Sunday, December 22, 2019

16 ay

Maxim'li 16 ay, hergun koca bir gemiyi karadan ittire ittire yürütmek gibi. Bu kadar zamanda o buyusun diye zerre tembelliğe düşmeden aklımla ve bedenimle mücadele ettim. Butun enerjini  once ona, kalırsa gerisini de isime harcadım. Yani kendim icin birseyler yapmanın arayisina giremedim,  ancak yavrumuzun büyüdüğü ve benim artık onun  arkasından yemek koşturmak zorunda olmadigin gelecekteki zamanlarin hayaliyle umut buldum.
Bir  insani meydana getirmek sonra onu hayatta tutmak icin bu kadar ugrasinca güzel seyler oldugunda da sevinmenin hakkini verdik. Maxim'in yaptiklari hep sürprizmişçesine sevindirdi bizi. Baska anne babalar, "çocuklar birgün oturur, birgün yürür, birgün dis cikarir" deyip, bunlar olunca biraz sevinir ve geçerler ama biz iyi seylere herkesten daha çok seviniyoruz. Hayatimizin  en zorlu projesi olan oğlumuz daha yürümeye baslamadan yürüdüğü günleri hayal edip sadece ilk adımlarında  degil tatlı tali yürüdüğü bu ayların hepsinde ona baktıkça mutlu oluyoruz. Akilli halleri var, bir de güleç doğası ki ona her baktıkça insan bir hos oluyor. Tatli yanaklarını, yumuşak siyah saclarını her fırsatta dolu dolu opuyorum. Bazı halleri yüreğimi burkuyor ama ona en yüksek standartlarda annelik yaptigimin farkındayım ve ona karşı eksiklik hissetmiyorum. Bazı hatalarım da onunla ilgili konuları akisina birakamayisimdandir, hatta belki butun bu zorlukların sebebi en basından beri var olan derin korkularım. Korktukca ve bazı seyleri doğasına birakamayinca daha büyük problemlere sebebiyet vermis olabilirim, ama inanin hersey bu evladı çok fazla düşünmekten. Maxim daha dogmadan,  ve bir oğlan bebek beklerken, sokakta markette minik erkek çocuklarına bakip, "bizim tek istediğimiz bu" diye ic geçirirdik. Cocuk, normal bir bebek seklinde degil onun prototipinde dogunca onu büyütmek  icin fazla aceleci davranmış olabilirim. Butun sorunların sebebi benim bu tavrim ise de suclu hissedemiyorum, çünkü sonucun butun acilarini da fazlasıyla çekiyorum ve... Gecen yıl bu zamnlardaki fotoğraflarımda hala eski kendime benziyormuşum.  Simdi saçlarım  eskisine gore on defa daha beyazlamis halde. Suratima aynada bakmadan evden disari cikiyorum, saçım başım hep daginik, ve bu durumu iyileştirme sansimin oldugunu bile zar zor bazen hatirlayabiliyorum.  Uzun bir sure daha cocugu ne bakıcıya bırakmaya ne de hasta olur korkusuyla kreşe göndermeye niyetliyim. Babasi bu konuda çok daha rahat düşünüyor, ama ben pestilim çıkana, stresten kanser olana, sevmekten  aklimi yitirene ve oynamaktan bayılıp dusene kadar annelik vazifemin hakkini vermeye kararlıyım.