Tuesday, February 11, 2025

sadelik ile yavanlik

arasinda ince cizgideyim, cunku hayatta kalabilmek icin baska carem yoktu. Annelikten kalan zamanda işimi, isden kalan zamanda annelik vazifemi yapiyorum.  Onun disindaki hicbir alanda varolma cabam yok. Ornegin, birkac gundur  yemekleri gecistiriyoruz.  Sanki aylardir düzgün birsey yememisim gibi  hisettigimi farkendince,   o an inen bilgelikle "yarin birkac kap yemek yapayim" diye karar verdim (Insallah  sabah oldugunda da bunu hatirlarim). Hayatin geri kalani ile ancak ki boyle bir umursamazlik ve plansizlikla basa cikabiliyorum. 
Cocuk yetistirme konusunda yeni farkindaliklari hayata geciriyorum. Mesela, birseyi cocuk icin hedef koyup onun olmasini bekleme huyundan vazgectim. Beklemiyor olmak, olmasini hizlandiriyor, kesin! 
Sabir konusunda -masallah- cok guzel bir yerdeyim 🧿🧿🧿🧿🧿🧿, ve boylece bunun denklemdeki en onemli faktor oldugunu ilk defa goruyorum.
Bu aralar bolca yapmak durumunda  kaldigim birsey daha var:  inadina gulumsemek!  bunu basarabildikce batmak yerine yuzmeye basliyorum, hatta bu üçümüzü birden kurtariyor. 
Sabir, kabullenis ve gulumsemek, yapabilirsen ne âla.

Feb 10, 2025 

Saturday, January 25, 2025

kutuphaneyi

gorevlilerin ikaziyla terkediyorum. Son dakika calisanlarla beraber kutuphane kapatmada deneyimliyim. Bilkent'te ne zaman ki bir boyfriend'im oldu, calisma ortamimi, iki ranza ve duvara dayali calisma masasindan sonra icinde kipirdamak icin zerre yer kalmayan 75 numarali yurdun kose odasindan, kutuphaneye tasidim. Aksam birseyler yedikten sonra hizlica kutuphanenin yolunu tutar 11.30'a kadar biraz calismali, biraz dinlenmeli,  bazen calismak icin masaya oturmusken bos bos dusuncelere kapilmali ancak ki verimli gecen dakikalardan medet ummali bir sekilde aksamlari gecirirdik. Henuz ekranlar hayatimizin bir parcasi degildi, -en azindan benim icin- ama ekrana kapilmis birkac tanidigim vardi. Mesela o minik yurt odasini paylastigim arkadasim F.  

F. okulun internet agindan indirdigi yabanci dizileri ve filmleri hergun ardi sira izler, gecenin sonunda kitabin kapagini acar ve yarim saat calismayla sinavlara girerdi. Tabi notlari harika degildi ama sinif geciyordu ve hayatindan memnundu.  Benim bolumun icin bunu uygulamak mumkun degildi, her yeni dersle yeni dusunme bicimlerine adapte olmam, o alanda soru cozebilecek kadar nedenlere ve sonuclara hakim olmam gerekiyordu. Ayni universitedeki bolumler arasindaki "zorluk farki" meselesi annemin kafasini fazlaca mesgul ediyordu, bunlar pek uzerine dusundugum  seyler degildi, ancak ki annemden defalarca "F. de mezun olacak bu okuldan, sen de...!" lafini duyarak, isin icinde bir dogal bir adaletsizlik olduguna ikna oluyordum. F.  mezun olur olmaz, onunla ayni bolumu okumus bir ortak tanidigimiz araciligiyla kisa zamanda is bulunca, en cok sasiran yine annem olmustu. Demek ki hayatini guzelce kazanmak, cok aci cekmeden de mumkundu...  

F., erken atildigi is hayatinda hem calisti hem yasadi, tek kisilik hayati onun konforu etrafinda kuruluydu.  Ta ki birkac yil once cok fena bir hastalik vucudunda zuhur buluncaya kadar. Hastalik haberine cok sasirdim, cok erken degil miydi, ayrica bu rahatligin icinde ansizin boyle olumcul hastaliklar ortaya cikabilir miydi!  Asil fenasi, ve bu yazinin konusu: haberin soku gectikten sonra bu olay yuzunden buyuk bir uzuntu duyamadigimi farketmek oldu. Neden onun icin uzulmuyordum? F. neseli biriydi, kesinlikte birine kotuluk yapacak biri degildi, onun varligi insana rahatsizlik vermezdi, o halde bir tarafim neden o gidince dunyanin hicbirsey kaybetmeyecegini soyluyordu?  Bu sorularin yanitlari vardi. Yasadigimiz ama uzerine dusunmeden gectigim anlardaydi. 

