unutmamak icin aklinda evirip-cevirip boylece taze tuttugum hikayeleri, sonunda bir baska bellege atmak gibi... yazildiktan sonra onlarin yukunu tasimak zorunda degilsin, guvende olduklarini bildigin icin hedik kurutur gibi surekli karistirip durman gerekmiyor. Yazi, hatirlamaktan zevk aldigimiz anilarimiz icin bir emanetci. Şimdi yine birkac sahne var aklimda, onlari getirdim.
O kadar yasanmislik toz olup ucarken nasil oluyor da bazi anlar dipdiri. 2008'nin yaziydi, tatilde otobuse binip can dostumun yanina New York sehrine gitmistim. Onun sinavlari vardi ve ona ayak bagi oluyordum ama yanyana olmamizi yalnizligina tercih ediyordu. Minicik odasini ve tek kisilik yatagini paylasiyorduk. Sehrin altini ustune getiriyorduk, cogu gunler birkac posta kutuphanede calisiyor, arada kalan saatlerde bir o parka bir șu meydana diyerek Manhattan'i yukaridan-asagiya, dogudan-batiya yürüyor, arada kahve molalari veriyor ve surekli birseyler yiyorduk. Hava genelde sicak ve nemliydi, yoldayken bazen birden yagmur bastirirdi, ya bir kafeye siginir ya da yagmurdan nasiplenirdik. Dostum sehri benden once karis karis kesfettigi icin rotalari kendisi cizerdi, ben ise menununiyele eslik ederdim. Hangi metroyla handi durakta inilip hemen hangi metroya aktarma yapilacak, hepsini bilirdi, ve yüzünde bir gülümseme ile yaşardi hayati. Ona dair en cok ozledigim sey, o gülen gözleri.
Iste aklimda sahneler var o yazdan bölük-pörcük. Mutemadiyen elimdeki kahveye bolca soya sutu koyarak iki katina cikarip yarisini arkadasa veriyorum mesela, ya da Cin resturaninda beyaz soslu, fazlaca tatsiz deniz urunlu ve yassı fasulyeli yemegin hayal kirikligi aklimda. Cogu zaman üç arkadas takiliyoruz, ucuncunun mașallahi var ve cool olmak icin de elinden geleni yapiyor. Birgun onunla piknige gidiyoruz, piknikte kucuk bir cocugu kucagina aliyor ve dondurmeye basliyor, aman Tanrim!!! diyorum o an ve onunla cocuk yapmak istiyorum hem de acilen(ama bunlar dusunce baloncugunun icinde kaliyor).
Yine o yazdan, sanki bir fotograf karesinde kendimi gormusum gibi bir resim var aklimda, Brooklyn koprusunun ayagindayiz, arkada nehir ve kopru mnazarasi, ayagimin altinda tahtadan guverte, siyah diz ustu kabarik bir etek giymisim, ustumde ince bir hoodie(kapşonlu), saclarim fazla uzamis ayrica nemden kabarik ve kivrik, gunesten altin kahveye calmis yüzumde gururlu bir gulumseme, sanki o an varolușumun zirvesindeyim.
2 comments:
Söz uçar yazı kalır, hatıralar yok olur ama yazdıkların hep kalır..
Nisan başında Avustralya'dan arkadaşlarımız geldiler, görüşmeyeli 14 sene olmuş. Avustralya'ya aynı zamanda göçmüştük, onlar kaldılar biz döndük. Birşeyler anlatıyorlar, hiçbirini hatırlamıyorum, sanki ben yaşamamışım.. Bir tanesini hatırladım sonunda ve bakınca aaa bloğa yazmışım, ondan kalıcı olmuş demek ki :)
Yani haklısın... Ve çok güzel anlar yazdıkların, resim gibi izledim, aynen devam......
Hemsirecigim, mutemadiyen hatirlamadigimiz hersey yok oluyor dogru, 14 yildir dusunmediysen artik o senin icin yoktur. Bazen tesaduf dolayli olarak eskilerden birini hatirlarsin, saskinlikla evet yaa vardi boyle biri dersin, curumekte olan anilarin icinden canlanir birden, ki bu bir insan, bir an, bir saat de degil. Kaybolan yasanmisliklarimiz benim icin uzlasmasi zor bir kavram. Bana bir de iki kisiye ozel anilarin onlarin arasindaki ortaklik bitince sahipsiz kalmasi cok aci gelirdi. Kendi adima sahip cikmisimdir guzel bir iliskideki guzel anilara, ve iki kisilik seyin bile tek tarafli hatirlanmasi uzucu gelmistir.
Post a Comment