sonradan bulanlardanim. Hayat kafama vura vura mutlulugu buldurdu. Cocukken anne/babadan birini kaybettigin an hayatin en soguk yuzuyle hasbihal oluyorsun, ustelik cocuksun ve bunun ustesindne gelmen icin hicbir donanimin yok. (1)
Ilkokulun ilk yillarinda koy yolu uzerinde Fen Lisesi'nin onunden gecerken birgun orda okumayi cok istedigimi biliyordum, zamani geldigi zaman memleketin en iyi fen lisesi'ne girecek puani rahatlikla alacak durumdaydim, ve en iyinin izinden evden ayrildigimda, buyuk bir yalnizlik ve guvensizlik hissine kapildim. Evin huzurunda dunyayi kurtaracak gucum vardi, ama yurt koselerinde hakkini arayacak, yasama tutunacak o cocuk degildim. (2)
Universite zamani geldiginde, kanim kurumustu sanki, hayat donuklasmisti , ustelik sadece 18 yasindayken. Hayattan samimiyetle bir beklentim kalmamisti ve kendimi bilime feda etmenin bir yolu olarak matematik okumayi sectim. (2.5)
Universite hayatima koca bir depresyon eslik etti, bir yandan matematigin farkli farkli branslariyla tanisip, onlari derinlemesine ogrenmeye calisirken, diger taraftan hicbir yere baglanamayan amansiz bir benlik arayisim vardi. Ikisi bir arada olmuyordu, o hengamede olebilirdim. Bir gun yine, huzurlu bir nefes almak icin savasmaya devam ediyordum. Lanet olasi bir huzursuzluk butun beyin hucrelerime sinmisti. Bir noktada umudum bile bitti, 22 yasimda artik bir daha mutlu olmayacagima ikna olmustum. Baska seyler de oluyordu hayatimda, bu cirkinlikle savasda yanimda buyuk bir destegim vardi. Ona omur boyu minnettar kalacagim. Yasamayi acisiz hale getirecek bir zihin hali yakalamaya calisirken, aylar gunler hatta bir 5 yil gecmisti. (4)
6. yil, master'in ikinci yili, hayatimdaki tek guzellikten kurtulup, sek mutsuzluga, kafa karisikligina, kendimi kandirmaya, bir yandan da doktora basvurularina konsantre oldugum o korkunc yil. Undergrad'in uzerine, ona yakisir bir sos oldu. O yil yas tutmak ve ozlemekle gecti. Benim icin cok degerli birinden vazgecmistim, bir gun aski deneyimlemek icin bunu yapmam gerektigini dusunuyordum. Asik olmak istiyordum. Masallarda anlatilan o duyguyu yasamadan olmek, bosuna yasamak olacakti. (5)
Amerika'ya gelip, uc ayin sonunda Brown'a transfer olduktan sonra, tam olarak 2007 Agustos ayinin son haftasinda bir mucize gerceklesti, bir anda olmasa da belki bir hafta icinde hissetme bicimim degisti. Gozlerimin gorme sekli degisti, renkler belirginlesti, esyalari farkeder oldum, hatta baktigim seylerin ardindaki ruhu hissetmeye basladim. Binalar, odalar, kapilar, duvarlar bile canlandi. Cok sevdigim odamin penceresinden gordugum manzara ile gercek manzaranin farkli olduguna emindim: disariya bakinca denize nazir beyaz bir ev goruyordum. Gunes isigi dolan turuncu/bej tonlarla doseli odamda, cenneti yasiyordum. Tek bir korkum vardi, bir anda buyulu arabamin bal kabagina donmesi. Mutluluga alismaktan ve bunun siradanlasmasindan korkuyordum, ama oyle olmadi. Her gun ve birkac yil boyunce cok mutlu olmaya devam ettim. Brown'dan ayrilirken, okul bahcesinin duvarlariyle bile onlara dokunarak ve onlari severek vedalastim. Onca acidan sonra, bu hediye nerden gelmisti...
2 comments:
Devam edecek sanırım :) umarım.
Bense tam tersine, çok rahat bir çocukluk ve gençlik geçirip sonra hayatı anlayanlardanım. Rahat demek ama mutlu demek anlamına gelmiyor yine de...
Tabi ne sartlara dogarsak onu normal olarak kabul ediyoruz, onun uzerine kendimizden birseyler koymaya calisiyoruz. Mutluluk hissi de hayatta ulasilan bir his olmali. Bazilarinin kimyasi buna daha yatkin, kucuk maddi zevklerle mutlu olabilenler var, ama buna mutluluk da denilebilir mi emin degilim. Benim icin mutluluk buyulu bir bakis acisi, guzel seylere baktigimda (ve stress seviyem dusuk ise) yakalayabiliyorum. Bu yillarda ise daha zor, mutlulugun en onemli bileseni olan dinginlik eksik.
Post a Comment