F.  adalet duygusu gelismemis bir insandi. Annem Ankara'ya tasindiktan sonra, haftasonlari eve gidiyor, yurda donuste yogurt kutularindan cevirme saklama kaplarinda bir dolu yiyecek getiriyordum. Ne zaman kendime bir tabak hazirlayacak olsam F.'ye de bir porsiyon hazirlar, isitip masasina getirirdim,  ama kendisinin buna karsilik hicbir jest yapmadigina eminim, cunku yapsa mutlaka hatirlardim(bana yapilan iyilikleri asla unutmamak gibi bir ozellligim var).  Iyi ki o zamanlar bu hareketler garip gelse de karsimdaki kisiden sogumam icin yeterli sebepler degilmis, yoksa birkac yil oda arkadasligi zor gecerdi.  Ancak ki sonradan, "alip-alip bir turlu aklina vermek gelmeyenler"e karsi cok korkunc bir antipati gelistirecektim. 

F. nin tek kusuru bu degildi,  merhametsiz bir insandi. Onun yardima ihtiyaci olan birine iyilik yapabilecegini hayal edemiyorum, cunku zayif gorduklerine kucuk gozle bakardi. Ama ne zaman sosyo-ekonomik durumu kendisininkinden daha iyi birini gorse onunla dostluk kurmaya calisirdi. Yine  kutuphaneden 12'ye dogru yurt odasina dondugum bir gece fakulteden bir kizla bir sise sarabi devirmisler ve cakir keyifler, hayretle hava atmada sidik yarislarinin son kismina sahit oldum. 

"F.'ye arkadas olarak ben ne verdim?" diye soracak olursaniz,-duzenli bir kap yemek disinda- hicbirsey! Simdilerde daha iyi anliyorum ki insan iliskilerinden degil, insanlari izlemekten beslenmisim. Iyi kalpliydim, comerttim, adalet duygum hep vardi, en guclu  ve abarti ozelligim ise merhametimdi, ama arkadasliklar kurmak, onlari yurutmek, alisagelmis kaliplarla iliskileri yurutmek, insanlara alisik olduklari formatta tutarli ve eglenceli bir arkadaslik iliskisi sunmak hicbir zaman ne uzerine calistigim ne de dogal olarak basarabildigim bir seydi. Iyi arkadasliklarim oldu elbet, cunku uyum vardi, en cok da karsi tarafin arzusu. Ama o ilisksilerde de dost olarak cok sey verememisim, belki karsimdakine ilham olmusumdur, onu cok iyi dinlemisimdir, ama kimseyi eglendirdigimi hic sanmiyorum.  

20 yil sonra daha eglenceli biri olmus solabilirim,  iyi bir komsuyum, iyi bir kardesim, vermek konsunda baya iyiyim -tabi degerini bilene- cunku becerilerim cok daha gelisti. Acaba ben degisirken F. de degisti mi, belki artik merhametli biridir, eger oyleyse hastaligina cok uzulurum. 



 

Friday, January 17, 2025

alternatif

 Maria hizlica kagida 2+5=? 3+8+?  ... diye toplama alistirmalari yaziyor ve kucuk kiza uzatiyor, kiz istahla girisiyor, "3+8=10" diyor once, Maria benden utaniyor ve ters ters cocuga bakiyor ki cocuk hemen duzeltiyor ve  11 diye sonucu yaziyor. Sonra cocuklarin jimnastik dersi basliyor, Maria ile biraz lafliyoruz, bana  annesi mi bakicisi mi oldugumu soruyor, anne oldugumu ama bakici ihtiyacimiz oldugunu da soyluyorum. Kendini biraz ovuyor, cocuklarin onunlayken tablet izlemediklerini, hep aktivite yaptiklarini ve matematik calistiklarini anlatiyor. Evet dogru soyluyor, bir kac dakika once gozlerimle gordum, 5 dakika boslugu bile guzelce degerlendirdi, "Ah Maria, ama marifet sende degil, cocukta!" demek geliyor icimden, hatta asıl sen bana bak Mariacigim, bendeki cocuk "the master of not giving a f*ck" ve ben bu cocuga hic istememesine ragmen bir seyler ogretiyorum, hatta bugun sirf ucunda ödül var diye ogrendigi toplamayi yarin unutunca yine ogretecegim, sonraki gun yine. 

Dun sinifca tiyatroya gittiler, iki gonullu anne cocuklarin otobusu ulasana kadar binanin girisinde beklerken laflamaya basladik. Ben her zamanki gibi icimi bosalttim, diger anne de beni yalniz hissettirmemek icin kendi cocugunun ufak tefek problemlerinden bahsetti. Sonra "homeschool yapmayi dusundun mu?"diye sordu, ve ardindan kendisinde bunu yapacak sabrin olmadigini ekledi. Ben de ona an itibariyle butun sabrimi sonuna kadar kullanmakta oldugumu soyledim!

Bizde durum boyle, inatla sistemin icine dahil olabilmek icin elimizden geleni yapiyoruz, icimden bir his yanlis yaptigimizi soyluyor ama bizi surekli pataklayan bu sisteme alternatif uretemiyoruz, keske bir ciftlik olsa da cocuk orda yasasa, hayatta kalacak beceriler gelistirse, bol bol kossa, dag bayir gezse, biz de kendi isimize gucumuze baksak. 

Monday, January 13, 2025

Canim kardesim

 En buyuk agabeyim ile aramizda  8 yas var, ondan sonra iki agabeyim ve ben 4 yil icinde ardisira dogmusuz, yas farki az olunca ikisine de ismiyle hitap ettim, son yillarda ise ucumuz birbirimize "canim kardesim" diye hitap ediyoruz, hem de hissederek. Konusmalarimizi "seni seviyorum" diyerek bitiriyoruz, hem de hissederek. 

Cocukken erkekler birbiriyle takilirdi. Kucuk canim kardesim ile kavaklikta basbasa piknik yaptigimiz, onun agacin tepesinde ikimiz icin erik topladigi  zamanlar disinda  beraber hatirlanasi anilarimiz yok. O zamanlar,  ortanca  abimden ise sıklıkla  nefret ederdim, dunyadan birini silip atma sansi olsa oyum canim kardesim Ali Riza'ya olurdu. Huysuz, cigirtkan, etrafina verdigi rahtsizligin farkinda bile olmadan surekli olay cikaran bir cocuktu. Aman tanrim, o cocuk bir 10 yil icinde nasil buyudu ve dunyanin en duygusal en dusunceli innsani oldu, hayatin mucizesi bu olsa gerek.  20'li yaslarimizda Ali Riza ile cok yakindik, ikimiz de ayni yil okul icin memleketten Ankara'ya gelmistik, onun universitesinde kutuphanede yan yana ders calistigimiz gun aklimda, huzursuz yatili gunlerimin icinde huzurlu birkac saatti. 

Biraz daha zaman gecti,  buyuk ve kucuk abiler evlenip gidince geriye 3 kisilik bir grup olarak kaldik,  canim kardesim herseyi beraber yapmak isterdi, tatillerini bana gore ayarlardi, alisverise beraber cikardik, begendikleriminin ucretini israrla kendisi oderdi.  Bana sevgisi ve hayranligi oyle buyuktu ki,  kardesi oldugum icin arada soylenirdi  :)  Aile baglari onun icin cok onemliydi, ben ise henuz o olgunlukta degildim o yuzden onun sevgisine ayni coskuyla karsilik veremezdim.  

Bilkent'in son yili, yasgunumde surpriz yapip  annemle okula gelmislerdi, Ankara'da son aylarimdi. Tepedeki cimenlikte oturmustuk, herkesin yuzunde bir gulumseme...Ezel Hoca adeti oldugu uzere fotograf makinesi ile  o gulumsemeleri  tarihe kaydetmisti.  Yesil cimlerin ustunde,  mavi gokyuzu  tepemizde, annem ve ben tesaduf acik yesil renklerde bluz giymisiz,  Ali Riza ise acik mavi bir t-shirt, doga ile uyum icindeyiz, yuzumuzde bir rahatlik, guclu bir gulumseme, seviyoruz ve seviliyoruz. 

