Thursday, January 28, 2016

Kisin ortasinda Amerika' nin bir kosesinde turist hayatima isinlanali bir hafta oldu; ondan oncesi ise tam bir kaos. Turistligimden de birsey anladigim yok; uzun yillar once bir defa atlattigim kultur sokunu ikinci kez yasiyorum. Avrupa'da cok paslanmisim; orasi yurtdisi degilmis meger. Asil uzak burasi... Universite kampusun yakininda Middle Eastern minicik market demeye bin sahit bir yer var; tarihi gecmis nar eksileri kimbilir daha kac yil rafda duracaklar. Turkiye'de yuzune bakmadigimiz seyler burda 10 kati fiyatina etiketleniyor. Avrupa' ya gider gelirken yanimda market isi hicbirsey tasimiyordum, dedim ya: meger Avrupa yurtdisi bile degilmis; burda ise dunyanin bazi nimetlerinden tam bir mahrumiyet hali var.
Almanya'dan sonra DC' ye direkt ucusum vardi.  Bir gun oncesinden annemin soguk evindeki son geceye tahammul edemeyip iflas etmis bedenimi Tanri'lardan yardim dilenerek yola cikardim. Almanya'da bes saat bekledigim ucak; hava durumunun kotulugu ile uzayan ve surekli degisen ucak sirasi ve kendi yeni sirasini bekleme arasinda gidip gelirken; hicbirseyi (geride biraktigim ulkeleri, yeni baslangiclari zorlayacagimi) dusunmuyordum; sadece gidecegim yere ulasmayi hedefleyebiliyordum.  Arada kendimi iyi hisseder gibi oldugumda birseyler yiyip icerek enerji toplamaya calisiyor; bas donmeleri ve vucudumda sizilari hissetmeye basladigimda ise agri kesici ve grip ilaclarini birlikte yutuyor; ucagin koltugu ya da bekleme salonunun sandalyeleri demiyor gozlerimi yumarak uyku moduna geciyordum. Uzayan saatlere rağmen yol ile bu sekilde basa cikiyordum.

Bir uc saat daha bekledikten sonra ucak havalanabildi. O  ara ilk aklimdan gecenler, son enerjimin tukendigi ve on saat daracik koltukta seyahat edecek sabrimin kalmadigiydi. Vucut sicakligimi dengede tutamiyordum, ayaklarim sanki surekli soguyordu. Yanimda Afrikali bir Ahmad vardi ve koltuguna sigdirmaya caba gostermedigi kolu bacagi bana degdikce iyice sinirleniyordum. Gecikmeli gelen ucak yemeginin icinden yenilebilecekleri secip bir gayretle yuttuktan sonra bir cift ilac daha atip, Ahmad ile arama bir yastik koyup uyumaya cekildim, bir ara ayakkabilarimdan da kurtuldum. Dort saat kadar sonra uykum acilir gibi oldugunda, ilaclarin ve dinlenmenin etkisiyle yine iyi hissetmeye baslamistim. Ahmad benim yastiktan ilham alip pardususunu araya koymaya yeltenmis onun yerine onu da benim koltuga koymayi basarmisti; fakat artik ona aldiris etmiyordum. Yanaklarimdaki yanma, ayaklarimdaki donma gitmisti; ac degildim ve basim donmuyordu/agrimiyordu. Iyi hissetmek tahammul sinirlarimi da genisletmisti, bacaklarini kocaman ayirarak uyuyan Ahmad' i son bir kez daha offlayarak ittikten sonra kendi cam kenarima cekildim.
Ucus bittiginde ve en son cikmayi huy edinmis valizim parkurdan cikamazken ayakta duracak gucumu yeniden kaybediyordum. Oturarak beklemeye koyuldum. Ustumdeki fazla kiyafetlerin sicakligi ve son yedigim super yagli domuzlu/peynirli sandevicin de etkisi ile midem ayaklanmaya baslamisti. Valizime kavusup gumruk noktasina geldigimde butun engellere takilmadan bu seyahatin bitmeyecegini biliyordum. Koca pembe valizimi kucaklayip gumrugun yiyecek tarama makinesine koydum, Malatya'da carsamba pazarindan gelip okyanus asmis bir hurma ve iki mandalina -yas meyve olduklari icin- copun yolunu tuttular; itiraz etmedim elbette.

Son bir engel kalmisti, o da seyahatin shuttle kismiydi. Shuttle'a gelip sirami aldiktan sonra 20  dakika kadar bekleme suresi verildi. O surede bir posta daha ilac alip, 20 dakikanin bir onceki durakta bekledigim 8 saatin yaninda "hic kaldigini" dusundum. Sakince oturarak bir kac saat daha bekleyebilirdim; fakat servise binip salllana sallana DC' nin guney dogu kosesinden girip diger musterileri bir bir birakip, kuzey batisina ulasmayi hedeflerken isyanin esigindeydim. Connecticut Avenue' nun butun kirmizi isiklarinda dura kalka ilerleyen bu seyahat de  oncekiler gibi  ancak ki limitlerimi  yeterince zorladiktan sonra bitecekti.
Bir sonraki hikaye ise "simdi" yi anlatacak. O daha ilginc...

Saturday, January 16, 2016

Butun karamsarliklar, fizikzel ve ruhsal olarak bitkin bedenimde birikmisler. Icine girdikce anlamsizligi derinlesen memlekete tahammul edebilme sinirina eristim; o sebeple bugun hersey cok fena. Hastalik ve uykusuzluga eklenen umutsuzlukta bir uyuyup bir uyandigim uykularimda butun korkularimla amansizca yuzlesiyorum.

Wednesday, January 13, 2016

Babaevi’ndeyim; Ocak ayinin ortasi, buraya nerden geldigimi hala hatirliyorum.  Bir hafta sonra yine yollardayim; etrafimda hasret icinde sabrini kaybetmis aile fertleri,  her dakikamizi birlikte gecirmeye calisiyoruz. Elif bir yasina girecek, gamzeli gulusunden bir tane bir tane daha gorecegiz diye gun boyu oyuna tutusuyoruz. Hava kirli ve burda yasamak yasamaya benzemiyor; televizyonla ulkenin geri kalanina baglaniyoruz durum daha da umutsuzlasiyor. Biraz daha uzun kalsam... 

Friday, January 8, 2016

Hicbir fatura/kontrat anlasmasi icinde degilim; belki hayatimda ilk defa bir anahtarim yok, hatta telefonum bile yok. Marketten aldigim antep fistiklarini yol kenarinda yerken agabeyimin anlastigimiz saatte bulusma noktasina gelmesini bekliyordum. Havalaninda sehre giden serviste konusulan dili o kadar iyi anlarken buraya ne kadar cok yabanci oldugumu hissediyordum. Aslinda burda degisen birsey yoktu, yabancilasmak tek yonluydu.