Monday, November 23, 2020

 Oglan, okumayi ve konuşmayı ayni anda öğrenecek gibi. Uzun sure konuşmaya yeltenmedikten sonra simdi gözüne kestirdigi kısa sözcükleri tekrar ediyor. Dun bahcedeyken,  "taataa" diye tekrar etmeye başlayınca, "aaa tahta diyor!" sanip mutlu olmustum. Bugun kitap okurken, "kus, arabanın  üstüne ne yapmış?" dediğimde "taataa" dediğinde anladım ki cocuk dun de kuş pislikleri var diye yaklasmasini istemediğim yerin etrafında oynarken  "tahta" degil "kaka" demek istiyormuş. 

Bazı açılardan tam bir bebek, yeme-icme konusunda mesela çok yavaş ilerliyor. Nasıl oluyor da cocuklar belli bir yasa gelince bardaktan icmeye basliyor mesela, ya da büyüklerle ayni yemeği yiyor? Bizim bebeyi herhangi bir konuda teşvik etmek ya da yonledirmek mumkun degil. Oyle ki "bana bak" dediğimde,  özellikle  bakmiyor. Herseyin kendi iradesi dahilinde gerçekleşiyor olması onun icin en onemli husus. Abimin deyimiyle "emir-komuta zinciri"nin bir parçası olmadı asla. Hergun gözlerinin önünde dişlerimizi fircalayiz, eline turlu çeşit fircalarindan bir tanesini tutuştursak da dislerini bin yıl daha fircalatamayacagimiza eminim, mesela.

Tatli tarafları da var, müzik hafızası ve yogun bir müzik sevgisi mevcut. Ayreten  eline kalem alıp resim yapıyor ya da yazi yaziyormuscasina karalamayı seviyor.  Yaziya ilgisinden dolayı yazilisini gördüğü sözcükleri tanıyor, hatta bildigi harfleri kitabinin icinden secebiliyor. Ayrica günlük hayatında  uc dille ve iki farklı tip alfabe ile basediyor.

Maxim'i güzel ve zor yapan seyler ayni kaynaktan cikiyor. Belli bir beklenti icinde olusu ve asla esnek olmayisi ayni karakter yapisinin iki yuzu. Bir de anasindan ve babasında seçerek topladigi özellikle hayati zorlastirici özellikleri var ki, elimizden gelen tek şey sabırla onun büyümesini beklerken özgürlüğümüzün ve vaktimizin bir kismini geri almayı umarak yasamak. 

Bir cocuk sahibi oldugumda hayatimin yetişkinlikle kaybolan renklerinin tekrar gelecegini düşünmüştüm. Nitekim öyle oldu. Iki yıldır ciddi bir mücadele ile sevdiğim  insani yasatmaya calisirken  gecen zamanda hayatin renkleri tekrar canlandı, yasamak gözümde çok degerlendi. Dolayli bir sekilde de olsa yasama sevgim geri geldi. 

Wednesday, November 18, 2020

 O abarta kabarta bahsettikleri evlat sevgisi denen seyi, onden iki yil cilesini sektikten sonra deneyimliyorum sonunda. Aslinda evlada mahsus bir sevgi degil bu, sadece sevgi...  Ailemi sevdigimi biliyorum, ama bu turlu mu? sanmiyorum. Ilk defa boyle savunmasizca seviyorum. Savunmasiz kalmayi sevmedigimden bu turlu bir sevgi durumunun icinde yer almayi tercih etmemis olabilirim. Simdi ise kurtulusum yok. Butun ogleden sonra onun zeytin karasi gozlerinin icine bakip, kara saclarindan, yumusak yanaklarindan sicak ve mis kokulu almindan operken, onunla beraber gulusurken, bogusurken ve o kikirdarken, hatta sevdigi uzre dozunu kacirip hickiriklara gomulene kadar gulerken ,ask denen sey gelip insanin yuregine gokdelen gibi dikiliyor. Ondan kaçamam, ona karsi kendimi koruyamam ve ondan karsilik bile bekleyemem. Ancak ki iyi olsun, mutlu olsun diye hep caba halinde olabilirim, onun iyiligi temelli yasayabilirim. Bundan sonra bir daha ozgur olamayacagimi biliyorum, sevginin boyle birsey oldugunu tahmin ediyordum, tahmin ettigim gibi benden cok sey aliyor ve cok sey veriyor , tek korkutucu tarafi su ki hepsi irademin disinda ilerliyor. Sabahtan aksama ancak hayatta kalacak kadar bedenimi idare edip, hesapsizca (yani bu kadarcik hesap da olsun) onun icin kostururup sadece araya  diger sorumluluklarini sokusturuyorum. Ben yokum, ama hizmette ustun madalyayi hakeden bedenim var ortada. Arada gecmisi hatirlamak hep huzur veriyor, mesela aksam kendime kisa bir yuruyus molasi verdigimde anilar aklima ususuyor, ve hepsini guzel duygularla hatirliyorum, sari isikla aydinlanmis bir koy odasi gibi sicak ve sevimliler.  Iyi ki yasamisim, iyi ki bir zamanlar gercekten ozgur hissetmisim.