Thursday, January 9, 2025

babaligin kimyasi

 Costco'nun otoparkinda 50'li yaslarinda irice bir baba toptan satin aldigi yieyecekleri ve icecekleri bir cirpida kaldirip pat -küt arabasinin bagajina dolduruyor. Pantolonu biraz asagi dusmus, poposunun catali gorunuyor, arkasindan zevkle boylesi adanmislikla is yapan birini gozlemliyorum, tanidik bir hali var.  Yanindaki cocugun boyundan  en az 18-19 yillik baba oldugu belli,  kendinden vazgecmis, su anda hicbirsey sorgulayacak hali yok, onun yerine ben sorguluyorum, yazik degil mi ya sana!

Bizim evde bunun her aksam bulasiklari toparlayan, sabah bulasik makinesini bosaltan, market alisverisi yapan, kar yaginca kar küreyen (ve daha onlarca is yapan) modeli var, 

Buyuk yengemde, elinden butun ev isleri gelen modeli...

Tamam biz anayiz da sizi ne tutuyor aile birliginin icinde?

gercek olan

 hangisi, dün sikayet ettigim hayatim mi, bugun yine var gucumle ve umutla koșturdugum mu? ustelik dunden bugune hayata dair degisen birsey yokken. 

Bu  gereksiz coskunun kaynagini buldum, "annelik"!  Doganin oyuncagi oldugumuzun farkindayim, herseyi birakip ozgurlugune kacmak varken, kalkip lavabo ovalamanin, kek cirpmanin sebebi ne olabilir? Cevap: Ailemize daha iyi hizmet verebilmemizi saglayan "annelik coskusu".  Bizi, icinde kole oldugumuz hayatta mutlu oldugumuza ikna eden duygu,

 Bazi gunler o  cosku yerinde olmadiginda ise  sistem fena kilitleniyor. Neyse ki guzel bir uykudan sonra, hersey harikaymis ve daha da harika olacakmis inanciyla kaldigimiz yerden devam... 

Analigin kimyasinin arastirilmasi lazim. 

Tuesday, January 7, 2025

iki yaz

 once rastgele bir kararla  Turkiye gezimizin iki haftasini  Cesme, Dalyan'da gecirmistik. Tepedeki evin manzarasi fena degildi ama evin ici ile kiralama sitesindeki resimler kesinlikle ortusmuyordu: karanlik bir giris katiydi. Ön kisimdaki penceler, arkaya uzanan evin geri kalanini aydinlatamiyordu ve bu kisimlar rutubet kokuyordu. Ev sahibi artik kullanmadigi ama atmaya da kiyamadigi eski esyalari buraya yigmisti, esyalarin birbiriyle uyumu olmadigi gibi, ortamin butun enerjisini yutuyorlardi. Evin oldugu sokak ise fazlaca sessizdi, tam karsidaki iki devasa yazlikta in-cin top oynuyordu, kimbilir zengin sahipleri ne zaman vazgecmislerdi buraya her yaz gorev icabi gelmekten.

Bu bunaltici evde,  ne oldugu belli olmayan kafa karistirici kasabada ne isimiz vardi? boyle pismanlik anlarinda ruhumun üstune karabasan oturur ve ordaki zamanin cogu o karabasanla birlikte gecti.  Mesela, arka sokakta bir balikciya oturup hizlica karnimizi doyurmus omanin derdindeyken, Bim ya da Sok marketten taze meyve/sebze ne bulabilirsek alip, elimizde posetlerle tepeyi tirmanirken ve bir gunun daha bitisiyle avundugumuz anda...

Dalyan'a gelisimizin ilk gunu, ogleden sonraydi. Oglan buyukce bir porsiyon makarna yemisti ki, ogurmeye basladi, hizla bahceye cikardim, maalesef yediklerini cikardi ve o sira zayif siyah bir kedi belirdi, agresif bir sekilde miyavliyordu,  taze kusulmus makarnaya oyle bir saldirdi ki ne yaptiysak uzaklastiramadik. Biliyorsunuz kotu seyleri anlatma becerim yok, ama oyle travmatik bir andi.  

O kasabayi bir turlu sevemedik,  gunduz sicaktan soylenerek plaja yuruyerek gider- gelir, aksamlari limana inerdik, ancak ki o zaman ultra-luks yazliklarin cocuklariyla kasabanin ulta-fakir cocuklarini ayni parkta oynarken gorurduk. Ebeveynligimizin depresif gunleriydi, kasaba bunaticiydi, ve sokak hayvanlari cok acti. O siyak kediyi hergun beslememize ragmen acligi ve agresifligi gecmedi. Bizi masada gordugu an hizla gelir tehditkar sekilde miyavlar,  ortaliga bolca aksirirarak hayatimizi daha da zorlastirirdi.