Monday, December 5, 2011

Okulun ilk gunu, 4 Eylul 2008



Eski bir yazi:



Bugun okulun ilk gunuydu, okulun ilk gunu "caliskan ogrenci"'nin sorumluluklarini bir kez daha hatirladigi, yapacaklarinin planini yapip ardindan heyecanlandigi, bol enerjili, gazli bir gundur iste. Zamanla o enerji azalir azalir azaalir... Bir sure sonra "nereye kacti?" diye bile merak edilmez. Sonra bir gun(yani bugun) 25 yasinizda uzun zamandir alismis oldugunuzun aksine kalabalik bir sinifa girip derse baslayan hocayi dinlemeye basladiginizda o film seridi paradigmasi gerceklesir. Bugun oyle saniyorum ki yuzumde disardan nasil bir goruntuye yol actigini bilemedigim bir ifade, ilk okul birinci sinifi hatirladim. O gun, oyle dise dokunur bir travma yasamisim ki butun cocuklugumun en aydinlik gunlerinden (digeri de begendigim cocuklarla siir okudugum, yan yana oturdugum ya da bir sebepten yarim metreye kadar yakin oldugumuz zamanlar). Okulun ilk gunu: ben fazlasiyla olanlardan habersiz, siyah onlugu gininip icinde tek bir defter ve kalem, tipini bile sorgulamadigim, nerden gelip koluma girdigini bilmedigim bir canta evden ciktik. Yol kismini ve siniflara girisi cok hatirlamiyorum ama o gun icinde oldugum seyin nasil benim disinda gelisip kontrolsuzce beni yonettigini hissettigimi cok iyi hatirliyorum. Olanlara "hayir!" demek aklima gelse, kesin derdim ama hersey oyle hizli gelisiyordu ki: bir taraftan da, ne hizi, ne gelismes... siniflara gecip siralara oturdugumuz an zaman fazlasiyla yavaslamisti. Daha dogrusu, simdiki algilayisima yakin olan zaman kavramiyla tanismistim. Bitmek bilmeyen ders saati, bir tane ardindan bir tane daha, sonra bir tane daha... Orda beklemeyi ogrenmistim, zilin calisini beklemeyi, sonra insanlarin televizyonda baslayacak filmi yakalayabilme endisesi disinda da bos bos zaman geciyor mu diye kontrol etmek ihtiyaci ile saate baktiklarini.

Son dersin heyecaniyla gozlerimizin kacan feri geri donerdi, ama her aksam eve cocuklugumuzdan biseyler kaybederek donerdik. Bisey mi oldu okulda sorusuna, "yoo hep ayni seyler" diyerek gecistirerek. Belki daha iyi ilkokul anilari olanlar da vardir ama benimkiler hayatimin geri kalaninda yasadigim melankolik halleri tek basina aciklamaya yetecek turdendi.

Ilk gun siralara yerlestigimizde ve yanima kim oldugunu bilmedigim bilmek bile istemedigim bir arkadasim oturtulunca, disarda gunes sicakligini yitirirken ve sokak bile olayin ciddiyetini kavramis bizi cagirmaktan vazgecmisken elveda demek zorunda oldugumu anlamistim avare gunlerime. Abimler okulda iken onlarin izleyemedigi cizgi filmleri seyredip, evin ve sokaklarin hakimi oldugum, o gucun getirdigi ozguvenle daha da bir akilliymisim sanip bilge haller icine girdigim zamanlar sona ermisti... Herhangi bir mavi onluklu olmustum iste sayi saymak icin sirasini bekleyen ve "bu duruma ne kadar katlanirim bilmem ama bundan sonra artik boyle yasam, yasadigimzi sey hep guzel olamaz ya!" diye icimden gecriyordum. Aglayan o kadar ogrenciden muhtemelen daha buyuk acilar cekerken tek bir damla goz yasi bile dokmeden sirama oturup yanimda hic tanimadigim bir insanin oturmasini ustune bir de kendine daha genis yer acabilmek icin savasisini normal olmayan fakat dayanilmasi gereken bisey olarak kabul etmistim. O gunden sonra kendimden daha mantiksiz insanlara karsi olgun daha akillilara karsi problem olmaya basladim yasananlardan almis oldugum hasardan olsa gerek.

Ama daha gun bitmemisti: O gun sayi saymistik, yakin zamanda ogrendigim yirmi ve yirmili sayilari soyleyip soylememe konusunda buyuk tereddut yasiyordum, "yirmi" kulaga cok aptalca geliyordu ve abimin beni kandirmak icin uydurdugu bisey olabilirdi, ilk gunden aptal gibi gorunmek istemiyordum ama saniyorum zaten yirmi'ye bile ulasmadan sira diger ogrenciye gecmisti. Sonra "yirmi" nin de var olduna inandirilmistim, hem de ilk gunden; herkes gibi olmustum boylece.

Ogrenmeye direncim takdire sayandi, her turlu bilgiyi redle basliyor fakat sonra direncimi kaybediyordum. Once okumaya direndim, sonra teslim oldum okul dergisinin Ocak sayisina: noel babalar, kardan adamlar oyle guzeldi ki altinda yazilan sifreleri cozmek icin onlarin ogretmek istediklerini bir bir kendim ogrendim, ve sonra okudum butun dergiyi bastan sona, hatta hergun hergun yaptim bunu, utanma dugusunu yitirip her seferinde daha cok zevk alarak, ustune elime gecen her yaziyi ayni hazzi bekleyerek okudum. Sorulan sorulara verilmesi istenenden farkli cevaplar verme isini uzun uzun yaptim, simdi daha iyi anliyorum icinde oldugum "fuzzy" hali, ama sebepler halen muamma.

Eve kis aksamlari yalniz donusum, babamin usuyen ellerimi boynunda isitisi, onlugumu cikarip ertesi gun yapilmadiklari icin basima bela olacak odevleri hemen aradan cikarmaya calismam, belki dort ay kadar hergun ayni huzunle ve tukenen enrjiyle okula gidisim, bilgiye suphe ile yaklasmamdan kaynakli basarisiz halim ve ona bagli mutsuzluk duygusunu erkenden tanimlayisim...iste kazanimlarim..

No comments: