Ortaokul zamanlari miydi, yoksa lise mi? Bos gecen yaz gunlerindde spontane yasiyorduk hayati. Bir gun sadece yidizlari seyretmek icin, bir geceligine köye gitmeye karar verdik. Köy arabasina binip kendimizi köye attik. Nene-dede evinin onunde, ahir daminda, alcak tahta iskemblelere oturmus, basimizi goge dikmistik. Nasil yildizli bir geceydi, surekli yildizlar yer degistiriyor, kayan yildizlarla beraber hizlica dileklerimizi siraliyorduk, icimizden. O gece hem sohbet ettik, hem hakkini vererek yildizlarla dolu gokyuzunu seyrettik. Yorulunca, gece yatmasina kime gittik acaba, Mayre Hala'ya mi Gule Teyzeye mi? Sabah da gunes dogmadan yine koy arabasina binip sehre donmus olmaliyiz. Uykusuz oldugumuz icin, tasli-toprakli yollardan sallanarak gelen arabada hic konusmadan seyahet etmis biraz da uyuklamis olmaliyiz. Sabahin ilk isiklarinda sehre ulastigimizda eve en yakin yerde aractan inip, memleketin her saatte kavurucu gunesinde eve yurumus, hemen kendimizi yataga atmisizdir.
Sonra, bir gun benim zorumla Ali'nin yeni bisikletine bindirmistik seni. Gunun sicagi gecince sokak saatleri baslardi, ertesi aksam ben carsidan gelirken sen bisikletin ustunde, "Ali tut, tut!!" diye cigliklar atarak pratik yapiyordun, hic sorma firsatim olmadi, ogrendim mi o bisikleti surmeyi...
Ayni yazdi degil mi, fırının ustundeki dairede oturan cocugu begeniyordum. Adinin Selim oldugunu saniyordum, ve akrostişli sisirler yaziyordum ki, adinin Sinan oldugunu Dilek'ten ogrenmistik. Sen de platonik askima eslik etmis, Sinan'in kardesi Selcuk'tan hoslanmaya baslamistin. Selcuk ile ayni okuldaydik, bir yil buyuktu ve ayni servise binmisligimiz vardi, ondan cok hazzetmezdim, biraz cocuksu gelirdi, ama sen boyle hașari seviyorsan demek ki... Yaz aksamlarinda sokak kedileri gibi disarida dolaniyor, sevdiceklerimizle goz goze gelmenin yollarini yaratiyorduk.
O yaz anilarla dolu, sizi salcali makarnaya alistirmistim mesela. Ilk yapisimizda bol zeytinyaginda salcalarin kucuk bezecikler halinde kavrulusu gozumun onunde, sonra o makarnayi severek yemistiniz.
Sonra bir ara Istanbul'dan halanlar gelmisti, gunun en az yarisini sizde gecirdigim icin onlarla da kaynasmistim. Ozelikle enisten ne tatli bir adamdi, hayat dolu ve neseliydi, mutfagin kontrolumuzde oldugunu bildiginden bir gun malzemelerini alip gelmis, onun tarifiyle et-sote pisirmistik. O yemegin tadi da aklimda, ve sebzeleri nasil kucuk kucuk dogradigimiz. Ha bir de enistenin yepyeni, koyu yosun yesili Mercedes'ine binmek oyle guzeldi ki, paranin ekstra mutluluk alabilecegini oylece ogrenmis olduk.
Aah Oznur sen nasil ozenli bir insandin. Bazen tatli yapmak aklina gelirdi, kucuk tatli tarifi defterini cikarir icinden bir tane secerdin. Eksik malzemeleri almak uzere bakkala gitmek icin, etegini utuler, kiyafetlerini degistirir, upuzun acik kahve saclarini ozenle tarar, birkac defa bukerek ve katlayarak topuza donustururdun. Evden cikmadan, buzdolabinda tuttugun gul esansli Johnson Baby kolanyayi hem kendine doker hem bana ikram ederdin, ve oylece bakkalin yolunu tutardik. Yaptigin herseyi cok buyuk bir titizlikle ve sonucu mukemmel cikacak sekilde yapardin. Hem arkadasim hem kuzenimdin ve sana hayranligim cok buyuktu. Seninleyken senin hayatini izler, ona uyum saglardim, eve gelince ise kendime donerdim.
O yaz o kadar cok vakit gecirdik ki, annem birgun "sizi ayni aileye gelin verelim de birbirinizden hic ayrilamayin!" dediginde birbirimize bakip nasil kikirdamistik, Sinan ile Selcuk! O hayal o yaz oracikta kaldi, ta ki buraya yazana kadar.