Yesillenmis, guneye ozgu koca agaclarin cevreledigi mall'da uzun bir aradan sonra deneyimledigimin bireyselligime dair doyum hissini, mavi gokyuzunun altinda temiz havayi icime cekerken yummy bir sandvichten buyuk isiriklar alarak ve ara ara sicak kahveden yudumlayarak pekistiriyorum. Ve bu guzelligin ilk aninda bunu yaziya dokmek istiyorum, kendimden konusmak... Hayat yavas yavas normallesirken neler yasadim ve neye donustum diye dusunuyorum. Kucuk seylerden zevk almayi, basarilari kutlamayi, sevinc anlarini iskalamamayi ogrendim. Buyuk bir isin altindan kalkmis olmanin gurunu yasiyorum, yorgunluktan cok daha umutluyum. Yasanmis zorluklarin altindan butun olarak kalkmisken, guclu olduguma ikna oldum. Guc boyle birsey, ancak ki sadece gercek zorluklar yasayinca ortaya cikma sansi var. Eger son uc yilda siradan bir gunluk rutinim olsaydi ve uc yilda 100 yillik is yapmamis olsaydim, bu insan olmayacaktim. Yasanilan her zorlugun ardindan yasama daha guclu baglanildigini bildigimden, onumuzdeki gunlerin, yillarin hakkini vermeye hazirim. Renkler, kokular, sesler daha canli. Sabah uyanirken kus seslerini dinliyorum, bahcede domates/salatalik yestistiriyorum, kirmizi bisiklete binip bir tur daha bahcede dolanmak icin etkileyici gozlerle ta gozumun icine bakan ve "son" diyen canim yavruma, "tamam bi daha" derken, yasamanin mucizesini hissedebiliyorum.
Guzel gunler geldi.