Thursday, October 13, 2011







Kampuse giderken cocuk bakimevi'nin onunden geciyorum. Civil civil (ve gurultulu) bu cocuklara nasil kasikci elmasi hatta daha da degerlisi muamelesi yapildigini goruyorum. Hakli da anne babalar cocuklarin ustune bu kadar dusmeye, ne zorluklarla dunyaya getirip saniye saniye zamanlarini emeklerini butun varliklarini cocuklarina yatiriyorlar. Bazen aklina, zekasina ya da potansiyeline pek inanmadigim insanlarin kendilerinden cok da farkli olmayacak cocuklarina gosterdikleri oneme bakiyorum, haklilar mi? haklilar tabi. Benim o tabloda gordugum ise siradan bir insanin bile ne buyuk emek ve umutlarla yetistigi.
Bu aralar zaman kavramiyla mesgulum. Is guc pesinde gecmis, dort duvar arasi yasamimin buyuk kisminin bosa gittigini dusunuyorum. Durum boyle olunca uzun yasamak ve bosa gecmis zamanlari telafi etmek istiyor insan, sonra acaba cocuk yapmak uzun yasamanin bir sirri mi diye dusunuyorum. Mesela insanlarin cocuklarinin cocuk sahibi olmasi konusunda asiri hassasiyetleri sonsuz yasama arzusundan mi? ya da cocuk dogduktan sonra onun acilari ve sevincleri uzerinden yasamaya gecmek de tesaduf mu? en cok da bunu kendine ait bir hayati olmayanlarin yapisi. Hepsi cocuk uzerinden yasama yeniden baslamanin mi derdinde? Ne kadar kendimizden bir parca olsa ve onu kendi degerlerimizle yetistirsek de, o cocuk kopyamiz degil. O bedenin ve ruhun yarisi bir baskasindan geliyor. O yuzden mi ask duygusu var, birini onunla bir olmayi isteyecek kadar cok sevip o insanla bir olmak hayatinin geri kalaninda beraberce bir cocugun bedeninde yasamaya baslamak. Birbirini sevemeyen iki insanin cocugu olsa o cocuk icin zor olmaz miydi hayat, yani iki yarisinin birbirlerini sevemeyisi, kisilik catismasi bu olsa gerek (!)

No comments: