginiz gibi degil." diye duzeltmisken bugun ilk defa abimler uzerinden goz dagi verdim birine. Oyun oynamayi seviyorum ama bu kez oyunu fayda amacli da kullanmis olabilirim. Karsimda duygularini dile getiren insana eger anlattiklarinda baska bir art niyet varsa ve ben bunu ogrenip hayal kirikligina ugrarsam, abimlerin de onu ayni duruma getireceklerini soyledim, sanirim inandi, cunku kurgu bir ornekle durumu pekistirerek bir anda beni aramaktan vazgecmis birinin bu sessizlesmesinde abimlerin parmagi olacagini tahmin ettigimi soyledim. Boyle biri elbette ki yok, sadece yasanmis baska bir hikayeyi allayip pullayip ihtiyac forma sokmus oluyordum. Bunlari anlattiktan sonra bizimkini capraz atese alip, "niyetin ne senin, biraz iyi vakit gecirmek mi?" sorusuyla ona terler dokturmem hic de fena fikir  degildi. Birini sevebilirim ama karsimdaki insan mi olmali bu, bir tesaduften baska onunla aramizda ne bag var ki. Yillar bana sevmeyi ogretti, sevemeyen insanlari gore gore sevmeyi ogrenmisim sonunda, artik daha guzel...